30 Ağustos 2010

İspanya'dan Kısa Kısa..

*CR7 sağ bileğinde sakatlandığı için 3 hafta yok.

*Marseille, Schalke ve Tottenham'ın peşinden koştuğu Luis Fabiano, Sevilla ile şözleşmesini 2 sezon daha uzatıyor.

* Davil Villa bu sezon kaç gol atar anketleri İspanya'da oldukça revaçta.

* Real Malloca, Emana ile ilgleniyormuş. Orta sahanın merkezi için düşündükleri Emana için Webo & Keita'yı    Betis'e vermeyi düşünüyorlarmış. Üstüne ne akdar para verilir belli değil, malum kulüp krizde.

* Barcelona kadrosundaki 15 isim Ulusal Takımlar'a seçildi, elde sadece Maxwell, Adriano, Abidal, Keita ve Pinto kaldı. İyi takım olmanın da bir bedeli var!

* Espanyol, Sevilla'dan Duscher'i kadrosuna kattı.

Juveli'yim hatta Milanlı Üstüne de Interli















3 büyüklerde oynayabilmek övünç kaynağıdır futbolcular için, bunu başarabilenler gerine gerine anlatırlar ekranlarda. Kimi her gittiği takımın renkleri ile özdeşleşmek için popülist söylemlerle çıkar imza törenine kimisinin de ruh falan değildir umrunda olan o an orada olmasıdır yaşayacağı, normal bir şeydir aslında. İlk çırpıda Saffat Sancaklı gelir akıllara sonrasında da Sergen Yalçın'ı hatırlayıveririz. Hatta Sergen işi ilerleterek 4 büyüklerde oynayan tek oyuncu olma ünvanını ele geçirmiştir. Başlı başına önemli olaydı bu ama yalnızca ülkemizde değil tabiki. Rekabetin daha içten hissedildiği liglerde de olay olur bu değişiklikler. Bir Laudrup, Luis Enrique, Figo neler yaşamışlardır kim bilebilir ama kolay olmadığı aşikar.

İtalya semalarında da bu dolaşımın benzerlerinden biri yaşanıyor şu an 3'lü hareketin kahramanlarından biri bu kez Zlatan İbrahimovic. Ajax'tan Juventus'a uzanan yolculuğu sonrasında diğer bir dev Inter ile devam etmişti. Verilen 1 yıllık aranın ardından şimdi Milan ile Serie A'ya geri döndü İsveçli. Kolay değil 3 italyan devinde forma giymek ama bunu başaran tek oyuncu değil.

















*Roberto Baggio canlı olarak gördüğümüz, değişime tanık olduğumuz oyuncuların başında geliyor. Fiorentina'dan geldiği Juventus'da geçirilen efsane 5 yılın ardından 1 yıllık Milan macerası geliyor. Sonrasında  Bologna ile verilen arayı Inter ile geçirilen 2 yıl takip ediyor.






















* Edgar Davids ise Ada macerasına Ajax sonrasında Mila ile başladı, 1 yıl formasını giydiği  Milan da yalnızca 19 maça çıkabildi, kendisindeki büyk potansiyeli farkeden ise Juventus oldu ve tam 7 sezon Torino ekibinin formasını giydi. Kiralık olarak 2004'deki Barcelona macerası ile Rijkaard için bir kurtuluş adımı olduktan sonra 2004-2005 sezonu ile birlikte müthiş üçlüyü tamamlayacak olan Inter'e imza attı.
















* Patrick Viera da listeye eklenenlerden. Senegal asıllı futbolcu henüz yeni bitme iken 19 yaşında (1995) Milan ile adımını attığı Serie A'ya efsane olduğu Arsenal ile tam 10 sezonluk ara verdi. Geri dönüşü ise Juventus ile yaptı, fakat şike olayından sonra gemiyi terkedenler arasında yer alıp soluğu 4 sezonluk Inter macerasının başlangıcı içi Milano'da aldı.
















*Christian Vieri eldeki isimler arasından turist hüviyetine en fazla uyanlardan. 18 yaşında başlayan profesyonel futbol hayatında kariyerinin zirvesine ulaştığı 6 sezonluk Inter macerasına kadar tam 9 kulüp gezdi. Bunlardan biri de 96-97 sezonunda Juventus'du. 143 maçta 103 gollük performansın ardından 32'sinde ezeli rakip Milan'ın yolunu tutsa da bu serüveni yalnızca 6 ay sürdü.

Zlatan'ı zaten yukarıda da yazdık ki bunlar dünay gözüyle görebildiklerimiz. Bir de yetişemediklerimiz var :















İlki Guiseppe Meaza, adı Inter'in evine verilen şahıs. 13 sezon formasını giydiği Inter'e ezeli rakibin formasını giyme için veda etti. Ardından bir sezon da Juventus forması ile görülmüş futbol arenasında. Kendisinin Türk futbolu ile de kesişmişliği vardır, 48-49 sezonunda Beşiktaş'ı çalıştırmıştır.
















Diğer isim ise Aldo Serena.  Vieri gibi gezginlerden, 11 kulüpte forma giymiş ama kendisini diğer oyunculardan ayıran önemli bir özellik var: "Double Double yapmış olması". Hem Inter hem de Milan formalarını farklı sezonlarda 2 şer kez giymiş ama ayı performansı Juventus ile göstememiş, "Triple Double" 1 transfer kadar uzakmış ama...

Toplamda 7 isim yapıyor ve çoğunluğu en azındna bir kulüpte efsaneleşebilmişler. Baggio ve Davids Juventus'da, Vieri ve Guiseppe Meaza Inter'de, Ibrahmovic ise hem Juve hem Inter'de iz bırakmayı başardı ama sanırım 2 isim Viera ve Serena bu isimlerden farklı olarak yalnızca kulüp forması giyen isimler olmaktan öteye gidemediler.

Haftasonu Notları

















* Geçen haftaın kaybedenleri bu haftayı 3'leyerek geçirdi. Beşiktaş'ın kredisi var ama Aykut Kocaman ve Rijkaard için 2 haftalık ara öncesinde ilaç gibi oldu 3 puanlar. Maçların ortak özellikleri karşı tarafta rakip sıfatını taşıma noktasında sıkıntı yaşayanların bir arada olması. Özellikle Eşkişehirspor'un geçen seneye göre güç kaybettiğ 2 yıldır geçit vermediği Galatasaray'a şu haldeyken yenilmesinden belli olmuyor mu? Fenerbahçe tarafında uzun zaman sonra gerçekten "genç" adlandırmasını hakeden bir oyuncunun ilk 11'de sahada olmasıydı. En son hangi oyuncuyu görmüştük sahada, sanırım Zico zamanında Kerim Zengin Kiev maçları ile başlamıştı.

* Hafta sonunda Süper Lig dışında tek bir şeyi öğrenme hakkım olsa o da "Mourinho'nun nasıl başladığı" olurdu, 1 puan ile ayrılmış Mallorca deplasmanından. Barça'nın 3 golle 3 puanı cebe indirdii haftada ligin başı bile olsa "acaba bu 2 puanı arar mı?" gibisindne bir soru da insanın aklına gelmiyor değil. Mehemt Topal'ı izlemek için biraz zaman lazım sanırım. Hala nasıl aldıklarına akıl sır erdiremesem de bir ara beyazlar içerisinde sahaya çıktığını mutlaka göreceğiz, ama ne kadar uzun sürer bu asıl mesele o işte.

* Premiere Leage'de haftanın sürprizi şüphesiz Wigan'da geldi. İddia'da bir çoklarına ters köşe yaptıkları kesin. İki haftada 10 gol yiyip Tottenham'ı tek golle devirip geri dönmek kolay iş değil.  Chealsea 3'te 3 ile ilerliyor, 14 golün yanına henüz bir şey yazdırmadılar, +14 ile devam. Manu ve Arsenal hemen arkada 7 puan ile gelirken lig sonunda da zirve de bu 3 takımdan birini göreceğimiz neredeyse kesin gibi. Sezonun hayal kırıklığı ise City şu anda. Sunderland son dakika yarı ile gönderiyor evlerine Mancini ve öğrencilerini. 2 deplasmandan alına 1 puan ve 3 hafta sonunda puan hanesinde sadece 4 yazıyor.

* Bundesliga'da  haftanın 2 dikkat çekini Magath ve tabiki Schalke'nin puan tablosundaki 0 (sıfır)'ı ve 4.5'e yaklaşan gol ortalaması. Sadece 2 maçta 16 gol olması müthiş... Leverkusen 14 maçlık yenilmezliği 6 gol ile sonlandırdı. Wolfsburg 3-0'dan 3-4 mağlup oldu Mainz'a ve 2 hafta sonunda puansız olarak kapadı haftayı. Kaiserslauten ve Hmaburg sezonda çok iyi başladırlar tabiki yalnız değiller Meinz, Hoffenheim, Hannover 96 da 6 puan ile hemen yanı başlarında duruyorlar.

* İtalya'da ilk haftaya İbrahimovic transferini gerçekleştiren Milan cilalı bir başlangıç yaptı 4-0 ile. Del Neri, Juventus'da iyi başlamdı sezona, Bari deplasmanından tek gol ve elleri boş olarak dönüyorlar.

* Fransa Ligi'nin tepesinde devrim var. 4 hafta sonunda Toulesse 12 puan ile zirvede, en yakın rakibi 8 puan ile Rennes. Son 3 şampiyon Lyon, Marseille, Bordeaux ise 4 puan toplayabildiler yalnızca, ilginç!

29 Ağustos 2010

Sivasspor 0:2 Bursaspor

Bu maçın çok kısa bir özeti istense muhtemelen her geçen gün bizlere Ertuğrul Sağlam'ın biraz daha ezberleteceği "İyi oynamadılar ama 3 puanı almayı bildiler" cümlesi dökülür ağızlardan...Geçen hafta Galatasaray maçı, hafta da Sivasspor maçında sahayaı iyi parselleyen ama 3. bölgede üretken olmakta zorlanan bir takım görüntüsündeydi Yeşil- Beyazlılar. Sağlam'ın bu maçlarla Şampiyonlar Ligi deplasman performansları için referans oluşturmaya çalıştığı aşikar ve planın uygulanmasında da gayet başarılı oldukları ortada.

Sivasspor geçen senenin aksine daha takım gibi, savunmasında Yasin Çakmak yerine konulan Ivanovs, sağlam Abdurrahman ile defans hattı daha iyi bir çizgiye oturmuş. Ceyhun kalit, Mehmet Nasi ile dinamizm katmış orta sahaya. Oyun tarznı pek beğenmesem de Mehmet Yıldız gücü ve mücadelesi, zaman zan attığı iyi paslar ile hücum hattında takımına direnç kazandırmış. Bu görüntü altında geçen seneden çok daha farklı bir Sivasspor izleyeceğimiz garanti.

Bursaspor için "Br Sivaspor sendromu yaşanır mı?" sorusu da cevap buluyor aslında. Şu andaki temel oyunu ve kadro yapısı ile geçen seneden çok farklı olmaması sebebiyle Sivasspor'un hem oyun yapısı hem dekadro olarak yaptığı büyük değişim sonrası yaşanılanları yaşamayacağa benziyorlar. Bu görüntü ile içinde bulundukları grupta CL'de iyi işler yapabilirler ama tek sıkıntı yeni transfelerin henüz istenilen düzeyde olmaması. Wederson ve Stephanov gibi cuk diye oturan ihtiyaç transfelerinin yanında Insua, Nunez'in de yapacağı katkılar ile Bursaspor çok daha iyi noktlara gelebilir.

Wederson transferi içn Ertuğrul Sağlam'a parantez açmak lazım. Hala Hakan Balta'ya mahkum Galatasaray'ınneden almayı düünmediği bu oyuncuyu alarak 10 puanlık harekete imza atmıştı. Hem Türk hem hücumcu bir sol bek, var mı daha ötesi?,

Son olarak Sercan hikaya, Volkan şahane! Alex Ferguson bu adamı izlesin transfer etmezse transfe etmek istemezse ben de bir şey bilmiyorum. Hızlı, seri, dikine giden aynı zamanda oyun zekası yüksek bir oyuncu ve Manu'nun kanatoyuncusu profiline gayet uygun. CL ligi yalnız Bursaspor için değil  aynı zamanda takımın en değerli ve Avrupa'ya en yakın ismi Volkan Şen için de büyük şans.

Turu Riske Etmek

"Elano Blumer sakatlığından dolayı riske edilmemek için maç kadrosuna alınmamıştır" yazıyordu resmi sayfada Karparty maçı öncesi. O cümleyi okuyan, kafası çalışan her Galatasaraylı  Elano'yu "ya satarsak" düşüncesi ile kamuoyunu aptal yerine koyan bu zihniyetin düzmece senaryo ile aslında turu riske attığının basbayağı fakındaydı.

Geçen sezon kiralık olarak gönderilmiş ve sezon başından beridir Linderoth'un geçen seneki boşluğunu doldurmak için takımdan ayrı çalışan Aydın sahaya kurtarıcı olarak sürülürken 8 milyon euro bayılıp aldığını Brezilya'lı riske atılmamak!!! için İstanbul'da bırakılmıştı. 2000 yılında 2 kupa ile zirve yapmış, Avrupa arenasına sıkı sıkıya bağlı köklerinin toprağa bağlılığı her geçen gün biraz daha azalırken buna biraz daha katkıda bulunma pahasına bunlar yapmak...Alın işte Eskişehir kafilesinde Elano Blumer ismini görüyorsunuz yalnızca 3 gün sonra ve  muhtemelen ilk 11'de de olacak bu akşam.

İşte Galatasaray'daki asıl sorun bu SAMİMİYETSİZLİK aslında. Bu yönetimin yaptığı işlerin artık samimiyetini, inandırılıcığını kaybetmiş olması Galatasaray'ın en büyük problemidir. Sorunun hala saha içerisine yapılacak 2 transfer ile çözülebileceğini düşünenlere duyurulu!

28 Ağustos 2010

5'te 2 ve Ülke Puanı Senaryoları

Eylül ayına girmeden 3 fire verdik Avrupa semalarında. Trabzonspor'u bir kenera koymak gerekirse 4 takım ile Aralık ayına kadar ilerlememiz gerekirdi, Fenerbahçe ve Galatasaray için ortada kura dezavantajı olduğunu söylemek kolay değil. Kulüp bazında zaten bu sene alınan 2 küsür puan hem Galatasaray hem de Fernabahçe'ye tam 5 sene boyunca tam anlamıyla kabus yaşatacak her kura öncesi, Trömsö faciasının 1 puanından  yeni kurtulmuş bir Galatasaray'ın benzerini sepete eklemiş olması işin trajikomik yanı.

Belki de en önemlisi ülke puanı açısından çekişme yaşadığımız ülkelerle marjlar bu kadar dar iken sadece 2 takım ile mücadele etmek olacak.

Önce tabloya bakalım, durumu bir inceleyelim:



Ülke puanının takımların topladığı toplam puanın toplam takım sayısına bölünmesi ile elde edildiği artık herkesin malumu. Listede de görüldüğü üzere Danimarka ve Romanya ile birlikte hem en az takımla devam eden hem de en fazla fire veren 3 ülkeden biriyiz. Hemen üstümüzde yer alan Portekiz, Ukrayna ve Rusya'nın 4 takımla devam ettiği görülüyor. Burada aradaki makasın daha da açılması muhtemel gibi görünüyor ama Beşiktaş'ın çeyrek finale kadar ilerlemesi ile alınacak 18 puana, Bursaspor'un gruplarda alacağı 5 puan eklenir ise ülke puanı olarak toplamda (18 + 9 +2.5 + 1 + 0 =30.5) 30.5 demek ortalamada 6 puan ile sezonu kapamak anlamına geliyor. Bu da en azından geride kalan son 4 sezon ortalamasında puan almak anlamına geliyor. Çok da kötü değil ama Bursaspor ve Beşiktaş'a ciddi iş düştüğü kesin.

Portekiz Şampiyonlar Ligi'ndeki 2 ekibi Benfica ve Braga ile puan arayacak. Her iki takımın da düştüğü gruplara bakılırsa daha ölümcül gruplarda olma ihtimalleri var iken buluncukları konum hiç de fena değil. İki takımın da 12 civarında puan toplamaları oldukça muhtemel ki Braga şimdiden 7 puanı cebe koydu bile. Avrupa Ligi'ne bakıldığında Porto ve Sporting Lisbon'un da 10 puan barajını geçecekleri neredeyse garanti gibi. Bir tek Maritimo'nun ne yapacağı soru işareti. Önümüzdeki sene silinecek puanları da 8 civarında. Bu durumda ülke puanı olarak minimum 8-9 puan civarını tabloya yazıp en azından 37 puan civarına çıkacaklarıı rahatlıkla söyleyebiliriz, ama puanlarını arttırmaları 8'in üstüne ne koyacaklarına bağlı.

Rusya'nın da yine toplamda 5 takımla temsil edildiğini görüyoruz. Rubin ve Spartak ile CL'de, CSKA ve Zenit ile EL'de olacaklar. Önümüzdeki sezon silinecek 6.6 puanı telafi için toplamda 40 puan civarı toplamak zorundalar. Elenen takımlardan gelen 3 puan var, CL gruplarına bakıldığında şu an 4'er puana sahip olan 2 takımın da 8 puan barajına ulaşacaklarını düşünüyorum, bu da 19 puan yapar. Diğer tarafta ise 40'a ulaşmak için 21 puan gerekiyor. Elde 4.5 puan ar geriye 16.5 kalıyor bunun anlamı da toplamda 8 galibiyet: Gruptaki 12 maç bu puanı toplamak için yeterli olamayacaktır, o nedenle en az 1 takımın gruplar sonrasına gitmesi şart ki bunu yapabilecek kapasiteleri var. Dönem sonunda biraz düşüşle 35.5 civarına gerileyebilirler bu da Ukrayna'ya geçilmek anlamına gelebilir.

Ukrayna tarafına geçince en dikkati çeken husus en fazla puanı (5) Karpaty'nin toplamış olması. Şampiyonlar Ligi'nden 1, Avrupa Ligi'nde ise 3 takım ile temsil edilecekler. Shaktar ve Dinamo ile 10 civarında puan, Metalist ile toplamda 7 civarı puan alıp düştüğü zorlu grupta hiç şansı olmaması vesilesi ile Karpaty'nin eldeki 5 puana eklenecek en fazla 3 puan ile toplamdaki 36 puan ortalamada 6 civarı puan getirecektir ki bu hiç de zor bir süreç değil. 2006/2007'den silinecek puanın da aynı düzeyde olduğu hesaba katılırsa sezonu 36 puan civarında tamamlayacaklar gibi görüyor.

Hemen altımızda yer alan Hollanda'nın ise nefesini ensemizde hissediyoruz. CL'de Twente ve Ajax ile temsil edilecek Portakallar'da Twente'nin Inter, Bremen ve Tottenham'lı grupta şansı pek de fazla değil. Ajax ise tecrübesi ile daha iyi işler yapabilir ama Paok maçlar iyi test sınıfında değildi. Bu iki takımnın şu an 10.5 olan punları toplamda 20 seviyesine gelecektir. PSV, Alkmaar ve Utrecht ile EL'de eldeki 9.5 puan minimum 16 puan daha eklenip 25.5 düzeyine ulaşaklardır. Sezon ortalaması bu durumda 7 küsür'e ulaşacak, silinecek olan puanın da 8 civarında olduğu düşünüldüğünde bu senki seviyeyi koruyup 32-33 puan arasında yer alacaklardır.

Ülke değerlendirmelerinden görüldüğü üzere bulundukları konumları koruyacakları öngörüsünü ediniyoruz. Burada Hollanda'ya geçilmemek çok önemli, dolayısı ile 2 temsilcimizi alacakları puanlar altın değerinde. Şu an aradaki fark 0.9 ve eğer 6 ortalamayı tutturamassak kapanması çok olası.

Durum ortada,bıçak sırtındayız. Avrupa'daki hoyratlığın bedelini ağır ödeyebiliriz.

24 Ağustos 2010

Bilica İş Başında
















Dün gecenin ilginç fotoğraflarından...Geçen sezon yaşanan penaltı noktası kazı çalışmasının kahramanı Bilica yine birşeyler peşindeydi ama görmek nasip olmadı. Çok merak ediyorum acaba asıl amacı neydi?

a) Alex'in  kendisine "git bakalım vuruş açısı iyi mi?" gibisinden verdiği görevin peşindeydi

b) El yordamı ile direği biraz daha ileri taşımanın derdindeydi

c) Arkadan sinsice yaklaşıp kaleci Onur'u "bööööö" diye korkuttuktan sonra Alex'in durumu fırsat bilip golü yazmasını sağlamak için oradaydı

d) Hiç biri değil, benim daha iyi bir fikrim var...

Trabzonspor 3:2 Fenerbahçe


















Tezatlıklarla dolu bir maç... İlk 30 dakikada 4 gol olurken yaşanan futbol susuzluğuna geriye kalan sadece 1 gollü ama tempolu, heyecan dolu 60 dakika adeta derman oldu, Yattarra-Alanzinho ikilisi ile daha çok hücumcu yapıya bürünüp orta sahayı kontrol eden taraf olacağını düşündüren Trabzonspor tam tersi şekilde etkili havaya Alanziho-Umut değişikliğini yapınca büründü, diğer tarafta da Niang-Semih ikilisi ile oyuna daha ısınıp karşı kaleye gidemeden kalesinde 2 gol gören Fenerbahçe Semih-Stoch değişikliğinden sonra oyundaki üstünlüğünü zirveye çıkarıp ilk yarının son 12 dakikasında Trabzonspor'u feci halde bunalttı. Tüm bunların oyunun belirli anlarında ama akıllarda oluşan ilk beklentilerin sükut-u hayale uğramasının ardından gerçekleşmei ise işin asıl ilginç yanı.

Bir futbol izleyicisi için tempo, gol, heyecan her şey vardı, bu anlamda iki takıma / teknik ekibe teşekkür etmek gerek en başta. Maç öncesinde oluşan beklentilerimin de karşılandığını çok dahat söyleyebilirim çünkü Trabzonspor'un dengeli orta sahasının Fenerbahçe'ye üstünlük kurma adına iyi işler yapabileceğini düşünürken de Fenerbahçe'nin bence Türkiye'nin en iyi 2 kadrosundan birine sahip olması vesilesi, başarısız zamanlar olsa da 2 sezondur bir arada oynama alışkanlığı kazanmış oyuncuların varlığı ve Aykut Kocaman'ın kafasındaki futbola çok da yabancı olmayan futbol akılları ile bu maça ortak olacağını düşünüyordum. Bu açıdan da umduğumu gayet net bulabildim aslında.

İki takım da henüz bir şey oynamazken gelen 2 Trabzonspor golü ardından da Fenerbahçe'nin o artık alışkanlık haline gelen pas futbolu oynama çabası ve oyuna hükmedebilme becerisi ile karşı kaleye yüklenişi ilk 25 dakikanın özeti. Ardından gelen karşılıklı 2 gol ile 3-1'e taşınan skora rağmen aynı düzenin devam ettiğini gördük. Bu tür durumlara pek anlam veremiyorum.Skor rahatlığına az da olsa ulaşan takım mı geri çekiliyor yoksa geriye düşen takımın gole ulaşma arzusu mu tabloyu bu hale çeviriyor? Dün gece de kadro yapısı da geriye çekilmeden gayet rahat oyanacak bir orta saha düzenini barındıran Trabzonspor'un bu hali beni düşündürürken aslında soruya bu maç özelindeki cevabımı 2. yarıda bulacaktım.

Maç başlangıçlarındaki kadrolar her iki teknik adamın da sonrasında yaptığı değişikliklere bakınca istenilenleri sahaya yansıtmakta yeteri kadar başarılı olmadığını gösteriyordu aslında. Burada Alex'in dışarı alınıp Niang-Semih ikilisi ile başlaması Aykut Hoca için cesur bir hamle olarak belki takdir edilebilir ama bu hamleyi yaparken dışarıda bırakılanlar ya da saha içerisine itilenlere bakınca bazı eksiklikler olduğu ortadaydı. Alex yokken Özer'in sahaya sürülüp Stoch'un dışarıda tutulmasının bence tek anlamı Özer'in oyunu yönlendirme becerisinden istifade etme düşüncesi yatıyordu. Emre-Topuz-Baroni-Özer dörtlüsü ile bu düzende istenilenleri elde etmek çok da mümkün değildi aslında. Stoch-Semih değişikliği ve ilk yarı sonuna kadar sahada yaşananlar bunun en net göstergesi aslında. Burada Stoch'un etkili olmasında futbol yeteneklerinin payı var ama Trabzonspor'un bu düzene karşı tepkisini veremeyip ilk yarı sonuna kadar yaşadığı şaşkınlığın da etkisi var.

2. yarı ile beraber Şenol Güneş'in ilk yarıda Colman ile görev karmaşası yaşayan Alanzinho'yu Umut ile değiştirişi ve Selçuk-Ceyhun ile desteklenen Serkan ile Stoch'un da etkisinin azaltılması maçı belki de Trabzonspor lehine döndüren en önemli hamleydi. 45-65 arası yapılan tempo ve girilen 4 net pozisyon bunu gayet güzel belgeledi. Fenerbahçe ilk yarı 45 değil 55 dakika oynanmış olsaydı en azından beraberliği yakalama şansı çok yüksekti ama devre arasında Şenol Hoca önlemlerini gayet güzel almıştı.

Peki bu maç özelinde ligin geneli için bir şeyler söylenebilir mi, ya da genel yargılara varmak için henüz çok mu erken?

Elbette bir kaç haftaya daha ihtiyaç var ama Trabzonspor ve Fernebahçe'nin ligin sonuna kadr zirve yarışının içerisinde olacağı kesin. Trabzonspor'un ideal kadrosu bu ligi gayet iyi götürür ama sorun özellikle bek ve defans bölgesindeki alternatif sıkıntısına çözüm bulmaları şart. Önlerindeki tek engelin bu olduğu kanısındayım. Şenol Hoca'nın güzel dokunuşlarla takımı getirdiği nokta ise her zaman takdir edilmeli.

Fenerbahçe'ye gelince dengeli bir kadro olma yolunda ilerleniyor. Yapılan transferler özellikle Niang ve Stoch'un müthiş katkılar sağlayacağı aşikar. Niang dün akşam topu alışları, defansı yıpratması, topa yumuşak hükmedişi ile gözlerin pasını sildi, zaten beğendiğim bir oyuncuydu gözümdeki değerini katladı. Sezon başında şampiyonluk yolunda şans verilmeyen Fenerbahçe için her zaman söylediklerimi tekrar edeceğim: Eldeki kadro kalitesi ile bu ligin en  büyük 2 şampiyon adayından biridir. Beşiktaş'ın şu andaki havayı lig boyunca sürdüremeyeceği, Galatasaray için bu sezonun daha şimdiden sancılı geçeceği gereği ile Trabzon, Fenerbahçe ve istikrara devam eder ise Bursaspor benim zirve için adaylarım ve Fenerbahçe Aykut Hoca takım içindeki dengeleri iyi yönettiği sürece 1. sırada geliyor. Alex konusundaki değişimi şu an yaptığı gibi sert bir geçiş ile tamamlamaya çalışırsa işi zor ama zaman daha net gösterecek.

23 Ağustos 2010

Sorunlar Yumağı // Galatasaray 0:2 Bursaspor















Sonucun sürpriz olduğunu iddia edecek kaç Galatasaraylı var bu akşam? Tamam, takım genel çizgisinin üstüne çıktı zaman zaman, mücadele olarak elinden geleni yapan oyuncuların sayısı bir hayli fazlaydı, hatta bulunan pozisyonlar da şanssızlıklar yaşasa da sahip olduğu potansiyel daha da ileri gitmesine müsaade edecek gibi değil. Bu yapı ile daha da fazlası olmaz, olamaz. Bunu bugün yazmıyoruz, geçen sezon 6. haftada Beşiktaş'a 3 gol atarken de yazdıklarım bu maç özelinde yazılacaklardan çok da farklı değildi.

Galatasaray'ın mevcut oyuncu kadrosunun verimsizliği üzerine uzun uzadıya yazma gereği de duymuyorum artık ama 1-2 noktayı belirtmek de fayda var:

1) Hakan Balta mevzusu kanayan bir yara olmaya doğru gidiyor. Galatasaray taraftarının çoğunluğu ile fikir ayrılığı yaşadığım 2 oyuncudan biriydi Balta ( diğer oyuncu da Mehmet Topal'dı ).2yıldır yazıyorum,  Hakan Ünsal, Ergün Penbe sonrası bir bekin neler yapması gerektiğini çok iyi kavrayan bir taraftar için Hakan Balta'nın Milli Takım'da oynuyor olması da pek bir şey ifade etmezdi ki bunu vurgulayıp durdum. Dripling yapmayan, adam geçemeyen, ağır adamdan bek olmazdı ki bugün görülüyor. Şu andaki bitik görüntüsü olmasa bile bu forma altında sol bek mevkiinin 1 numaralı ismi olmamalı Hakan Balta özellikle bu kadar önemli bir pozisyonda.

2) Bek önemli dedik, Ali Turan'ın ne işi var sağ bek de o zaman? Ali orada oynayacaksa Uğur Uçar'ın suçu neydi? Ali ile karşılaştırılınca 10 kat daha sağ bek olmasına rağmen takımdan gidişi Galatasaray'ın yanlış kadro yapılanması adına ders niteliğinde.

3) Ayhan'ı zaman zaman ben de eleştirdim ama Barış ve Mustafa ile aynı kefeye konulması noktasında karşı cephedeyim. İlerlemiş yaşına rağmen pozistif oynamaya çalışan isimlerin başında geliyor. Mustafa Sarp gibi oyun kurnazi bir oyuncu varken Ayhan'a yüklenmez fazlası ile adaletsiz bir yaklaşım.

4) Servet'i eleştirdik ama 2008'deki şampiyonluk bir çoklarının gözlerini boyadı. Futbolda aslolan futbol zekasıdır, Servet'de ne yazık ki bundan nasibini almamış.

5) Bu takımın yarısından fazlasına şırınga ile belirli periyorlarla zeka enjekte etmeden 1-2 transferle çok çok ileri gitmek mümkün değil.

6) Fotoğraf olarak Kewell üzerinden verilen mesajı seçtim. Hagi'nin takımı ateşleme hırsını Kewell'da görüyorum, rakiple didişiyor, hakemle didişiyor ama bu agresifiğe bürünen oyuncu sayısı ne yazık ki artmıyor.

Transfer konusunda sadece şunu belirtmek gerek. Futbol denge işi, kılıksız bir futbol sıfatı olarak "ön libero" ifadesi altında alınan adamlar futbola ihanetten başka bir şey değil. Bugün başta Galatasaray olmak üzere Fenerbahçe ve Beşiktaş'da da orta saha elemanları "defansif yönü güçlü olan ama hücum yapamayan oyuncular" ile "hücum yönü güçlü olan ama defansif katkısı az olan oyuncular"  olmak üzere 2'ye ayrıldıkça takım içi dengeden bahsetmek mümkün değil. Bu kurguda bir oyuncunun eksikliği takımın tüm düzenini alt üst ediyor, ya da fazlası ile defansif ya da takım defansı olmayan hücumcu bir havaya sokuyor  takımı. Galatasaray'ın yapacağı son dakika transferleri de takımı bu sınıftan uzaklaştırmakdıkça anlam kazanmayacak ve bu saatten sonra da bunu becerebilemek de kolay değil zaten.

Maça gelince Bursaspor geçen sezonki çizgisinde, yani dengeli bir takım ama önemli bir artıyı eklemişler o da özgüven. Ben genel kanının aksine çok müthiş bir Bursaspor göremedim, çünkü oyunu tek taraflı değil bir de rakiple birlikte değerlendirmek lazım. Galatasaray gibi orta sahası kevgire dönen, sağ bekinde oynayan oyuncunun stoper anlayışı ile mücadele etttiği, defansının her an hata yapma potansiyeli bulunan bir takıma karşı oynanan oyun ilüzyonlarla doludur. Bu nedenle Bursaspor'un standart yapısını sergilediğini ama zaten Galatasaray'ın davetkar yapısı ile de galibiyetin geldiğini belirtmek sanırım en doğru ifade olacak.

Perşembe günü artık bu sezonun dönüm noktasıdır. Muhetmel bir elenme, dinamiti ateşler takımın dibine koyar ondan sonra ne olacağını seyretmek düşer bize ama sonunda yine Polat-Sezgin ikilisi tüm ipleri ellerinde tutarak yeni kurbanı beklemek için sıradakini belirlemekle meşgul olacaklar gibi geliyor. Rijkaard'ın beklenen etkiyi yaratamadığı ortadayken hatta yaratamayacağı güçlü bir olasılık iken gelişi Devrim diye nitelendirilen bir hocaya bile uygun şartlar sunulamamışsa sahadaki futbolun ne kadar önemi var ki? Burada tabloyu umutsuzluğa doğru sürükleyen en önemli nokta da budur, sen Barcelona'dan Rijkaard'ı getirip alaturka şartlarda adamı öyle bir hale sokuyorsun ki yaptığı hataları eleştirme noktasında bile insafıszlık yapmamak için susturmak zorunda kalıyoruz kendimizi.

Son söz: 2007'den beri değişen sorunlu (!), problemli (!) 4-5 hocanın gidişinin diyetini koskoca Galatasaray Yönetimi'mi ödeyecek, güldürmeyin beni!

21 Ağustos 2010

Pantelic Komşu'ya

















Son bir kaç sezondur Olimpiakos ve Panatinaikos ne kadar çok "Bu adamı biz neden almadık, oraya gidiyorsa buraya da gelirdi" yorumları duyduk değil mi? Gilberto Silva, Rivaldo, Cisse, Riera, Raul Bravo bunlardan yalnızca bir kaçı. Şimdi bir isim daha ekleniyor bulara: Pantelic. Forvet'e takviye yapmak isteyen Galatasaray ve Beşiktaş'ın hiç ilgilenmemiş olmaları ilginç keza geçen sezon Ajax'da gayet iyi iler yapmış ve 25 maçta 16 gol sıkıştırıvermişti.

Schuster'in daha hareketli, hızlı forvet arayışları belki engellemiş olabilir bu transferi ama en azından Rijkaard'ın istedikleri ile örtüşmeyen transferler konusunda ön planda olan Galatasaray'da gündeme gelmemesi şaşırttı beni.

Niang Sonrası Marsilya

Kulübü ile geçen yıl sözleşme uzatmış bir oyuncuyu ikna etmek Fenerbahçe açısından başarıdır ki muhtemelen iyi miktarda para gözden çıkarılmıştır. Deschamp takımı için önemini gayet iyi bildiğinden ve son sezonda ortaya koyduğu performans tek aşına bile yeterli bir referans olduğundan bırakmak istemedi kaptanını ama ilk cümlede de yazdığım gibi karyerinin sonunda aldığı teklifi cazibesi tüm gemileri yaktırmıştı Senegalli'ye.

Transfer söylentilerinin ilk çıktığı günlerden itibaren buluşulan ortak nokta Marsilya'nın yerini doldurmadan Niang'ı göndermeyeceği yönündeydi. Fabiano'da gündemdeki ilk isimdi. Sevilla'yı bırakıp geleceğine hiç inanmadım ama neredeyse imza aşamasına gelindiğinden bahsediliyordu, nihayetinde hala İspanya semalarında olması Brezilyalı'nın, bu işin yattığını belgeliyor.

Forvet rotasyonunda Brandau, Andre Ayew, Samassa gibi oyuncuların geçen senenin şampiyonu için yeterli olmadığı aşikar,  Niang'ın yanı sıra Kone'nin de ayrılışı bunu şart kılıyor zaten. Malum açığı kapatmak için ilk hamle Nice'den23'lük  Remy'i almak oldu ama oyuncunun sağlık taramasında çıkan kalp problemi tüm planları alt üst etti. İlk kontrollerde görülemeyen problemin 5 yıllık sözleşmenin ardından görülmesi kulüp adına büyük talihsizlik. Pazartesi günü tekrar kontrol yapılacka ve normal olarak bu süre içerisinde forma giyemeyecek Remy. Kendisi de sağlığının önemli olduğunu vurguluyor ve endişeli olsa da kariyerinin bitme noktasına geleceğine dair bir korku yaşamadığını belirtiyor, ayrıca daha önceki testlerde ortaya çıkmamasını da şanssızlık olarak nitelendiriyor.

Daha önce benzeri bir durum Thuram'ın PSG'ye transferinde yaşanmış ve kalp rahatsızlığı tespit edilen Thuram yaşının da kemale ermesini fırsat bilerek futbolu bıraktığını açıklamıştı. Geçen sezon Caen'den hayallerinin takımı Monaco'ya transfer olan Savidan'da sağlık kontrolleri sonucu ortaya çıkan ciddi kalp problemi nedeniyle futbolu bırakmak zorunda kalmıştı.

Remy'nin durumunun ne olacağını göreceğiz ama Marsilya forvet için bir ismi daha bitirmek üzere: Andre-Pierre Gignac. Toulouse forması ile parlattığı kariyerini Fransa forması giyerek taçlandıran 25 yaşındaki oyuncu ile imzaların atılması an meselesi. Remy gibi hızlı, güçlü forvetin yanına Gignac gibi oyun zekası güçlü bileklerine hakim bir oyuncu Ninag sonrası Marsilya'sında iyi izler bırakmaya aday. Niang'ın bile ritmini 30'undan sonra bulduğı düşünüldüğünde sağlam bir Remy, Gignac gibi zeki bir isim, Ayew gibi tam bir forvet olarak nitelenmese de gelecek adına umut veren bir isim ve Brandou gibi katkı yapacak bir golcü ile istenen rotasyın gayet rahat sağlanabilir, olmazsa olmaz  Remy'nin sağlıklı olması.

20 Ağustos 2010

Avrupa Gecesi Notları...

Beşiktaş'ın neredeyse turu garantileyen galibiyeti sonrası diğer 3 maçta neler yapılacağı merak konusuydu. Kağıt üstünde Galatasaray galibiyete en yakın takım olarak sunuluyordu bizlere, Fenerbahçe ise Ajax maçlarındaki performansı ile dikkatkeri çeken ateşli taraftarların takımı Paok karşısında avantajlı skor ile dönülmesi umut edilen tarfatı, Trabzonspor ise çektiği zor kuranın ardından Anfield Road'a yapmış olduğu umut yolculuğundan Avni Eker'e bir kaç parça da olsa taşımak istiyordu ki İngiliz Devi karşısında birazcık oyunu okuyabilenler için şansı sanılandan da fazlaydı aslında.



















Gecenin açılışını Galatasaray ile yaptık. Rakip için Lucescu'dan uyarı gelmişti ama asıl uyarıyı Galatasaraylılar sezon başlamadan çok önce yapmaya başlamışlardı bile.Geçmişin tekrarını o kadar çok yaşadık ki artık benzerlerini yaşamak sıradan bir ritüel halini almıştı. Oyun zekası düşük oyuncuların çokluğu, orta sahadaki kısır kurgu takımın önündeki en büyük engeldi. Hala yapılamamış transferler de bu gerçeklerin üzerine ekilen tuz biber gibiydi adeta.

Bu gerçekler ışığında dünkü maçı gözümüzn önüne getirelim. Takım klasik 4-3-3 ile değil 4-4-1-1 dizilişi ile sahada. En uçta Batdal, arkasında zaman zaman Kewell ama çoğunlukla Arda, Serdar-Ayhan-Barış-Kewell dörtlüsü ve arkada defans kurgusu. Top çoğunlukla Galatasaray'da ama top 3. bölgeye taşınmakta zorlanıyor. Bunun sebebi çok açık: Önde baskı kurulamıyor ve orta sahadaki potansiyel topu dikine ileri taşıyamıyor. Yapılan en dikkat çekici şey yana ve geriye doğru yapılan paslar, tıpkı geçen sezonun büyük bölümünde görüldüğü gibi.

Topu nasıl 3. bölgeye taşırsınız ve oyuna orada hükmedersiniz, ya da başka bir soru ile Galatasaray bu gerçeği uygulama anlamında nasıl bu kadar sıkıntı yaşıyor? Futbolda aslolan 2 gerçek var: Oyun zekası ve fizik güç. Eğer her ikisi de takım ortalamasında belirli seviyenin üstünde ise futbolun gerçeklerini daha iyi yansıtırsınız sahaya. Topu ileride tutmak dedik, bunu yapacka ilk şey önde basabilmek ve bunu becerebilmek için de fizik güç gerekliliği şart. Topa sahip olabilmek için de hem oyun zekanızın hem pozisyon bilginizin oturmuş olması şart. Şimdi  bakın Galatasaray'ın saha içerisindeki futboluna. Öncelikle takım arkadaşı topu aldığı zaman en yakın Galatasaraylı ile aralarında metrelerce fark olduğunu göreceksiniz. Oysa pası takım arkadaşınız verir ama başka bir bakışla siz alırsınız o pası. Galatasaray'da top takım arkadaşındayken uygun pozisyonu kollayan ve aradaki mesafeyi kısaltan oyuncu sayısı çok ama çok az.

Oyun zekası dedik, alın işte yenilen ilk gol tam derslik. Çizgiye inmiş oyuncunun açısını kapatamayan bir bek, çizgi üzerinde yapılan ortanın içeri kavis yaptığını gördüğü halde açıyı tam kapatamayan bir kaleci ve çok ama çok daha önemlisi ceza sahasındaki tek oyuncunun göz göre göre ön direğe gittiğini herkes ekranları başında görürken Servet'in bunu akıl edecek düzeyde olamayışı ve gole davetiye çıkarışı. 2 golde yaılan hatayı hiç yazma gereği bile duymuyorum.

Rakip takımlar hata yapma konusunda bu kadar cimri iken neden özellikle Avrupa Arenası'nda hem ulusal takım hem de kulüpler düzeyinde bu kadar saçma sapan hatalar ile gol yiyebiliyoruz ve bu tür hataları rakip takımlardan bu kadar sık göremiyoruz. Bu işte fena halde bir yanlışlık var ama...

Rijkaard'ın da eleştirilecek noktarı  yok değil ama O'na gelene kadar eleştirilecek o kadar çok şey var ki... Kendisi için söylenecek şey kadrodaki çürük elmaları eleme anlamındaki yavaşlığı ve yönetime karşı bu kadar eli bağlı oluşudur benim nezdimde. Kariyerinin büyüklüğünü düşününce yaşananları biraz garipsiyorum.

Bunların ötesinde ledeki kadro, yönetim vizyonu, mantığı ile gerçekten takımın ihtiyaçlarını giderecek şekilde takviye yapılmaz ise bu sezonun geçen seneden farksız olacağı o kadar aşikar ki.... Bu tablonun potansiyeli bu kadar daha fazlasını beklemek hayalcilik olur.

Dün akşam da iki isyankar Kewell ve Baros'un sonuca karşı asi tavırları olmasa Sami Yen'e veda senesinde kötü anılar geride bırakmak içte ile değildi.

Sene 2008 Steau Bükreş maçına kaleci ve forvet eksikliği ile çıkan Galatasaray hala aynı eksiklerin gölgesinde oynuyorsa maçlarını söylenecek pek fazla bir şey de yok aslında. Asıl ders alması gerekenler gerçekleri görmedikçe bu sezon benzer manzaralar ne yazık ki görülmeye devam edilecek.

Yunanistan açıklarında ise İsviçre'de olduğu gibi hızlı bir rakip takım başlangıcı gördük. Emre, Stoch, Lugano ile verimli bir birlikteli oluşturan Bilica'nın eksikliği takımı etkileyecekti ama ilk yarıda rakip takımdan yenilen baskı fazlası ile can sıkıcıydı. Oyunun merkezini bu kadar geride kabullenmek rakip için bulunmaz fırsat ki karşı taraf 10 kiş iken bile bu merkezi çok ileri taşıyamadı Fenerbahçe. Antalyaspor maçındaki performansı ile  ilk 11 başlama konusunda Aykut Kocaman üstünde yeterli baskıyı kurmuş olacak ki uzun zaman sonra ilk 11 başlamayı başardı Semih, ama devre arasında Niang ile değiştirileceği gün gibi aşikardı ve gördüğü sarı kart da bunun iin iyi bir kılıfdı. İlk yarıda maç rövanş iin sıkıntı yaratacak seviyeye bile gelebilirdi ama 45. dakikada Gökhan'ın çizgiden çıkardığı  top maçın kader anlarından biriydi.















2. yarıda Niang değişikliği ile beraber rakip alanda daha çok görülmeye başladı Sarı-Lacivertli ekip. Senegalli'nin gezgin ve sırtı dönük top alabilen yapısının ilerleyen zamanda çok işe yarayacağı kesin ama dün akşam da belirli dönemde rakip kalede fırsatlar bulunması hatta rakibin 10 kişi kalması noktasında oldukça faydalı olduğu söylenebilir. Eksik kalmanın ve fizik olarak yıpranmış olmann etkisi ile geriye çekilen Paok karşısında 3. bölgeye fiziksel olarak yerleşmek ama  topu fazlaca ileriye taşıyamamak en göze çarpan eksiklikti. Emre-Stoch ikilisinin varlığı oyunu kaleye daha yakın oynama anlamında kesinlikle katkı sağlayabilirdi.

Sahadaki tüm kötü görüntüsüne rağmen Fenerbahçe'yi Galatasaray'dan ayıran en temel özellik kadro kalitesi ve bu kalite işler iyi gitmezken bile her an rakip kalede gol atabilme fırsatı sunuyor.Dün akşam da net 3 pozisyondan yararlanılamadığını gördük. Rövanş için de en büyük umut kaynağı bu Fenerbahçe adına. Tek yapılacak şey sabırlı olabilmek, mevcut kadro kalitesi sabırlı olunduğu ve oyun hızlı oynanmaya çalışıldığı takdirde Paok karşısında istediklerini gayet rahat alabilir.

Gecenin bir diğer Avrupa heyecanı yaşatan ekibi de Trabzonspor'du. Yıllardır bu arenadak kötü sonuçların en büyük cezasını kuralarda görüyor Karadeniz Ekibi. 1 puanın bile bu kadar önemli olduğu bir ortamda yıllardır 2 tur öteye gidememenin cezasını daha ilk turdan karşsınızda Liverpool'u görerek çekiyorsunuz. Muhtemel ekiplerden bir başkası karşısında çok şanslı olacakken yıllarında tecrübesi ve Şampiyonlar Ligi gediklisi Kırmızılar karşısında kağıt üstünde çok fazla şans tanınmasa da geçen sene Şenol Güneş'in gelişi ile birlikte atılan sağlam adımların farkında olanlar için tablo düşünüldüğ kadar da vahim değildi.















Bu düşüncenin elbette bir kaç sebebi vardı. İlki Benitez'in son 2 yılından itibaren kadronun güç kaybetmeye başlaması ve son sezonda yaşanılan formsuzlukdu. Teknik adam değişikliği sonrası hocaların hocadı Hudgson bile gelmiş olsa takımn başına uyum süreci içerisinde olunması da diğer avanjdı. Mascerano, Torres gibi kilit isimlerin hazır olmayışının yanına takım kurgusu ve özellikle orta saha yapısı olarak hazır bir görüntü çizen Trabzonspor'u koyunca analizin boyutu değişiveriyordu. Maçın özelikle İngilizler için kolay olmayacağı açıktı ama 90 dakika sonuna baktığımızda Trabzonzpor'un 1-0 gibi çok da dezavantalı olmayan mağlıbiyete rağmen beklenen çizginin altında oynadığını belirtmek gerek. Bunda sezon başı olmasına rağmen Hudgson'ın elininin takıma çabuk etkimesininde payı oldukça fazlaydı.

Gecenin kahramanı şüphesiz Onur'du. Farkın açıkmasını önleyen ana unsurdu ama orta sahadaki direncin de hakkını yememek lazım.

Ek bir not Trabzon'u yediği golde defansın yerleşimine dikkat etmek lazım. Orta sahadan tek pasla bu kadar kolay golü kalede görmek de neyin nesi? Joe Cole top ile ilerlerken önünde Egemen ve sağ tarafında da baskıya gelen 2 tane Trabzonsporlu var. Ters tarafta ise Babel koşuya başlamış, orada Cole'u açısını kapatacak 2 tane oyuncu baskıya gelirken Egemen'in Babel'in açısını kapatmaktan ziyazde Cole'un koşu yolunu kapatmaya çalışması bir defans oyuncusu için hata. Egemen'in bu tür hatalarına daha önce de rastladığımız için çok da yadırgamıyorum ama yazık...


Rövanş da ne olur peki? 1-0 çok tehlikeli skor özellikle de rakip Liverpool ise. Trabzonspor'un şansını arttıracak skor beraberlik olacaktı ama 1-0 gibi tek farklı olmasına rağmen kötü skor tur şansını zora sokan ana etken. Şu an için şanları değerlendirince ibrenin büyük oranda Livepool'dan yana olduğunu belirtmek gerek.

16 Ağustos 2010

Bursaspor 1:0 Konyaspor

Geçen sezonki kadroya yerinde bir Wederson, gelecek adına umut veren bir Nunez'i alıp belki çok daha önemlisi geçen seneki yapıya koruyan Bursaspor, "imdat anında çekiniz" mantığı ile eski göz ağrılarınsa sarılan Ziya Doğan'ın Konyaspor'un  karşı karşıya getiren mücadeleyi kısa kısa notlarla geçmek istiyorum.

*Bursaspor için iyi oyundan ziyade 3 puan ve moralli başlangıçtı önemli olan ve elde var 1. Ziya Doğan kısa sürede toplama oyuncular ile iyi işler yaptığı için risk taşıyan bir karşılaşmaydı ama onların da zaman ihtiyaçları olduğu kesin.

*Şampiyon'u ilk yarıda beğendim, 2. yarıda ise vasatı aşamadılar. ilk 45 dakikada arzulu, oyunu önde ve kısa mesafede pas futbolunu sahaya yansıtmaya çalışan anlayışları ile ceza sahası önüne kadar oldukça etkiliydiler. Rakibin ceza sahasındaki kalablık yerleşimi Sercan, Nunez ve Volkan'ın yeteri kadar boş alan bulmasına engel oldu.

*Wederson ve Ali Tandoğan beklerin hareketliliğinin ne kadar da önemli olduğunu gösterir gibiydiler. Wederson'u beğenirdim zaten, belirli bir standardı olması bunu ilk sebebi, ayrıca hareketli ve driplingçi yapısı ile bence Türkiye'de Santos ile beraber en iyi sol beki. Bursaspor'un da eksiği olan bölgeyi efektif bir hareketle doldurduğunu görüyoruz.

*Nunez çalışkan, hareketli ve oyun zekası ortalam üstünde bir adam. Zamanla daha iyi yerlere gelecek ama tekbaşına takımı ileride sürükleyecek yapıda değil, orta saha ve kenar adamların desteği ile hem gol hem de asist anlamında iyi işler yapacak.

*Bursaspor'un göze batan en büyük sıkıntısı oyun içerisinde kopuşlar yaşaması. Defansif anlamda belirli bir konsantrasyon standardı var ama hücumda yeterli etkinlik belirli anlar dışında sağlanamadı.Genel bir kopukluk var ve Insua'nın gelişi bu eksikliği kapatmada ne kadar etkili olur onu zamanla göreceğiz.

*Bu sezon Yeşil-Beyazlı'lar  için daha zorlu geçecek, hem şampiyon olmanın baskısı hem rakiplerin bakışındaki değişme önemli etkenler. Geçen sezonki puanları toplamaları şimdilik zor görünüyor. Kadronun geçen senenin üstüne kalite olarak bariz bir artısı olmaması da diğer bir neden olarak gösterilebilir. Zamanla Nunez ve Insua farklı bir hava yaratabilir ama Bursaspor'un orta sahaya oyunu 2 yönlü oynayan oyuncu transferi ile orta sahayı daha efektif kılma yoluna gitmesi geçen seneye göre fark yaratabilirdi.

*Önümüzdeki hafta Galatasaray karşısında en az beraberlik alma şansı yüksek Bursaspor'un. Galatasaray'ın hızlı olyuna karşı defoları Bursaspor için nimet niteliğinde.

*Konyaspor ve Ziya Doğan için zaman lazım. 20 küsür kişilik transfer hareketi yapıp lige hazır girmek kolay değil haliyle. Kısa zamanda haneye puanlar yazılmaya başlanabilir ama bu akdr toplama kadronun her zaman alt sıralara oynama riski de var.

*

Mamadou Niang Fenerbahçe'de



















Geniş çaplı değerlendirmeyi saha sonra yapacağım ama benim açımdan Gyan-Gomis-Niang 3'lüsü arasından takıma en fazla katkıyı yapacak isimdi Senagalli. Fenerbahçe'de çok iyi işler yapacak, yaşı falan hikaye çok gol atar attırır en az 2 sezon bu da zaten parasını gani gani çıkarmasına yeterli olur.

Fenerbahçe ve Türk Futbolu'na hayırlı olsun...

15 Ağustos 2010

Kaldığımız Yerden Devam: Sivas 2:1 Galatasaray














Geçen sene 2. yarı oynanan herhangi bir maça ait yazıyı alıp bu maçın analizi olarak sunmak için 10 larca neden var. Bir takım bu kadar mı aynı hataların tekrarları üzerine kurgular futbol yönetimini, saha içi düzenini ya da futbola ait unsurlarını. Bu kadar çok yanlışın olduğu bir yerde hem bu maç özelinde hem de sezon genelinde umutlu olmak ne kadar mantıklı olabilir ki?

Herkes yazmaktan bıktı ama Galatasaray yönetimi  bir türlü sorunları çözmeyi beceremedi, kaos içerisinde olursunuz ve teşhisi bulmak kolay değildir orası tamam ama problemler bu kadar açıkken bile doğru adımları atamamak akıl mantık işi değil. Orta sahaya 2 senedir şöyle aklıyla mücadelesini birleştiren 1 oyuncu alamaz mı Galatasaray? Ya da 5 sezondur sağ bek rotasyonunda çekilen sıkıntıya hala çözüm bulamaz mı? Neden stoperden bozma adamlarlan sağ bek alternatifi yaratılmaya çalışılır?

Şimdi Galatasaray yönetimi oyuncu satarak kaynak oluşturmaya çalışırken bile takım kurgusuna inanılmaz zarar veriyor. Servet'in bu takımda kalması şaka gibi aslında. Frank Rijkaard'ın takındığı tavır çok haklıydı ve Servet'i mevcut yapısı ile istememesi gayet normaldi. Durum bu iken Servet'i uygun fiyata pazarlayamayıp sıkıntılı sağ bek pozisyonunda Uğur'a yol vermek tam da Adnan Sezgin deyişi ile "tezlik" bir vaka.

Lorik Cana için daha önce de yazdım tekrarlıyorum. Marsilya, Sunderland gibi takımlarda ilke senesinde kaptan olabilmek her oyuncunun başarabileceği bir şey değil ama Galatasaray'ın sorunlu orta sahasına alınacak ilk isim Cana mı olmalıydı soruyorum sizlere? Emre Belezoğlu tipinde bir adam ihtiyacı gün gibi orta iken bu kadar plansız transfer sistemi olan, 5 kişilik transfer listesinin yarısı hala boşta duran bir takımın Cana'yı alışına sevinmemeli. Siz öncelikli ihtiyacınız olan ayağı top yapan, oyun zekası iyi 2 adam alırsınız ondan sonra Cana'yı da oraya yerleştirirsiniz, gayet şık olur ama işe tersten başlarsanız burada bir sorun var demektir.

Klasik Galatasaray görüntüsü yani sıkıntılı bekler, artık kabak tadı veren orta saha ve Kewell ile efektif hale getirilmeye çalışılan forvet hattı ile Galatasaray Futbol Takımı'nın saha içi yapısı mevcut yönetim vizyonu ve teknik adam efektifliği ile birleşince gelecek adına hiç ama hiç umut vermiyor.

Dün NTVSPOR'da "Yenilsen de Yensen de" programında geçen 1 senenin ardından takımda herhangi bir olumlu değişim görememek Galatasaray taraftarını umutsuzluğa sürükleyen en büyük etken demiştim, durum aynen bu şekilde ilerliyor. Programda konuşulduğu gibi "Rijkaard'dan Kebap beklenmesi" tam olarak açıklamıyor durumu aslında. Rijkaard kendi yemeğini yapmaya çalışıyor ama eldeki malzeme inanılmaz vasat. Burada beklenen Rijkaard gibi bir şefin "Ben bu malzemelerle bu yemeği yapamam demesi" ve yerlerini daha kalitelilerle ikame etmeye çalışması olmalı bir Galatasaray taraftarı için ama burada Rijkaard'ın takındığı kanaatkar tavır inanılır gibi değil, beklenen -arzulanan tablo kesinlikle bu değil ve yapı içerisindeki en büyük problemlerden biri de bu.

Oyun için yazılacak pek bir şey de yok yukarıda yazılanlardan sonra, çünkü Galatasaray tarafında sorunlar çok açık ve net. Sivaspor klasik Mehmet Yıldız'a dayalı oyun sistemi içerisinde Ceyhun gibi sezonda bir kaç maç da olsa ekstra performansı ile takımı sürükleyen bir oyuncuyu da kadroya katınca Galatasaray' kalesinde gayet net pozisyonlar buldu. Fizik güç olarak daha diri ve hazırlardı, Galatasaray'a baskı uygulayabilecek her takımın elde edeceği neticelerden birini elde ettiler ve son 2 haftalık süreç içerisinde takımın oyun kalitesini 1-2 basamak yukarıya çıkaracak hamleler atılmazsa Galatasaray maçlarında bu sahneyi bolca yaşayacağız.

07 Ağustos 2010

Jaja Trabzonspor'da...
















Genel Türkiye tabiriyle "nüfustaki adı" Jackson Avelino Coelho, nam-ı diğer Jaja an itibariyle Trabzonspor'un resmi oyuncusu. Dün Galatasaray'ın Ukraynalı rakibinden bahsederken aklıma Metalist Kharkiv gelmiş hatta sohbet arasında "o kadar övdüğümüz takımdan Türkiye'ye oyuncu getiremedik" demiştim, tam da üstüne bu hareketi görmek fazlası ile şaşırttı beni. 2 isim tüm dikkatleri çekmişti, biri Jackson ya da Jaja diğer de Devic'di. Beşiktaş'ın deplasmanda yediği 4 golün 2'si Jaja'dan 1'i de Devic'den gelmişti. Hatta Jaja'nın 40 metreden attığı jeneriklik gol hala akıllardadır, muhtemelen de transferin ardından sıkça görünecektir ekranlarda.

Jaja'ya gelirsek Trabzonspor'un gayet akıllıca bir iş yaptığını söylemek lazım. 4.2 milyon euro böylesine potansiyleli bir genç için çok da fazla değil. İleri uçta ve forvet arkasında oynayabilecek bir isim Brezilya'lı. Müthiş sol ayağı var, teknik ve yaratıcı. Asist özeliği güçlü ama tek endişem tek forvet oynayıp oynayamayacağı yönünde. Umut ile beraber oynarsa çok iyi işler yapabilir ama ileride en uçta oynarsa ne yapar konusunda net cevap veremiyorum izlemek lazım. Kağıt üstünde gayet akıllı ve makul bir hareket. Çünkü çok yönlü ve farklı öevkilerde oynama özelliği ile kadro zenginliği de yaratacak bir ismi kadrosuna kattı Trabzonspor. Umarım Liverpool maçı ile birlikte güzel bir açılış yapar, Bordo-Mavili ekibin üst turlara çıkmasında kilit rolü oynar.

05 Ağustos 2010

Prekazi'nin Maçı : OFK Belgrad 1: Galatasaray 5















Maçın yıldızı tartışmasız Cevad Prekazi'ydi. Yerinde ve isabetli yorumları ile sadece ayaklarının değil beyninin de ışıl ışıl parladığını gösterdi adeta. Özlemişiz, sıkıcı ve azap gibi geçen 90 dakikanın en güzel yanıydı Prekazi. Umarım CD sini verdiği Javanovic için gereken yapılır ve +2'nin +2'sinde bile olsa değerlendirilir.

Maçın yorumunu yapmaya bile gerek yok. Orta göbekteki sıkıntı devam ediyor. Cana henüz hazır değil ama hücuma katkısı çok az olacak burası net. Sol bek de Hakan sonunda iflas etti, geçen sene diplerdeydi bu sene beyaz bayrağı sallıyor. Servet hiç ama hiç güven vermiyor, tek hamlelik yapısı çok sıkıntı yaratacak.

OFK Belgrad'dan yenilen baskı, topa hakim olamama geçen seneden alışıldık görüntüler. Sıkıntılı orta saha, bloklar arasındaki mesafe ve oyuncuların gerek pas alış verişlerinde inanılmaz mesafeler ile oynaması bir bütün halinde oyuna hiketmeyi imkanzıs kalan unsurlar. Takım pas özürlü olabilir ama Rijkaard'dan en azından takıma bu mantaliteyi yerleştirmesini bekliyordum, değişen bir şey yok. Pas futbolunda topu alan oyuncuya arkadaşlarının pas imkanı yaratabilmek imkanlar sunması esastır. Gidin bakın bu mantalitedeki takımların olmazsa olmazı budur, birbiren yakın ve her zaman boşluğa, en uygun pozisyonda ye alan en az 1 adam vardır çevrede.

Bunların hangisini görüyoruz Galatasaray'da? Cevap koca bir hiç, bu temel düstur bile oturtulamamışken gelecek adına ne kadr umutlu olunabilir? Kolay değil, takımın çehresinin ciddi ciddi değişmezi lazım. Orta sahanın en az 2 takviyeye ihtiyacı gün gibi ortada ama sol bek ve stoper de alarm veriyor. Yedek oyuncuların kadro derinliği yaratma konusunda taşıdıkları potansiyel soru işareti ama çok daha ötesi artık Rijkaard ile bu takımın ne ler yapabileceği ve Rijkaard'ın bu takıma verebilecekleri de ciddi soru işaretidir.

Kuru kuruya Total Futbol bekçiliği yapmanın alemi yok, geçmişten bağımsız olarak şu an neler sunulabildiğidir önemli olan ama ne kador yapılanması ne de saha iç görüntü umut verici değil. Örneğin Surinamlı'nın oynatmak istediği futbola uygun olmayan isimleri gözden çıkarması ve öenmli bir kadro revizyonu yapması bile bir umut ışığıdır ama onu bile göremiyorum kendi adıma ve geleceğe dair karamsar tablo çizmemin en büyük nedeni de bu. Yapılan işe bakıp yorum yapmak gerekiyor, geçmişte nerelerde neler yapıldığı önemli ama bulunduğu şartlara çabuk adapte olabilenler olmalı tercihimiz ve şu ana hala adaptasyonda sıkıntı çekildiği ortada. Yapacak elbet bir şey yok, sadece zaman bırakmak lazım olacakları görmek için.

2-0'dan sonra yenilen baskı, 10 kişi kalmış rakip karşısında bile topa sahip olma anlamında yaşanılan sıkıntı, istatistiki verileni de bu tabloyu desteklemesi ilerleyen turlarda daha dişli rakipler karşısında yaşanabilecekler adına uyarı niteliğinde. Bunları görmek lazım yoksa bir gün bir yerde hüsran ile başlayan cümleler kurmak zorunda kalacağız.

Kadıköy'e Gömülen Umutlar : Fenerbahçe 0:1 Young Boys
















Maç öncesi ilk maç benzemez, Fenerbahçe mutlaka gol atar dedik yanıldık. Young Boys ilk maçtaki oyun karakterini ortaya koyamaz dedik yine yanıldık ama tablo bu şekilde olursa bunu ortaya çıkaran en büyük faktör Fenerbahçe'nin kötülüğü olur dedik işte burada yanılmadık. Gerçekten uzun zaman sonra ard arda bu kadar ruhsuz ve karaktersiz oynama becerisi gösterdiği için Fenerbahçe'yi tebrik etmek gerekir. Yanılmadığımız diğer bir nokta da Dia ve Stoch'un maçın 2 önemli adamı olacağı noktasındaydı. Ters taraftan tutsa da Dia ilk yarının son dakikasında kaçırdığı gol, Stoch ise gördüğü kırmız kartla öne çıkmayı başardılar.

Şampiyonlar Ligi'ne gidememenin maddi boyutları elbette önemli ki burada Bursaspor'un kasasına girecek paranın da 2'ye katlanacağını belirtmek gerek, psikolojik olarak camia üzerinde ve özellikle Aykut Kocaman tarafında gelecek adına önemli izler bırakacağı kesin. Bir çok Fenerbahçeli'nin "Daum'un takımın başında olması durumunda farklı bir tablonun yaşanma ihtimalinin çok yüksek olabileceği" düşüncesini taşıdığına da eminim ki bu bile sezona başlarken gelecek günlerdeki sıkıntıların habercisi gibi. Bu krizi aşabilme becerisi Fenerbahçe'nin geleceğini belirleyecek ama geçmişi de bu anlardan hasarsız sıyrılmalara pek de şahitlik etmiş değil.

Gelecek forvet transferini etkileyip etkilemeyeceğini de ilerleyen günlerde göreceğiz. Şampiyonlar Ligi gelirleri ve bu ligin gizemi hem kulüp hem de futbolcular nezdinde farklı bir anlam taşırken şimdi Onsuz kalmak neler ifade edecek göreceğiz.

Maça bakınca çok kısa bir değerlendirme, ilk maçı kurtaran Volkan bence saçma sapan çıkışı ile gole buyur demiştir ama maçın kaybedilişi elbette bununla direkt alakalı değil ama Volkan'ın genel karakteri haline gelmeye başladı bu hatalar. Önce mükemmele bir performans hemen ardından garip hatalar. Yeni transferlerin takıma uyumu için zaman gerekecek ama belili oyuncuların artık Fenerbahçe yedek kulübesini işgal etmeleri bile takım kalitesi anlamında inanılmaz kayıp. Son söz Santos için. Bir futbolcu nasıl bu kadar göbeklenebilir, kalınlaşır bu sürede, bu kadar mı sorumsuz olur insan yaptığı işer karşı şaşılacak şey!!!

Her şeye rağmen geçen sezonun son maçındaki performansın üstüne yalnızca 2 ay sonra bu manzarayı görmek beni çok şaşırttı, en azında Kadıköy'de farklı bir Fenerbahçe izleyeceğimizi düşünmüştüm ama burada sorun teknik taktik kadar saha dışı faktörlerle de alakalı gibi duruyor.

Gelecek karanlık görünüyor, elbette aşılır bu sorunlar ama ne kadar hasar ile aşılacağı önemli, hem camia hem de Aykut hoca için.