31 Ocak 2011

El Nino Chealsea'de

















  Fernando Torres, Abramovic'in Manejerlik oyununun son kurbanı, eski kulübüne 58 milyon Euro kazandırmış bir futbol emekçisi, yıllarca Kırmızılar'da mücadele edip zirveye uzak kalmanın yaratmış olduğu psikolojiyi dağıtmak için zirveye gözünü dikmiş Maviler'e gitmek konusunda tereddüt etmemiş bir başarı tutkunu, ya da gözünü para bürümüş bir kaptalizim esiri... Ne derseniz deyin artık Stamford Bridge'de İspanyalı'yı göreceğimiz gerçeğini değiştiremeyeceksiniz.

Kalou, Drogba, Anelka 3'lüsüne aslında Kalou ve Anelka biraz daha kenarlarda kullanılsa da Torres'in eklenmesi ile Chealsea durumu biraz abarmış gibi görünüyor. Sezona afilli bir başlangıç yaptıktan sonra düşüşün ana nedeni forvette yaşanan problemler olarak görünmese de belli ki futbolun patronları sorunu ileri uçta görmüşler. Ne diyelim hayırlı olsun, golleriyle çoştursun tribünleri ama Chealsea'nin ana problemlerinin bu transferle çözüleceğini söylemek de kolay değil.

Tuncay Şanlı Wolfsburg'da


















     Neredeyse futbolsuz geçen 1 yılın ardından futbol oynayabileceği bir ülkeye, takıma gidiyor Tuncay Şanlı. Mclaren ile umduğunu bulamayan Wolfsburg, Dzeko'yu Manchester City'e gödneripcebi doldurduktan sonra Holmes ve Jan Polak'ı da alıp okeye dördüncüyü arar hale geldi. Karizmatik liderin gidişi sonrası tıpkı Mourinho sonrası Inter'in yaşadığı gibi bir gerileme dönemi görülmesi gayet normaldir ki tarih sayfaları da bu tür düşüşlerin niceleri vardır. Magath sonrası Wolfsburg'un yaşadığı da bunun bir kopyası.

Bu kötü gidişi çevirebilmek için 3 önemli hamleye imza attılar ama bizim için daha önemlisi Tuncay'ın Bundesliga yolculuğu ve orada kalıcı olması. 3.5 yıllık sözleşmede Alman Kulübünün Tuncay'a güvenini belgeler nitelikte. Ada Futbolu'nda edindiği tecrübe Tuncay'a Bundesliga'da çok iyi işler yaptırabilir. Sprinter yapısı, orta sahadan hücuma verdiği destek ile defans arasına sızışları ile yeni takımı ile iyi işler yapacaktır. Hırsı ve kendini yeniden göserme istediği ise Tuncay'ın en büyük destekçisi ve silahı.

Hayırlı olsun, herşeye inat uzak diyarlarda kalıp mücadeleye devam edip Kürkçü Dükkanı'na dönme tercihini kullanmaman bile saygıyı hakediyor.

Tezlik Transfer Profesörü: Mr. Sezgin

Adnan Polat, Galatasaray'a daha büyük ihanet eden olmadı şimdiye kadar benim gözümde. Bu adamı savunduğu kadar Galatasaray'ı savunsan, kankanı düşündüğün kadar Galatasaray'ı düşünsen 1-2 yılı daha kaybedecek olmanın üzüntüsü ile yanmazdı yürekler, karanlığa bürünmezdi düşünceler.

Her fırsatta mavzuatı, hukuki işleri çok iyi biliyor diye göklere çıkardığın Sn. Sezgin kendi tabiri ile tezlik transferlere imzayı atmaya devam ediyor. Hadi yabancı transferleri Rijkaard yaptı da bu adamların hangisini teknik ekibin raporu ile aldınız: Mehmet Batdal, Musa Çağıran, Serdar Özkan, Ali Turan, Çağlar Birinci.

Hadi Çağlar'da bir umut var da diğer 4 adam  Florya'ya ayak basmalarının üzerinden yalnızca 7 ay geçtikten sonra başka kulüp forması altında mücadele ediyor ise "Daha neyin, kimin savunmasını yapıyorsunuz Allah aşkına?" Tablo bu kadar ortada iken, bunun adı düpedüz Galatasaray'a ihanet iken Adnan Sezgin'i savunmanın neresi elle tutulur bir davranış soruyorum. Yaser, Ferdi, Volkan Yaman, Serkan Kurtuluş gibi faciaları da ekleyince artık yazılacak bir şey kalmıyor bize.

Helal olsun, bu kulübün sadece bugününü değil gelecek yıllarını da kararttınız. Başbakan'ı protesto etme cesaretini gösteden tribünlerin sizleri o stada giremeyecek hale ne zaman getireceklerini, ne zaman derin uykudan uyanacaklarını çok ama çok merak ediyorum.

30 Ocak 2011

Devre Arası Dopingi: Pazzini


Devre arasında trasnfer yapacaksan böyle adam alacaksın, süpermen gibi olacak tıpkı Pazzini gibi. Teknik adamı ipten alacak, takıma ruh katacak. Örneğin, kendi evinde 2-0 yenik durumda iken oyuna girerek önce skoru 2-1 yapacak, ardından rakip sokru 3-1 yapmak fırsatını yakalamışken penaltı kaçırınca cezayı çok pis kesip beraberliği garanti altına alacak. Galibiyet adına vazgçmeyip ceza sahasında ne zaman düşmesi gerektiğini bilip penaltıyı almayı bilecek. Pazzini 2 gün önce geldiği Milano'da bugün Inter tarftarının kahramını, gün onun günü.

Avustralya Açık Anne'ye...

















 2007 Mayıs'ında tenisi bıraktığını açıkladığında henüz henüz 24 yaşındaydı, elbette çok erken bir karardı. Elbette arka planda bir umut vardı hep daha önce Martina Hingis ya da Hennen'de olduğu gibi. 2 yıl sonra , Şubat 2008'de anne oluşundan 1 yıl sonra, Wimbeldon'da Tim Henman, Stefi Graft ve Andre Agassi ile yapacağı gösteri maçı öncesinde yeniden tenise dönüş yaptığını açıklıyordu Kim Clijsters.

Dönüşü sonrası ard arda Amerika Açık'ı kazandı ve eski günlerine dönüşün o kadar da zor olmadığını gösterir gibiydi Dünya 3 Numarası.

Dün Avustralya Açık finalinde Çinli Li Na karşısında 1-0 geriden gelip elde ettiği 2-1'lik zafer uzak kıtadaki ilk kupa kaldırışıydı bu turnuva özelinde. Bu sonuçla da toplamda 8 büyük turnuva finalinde son 4'ünü kazanarak ( 3'ü Amerika Açık -2005,2009,2010) 4-4'lük eşitliği sağlamış oldu.

Bundan yaklaşık 3 yıl önce bir belgesel izlemiştim, Çin'de tenis oyuncusu yetiştirme kamplarından birinde çekilmişti. Askeri disiplin ile verilen eğitimlerde henüz 10-12 yaş grubunda olan çocuklar ile 10 yıl içerisinde Dünya Sıralaması'nda ilk 10'a girecek tenisçiler yetiştirme hedeflerinden dem vurulmuştu.Belçikalı'nı finaldeki rakibi Çinli olunca hemen o görüntülere çağrışım yaptı ama Li Na'nın 29 yaşında oluşu gerçeği "Çinli'ler hedeflerine bu kadar mı çabuk ulaştılar?" sorusunu en azındna bir süreliğine daha ertletmiş oldu.

Li Na kupayı kaldıramasa da bir Grand Slam'de final oynayan ilk Asyalı olma ünvanını elde etmiş oldu.

Başlıksız Yazı... (B.S 2:0 G.S)

Yazıya başlık koyamıyorum, benzer sahneler için kullanılacak başlıkları tükettik artık hiç bir şey yazmamak beli de en iyisi olacak. Galatasaray o kadar diplerde gezdiki geçen hafta ufak bir hareketlenme görünce "Acaba mı" demeden edemedik ama gerçekle yüzleşmek için üzerinden fazla zaman geçmesine gerek yoktu. Hagi, Ayhan, Mustafa Sarp bize bu gerçeği hatırlatmak üzere oradaydılar ya görevlerini başarıyla yerine getirdiler.

Bursaspor zerre futbol oynamadı, oynadı diyen futboldan çakmıyor. Ertuğrul Sağlam maç sonrası övmüş oyunlarını, ne vardı futbol adına Bursaspor'un yaptığı var mı anlatabilecek biri? İlk 25 dakika dışında rezil oynayan Galatasaray kalesinde ilk yarıda tesadüfen 2 gol buldular ve bunlar dışında organize atak, pozisyon yok. 2 yarı da uzun zaman sol tarafta Miller'ın tamamladığı ve Ufuk'un çizgiden çıkardığı top dışında kaleye gitmeyi düşünemediler. İddia ediyorum bu Bursaspor ilk 2'ye girerse Türk Futbolu'nun diplerde gezdiğinin resmidir bu.

Bu akşam son 60 dakika sahadaki kötü Galatasaray karşısında bile bu kadar verimsiz, yaratıcılıktan uzak futbol oynamayı becerdiği için sorgulanmalı Bursaspor'un futbolu. İlk golün bariz ofsayt, 2. golün aptalca kaleci hatasından geldiği gerçeğini de ekleyelim. Bunların üstüne hala Bursaspor'u övecek varsa buyursun tartışalım.

Galatasaray'da Mustafa- Ayhan-Barış'ı oynadığı maçları izlemek resmen zulüm gibi. Özellikle Ayhan'ın artık kabak tadı veren gereksiz hakem diyalogları, Mustafa Sarp'ın akıllara zarar futbol şovu tek bir insan oğlunun futboldan soğumasına yeter de artar bile. Ayhan kaptan olarak çıkmış ama kafa olarak bitik. İsterse 10 gol atsın böyle bir maçta aptalca 2 hata ile oyundan atılıyor ise 30 dakika kalmışken, formayı da assın soyunma odasında bir daha giymemek üzere. İlk sarı kartı resmen zorla hakemin cebindne çıkardı kendi eliyle, yazık...

Geçen hafta da yazdığımız üzere takımda bariz şekilde hücum zenginliği, yaratıcılığı eksikliği var. Kazım benim beklentilerimin aksine ileri uçta etkisiz. Geçen haftaki kadronun sahada yeterli etkinliği sağlayamayacağını görmek için müthiş futbol bilgisine gerek yok. Bu Hagi'nin ilk eksisi, ardından Barış'ın sakatlığı nedeniyle Mustafa Sarp'ın oyuna alınışı ise kelimelerle anlatılacak gibi değil. Nden Stancu alınmaz, Yekta ortaya çekilip Kazım sağda denenmez. Hagi kusura bakmasın ama Mustafa Sarp'ı futbolcu diye sahaya alıyorsa yıllarca kendisine duyduğumuz hayranlık boşunaymış, sadece yetenekliymiş futbol zekası falan yokmuş bu adamın. Sabri'ye duran top kullandırma dahiliğinin de üstüne basmak gerek tabiki.

Şu Galatasaray'dan fosil adamları temizleyecek bir dünya üstü kahraman arıyorum, belki hiç gelemeyecek kimbilir ama şu Adnanlar'dan kurtarsın birileri ne olur. Eski başkanlar Adnan Polat'ı hangi mantıkla savunuyor anlamıyorum? Galatasaray camiası o kadar ilginç ki laf var icraat yok, birileri hep konuşuyor ama eylem "SIFIR".

O kadar "Reaktif" bir takım olduki Galatasaray, oysa başarı için "Proaktif" olmak gerekiyor. Örneğin, işler kötü giderken "kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız" gibi açıklamalar yapılıyor, sonrasında 1-2 iyi sonuç sonrası her şey değişiyor, verilen sözler, demeçler unutuluyor. Bu takımdan Mustafa Sarp-Gökhan Zan-Barış-Hakan Balta hatta Ayhan'ı göndersen ne kadar geriye gidebilir ki Galatasaray? Neden hala başarısız olunması bekleniyor, bu isimler ile başarının yakalanamayacağını göremiyor muyuz? Bu da Galatasaray'daki çarpık yönetim modelinin başka bir yansıması.

Adnan Polat, yaveri Adnan Sezgin ile birlikte Galatasaray'ın altını oydu, futbol takımı 5 yılda bile kolayca düzelecek halde değil.Mahvettiler takımı, saha içiyle artık uğraşmıyorum. Kendilerinden kurtulduğumuz zaman Galatasaraylılar o günü bayram ilan etmeli, gösterilerle kutlamalı. Çünkü başka kurtuluş çaresi yok. Vücuttaki tümörleri temizlemeden bize rahat yok.

29 Ocak 2011

Barcelona Rekor Peşinde

Eylül ayının başında Camp Nou'da Hercules Valdes'in 2 golüyle gali gelirken herkesn aklında "Acaba" sorusu belirmişti bile. Bu yükseliş daha ne kadar sürebilirdi ki, belki de Barcelona geçmişteki kadar güçlü değildi artık. Kısa zaman sonra karar vermek için ne kadar erken davranıldığını ezbeletircesine dikte eden Barcelona "evet geçen seneki kadar güçlü değil, daha da güçlüyüz" mesajını veriyordu.

96-97 sezonundan bu yana 15 yılda 3 kez karşı karşıya gelirken 2 takım 3 maçı da Hercules kazandı. Özellikle bir önceki Camp Nou zaferi Figo, Guardiola, Ronaldo'lu kadro Boby Robson ve Mourinho yönetiminde Şampiyonluk mücadelesi yaparken yaşanmıştı. 2-0 geriden gelip 3-2 ye taşıyan Hercules, 2. yarıda kendi evindeki maçtan da 2-1 galip gelerek Capello'nun Real Madrid'ine şampiyonluk yolunu açmıştı.

Bu akşamki maç aynı zamanda Real Madrid'in 1960-1961 sezonundanki 15 maç üst üste kazanma rekoruna ortak olma şansını sunacak Katalanlara. Ek olarak ilk yarıdaki maç ve geçmişin hesaplaşması olacak.

Hercules ilk maçtaki sürprizi yeniden gerçekleştirme adına motivasyon yükseltirken Barcelona'nın cevap vermek için yeterli sebebi var. Bu akşam bu maçı izleyip tarihin ufak bir parçasına tanıklık etme fırsatını tepmeyin derim, hem bu futbolun her anına şahitlik yapmak hem de bu yolda toplanan ufak bonuları görmek oldukça keyif verici olacak.

Galatasaray'ın Son Transfer Hamlesi ?

















 Galatasaray'da futbolu yönetenler dışında tüm Sarı-Kırmızlıların ortak kanısıydı orta sahadaki kanayan yara. Ne yapılıp edilmeli bu bölgeye transfer yapılmalıydı! Ne yazık ki es geçildi, saçma sapan işler yapıldı. Örneğin Lincoln gönderildikten sonra Elano trasferi yapıldı ki o orta sahada Ayhan-Barış-Mehmet Topal-Barış dörtlüsü vardı. Daha Elano'yu ilk izlediğim andan itibaren bu kadro yapısı ile uyuşmayacağını anlamıştım ki buradaki Elano başlıklı yazılarda da durur detayı. Her neyse sırt bu nedenle isterse dünya yıldızını getirsin yaptıüı transferlerin verimsizliği nedeniyle Haldun Üstünel ikna gücünün fazlalığından öteye futbol takımının başarılı olması adına yaptığı yanlış hamleler ile hatırlanacaktır benim tarafımdan. Şu an çıkıp da isimsiz ama daha faydalı olmaya aday transferleri eleştirmesi ise gülünecek bir durumdan daha öte değil.

Evet orta saha dedik, Rijkaard-Haldun Üstünel-Adnan Sezgin el ele verip içinden çıkılmaz bir hale getirmeyi başardılar o bölgeyi. Şimdi Hagi çok çok başarılı olmasa da daha iyi hamlelerle o bölgeyi belirli seviyeye çekmeye çalışıyor ki bakış açısı kesinlikle doğru. Culio, Yekta transferleri bu açıdan doğru hamleler. Orta sahada oynayan her oyuncunun oyunun 2 yönünü oynama gerekliliğinden yola çıkarak değerlendirince mevcut ortalamayı yukarıya doğru taşıdığını belirtmek gayet doğru olacak.

Sivas maçını da bu gözle izleyince belirli gelişmeler olduğunu rahatça söyleyebiliyoruz. Topu ayağında tutma anlamında daha başarılı bir takım olma yolunda ilerleme var bunun da en büyük nedeni  Yekta ve Colio'dur ama göze çarpan büyük bir eksiklik var: Bu sahipliği hücum zenginliğine yansıtma becerisi düşük,  nedeni de elbette oyuncuların karakteri. Barış-Ayhan hücuma daha sınırlı destek verirken diğer isimlerin desteği çok önemli hale geliyor. Dolayısı ile Culio çok kilit isim haline geliyor, şu an oyun içindeki duruşu, mücadelesini alkışlasam da hücumdaki efektiflik açısından istediğim, beklediğim seviyede değil Arjantinli.

İşte bu nedenle orta sahada yine oyunun 2 yönünü oynama anlamında becerili ya da  en azından top rakipte iken topun gerisine geçebilen ve hücum anlamında takıma yaratıcılık katabilecek bir isme ihtiyaç var. Şu an gündemki isim ise Michael Bradley. Vızır vızır gezen, orta sahada dinamizm timsali bir isim ama çizdiğimiz profil ile ne kadar uyumlu sorusuna tam cevap vermiyor. İyi bir oyuncu olablir ama mesele sizin ihtiyaçlarınız ile ne kadar örtüştüğü. Sanki Formica mevcut özelliğiyle daha fazla katkı yapacak gibi geliyor bana, o nedenle Bradley isminin çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Burada daha farklı bir oyuncu profili çizer ve cuk diye oturursa işler değişir ama mevcut gözlemlerim şimdilik bu söyletiyor bana.

Luiz Suarez Livepool'da...




















  2 yıl önce yazmıştık bu kısa yazıyı Uruguaylı'ya dair. Sezon sonunda Premiere League'ye gitme ihtimalinin fazlalığından dem vurmuşuz, biraz gecikmeli de olsa sonunda Ajax'daki parlak günlerinin ödülünü bir şekilde almayı başardı. 2006 yılında Groningen'e yaklaşık 700 bir Euro civarında bir bonvervis ile transfer olduktan yalnızca 1 yıl sonra 10 katı civarında bir bedelle, 7.5 milyon Euro karşılığında, Ajax'a transfer olduktan sonra dikkatleri üzerine çekmeye başlayan Suarez geçen sezon kariyerinin zirvesine ulaştı adeta. Sezon boyunca oynadığı 49 maçta kaydettiği 48 golün üstüne Afrika'daki Dünya Kupası performansı tek kelime ile müthişti. Bu tablonun üstüne yaz transfer döneminde herhangi bir hareketin içerisinde yer almaması ise oldukça ilginçti.

Beklentilere göre biraz gecikmeli de olsa Ada'ya transferi sonunda gerçekleşen Suarez'in Eredivisie'den sonra akıcı, tempolu İngiliz Futbolu içerisinde yapabileceklerini çok merak ediyorum. Liverpool'un sadece Torres'e bağlanmış umutlarını çeşitlendirme hamlesi olarak dikkat çeken bu transfer için ödenen 26.5 milyon Euro'luk bedele bakınca Ajax'ın toplamda 19 milyon'luk karı ilk dikkat çeken nokta olarak görünüyor. Bu miktarı Hollanda Futbolu'ndan yapılacak bir transfer için biraz abarıtlı bulsam da 24 yaşındaki Uruguaylı'nın potansiyeli itibariyle bunun karşılığını verebilmesi de gayet doğal ama her şeye rağmen Suarez'in kariyerindeki en büyük transfer hamlesi olarak kallma ihtimalini çok fazla görüyorum.

23 Ocak 2011

Siftah // Galatasaray 1:0 Sivasspor















 Siftah yapıldı, iyi ya da kötü Ali Sami Yen'e ( TT Arena olsa da başındaki ismi kullanmayı tercih ediyorum) galibiyetle merhaba demek önemliydi, pasın Barış'tan golün de Servet'ten gelmiş olmasının dayanılmaz ağırlığına rağmen başlangıç için sonuç güzel futbol çok tatmin edici olmasa da.

Ligde bulunulan konum itibariyle ligde üst sıralarda yer edinme adına çok da umut taşımayan Galatasaraylılar için geleceğe taşınacak futbol kırıntıları önemli şu an. Bu maça da o gözle bakmak gerek. Son Konyaspor ya da ev sahibi olarak oynanan Gençlebirliği maçından farkın ne olduğudur önemli olan, o nedenler fazla uzatmadan farklılıklara gelmek gerek.

Elbette dikkati çeken ilk değişiklik saha içersinde oyuncuların bulundukları konumlar. Cana'nın defansın ortasında tercih edilmesi alkışlık hareket. Hagi'nin bunu zaman zaman denediğini görmüştük umarım Neill'ın gelişi sonrası vazgeçilecek bir aksiyon olmaz bu. Servet her maç gol atıp asist yapsa da sadece o devasa fiziğiyle bile benim futb ol zevkimi baltalamayı başardığı için Neill-Cana ikilisinin hasretle bekliyorum ama biliyorum ki Zapata kaleye geçince yabancı sınırlamasından dolayı gerçekleşmesi biraz hayal gibi.

Saha içindeki diziliş açısından dikkat çeken diğer bir uygulama oyuncuların maç sırasında pozisyonlarında değişiklik yapmaları. Örneğin Barış-Yekta arasındaki sağ iç-sağ açık değişimi, Culio'nun sol açık-sol iç arasındaki değişmeleri, Emre Çolak'ın sağ açık-sol açık arasındaki gidiş gelişleri kadro içerisinde oyuncuların farklı mevkilerde oynayabilmelerinin yarattığı az ya da çok zenginliği gösteriyor. Kazım-Pino-Kewell-Arda'nın farklı pozisyonlarda oynayabilme meziyetleri de göz önüne alınınca saha içi seçeneklerin arttırıldığını görüyoruz. Bu açıdan yapılan transferlerin takıma yaptıkları katkı açığa çıkıyor.

Takımın devre arasını iyi değerlendirdiği ortada, maçın sonlarına doğru bazı düşüşler yaşanmış olsa da takımın fizik gücü, diriliği yeterli seviyede ve daha da artacak gibi görünüyor. Orta sahadaki oyuncuların  savunmaya destek verme özellikleri nedeniyle defansif katkının arttığını ama ofansif yöndeki zenginliğin yine orta sahadaki , özellikle Barış ve Ayhan, her oyuncunun teknik ve beceri düzeylerinin vasatın üstünde olmaması nedeniyle halen yetersiz. Orta sahaya kesinlikle sağlam bir takviye şart ve bu oyuncunun hücum gücünün oldukça yüksek olması da şart. Aslında Misimovic bu takımda iş yapabilir 4-2-3-1 oynanması şartıyla, yoksa başka sistemde onun da faydası dokunmaz.

Galatasaray'ın takım çoşkusu, saha içerisindeki disiplini, mücadele gücü ve isteği 5 üzerinden 4'lük ama ofansif yeterliliği en fazla 2.5'luk. Kesinlikle arttırılması ve üzerinde kafa yorulması gereken şey bu.

Peki bu nasıl olur? Orta saha, orta saha orta saha. Buraya yukarıda yazdığımız tipte bir adam şart. Sol bek müthiş sıkıntılı, Hakan Balta daha çok saç baş yoldurur. Insua bence dengesiz ve yetersiz, bir çok Galatasaraylı'nın aksine umutlu değilim. En iyi alternatif Çağlar gibi duruyor. Kanatların çalışması çok çok önemli ve sol tarafa kısa zamanda bulunacak çözüm Çağlar'ın adaptasyonundan başka bir şey değil ki onun da yeterliliği soru işareti olarak duruyor.

Galatasaray'ın en büyük sorunu ki stada açılışında Ajax maçında da Kazım'ın çokça isyanına neden olan şey buydu: Oyuncular arasındaki mesafe fazla ve birbirlerinin arkasını doldurmayı gereğinden fazla mesafa bırakıyorlar. Artı, top takım arkadaşının ayağında iken on ayaklaşma, oyun alanın daraltma, pas opsiyonu yaratma anlamında ciddi eksiklik var. Çok basit bir örnek: 2. yarının başında Cana defastan topu gönderecek adam ararken Ayhan rakibin gölgesini takip ederek yürümekle meşgul ve bu sırada Cana'ya en yakın isim de kendisi. Futbolun temel ilkelerinin bu kadar görmezden gelinmesi hayret edilecek şey!

Gelelim yeni transferlere. Kazım'dan umutlu olduğumu transferin gerçekleştiği zaman yazmıştım, hala aynı fikirdeyim. Culio'nun hücumda daha etkili olmasını bekliyorum biraz hayal kırıklığına uğrattı bu akşam beni. Yekta yerli oyuncu olarak alınabilecek en iyi alternatiflerden biriydi, kumaşu iyi faydalı olacak hatta direkt 11'e bile yazılabilir.

Çok daha dikkatli gözlerle izlediğim isim ise Stancu idi bu maç özelinde. Videolarda görünen ceza sahası içerisinde hızlı ve atik olduğuydu ama ceza sahası dışı adına elde veri yoktu. Bu akşam Ilie'den esintiler gördüm ki çok çok beğenirdim Romanyalı'yı. Topla hızlanışı, dripling tarzı, adam eksiltişi iyiye işaretti. Sert defanslar karşısında yumuşak kalır mı diye düşünüyorum, Bursa maçı iyi bir test olacak ve muhtemelen de 11'deki yerini alacak. Bu adamda ışık var, stilini beğendim biraz daha izlemek gerek tabiki daha net yargılara varmak için.

Galatasaray'ın kaleci problemi olduğunu kabul ediyorum ama önceliğin bu takımın iyi futbol oynama adına yapılacak hamleler verilmesi gerektiğini düşündüğüm için 1 numaralı transfer geri plandaydı benim için ki bu akşam da saha içerisinde giderilmesi gereken sıkıntıların hala var olduğu görüldü. Bu gerçeği bir tarafa yazarken Ufuk'un son dakikalarda yaklaşık 15 sn boyunca çıkıp çıkmama arasında gidip gelen düşünce boyutu sırasında yaşana tehlikeden ve aynı pozsiyonun kopyaları daha önceden defalarca yaşanmasından yola çıkarak "Size Kuma Müstehak" diyorum. Bu kadar mı güvensiz olunur?

Gelecek adına ışık var aydınlatma derecesi ne olur bilinmez. Sıkıntılar nasıl çözülecek, neler yapılacak hep beraber bekleyip göreceğiz.

17 Ocak 2011

Kaos...

Galatasaray'ın kurtuluşu olarak görülen projelerden biri daha başında geleceği şu an için öngörülemeyen bir sürece girdi ( Eninde sonunda orası Galatasaray'a verilmek zorundadır ama şu an bazı kesimler tarafından cezalandırılma durumu söz konusu şu an için). Olayların üstünden 2 gün geçince gerçekler ile yüzleşiyorsunuz.

İlk olarak stadda olmama rağmen Erdoğan Bayraktar'ın konuşmasının başlangıcına şahit olamayıp ıslıklar eşiliğinde konuşmaya çalışan birini görmek şaşırtmıştı beni. Başbakan'a tepki gösterileceğini daha ismi saatler öncesinde anons edildiğinde anlamıştım ki bir çok yerde faklı bir şey gelmiyor başına ama TOKİ Başkanı'na yapılan protestoyu çok anlamsız ve gereksiz bulmuştum. Oysa işin aslını sonradan öğrenebildim, olay daha şaşırtıcı bir hal aldı. Bir börükratın böylesine önemli bir günce bu denli saçma, provoke edici cümlelerle bezili konuşma yapma cesaretini kendinde buluşu ciddi biçimde sorgulanmalı. Bu yazının tepki göreceğini düşünemeyecek kadar pasif bir profil mi çizmişti Galatasaray camiası Erdoğan Bayraktar'ın gözünde? Ona bunları yazdıran etken neydi? Amaç provokasyon muydu, hiç ama hiç sanmıyorum, haddini aşma olduğu kesin ama orası fazla komplo teorisine girer, ben o kurguyu oluşturamıyorum şu an için.

Saat 6 gibi, Tayyip Erdoğan'ın isminin ilk teleffuzu ile birlikte ilerleyen saatlerde yaşanacak olayların habercisiydi. Başbakan'ın sınır tanımaz tavrının zirveyi zorladığı bir dönemde karşı cepheden tepki görmesi, protestoların olması gayet normal. Hatta bu tavır koymanın yeri ve mekanı olmadığını da iddia etmek mümkün ama orada insanları birleştirenin ırk, din, siyasi görüşten bağımsız bir Sarı-Kırmızı sevda olduğunu unutmamak gerek. Her doğru her yerde yapılmalı mu diye sormadan edemiyorum kendimi. Galatasaray'a zarar geleceğini öngörmemek, o milad diye adledilen günün ardından bunları konuşuyor olmak hiç de güzel bir tablo değil.

Burada Erdoğan'ın " küstüm, vermiyorum" tarzının tasvip etmek mümkün değil ama bu tavra bakarak tepkiyi haketmiş demek de doğru değil. Hepimizin herşeyden öte vatandaş kimliğimize sahip olduğumuz gerçeği elbette cepte duruyor ama Galatasaraylılık alt kimliğinin orada insanları buluşturan en önemli oldu olduğu gerçeği beni daha fazla cezbediyor.

Geriye bakıp durumu okumaya çalışınca Egemen Bağış'ın azarlayıcı tepkisi ve Adnan Polat'ın olayların başlangıcından itibaren takındığı tavır, çizdiği imaj fazlasıyla negatif. Tamam protesto yapıldı tamam politik olarak özür gerekebilir ama dik duruşu kaybetmemek gerek. Toki Başkanı'nın cümlelerinin negatifliğinin altını çizmemek bunları esgeçmek de Galatasaray Başkanı'nın takınacağı tavır olmamalı. Özür dilenir, çünkü evsahibi olarak protestolardan ötürü rahatsızlığını belirtmeniz gayet normal ama bazı gerçekleri de belirtmek gerekirdi.

Başbakan bu stadın yapımı için belirli bir çaba harcamış olabilir ama karşılığında Galatasaray, Ali Sami Yen'den vazgeçerek gelmiştir Seyrantepe'ye ve burası da gayet iyi bir gelir kapısı olacaktır. Telekom Arena zaten ilerleyen yıllarda uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapma talebini taşıyan bir ülke için zaten bir ihtiyaçtı. Galatasaray'ın yeni stad arayışı da bir anlamda buna vesile oldu. Tamamiyle bir bağışlama, lütfetme durumu olmadığını belirtmek gerek.


Hem bürokrasi tarafında hem de Galatasaray tarafında verilen tepkiler olgunca ve yakışır tavırlar değil. Tüm protestolara rağmen  Galatasaray gibi bir kulübe stadı yine de gönül rahatlığı ile teslim etme olgunluğunu göstermek, tepkilerin altındaki mesajı anlamaya çalışmak bir Başbakan'dan beklenmek için çok mu fazla. Neden "yapılanları başa kakma ihtiyacı" hissedliyor, standart insan tavrı gösteriliyor. Büyük olabilmek standardın dışına taşabilmek ile mümkün ama görmek ne mümkün.

Ya da belli durumları düzeltme çabası içerisinde iken ezilmeden, dik duruşu korumak TOKİ Başkanı'nın sergilediği olumsuz tavrın altın çizme cesadetini göstermek bir Galatasaray Başkanı için fazla mı? Stadın yarısından fazlası protesto ederken 300-500 kişi ile sınırlandırarak insanları yanlış yönlendirme çabası içerinde olmanın zaten kaybettiği samimiyeti yerlerde gezindirdiğini farketmesini bekleyerek olağan üstü bir çaba içerisine mi giriyorum acaba?

Bir kaosun içerisinde olayları düğümleyen tavırların olduğunu görmek, insanların ifrat ile tefrit arasındaki tutumlarına şahitlik yapmak çok da söylenecek söz bırakmıyor, oturup tabloyu seyretmek ve sadece düşünmek yukarıdaki son 2 paragrafın hayalini kurmak sanırım en iyisi olacak.

PS: Bu işin sonunda Adnan Polat'ın tüm inadında rağmen istifa etmek zorunda kalacağını düşünüyorum. Ali Sami Yen'in vedasında mevcut başkan sadece 45 saniyelik konuşma ile iniyorsa sahneden yeni stada gelmesine gerçekten gerek yok ama anlayana tabiki.

16 Ocak 2011

Milad & Açılıştan Satır Başları & Protestolar

















Sami Yen'e vedanın hemen ardından başka bir tarihi olayda olay yerinde bulunmak güzeldi. Şu andaki ismiyle Türk Telekom Arena, asıl hakedişi ile beraber Ali Samiyen Spor Kompleksi eksikleri olmasına rağmen sunduğu imkanlar ile gayet modern bir stad. Biliyorum Ali Samiyen'deki "omuz omuzalık"ı yakalamak hiç de kolay olmayacak ama artık yeni duruma alışmaktan başka yapacak bir şey yok, hatıraları en güzel yerlerinde saklamak dışında.

Çok fazla stad gezmedim şu ana kadar, bu yaz Neu Camp'ı görme şansım oldu. Koridorlar, maç toplantısının yapıldığı oda, müze, zemin, basın tribübnü bir çok yeri inceleme fırsatım oldu. Yeni stadı tüm detayları ile kavrama fırsatı bulamadığım için karşılaştırma yapmak kolay değil ama tribünlerin her noktasından stadı çok rahat bir açıyla görebilmek, taraftarların çoşkulu tezahuratlarının yarattığı atmosfer açısından olduça etkileyici. Cafeler, tuvaletler (biraz küçük ama sayıca fazla), girişi çıkışlar iyi tasarlanmış ama yoğun kapasite de ihtiyaca nasıl cevap verirler bilemem. Benim için soyunma odalarının ve müzenin tasarımı çok önemli, oralar asıl kriter noktaları arasında.

Yine de sahadaki takım dışında heyecan verici bir ortam oluşturulduğunu söylemek mümkün. Bu güzel hava keşke gecenin sonuna kadar devam etseydi ama son zamanlarda tribünlere bulaşan her şeyi protesto etme hastalığı devlet erkanını protesto şekline dönüşünce işi çığrından çıktı.

İcraatları elbette beğenilmeyebilir Cumhurbaşkanı , Başbakan ya da onların emir komutası altında olanların ama böylesine önemli bir günde stadın yapılmasına üstüne basa basa belirtip bu katkıyı gözlerimizin içine soksalarda protesto ile tepki göstermek, ıslıklamak siyasi görüşü ne olursa olsun Galatasaray taraftarına kesinlikle yakışmadı. Orada bulunmanın ortak noktası Galatasaraylılık iken işin ucunun yine Sarı-Kırmızı'ya dayanağını düşünecek olgubluğu gösterememek affedilecek gibi değil.

Aykut hata yapar ıslıklanır, oyuncu yeteneksizliği için protesto edilir, stad açılışında gereksiz, anlamsız tepkiler ayyuka çıkar, Galatasaray tribünleri de eski günlerini aratır hale getirilir.

Takım için söylenecek pek bir şey yok, Cana-Servet-Ayhan-Ufuk dörtgeninde yapılan ve baydıran paslar daha ilk yarıda uyuttu taraftarı. Bu maçta bir mesajdır Futbol Takımı'nı Yönetmeye çalışanlara, bu güzel stada adam gibi bir takım yakışıyor, onun için de yapılacaklar çok zor değil ama kim yapacak sorunu cevaplamak çok çok zor.

10 Ocak 2011

Yılın Golü Hamit Altıntop'dan

10'dan fazla gol arasında 2010 yılının en iyi golü seçilmeyi gerçekten haketti rakipler dişli olmasına rağmen. Ömer Üründül'ün tabiri ile "Süperin Süperi" muhtemel Bülent Ersoy tanımlaması ile "Fevkaladenin Fevkinde" bu gol ve ödül için tebrikler Hamit...

El Classico : Mourinho & Messi

Yılın en iyi teknik direktöründe de futbolcusunda  da sürpriz yok: Mourinho ve Messi.

Gönlümden Ineista geçse de bunun bir temenniden öteye gidemeyeceğini biliyordum Arjantinli aday iken. Sürpriz yok. 2 defa üst üste kazanma başarısını gösteren Messi bakalımm bir ilki gerçekleştirip 3 kez üst üste bu onuru elde edebilecek mi?

Program sırasında Eurospor spikeri Dağhan Irak'ın Guardiola-Messi-Xavi-Iniesta sahnedeyken Mourinho ve diğer ödül alanların sahneye çağrılması üzerine "Portekizli teknik adam bu kadar Barcelonalı'nın olduğu son yerde 5 gol yemişti, sahneye çıkar mı bilmem" espirisi de süperdi.

Doğru Hamle: Sezer Öztürk



















Adam olacak çocuk kendini belli eder, Sezer de o sınıfın üyelerinden. Manisa, Süper Lig'e taşınırken o sezonun en değerli ismiydi, ilk kanca atan da Özer Hurmacı da olduğu gibi Galatasaray oldu. Ufuk ile beraber kulübe rset bile çektiler ama ne olduysa yine bir U dönüşü ile sadece Ufuk'u gördük Sarı-Kırmızı forma altında. Asıl maharet Sezer'i katabilmekti kadroya ama nerdeeee.

Bunu gerçekleştirebilmenin yolu öncelikle Galatasaray'ın yıllardır süre gelen oyun kurucu yedekleme eksikliğinin futbolu yönetenler tarafından fakediliyor olması gerekiyordu. Lincoln varken alınan puanlar onun eksikliğinde yok oluyorsa oturup bu eksikliği düşünmke gerekirdi ama kim yapacak ki bunu? Don değiştirir gibi teknik adamın değiştiği yerde bu eksikliği kulübeden beklemek yersiz bir çaba. Haldun Üstünel & Adnan Sezgin ikilisindne beklemek daha da ötesi, son yıllarda takımın ihtiyaçlarını karşılayabilme anlamında ne kadr isabetli kararlar vedikleri ortada.

Sezer Öztürk'ün alınması için Galatasaray'ın bu önemli eksikliğinin görülmesi lazımdı ama ne yazık ki bunu farkedecek akil kişiler yok şu an Florya'da, o zaman da yoktu. Derken Eskişehir'e gidişini izledik, okuduk medya organlarında.

Tamam dün dündür ama ya bugün. Bu eksiklik giderildi mi, tabiki hayır. Peki neden akıl edilemiyor, ya da çaba harcanmıyor bu transfer için? Sorsanız Gökhan Gönül transferinin gerçekleşmemesini Uğur'un önünü kapamama düşüncesi ile açıklayanlar bugün hala çok mantıklı bir hareket olacakken Sezer Öztürk'ün transferi muhtemelen Emre Çolak'ın geleceğini kurguluyorlardır.

Vallahi yatacak yeriniz yok, orta sahaya 1 adam aldınız ya 3 yıl transferssiz geçersiniz oraları.

Galatasaray'ı eleştirirken asıl konudan saptık, Beşiktaş işi bitirmek üzere. Çok doğru bir hamle, orta saha yedeklemesi adına gayet güzel hareket, ekmeği yenilecektir hep beraber göreceğiz.

06 Ocak 2011

Kayseri'den Portakal Takviyesi















Portakal dediğime bakmayın aslen Fas civarlarından ama Hollanda'da yoğrulmuş yetenekli bir delikanlı. İleri uçta yaşanan sıkıntıya neşteri Nordin Amrabat takviyesi ile vurdu Kayserispor. Şota, Hollanda futboluna olan yakınlığını iyi kullanıyor, 4.5 yıllık imzayı attırıvermiş eski PSV'liye. Bitirim, hızlı, seri ama zaman zaman gereğinden fazla topu ayağında tutan Amrabat, 2.5 yıllık PSV kariyerinde 56 maça çıkması önemli bir veri, araya da 10 golü sıkıştırmayı başarmış. Hollanda'nın alt yaş milli takımlarında oynasa da sonunda tercihini Fas Milli Takımı'ndan yana kullandı. Canlı izlediğim zaman dikkatleri çekmeyi başarmıştı, uyum sorunu yaşayabilir aksi olursa katkı yapacağına dair şüphem yok.

Hayırlı olsun, Pastırma Diyarı'na, riskli olsa da güzel haretler bunlar...

Juan Culio Galatasaray'da














Roma'ya deplasmanda bilinmedik bir Rumen takımı 2 gol atarken skorbord'da isminiz yazıyorsa dikkat çekmemeniz imkansızdır. İlk defa orada tanıdım, 1. golde topla içeri dalışı verkaç sonrası topa vuruşu yeteneği hakkında nemli ip uçları veriyordu. Sonrasındaki takibimiz de yine Şampiyonlar Ligi maçlar ile sınırlı kalsa da hep olumlu düşünceler beslediğimi belirtmem gerek.

Bir kaç maç izlemeden yorum yapmak yersiz olacak ama net olarak söylenmesi gereken şey Galatasaray'ın ihtiyacının ne olduğu: Orta sahada teknik, oyunu 2 yönlü oynayacak isimlere ihtiyacı olan bir takımın bu işini ne derecede görebilrse aynı oranda başarılı bir transfer hareketi olarak yorumlayacağız yapılanları. Fiziki yapısına bakınca biraz ağır bir havası olsa da detaylı izlemeden konuşmak yersiz olacak. Umarım şablona uyar da takıma katkı sağlar yoksa Misimoviç gibi yalan olur Arjantinli.

04 Ocak 2011

Bıçak Sırtı ve Kurtuluş

















Tam bir bıçak sırtı transfer bu. Geçen sezon kadro dışı kalmasaydı Fenerbahçe'nin şampiyon olması içte bile değildi, kesinlikle takıma katkı yapacaktı. Taaa o zamanlardan beri adı hep anıldı Galatasaray ile, transfer ihtimalinin oluştuğu ilk anlardan beri herp sorguladım bu olasılığın gerçekleşmesinin artılarını eksilerini. Yetenek konusunda kesinlikle benim açımdan soru işareti yok, sağ çizgide de ve en önemlisi ileri uçta da aynı verimde oynayacağına dair şüphem yok. Şu anda takımın eksik olan teknik kapasitesini yukarı doğru taşıyacaktır, lakin...

İşte burada soru işaretleri sıralanmaya başlıyor, Fenerbahçe'nin yeteneklerine rağmen ısrarla kadro dışında kalmasına göz yumması ciddi ciddi düşündürüyor beni. Galatasaray kendi içerisinde bütünlüğü, disiplini sağlamış olsa yersiz olan yerli-yabancı ayrımını geçmişte bıraksa emin olun bu değirmen içerisinde dövülür, yola gelir derdim ama ortada umut verici bir Galatasaray manzarası yok asıl mesele de bu zaten. Siz yeterince olgun bir yapıdaysanız böyle bir arızayı kaldırabilir bünyeniz, oysa mevcut durum bunun için elverişli şartları oluşturmuyor.

Polat-Sezgin ikilisi ve tabiki Hagi ateşten bir gömlek giymiştir bu transfer ile. Alınan riskin yanında özellikle önümüzdeki seneden itibaren ödenecek olan yıllık 1.250 milyon euro oldukça fazla, garanti paranın azaltılıp maç başına ödemenim fazlasıyla ön plana çıkarılması gerekirdi ki risk azaltılsın.

Her türlü defosuna rağmen yeteneklerini, yapabileceklerini bildiğim için Kazım transferine bütünü ile HAYIR diyemiyorum, bir umudum var benim. Serdar Özkan vakasında umutsuzdum tablo ortada fakat bu sefer hissettiklerim farklı. Takım içerisinde ki dengenin sağlanması için Serdar Özkan'ın da gönderilmesi olmazsa olmaz artık hem kelepçeli aktivitelerin başlamasını önleme hem de takımdan bir gereksiz ismi daha temizleme açısından gerekli bir hamle bu.

Hayırlı olsun demek gerek ama başlıkta da yazdık durum bıçak sırtı, bu yol her yere çıkabilir artık bense bir MFÖ şarkısını "Benim Hala Umudum Var"ı mırıldanıyorum.



















Galatasaray için yapılacak transferler kadar takıma yarar sağlayamayacak isimlerin gönderilmesi de önemli bir mevzu. Ali Turan'ın gidişi bu açıdan bakınca değerli tıpkı Serdar Özkan'ın gidecek olması gibi. Bunlardan takımın temizlenmesinin de en az yeni bir ismin takıma katılması kadar değerli olduğunu belirtmek gerek.