01 Aralık 2008

Galatasaray'daki Sorun-2 (Teknik-Taktik-Takım Yapısı vs.)

Bir önceki yazıda Galatasaray'ın istenilen çizgide olamamasının, istikrarsızlığının sebeplerini analiz etmeye başlamış ve ilk olarak olaya "Futbol Yönetimi" penceresinden bakmıştık. Şimdi de taktik, takım yapısı gibi boyutlarıyla meseleyi ele alacağım.

Öncelikle ciddi bir yanılgı içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Şu andaki takımdan bahsedilirken neredeyse "tarihinin en iyi kadrosu" etiketi yapıştırılıyor ki kesinlikle katılmıyorum. En yakın yıllara yani 1999-2001 yılına gidilirse; orta sahada oyunu iki yönüyle oynayabilen Hasan, Ergün, Okan, Emre, Ümit, Suat, Arif gibi oyuncuların yanında Hagi gibi bir virtüöz vardı. Günümüz futbolunun en büyük gereksinimlerinden biri olan defansif yönlerinin yanı sıra hücuma da katkı yapabilen bek türünün iyi örnekleri Ergün-Hakan Ünsal ve Capone-Fatih de bu kadronun içerisindeydi. En kritik bölgelerde bu kadar güçlü silahları olan bir kadronun UEFA Kupası'na uzanışı da bu zenginliğin en büyük kanıtı olsa gerek.

Şu an sahip olunan kadronun en dikkat çeken özelliği bireysel anlamda gerçekten kaliteli oyunculara sahip olması. Arda, Lincoln, Kewell, Baros, Meira, Mehmet Topal, Barıs, Ayhan, Sabri... Zaten bu noktada söylenecek bir şey yok. Asıl nokta, bu bireysellikten sıyrılıp işi takım boyutuna getirmeye çalıştığımızda karşımıza çıkıyor. En kritik bölge orta saha incelendiğinde takımın hem savunma hem de hücum anlamında en dengeli oyuncusunun Ayhan olduğu göze çarpıyor ki çoğu zaman yapmış olduğu yan paslar ile baygınlık verdiğini belirtmek gerekiyor. Ayhan dışında, oyunun her iki yönünde de etkili biçimde yer alan bir oyuncu saymak kolay değil. Mehmet Topal iyi bir kesici ama topu olumlu kullanma, dikine oynama, oyuna yaratıcılık katma anlamında oldukça zayıf. Arda, Kewell her ikisi de sol çizgide çok etkili, fakat defansif direnç oluşturabilme anlamında ne yazık ki devamlılıkları yok. Arda daha fazla savunmayı düşünse de fizik durumundaki düşüşler bu görevi her zaman yapmasını engelliyor. Lincoln'ü daha az koşan oyunculardan bir tane bulundurma kontenjanı dolayısı ile ayrı tutuyorum ki onun da çok durağan oynadığını söylemek mümkün değil, pres yaparken oyuncu kovalarken görebilirsiniz O'nu oyunun belirli anlarında. Barış daha gelişme içinde bir oyuncu çok koşarak orta sahaya kattığı dinamizmi top kullanmada da gösterebilir ama şu an istenilen seviyede olduğunu söylemek kolay olmayacak.

Dolayısı ile Galatasaray orta sahası teknik, topa hükmedebilen ama defansif direnç oluşturmaktan uzak oyuncular ile çok koşan ama oyuna ofansif zenginlikten katma konusunda sıkıntı yaşayan oyunculardan oluşuyor. Bu yapı içerisinde popüler deyiş ile "modern futbolun" gereksinimi olan bir orta saha kurgusu oluşturmak mümkün görünmüyor. Yapılacak şey, bu oyunculardan etkili bir bileşim meydana getirmek ama oluşturmuş olduğunuz bu düzen hassas dengeler üzerine kurulduğu için bir oyuncunun bile sakatlığı takıma zarar verecektir. Örneğin, bir Mehmet Topal'ın gelişine bağlanıyor orta saha direncinin arttırılması sakatların çok olduğu dönemde. Oysa bir oyuncu ile halledilecek kadar kolay değil mesele bence. Çünkü o zaman daha çok oyunculara bağlı oluyorsunu oyununun her iki yönünü oynayabilen bireylerden kurulu olmadığı için orta sahanız. Hep sakatlıklardan dem vurup sürekli onların yolunu gözler hale geliyorsunuz. Oysa bir Kewell, Meira ve Arda istenilen direnci oluşturabilseler ki orta sahada oynayan 3 oyuncunun bu direnci gösterememesi bir takım için çok da kolay kabul edilecek bir durum değildir; o zaman Mehmet Topal, Barıs'ın yokluğu bu kadar etkilemeyecek.

Buna ek olarak Galatasaray'ın en büyük sorunu sağ/sol bek mevkiilerinde oynayan oyuncuların hücuma katkılarının sınırlı hatta minimum seviyede olması. Sağ bek mevkiinde Uğur sonrası herhangi bir transfer girişiminde bulunulmadığı için mecburen forma giyen "sağ açık" Sabri'yi ayrı tutar ise sol tarafta oynayan gerek Volkan gerekse de Hakan Balta bir çok maçı 2'den daha fazla isabetli orta yapamadan tamamlıyorlar. Çizgiye inip orta yapma, adam geçerek dripling yapam gibi özellikleri bu oyuncularda görmek neredeyse imkansız. Dolayısı ile sol kanatdaki hücum etkinliğiniz orta sahanın solunda oynayan Arda ya da Kewell'a kalıyor, bu da takımın hücum zenginliğini etkiliyor. Sağ bekde Sabri elinden geleni yapmaya çalıyor hatta bir çok maç da Kewell ve Arda'nın sol kanatda üst üste binerek oynaması, takımın sağ açıksız oynaması nedeniyle o koridoru tek başına kullanmak zorunda olduğunu da belirtmke gerekiyor.


UEFA finalindan bahsedilen bugünlerde (Bu sene için çeyrek final bile başarıdır bana göre) mevzubahis hedefe orta sahaya Ayhan ve Topal'ı savunma yapsınlar Arda,Lincoln ve Kewell'ı hücum oynasınlar diye koyarak ulaşmak neredeyse imkansız. Bu takımın sınıf atlaması orta sahada Lampard, Gerard, Deco mantalitesinde adamların sayısınına artması ile olur. Kalitelerinin elbette o kadar olmasını beklemiyorum fakat en azından bu mantalitede olmalı oyuncular. Öyle 1-2 adam değil orta sahanın neredeyse tamamı böyle oynamaya yatkın olmalı, yoksa "GS Yumuşak takım" olmaya devam eder. Takımı daha ileriye taşımak adına özellikle orta sahada oyunun iki yönünü oynayan oyuncular ile bek mevkiinde hücum yönü daha kuvvetli (özellikle sol bek) oyuncuların sayısının arttırılması gerekiyor takımda. En azından alt yapıdan da olsa 99'un Emre'leri, Ergün'leri, Hakan Ünsal'ları bulunmalı.

Takımın taktik yapısına gelince, geçen sene en büyük özelliği tempo yaparak rakibe önde basan ama ayağa pas yapmaktan, kontrol futbolu oynamaktan aciz bir takım görünümündeydi Galatasaray. Bu tempo yüzünden özellikle 55-60'dan sonra yorgunluk belirtileri baş gösterince rakibin üzerine yığılmasına engel olamayan bir nalayışdı bu aslında. En bariz örneği de Ali Sami Yen'de oyanan Fenerbahçe FTK maçıdır. 30 dakika baskılı oynayan, önde basan Galatasray yorgunluk ile beraber kontrollü futbol oynama, tempoyu düşürebilme gibi bir özelliğe de sahip olmadığı için 10 kişilik Fenerbahçe oyunun sonraki 60 dakikasında daha etkili görünen taraf oldu. Bu nedenle şu an için ortaya sürülen "Galatasaray hep önde basan, pres yapan bir takımdı. Ne oldu bu sene?" gibisinden sığ yorumlara karşı "O tür önde basan ama kontrolden uzak futbola, önde basmayan ama kontrollü ve ayağa paslarla oynanan futbolu tercih ederim" cevabını veririm sürekli. Elbette hem kontrollü oynayan hem de önde basabilen bir takım olunmasını tercih ederim ama bir tercih söz konusu ise yukarıda belirttim görüşümü.

Süper Lig'deki bir çok maç için ideal sayılabilecek bu futbol Avrupa maçlarında , özellikle Leverkusen'de çuvalladı. 0-0'ın rövanşına önde basarak başlayan Galatasray 10 dakikada 3 tane yiyince tur umudunu daha o dakikada çimlere gömüvermişti. Bu sene Skibbe'de bunu görmüş olacak ki daha kontrollü, ayağa oynamaya çalışan bir takım oluşturmak ile başladı sezona ki O'nun hakkındaki olumlu görüşlerimi oluşturan ana nokta burası idi. Gerets zamanında beridir izlemekten sıkıldığım o futbol yapısından daha olgun ne yaptığını bilen bir takım olma noktasına doğru ilerleneceği havası veriyordu genel görüntü. Takımı 4-5-1 düzeni ile oynatması da özellikle zorluk derecesi fazla olan maçlar için vazgeçilmez bir taktik diziliş olarak çıkyor karşımıza. "Galatasaray hücum oynar, çift forvet oynar" gibi sanki yazılı kurallar ile sabitlenmiş yorumların sıkıcılığına rağmen Skibbe'nin hala bu noktada ısrarcı olması da diğer güzel bir nokta. Çünkü takım zorluk derecesi fazla olan maçları bu düzende oynayacak ise sistemin oturması için ısrarcı olunması normal karşılanmalıydı.

Bugün gelinen nokta kıyaslandığında Skibbe'nin doğru mantaliteye sahip olmasına rağmen bunun sahada disiplin ile yansıtılması noktasında takımda hale eksiklerin olduğu görülüyor. Skibbe'nin bu otoriteyi oluşturabileceğine dair şüphelerim onun hakkındaki en büyük soru işaretlerini oluşturuyor zaten. Takımın he maça aynı ciddiyet ile hazırlanamaması, oyun içerisinde zaman zaman disiplinden kopması, aynı hatarlın tekrarlanması teknik direktörün takım üzerindeki etkisini de sorgulattırıyor bizlere. Gelecek adına da Galatasaray'ın en temel problemi olabilir bu nokta. Bu düzeye gelinmesinde yönetimin sezon başından beri almış olduğu çelişkili kararlar, teknik direktörün oyuncular üzerindeki etkisini azaltacak hamleleri de çok önemli bir rol üstleniyor tabiki.

Özetle, bireyse anlamda iyi ama takım oluşturma anlamında sıkıntı oluşacak oyuncu topluluğu, taktik anlayış olarak doğru fakat taktik disiplin oluşturma anlamında sıkıntı yaşama ihtimali bulunan bir teknik direktör, antrenörünün otoritesini ve futbolcular üzerindeki etkisini sıfırlamak için uğraşan, futbol takımını bir kaç başlı bir hale getiren, günü kurtama çabası içerisindeki bir yönetim ile Galatasaray'ın geleceğe çok da umutlu bakması kolay değil.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sacitim niye döktürmüşsün:)evet gerçekten galatasaray da bir sorun var hemde nasıl sorun kör topal giden bir sorun 3T(teknik-taktik-takım yapısı)sorunu ve bu sorunun sorumlusu başımızdaki adnanlar ve hayatında hiçbir kariyeri,başarısı olmayan kadrosu kovulan ama hiç bir tepki bile göstermeyen skibbe!!öyle bir maç düşünün ki,kilit ancak 60.dk dan sonra açılıyor!!o da nasıl açılıyor sanşa başka bişi değil!!barış özbek sakatlanıyoor teknik yönetimin gözü önünde seke seke oynuyoo hocadan tık yok ya var mı böyle birşey!!adam dayanamıyoor teknik adam zorla adamı alıyor görmüyo bu adam sakat alayım bir taktik değişikliği yapayım,yok!!allah aşkına bu nasıl bir mantalite adam dese hocam iyim,oynarım iş bitti!!bunu anlayacak kapasitesi bile yok!oyunu okuma sıfır!!bizim teknik adam bunu görmekten bile mahrum nereye bakıyor bu adam maç sırasında çok merak ediyorum!!hiç kimsenin bu hatalar yüzünden gerçek takım taraftarını üzmeye hakkı yok sacitciğim!!aydın oyuna zoraki girmeseydi oyun 5 dk da 3 olurmuydu?hiç sanmıyorum!60 dk oyuna müdahale dahi edemeyen bir teknik adam ve buna göz yumanlarla nereye kadar!!Allah yardımcımız olsun!!sağlam,objektif,cesur yazılarını için tebrik eder devamını dilerim:) Murat TÜNEK