29 Ekim 2008

Pompey'in Yeni Hocası: Tony Adams



Arsenal'in sert bakışlı savunmacısıydı O. 2000 yılında Kopenhag'da Uefa Finali'nde Galatasaray'a karşı forma giyip Hagi'nin kırmızı kart gördüğü pozisyonun mimarı olunca iyice beynine kazandı bir çoğumuzun.

Arsenal'de başladığı futbol kariyerine yine aynı yerde 2002'de son verdikten sonra en büyük sorumluluğu yükleniyor antrenörlük kariyerinde. 2006 yılında yardımcılığa getirildiği Porstmouth'da Redknapp'ın yaptıklarından sonra işi daha zor, çıta daha yüksek şimdi.

Sevilla Gerçekle Yüzleşti



Geçen Sene Sevilla için tek cümlelik bir tanımlama istense, söylenecekler çok basitdi: "Çok gol atan ama bir o kadar da gol yiyebilen takım" . 38 maçlık periyodun ardından maç başına 2 gol gibi bir ortalamanın yanına, 1.2'lik gibi berbat bir gol yeme istatistiği eklemişti Jimenez ve takımı. La Liga'da görülen bu gerçeği Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi maçları ile bir kez daha karşımıza çıkarmıştı. 2 maçta toplamda 5-5'lik bir bir eşitlik vardı gol yeme/atma dengesi açısından. Üstelik 2. maçta 2-0 ve 3-1 öne geçtikten sonra takımın geriye yaslanmasına rağmen tolamda 2 gol yemesi takım savunması konusunda yaşanan sıkıntıları kabak gibi ortaya koyuyordu.

Geçen sene bu tablodan ötürü maçlarına "iddia"da banko üst gözü ile bakılan bir takımın bu sene Lig'de oynadığı 8 maçın 6'sının alt bitmesi muhtemelen bir çok kişiyi şaşırtmıştır. 8 haftanın sonunda 1.6 gibi geçen altında bir skor ama maç başına 0.6'lık gibi düşük bir gol yeme ortalamasına sahipler. Geçen sene aynı periyotta 14 gol atıp, 10 gol yemişlerdi. Yani 8 haftadaki 1.125 lik gol yeme ortalamasını neredeyse sezon sonuna yaydılar. Bu sezon toplamda kalelerinde görükleri 5 golün 3'ü, 2. haftada kendi sahalarında 4-3 kazandıkları Gijon maçından. Yani diğer 7 maçta sadece 2 gol, geçen seneye göre inanılmaz gibi geliyor. Ayrıca UEFA gruplarındaki ilk maçta da sahalarında Stutgart'ı yenerken (2-0) gol yememeyi başardılar. Peki nasıl oldu bu değim, neler değişti bu takımda yaklaşık 6 ayda?

Öncelikle Sevilla'nın en büüyk sorunu defansif özelliği zayıf ollan bekler ve uyumsuz bir savunma göbeğine sahip olması idi. Özellikle geçen sezon sol bekde yaşanılan ve zaman zaman sol açık Adrioano ile çözülmeye çalışılan problem Mallorca'dan Navarro'nun takıma katılması ile çözülmüşe benziyor. Sağ bek oynamasına rağmen daha çok açık izlenimi veren Alves'in yerine de 9 milyon Euro'ya İtalya'dan aldıkları Kanko yerleştirilmiş. Alves ile kıyaslanınca defansif anlamda daha iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Defansın göbeğinde ise geçen sezon Escude - Dragutunovic - Mosquera 3'lüsü arasında tercih yapılıyor ve çoğunlukla Escude -Drag. ikilisi sahada yer alıyordu. Bu sezon ise defansın göbeğinde Prieto, Escude, Squillachi 3'lüsünün 2'li kombinasyonları daha sık görülüyor. Crespo, Drag ve Mosquero ise diğer alternatif isimler.
Genel olarak defans hattının yenilendiği ve orjinal beklerin çizgilere oturtulduğu görülüyor.

Orta sahada ise Keita ve Paulsen gibi mücadeleci ve defansif direnç oluşturan isimlerin yerlerine Santander'den alınan Duscher ve Le Mans'dan Romaric gibi isimler konulmuş.( Şu an için pe k olmasa da ilerleyen zamanlarda Fazio ve A.Costa gibi gençleri de sahada görebiliriz.) Diğer isimler geçen seneden aşina olduğumuz Capel, Navas, Maresca, Adriano ve Renato. Özellikle Sevilla'dan ayrılan isimlerin Maresca'ya daha fazla forma şansı doğması gibi bir pozitif katkılarının olduğunu da belirtmek gerekir diğer taraftan. Oyunu iki yönlü oynayabilen böyle bir oyuncunun çok daha fazla görünmesi gerekirdi zaten yeşil sahada.

Özetle, geçen sene yol geçen hanına dönüşmüş olan Sevilla savunması bu sene hem yapılan takviyeler ve yeni dizilişle hem de orta sahadaki direnç arttırılarak daha derli toplu bir görüntüye bürünmüş. 8 lig ve 3 Uefa Kupası maçı sonrası toplamda yenen 5 gol: Daha iyi bir gösterge olamazdı herhalde bu değişimi anlatmak için.

Benitez'in Stresi



Valencia'da 2 Lig Şampiyonluğu ve 1 Uefa Kupası başarısı ile geldi 2004'de Liverpool'a. Fazla şans verilmeyen Kırmızılar'ı 1 sene geçmeden Şamp. Ligi'nin zirvesine taşıması büyük başarıydı, fakat en az onun kadar değerli bir ünvan daha var alması gereken : Premiere Lig Şampiyonluğu.

Aşağıdaki sözlere bakınca geçen 4 yıllık sürenin Benitez'e bayağı bir şey öğrettiği ve şampiyonluk stresinin yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı anlaşılıyor.

"İngiltere'de Şampiyon olmak, La Liga'da olmaktan çok daha zor. Neredeyse mükemmel bir takım olmanız gerekiyor"

Aşıkların Buluşması : Maradona&Arjantin



Yeşilçam Aşk Filmleri'ne dönen hikaye sonunda yine Yeşilçam Filmleri'ne paralel bir finale bağlandı ve Diego Armando, Basile'den koltuğu devralan isim oldu. Yarın Maradona'nın doğum gününde (48 yaşına giriyor) açıklama yapılacak basına. Bundan daha iyi bir hediye bulunur muydu, çok zor. Bir efsane haline gelmişti neredeyse Arjantin - Maradona buluşması. Tangocular'ın her hoca arayışı Maradona ismini de beraberinde getirir gündemin ortasına oturtuverirdi, amao iddiaların hiçbiri gerçeğe dönüşemedi bugüne kadar.


Arjantin'in en efsane oyuncusu, efsane teknik direktör olabilecek mi, bunu elbette zaman gösterecek ama şu ana kadar ciddi manada teknik direktörlük deneyimi olmamış (Deportivo Mandiyu ve Racing Club'da kısa bir dönem geçirdi) bu futbol dehası için sıkı başlangıç olacak. Gönüllerdeki ismi getirerek yeni bir heyecen yaratmayı başarmış olabilir Arjantin Fedarasyonu, fakat aynı zamanda bütük risk aldı bu kararla bence. Maradona'nın futbolculuğu için elbette söylenecek bir şey yok, teknik direktörlük konusuna gelince tamamiyle tecrübeden bağımsız olarak şunu söyleyebilirim: Gelişi büyük bir hava katacaktır takıma, düşünsenize bir çok futbolcunun idolü ile bir arada olmasının yaratacağı motivasyonu. Bu işin pozitif ve kısa zamanda takımda katacakları. Uzun dönemde ise başarılı olabileceği konusunda ciddi soru işaretlerim var, özellikle de kişilik yapısını göz önüne alınca.
Umarım beni yanıltır ve futbol dağarcığımıza "iyi bir futbolcuydu ama aynı zamanda çok iyi bit t.d idi" bilgisini de ekleriz.

26 Ekim 2008

Yolcu Kim?

Premiere Lig'de sezon başlamadan "En önce hangi teknik direktör gönderilir?" bahislerinde 1'e 33'lük oranla Arsen Wenger, Ferguson ve Benitez'den daha geride ve son sırada yer alan, koltuğu en sağlam görülen isimdi Ramos. Ada'da Ferguson'un yeri bile İspanyol kadar sağlam görülmüyormuş anlaşılan. İlk ayrılan da bahislerde 1'e 3'lük oranıyla ilk sırada yer alan West Ham'ın hocası Alan Curbishley oldu, yalnızca 2 gün sonra da Keven Keegen ayrıldı Newcastle'dan Eylül ayının ilk haftasında. Keegen için biçilen değer ise 1'e 8 idi. Ramos şu an koltuğu en sallantıda isim gibi görünüyor, eğer gönderilir ise sezon başında bu öngörüye sahip olup da paraya kıyanlar için çok kazançlı bir iş olacağı kesin.

Edit: Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm yukarıdaki yazıyı yazdıktan sonra daha üzerinden 1 gün geçmeden bu sabah Ramos'un gönderildiği ve yerine Redknapp getildiği haberini okudum internet'de. Yazı zamanlama gerçekten cuk diye oturmuş. Bu arada Ramos'a parayı yatıranlar yaşadı!

25 Ekim 2008

Alianz Arena'da Ecel Terleri

İlk yarısı Klinsman ve öğrencileri için sıkıntılı geçen maçın kaderini Ribery'in 41. dakikadaki soyunma odasına takımı daha bir moralli gönderen gölü çizdi bence. 45 dakikalık ilk dilimde sahadaki organizasyonsuz, takım yaratıcılığı sadece Ribery ve Ze Roberto'ya kalmış Bayern'in karşısında çok koşan orta saha ve hücum oyuncuları ile dirençli ve diri bir Wolsfburg vardı. Özellikle Grafite'yi çok beğendim, ağır bir oyuncu izlenimi verse de topu ayağında aldığında o cüsseye rağmen seri hareketlenip takım arkadaşlarına güzel paslar atıyor. Hakemin verdiği hatalı penaltı kararından hemen önce Dzeko'nun önüne top çok güzel şekilde bırakan da ta kendisiydi.

Bayern'in en büyük sorunu orta saha gibi görünüyor. Hem yaratıcılık hem de defansif direnç oluşturabilme açısından ciddi sıkıntılar yaşadıklarını düşünüyorum her ne kadar bugün kü maçı 2. yarıdaki 3 golle almış olsalar da. Takımın yaratıcılığı yukarıda da yazdık sadece Ribery ve Ze Roberto'ya bağlı gibi görünüyor. Wolsfburg dikine toplarla orta sahayı çok kolay geçti, sadece Van Bommel'in oluşturmaya çalıştığı orta saha mücadelesi fazla tutmadı.

İlk yarıda yenilen 2 golden sorna Bayern kulübesine yönelen kamera teknik ekibin sıkıntılı halet-i ruhiye sini çok güzel yansıtıyordu ekranlara. 2. yarıda gelen 3 gol derin bir nefes aldırdı şüphesiz onlara ama Klinsman için ilerleyen dönemin sıkıntılara gebe olduğu görülüyor. Hamit'in dönüşü eksikliklerin giderilmesi noktasında büyük katkıda bulunacaktır onlara,ama sorunların ne kadar çözülecek, bekleyip görelim.

Yasaklara Karşı Ktunnel.com Özgürlüğü

Özgürlüğe karşı indirilmiş bu saçma darbeye karşı yaşasın Ktunnel.com özgürlüğü.

Ali Okancı ve Aceto,

Yazılara ve programa devam, moral bozmak yok!

23 Ekim 2008

Turuncu Devrim



Bu turuncu gerçekten uğurlu geldi, kaybettiği maç yok bu forma ile Sarı Kırmızılılar'ın. Steau deplasmanına beyaz forma ile çıkınca "eyvah" demiştim, turuncu nun uğuruna inanarak. Bugün turuncu bir de o inanılmaz mücadele ile birleşince ortaya gerçekten izlemesi zevk veren bir takım çıktı. 3 hafta önce Bursa maçındaki o ne yaptığını bilmeyen, sistemsiz takım bu kadar mı değişir kardeşim? Her topa basan, ayağa paslarla rakibin üzerine rahatça gidebilen bir takım oluvermiş Galatasaray üstelik Trabzon maçının üzerine koyarak. Daha önce de zaten bu maçı almak için Trabzon maçının üstünde bir oyun gerekli demiştik ki öyle de oldu zaten.

Meira göbeğe cuk diye oturdu, özellikle de topları oyuna bilinçli sokuşu, ayağa dikine pas atabilmesi takımın rakip kaleye daha hızlı gitmesini sağlıyor. Yakında o bölgeye Topal gelecek ama topu oyuna iyi sokamadığı için Meira'dan alınan verime ulaşılaması konusunda ciddi endişelerim var. Ayhan bu sezonun en iyi futbolunu oynadı bugün, çok beğendim, bir de şu topla ekseninde gereksiz dönüşleri olmasa. Lincoln bu kadar koşuyor muydu, gerçekten bilmiyordum.
Hakan Balta, Galatasaray'a geldiğinden beri en iyi oyununu oynadı , "hakkında acaba yanlış mı düşünüyorum" demeye başladım. Sabri bek olma konusunda kendisini geliştirmeye başladı, ha birden nasıl oldu anlayamadım daha 1 aya kadar sağ açık mantalitesi ile oynarken üstelik.

Geçen sezon Galatasaray'ın en büyük eksiği oyun planını tek bir gerçeklik üzerine oturtmasıydı. Tempo yaparak rakibi sindirme yoluna gidiliyor, kontrollü oynama adına ortaya bir şey konulmuyor, takım yorulmaya başlayıp tempo yapamaz hale geldiği zaman da rakibin baskısını yemeye mahkum oluyordu. Zorluk derecesi yüksek maçlar oynarken gerektiğinde maçın temposunu düşürebilmeli, rakibi uyutabilmeli idi Galatasaray ama ne bunu yapacak oyun şablonu ne de kaliteli ayakları vardı takımda. Fenerbahçe'nin çeyrek final başarısının altında yatan en büyük etken de Zico'nun "takım yavaş oynuyor" diye eleştirilen ama asıl amacı temponun kontrolünü elde tutmak olan sistemiydi bence. Bu sezon yapılan tüm transferlerin (Meira, Kewell, Baros) takımın ayağa pas yapabilme yetisini arttırma adına çok önemli hamleler olduğu her geçen gün daha netleşiyor artık. Bilinçsiz uzun topların sayısı oldukça azaldı ve minimuma da inecektir. Skibbe'de geçen sene yakından analiz etme fırsatını bulduğu bu takımın bu eksikliğini bilerek işe başladı ve daha iyiye doğru götürecektir.


Galatasaray için yukarıda esas söylenecekleri belirttik ama bu kadar çok gol kaçırma bu tür zorlu maçlarda akıl mantık işi değil. 70. dakikaya kadar kaçan gollerden sonra aklıma 2001'de Lucescu ile Roma'ya karşı oynanan ve Mondragon'un hatalı çıkışı ile sonra dakikada yenen gol ile 1-1 biten maç geldi. 90. dakikaya 1-0 girilince neredeyse Santcis o Rüştüvari hareketi ile bir Roma senromu daha yaşatacaktı herkese sonuna kadar hakedilen bu maçta. Tam bir şans anıydı Diogo'nun kafası ile seke seke giden topu kaleye girmemesi.

Olimpiakos ideale yakın 11 ile başladığı maçın ilk 15 dakikasında gerçekten etkili oldu. Oyun planları öncelikle hızlı toplarla orta sahayı geçerek ara pasları ile kaleye inme, gerektiğinde de Diogo ya uzun top atıp onun indireceği toplar ile tehlike yaratma üstüneydi. İlk yarı da biraz daha etkin görünseler de 2. ayrı Kovacevic oyuna girene kadar neredeyse sahada yokları oynadılar.Bunda daha çok Galatasaray'ın baskılı futbolunun etkisi vardı rakibe ileride basarak orta sahada Belluschi, Galletti gibi oyuncuların topla yüzleri dönük bir şekilde defansa doğru hızlanmaları engellendi. Burada Kovacevic'in oyuna daha önce dahil edilmesi düşünülebilirdi en azından bereberliği kurtarma adına ki bence rakip antrenörün en bariz hatası buydu.

Gruba 3 puan ile başlamak, diğer iki rakibin 1'er puan alarak ayrıldığı ilk haftanın ardından gelecek adına güzel düşünceler sunuyor bizlere. Benfica'dan alınacak en az bir beraberlik ilk 2'yi garantilemenin resmidir. Daha üst turlara daha rahat kuralarla gidebilmek için hedef grup birinciliği olmalı bu 3 puanın ardından.

22 Ekim 2008

Fenerbahçe -Arsenal ==> 21 yaş güzelliği

Fenerbahçe'nin geçen senenin üstüne koyamadan bu hallere gelmesi, 3 maç sonunda gruptan çıkmayı bence imkansız hale getirmesi üzerine konuşulacak pek birşey yok.

Bu maçın en saygı değer tarafı Wenger ve ortaya çıkardığı gençler ile oluşturduğu yapıdır. Yapı derken savunma-hücum dengesi, bloklar arası bağlantı değil kastım, 18'lik delikanlıya Şampiyonlar Ligi'nde ilk golünü attıracak güveni hissettirmek , daha alttan gelen bir çok gencin olduğunu bilmek, her geçen gün yaş ortalamasını düşürerek nihayet 21 sınırına dayanmış olmaktır asıl mevzu benim için. Hala 18'lik delikanlılara PAF takımlarını layık gördüğümüz, 19 yaşında PAF takımda oynayamaz hale geldiği zaman da başka takımlarda pişmesi gereken bir varlık gözü ile baktığımız kendi düzenimizde nice değerimizi bu mantalite de yöneticilerimiz, antrenörlerimiz olmadığı için kaybettik. Semih'i bile genç diye diye uyutup anca 25'inde ortaya çıkacak hale getirme başarısını da gösterdik.

Gençlerin oynama fırsatlarını arttırmak için kullandığımız pilot takımlarda ancak 3-4 körpecik şans bulabiliyorsa zaten daha fazla laf etmenin alemi de yoktur. Dün gece tek imrendiğim nokta İngilizler'in yaş ortalamasını her geçen gün düşüren bu pozitif yapısıydı ve bu yapının Türkiye'de herhangi bir kulüpte oluşturulmasına izin verecek sabır, sistem v.b artılara sahip olmadığımızı bilmek daha çok koyuyor insana. İşin özeti aslında çok basit: Sahaya sürdüğünüz oyuncu bunun kendisini ıspatlamak için verilen 2-3 şanstan biri olduğunu düşündüğü müddetçe başarılı, geleceği kalacak gençler yetiştirmek gerçekten çok zor. Bize en büyük hatasında bile oyuncunun arkasında olacağını bildiği kişiler ve bunların oluşturcağı sistemler, düzenler gerekiyor, böyleleri olmadığı müddetçe de yaşlı kurtlar ile oynamaya devam.

Şampiyonlar Ligi Hafta 3 Perde 2

Dün akşam bir gol patlaması oldu, sadece 3 maçta Devler Ligi'nde bu yıl oynanan 8 maçlık serilerdeki toplamdan daha fazla gol gördü gözler. Diğer 5 maçın da 12 gollük katkısı ile toplamda 36 gol, maç başına 4.5 yapar ki var mıdır Şampiyonlar Ligi'ndne böyle bir gece araştırmak lazım.
Sonuçlara gelince Bate akıllardaki soru işaretlerini sonu nokta ile biten güzel bir cümleye bağladı ve biraz daha dikkatli olsa gelip geleceği maçtan 1 paun ile yarılmaz zorunda kaldı. Lyon, 5 golle Lacatus'u göndermeyi bildi, anlaşılan bu sene Rumen Hoca en büyük işi Galatasaray'ı elemkele yaptı diğer bir ifade ile kabak Galatasaray'ın başına patladı. Bayern'den böyle bir galibiyet beklemiyordum, ya da Fiorentina'dan bu şekilde bir mağlubiyet, şaşırdım! Juventus'da onca eksiğe rağmen Real'i yenerek grupta liderliğe kondu ve 2. tur adına avantajı kaptı. Diğer maçlar beklendiği gibi sonuçlandı.

Şimdi gelelim bu gecenin maçlarına:

Bordoeux - Cluj --> Ortada bir maç, her türlü sonuç çıkabilir. Cluj'un yenilmeden sahadan ayrılması daha mantıklı bir sonuç gibi geliyor.

Chealsea - Roma --> Roma'dan sürpriz gelir mi, ya da Scolari bir sürprize izin verir mi? Çok zor, beraberlik bile Roma için iyi sonuç olur.

Inter - Anarthosis --> Rumlar'ın geldikleri noktanın ispatı için iyi bir fırsat, 2 Yunan takımı karşısında yaptıkları hala insanları yeterince ikna etmemiş olabilir o nedenle önlerinde iyi bir fırsat var. Mourinho ciddiyetini takıma yansıtacaktır, Inter'in kazanması muhtemel, ama maç sonucu diğer iki sonuçtan biri olursa da şaşırmamak gerek.

Panathinaikos - Bremen --> Bremen varsa fazla gol atılmaya aday bir maçtır zaten, muhtemelen bu maçı alıp Almanya'ya dönerler.

Basel -Barcelona --> Barça'lar.

Shaktar - Lizbon --> Lucescu ustalığını konuşturur, deplasmanda etkili olma sorunu yaşayan Sporting'i eli boş gönderir.

Athletico -Liverpool --> Gecenin en güzel maçı olacak. Ah bir de El Nino, Caldero'a adım atabilse muhteşem bir buluşma olacaktı.

PSV - Marsilla --> Tipik beraberlik maçı, Gerets yıllardı gruptan çıkaramadığı takımlarına bu sene de Marsilla'yı ekleyecek gibi görünüyor. PSV'den daha iyi takımlar ama Gerets faktörü ile ancak 1 puan alarak dönerler Fransa'ya.

21 Ekim 2008

Şampiyonlar Ligi Hafta 3 Perde 1

Bu akşam yine zorlu maçlarla sahne alacak şampiyonların gecesinde. 4. hafta ile birlikte bir çok grubun düğümlerinin çözüleceği serinin ilki yaşanacak bu hafta.

Fenerbahçe - Arsenal --> Arsenal'in sahada sunacakları maçın sonucunu belirleyecektir. Deplasmandaki dengesiz oyunları Fenerbahçe için avantaj olabilir. Guiza - Semih ikilisi gol bulma anlamında büyük artı ki bu maçta da gol şansı bulacaklardır. Şu an kadroları alınca Wenger'in daha kontrolü bir takım ile sahaya çıkacağını görüyorum. Fenerbahçe ortasahasını Selçuk ve Maldonado ile daha dirençli hale getirmeye çalışıyor anlaşılan. Sonuç ne olur, bir çok kişi Arsenal'i favori, görüyor belki ama bu maç da alınacak 3 sonuç için de "vay be" denilmez.

Porto - Kiev --> Porto maçın başında tempo yaparak oyunu Fenerbahçe maçnda olduğu gibi koparmaya çalışacaktır. Maçı erken koparamaz ise Kiev'in direnci artabilir ve bir beraberlikle dönebilir Ukrayna'ya.

Zenit : Bate --> Zenit için gruptan kopmamak için son şans. Juventus - Real maçından çıakcak bir Real galibiyeti ile Zenti'in alacağı puan çok öneli hale gelecektir. Dolayısıyla Zenit için bütün yollar 3 puana çıkmalı, Bate zorlayacaktır onları ama favori Zenit.

Juventus : Real Madrid --> Madrid'in kaybedeceğini düşünmüyorum. Maç en iyi ihtimalle berabere bitmeye gebedir Juventus için. Normal şarlar altında Ranieri'nin takımının galibiyet almasına ihtimal vermiyorum

Villareal - Aalborg --> Bu sene 4. torbadan gelen takımlar daha bir dişli ama Aalborg'un Villereal'e 1 puanlık sürpriz yapması bile çok zor.

Manu - Celtic --> Celtic ile Manchester arasındaki maçlar son yıllarda oldukça çetin geçiyor. Bu sefer de Celtic direnecektir hatta Samaras ile gol bile bulma şansları var, fakat Manchester sürprize izin vermeyecektir.

Bayern - Fiorentina --> Fiorentina'nın en azından kaybetmeyeceğini düşünüyorum. Gerek kadro yapısı gerekse de oyun şablonu olarak Klinsman'a ters geleceklerdir. En az bir beraberlikle İtalya'ya dönmeleri normal sonuç.

Steau - Lyon --> Gecenin beraberlikle bitmesi muhtemel maçlardan. Beraberliğin yanında her iki takımın da kazanması da şaşırılmaması gereken sonuçlar arasında.

20 Ekim 2008

Sami Yen'de Yeşeren Umutlar



Maçtan önce Trabzon'un bu kadar etkisiz kalacağı ve Galatasaray'ın umulandan daha kolay galibiyet alacağı söylense herhalde "şaka" der geçerdim. Maçı hangi faktörler bu sonuca bağladı derseniz açıkçası pek anlamış değilim, daha doğrusu kafa karıştırıcı bir maç oldu demek daha doğru olacak. Neden mi? Galatasaray'ın artık klasikleşmiş halen gelen ilk yarılara kötü başlama geleneğinin burada da devam etmesi, Trabzon'un kötü oyunun Galatasaray'ın etkisinden çok zaten kendilerinin sunmuş oldukları bir hizmet olması aslında net olarak bazı şeyleri söyleyememenin nedenleri.

Galatasaray için takımda yukarı ivlenme başladı demenin henüz erken olduğunu düşünüyorum. Dün defansif anlamda daha iyi, daha dirençli olunduğu kesin fakat önemli olan bunun devamının gelebilmesi. Skibbe açısından bakıldığında sahaya sürdüğü takım, yaptığı değişiklikler tam anlamıyla olumlu. Bursa maçında sıfır analiz yapıldı demiştik, bu maçta da dersine iyi çalışmış. Fakat burada beni asıl düşündüren takımın oyuna bu kadar etkisiz başlaması şu an kadar oynanan diğer maçlarda görüldüğü gibi. Arda'nın golü gelmese muhtemelen bu etkisizlik ilk yarı sonuna kadar sürecekti.

Oyun şablonu olarak 4-5-1 zorlu maçlarda orta sahayı kalabalık tutma anlamında tercih edilecek en makul seçenek gibi duruyor. Skibbe de maçların zorluğuna göre 4-5-1 ve 4-4-2 arasında tercih yapacaktır ki en mantıklısı da bu duruyor yani maça göre şablon belirleme. Tek forvet oynanacak maçlarda Baros için bazı endişelerim vardı ama dünkü oyununu görünce çift forvet de etkili olacağı konusunda duymadığım şüpheyi tek forvet için de yavaş yavaş taşımaya başladım. Bu pozisyonda oynarken muhtemelen çok skorer olamayacak ama çevresindeki oyunculara uygun fırsatlar oluşturmak adına çok olumlu hareketler yapacaktır tıpkı Lincoln'e yaptığı gibi.
Ayrıca Galatasaray öne geçtiği ve rakibin defansını ileri çıkmaya zorladığı her maçda Baros'a atacağı toplarla leblebi gibi gol atma şansına sahiptir: 2x2=4 kadar tescillenmiştir bu artık.

Perşembe günü Pazar'dan çok daha zor olacak, Olimpiakos Trabzon'a göre kat be kat daha tecrübeli ve iyi kadroya sahip. Dikkatli olmak lazım, maç ne olur? Her şey olabilir, Galatasaray'ın alacağı 3 puan süper başlangıç olacak, ama Trabzon maçının üstünde bir oyun koymaları lazım sahaya çünkü daha aşağısı kurtarmayacaktır. Beni endişelendiren nokta da ne kadar üstüne çıkılacağı zaten.

Trabzon'a gelince, yeni kurulmuş bir takım için normal karşılanması gereken durumlar bunlar. Bir anda çıkıp bütün maçlarını alması beklenemez bu akdar yeni bir takımın ki Trabzon'un da kendi kadrosu içerisinde eksikleri ve zaafları olduğu gözden kaçırılmamalı.

Son iki sözden ilki De Santcis'e. Gerçekten kalede güven veriyor, özellikle topa çıkışlarında ve topu oyuna sokuşlarında çok etkili. Şimdi de Taraftar'a. Uzun zamandır bu kadar etkili, bu kadar çoşkulu bir taraftar görmemiştim Sami Yen'de. Olimpiakos maçı biletleri de bugün itibari ile tükenmiş, bu heyecanın devamının geleceği konusunda daha büyük ipucu olamaz herhalde.

19 Ekim 2008

Guiza'nın Karakteri


Dünkü maçı tek cümle ile özetlersek : Guiza'nın Mallorca'daki oyun karakterinin tam olarak sahaya yansımasının sonucu : 1 gol 2 asist. İlk transfer edildiği dönemde yorumlarda da belirtmiştik Guiza'nın 27 gol atmasında özellikle Mallorca gibi geniş alan bulma şansı yüksek bir takımda oynamasının çok büyük etkisi vardı. Fenerbahçe'de bu sayıya ulaşmasının özellikle bir çok maçda kapanan savunmalara karşı oynanacak olmasının etkisi ile çok zor olduğu tahminin yapmıştık. Kocaeli her ne kadar savunma yapmaya çalışsa da maçın 90 + 'ncı dakikalarında olduğu gibi, orta sahanın bu kadar kolay geçildiği, sonrasında savunmada 3 adamın tek başına kaldığı bir oyun yapısı içerisinde defansif bir görüntüden söz etmek çok zor. İşte durum böyle olunca da Okçu o bilinen karakteri ile bence maça damgasını vurdu ve Semih ile maçı Körfez'den getiren adam oldu.


Fenerbahçe'de bir kimya bozukluğu var. Bu bozukluk savunmanın da dengesini bozmuş anlaşılan ki geçen sene en çok güvenilen bölge idi orası. Yenilen 2. gol 2 kişinin 6-7 kişiye karşı hücum yaptığı ve golün olmasının ihtimal olarak güç olduğu anlardan birinde geldi. Orta saha dengesizliği takımın savunma yönünü de vurmuş anlaşılan. Paun kaybı bu dengesizliği takımın psikolojik durumuna da yansıtabilirdi Arsenal maçı öncesi ama son saniye golü hiç olmazsa 3 gün sonraya kötü oyuna rağmen alınan puanların moralini taşıyacak. Kocaeli açısından işer pek de parlak değil. Oyuncuların bireysel performanslarında kıpırdama var Yılmaz Vural ile birlikte orası ortada fakat takım olarak gerçekten çok eksikler özellikle de savunma anlamında içler acısı bir durum var. Yenilen goller Fenerbahçe nin orta sahayı hızlı geçtiği ve defansın az adamla yakalandığı anlarda geldi. Uğur'un gerçekten güzel vuruşu ile gelen 2. gol biraz daha defansif kalabalığın olduğu bir pozisyonda olsa da ceza sahası içinde, o bile savunma anlayışının, adam marke etmenin eksikliğini gözler önüne seriyordu. Bu anlayışı pozitif anlamda değiştiremez ise Yılmaz Hoca'nın önünde pek parlak günler olacağını düşünmüyorum.

17 Ekim 2008

Yaman Çelişki

"……. Altyapısında yetişen oyuncularımızın bir değer haline gelmelerini sağlayarak ……. transfer yükünü minimize etmek, yabancı oyuncu girdisini azaltmak, oyuncu ihraç eder üretken bir yapı oluşturmak projesinin hayata geçmesi için, ……… oynatamadığımız oyuncularımıza profesyonel mecrada fırsat vermek adına büyük önem arz etmektedir"

Yukarıdaki cümledeki boşlukları doldurunuz?

"Bu ne şimdi, sınav mı var?" diyenler olduğunu duyar gibiyim, yok tabiki değil. Gayet net cümlelerle bir kulübün varolma amacını ortaya koyan sağlam bir ifade. Tamam ifade gayet şık ama ortada bir sorun var, o da uygulamada, tatbik etme aşamasında. Bu kadar açık belirtilmiş amacınız için bir futbol kulübüne sahipseniz sizden beklenen, işin gözler önünde olan bölümünün de bu kadar açık, şeffaf ve amaca hizmet eder olmasıdır. Oysa toplamda oynanmış 10 maç incelendiğinde alt yapıdan gelen 11 oyuncundan yalnızca 2'si ilk 11'de oynama fırsatı bulabiliyor, ortalama olarak 2 kişi de maça sonradan dahil olup lig genelinde 25 dakikadan daha az bir süre ile yer buluyorlarsa kadroda yukarıdaki "şatafatlı" cümle kendi kendini imha etmiştir artık. Demek ki futbolumuzun başarıları sonuç ile ölçen, eğitimci -yetiştirici olma yönünden çok yarışmacı olma yolunda olmayı tercih eden düşünce değirmeni bu "ulvi" hedefi de tarumar etmiş, gençlerin tecrübelenmesi için geçecek o zamanı bekleyemeyecek kadar hırs ile yüklenmiş. Oysa ne olursa olsun nasıl düşünülürse düşünülsün bu gençlerin 1'inin bile Emirates'de, Neu Camp'da binlerce taraftarın insanı büyüleyen o tezahuratı eşliğinde oynamasından daha önemli olamaz, olmamalı.

Şu an yıllardır bir çıkış yapması beklenen Uğur Demirok ve paf takımdan geçen yıl "emekli" olan İrfan Başaran düzenli olarak oynama fırsatı bulabiliyorlar hatta gollerini bile sırlamaya başladılar, daha gerilerde Erkan'lar Mehmet'ler, Cihan kardeşler, Fatih Sercan'lar var. Bu değirmende onlarda öğütülür mü, umarım olmaz ve gerçekten belirtilen hedefin birer yansıması olarak çıkarlar kaşımıza ilerleyen maçlarda, ama dedik ya bu mantalite ile neleri değiştirir hangi gençleri geliştirebiliriz derseniz işte orasını ben de kestiremiyorum.

Artık, ……..'ları doldurmanın zamanı geldi, evet doğru cevap: Galatasaray ve "mevzubahis" kulüp de Beylerbeyi. Bu doğru tahmin için sizlere 100 puan vermiyorum ama bu içi boş cümlelerin sahiplerine 0 (sıfır) puanı zamanı geçmeden vermenin gerekliliğin de apaçık ortada olduğunu düşünüyorum.

16 Ekim 2008

Futbol'un Küçük Kardeşi: Futsal



Eurosport'da uzun zamandır takip ediyordum, bu hafta yine sıklıkla ratlamaya başadım FIFA Dünya Futbol Şampiyonası sayesinde. Uzun pasların olmadığı, zaman zaman esnemek zorunda kalmadığınız hatta çoğunlukla esnemeye bile zaman bulamadığınız, "kazma" diye tabir edilen adamı futboldan soğutma amacıyla Dünya'mıza gönderilen o özel görevli yaratıklardan kolaylıkla göremeyeceğiniz, kısa pas, çalım,teknik ne ararsanız bulacağınız izlemesi çok zevkli bir mini futbol: Futsal. Bu akşam da İspanya - İtalya maçını izlerken böyle bir anda sahadaki hıza ekrarn karşısında ayak uydurmaya çalışırken bu yoğunlukta şu ana kadar var olup olmadığı hakkında herhangi bir işaret alamamış olmanın merakıyla fedarasyonun sitesine baktım: Evet, bizim de 1 tane varmış, hatta Fenerbahçe'nin eski yardımcı hocalarından Ömer Kaner çalıştırıyor takımımızı ve Şubat ayında Dünya Şampiyonası eleme maçlarını oynayacakmışız İsrail, Finlandiya ve Karadağ'dan oluşan grupta. Şu an salon futbolunda esamemiz okunmuyor. Futbolda olduğu gibi Brezilya, Arjantin, İspanya,İtalya gibi ülkeler ile devşrme takviyeli Rusya şu an Futsal aleminin krallığı için çekişiyorlar. "İlerleyen zamanlarda başta futbol olmak üzere bir çok branşda oluşturamadığımız istikrar ve gelişimi bu alanda gösterip ekol takımlarla aynı şampiyonada boy gösterme fırsatı yakalayıp ülkemizin bir Futsal takımı olduğunu daha çok insan tarafında bilinir bir hale getirebilir miyiz?" sorusu bir köşede üzeri tozlanmadan cevap bulmayı umut ediyor.

12 Ekim 2008

Van Der # 2



Ajax Futbol Akademisi'nin aynı dönemde sahalara sürdüğü iki isimden soyadı Vaart olanı kariyerinde üst noktalara doğru emin adımlarla ilerleyip şu an Barnebau'da şova devam ederken, Meyde olan ise o yeteneğine rağmen bir türlü beklenen patlamayı yapamadı. Vaart ile benzerliği sadece Ajax'dan yetişmiş olmaları değil, basınımızın transfer bombalarından nasibini alıp 2006 ve 2007 yıllarında isimlerinin Galatasaray için geçmiş olması da diğer bir ortak noktaları onların haberleri olmasa da. Oysa 2003 yılında Inter'e tranfer olurken Hollanda dışındaki kariyerine iyi bir başlangıç yapmıştı Meyde. Zaman zaman etkili maçlar oynasa da tutunamadı İtalya'da ve Ada ekilerinden Everton'ın yolunu tuttu 2005 transfer döneminin son gününde 4 yıllık bir kontrata imza atarak. Geride kalan 3 yılda yalnızca 18 maça oynayabilmesi sakatlıkların bir türlü yakasını bırakmamasının bir sonucu. Şimdi sahalara döneceği günleri iple çekiyor ve "bunca sakatlığın ardından hala böyle futbol oynayabiliyor" cümlelerini duymak için sabırsızlandığını belirtiyor. 30 yaşından gün almaya başlamış olmak bir futbolcu için artık yolun sonunun yakınlaştığı mesajını vermeye başlasa da futbola vereceği şeylerin olduğunu gösterme, gollerden sonraki o meşhur "Bazuka Atışı"nı tekrar yapma şansını bulabilme ve tozlu sayflarda "Yetenekliydi ama..." şeklinde başlayan cümlelerle anlatılma ihtimalini bir nebez olsun azaltma fırsatını bulması temennisiyle...

11 Ekim 2008

Yola Devam



Maç başlamadan önce kolay bir 90 dakika olmayacağını ve 3 puanın zor olduğunu yazmış, bunu da Bosna'nın dirençli yapısına, bizim üretkenlikten yoksun orta sahamıza bağlamıştık. Bosna'nın dirençli yapısını göremedik ama Arda-Aurelio-Ayhan-Kazım 4'lüsünden kurulu orta sahanın yaratıcılık konusunda sıkıntı yaşadığını ilk 35 dakikada gördük. Peki 35'ten sonra ne değişti? İşte orada devreye Norveç deplasmanında gereksiz bir şekilde oyuna sağ bek olarak başlayan İbrahim Kaş'ın sakatlanarak Gökhan Gönül'ün oyuna dahil olmasını sağlayan "Şans Faktörü" devreye girdi. Batuhan sakatlandı ve sahaya Nuri'nin sürülmesi ile daha çok top yapabilen, yaratıcı bir orta saha ortaya çıktı. Maçın dönüm noktası maçın bu anı oldu dersek yanılmış olmayız sanırım.

2. yarıda çok daha tempolu bir futbol ve Mevlüt'ün beceriksizliği devredeydi. Bu arada Bosna'da iyice geriye çekilip şaşkınları oynamaya başlamıştı. 70. dk. ya kadar 2 gol bulup maçı daha da zorlaşmadan basitleştirmeyi başararmamıza rağmen defans oyuncularının beceri eksikliği ve Sabri'nin bir açık gibi oynayarak sağ bek pozisyonunu çok boşta bırakması kalan dakikalarda yüreğimizi ağzımıza getirmeye yetti de arttı bile.
Euro 2008' den hatta 2008 eleme maçlarından bugüne geçen süreci düşününce şu soruyu sormadan edemiyorum: "Neden maçların bir çoğunun 2. yarılarını ilk yarılarda yaptığımız hataları ve sahaya sürmüş olduğumuz hatalı 11'leri düzeltmek için harcıyoruz?". Diğer bir soru: "Sabri İspanya maçında arkasını bu kadar boş bırakma cesaretini göstermez ve savunmada da bu kadar çok hata yapmayız değil mi?". Peki "Mevlüt bu beceriksizlikle zorlu maçlarda bizi sonuca götürecek etkinliği gösterebilir mi?" . Son bir soru : "Fatih Tekke'nin bu Milli Takım'da oynayabilmek için hükümeti mi devreye sokması gerekiyor?". Şimdilik bu kadar soru yeter, ilaç gibi 3 puanın tadını daha fazla kaçırmayalım.

Maksimum Risk

Birazdan Bosna Hersek maçı başlayacak. Mustafa Denizli'nin meşhur bir lafı vardı: "Maçı kafamda 100 kez oynadım, 51'ini kazandım" diye. Böyle konuştuğu maçların çoğunu kazanırdı. Hafta başından beri ben de Denizli'nin taktiğini uyguladım hatta minimum sakat oyuncu ile, başaramadım. Bosna kolay lokma olmadı, üstelik bugün sahaya çıktığımız 11'i de düşününce bu 11 ile orta sahada nasıl üretkenlik sağlarız bilmiyorum. Rakibin tehlikeli oyuncularını ve dirençli oyun yapısını da işin içine kattığımızda tablo biraz daha karamsarlaşıyor.

Zor maç olacak, 3 puan süper olur; ha ihtimali nedir: Bence çok düşük. Kadrodaki eksiklikler değil sebebi, zaten olmayan oyun şablonu asıl etken. Tek bir umudum var, o da bu kadroda devamlılığı olmayan isimlerin normalin üzerinde bir performans göstermesi, yoksa...

Bayan Basket'de Geçmişe Dönüş



Galatasaray'ın bu kadroya sahip olması geçen sene çaresizlik içerisinde 5 oyuncunun 30 dk. üstü hatta 40 dk.lara yakın oynamak zorunda kaldığı Fenerbahçe Playoff serisinin bir sonucudur. Kenarda oyuna etki edebilecek, etki etmekten ziyade belli bir süre ilk 5 oyuncularını aynı performans ile yedekleyebilecek kadar güven verebilecek bir bench'e sahip olamamanın çekilen acısı bugün de görüldüğü gibi çok kötü çıkarılmış. 9 oyuncu süre aldı , Korel Engin gibi Milli Takım oyuncusu ancak son 15 sn.'de oyuna girebildi, gerisini varın siz düşünün. VJ ve Ocak ayında takıma katılacak Sophie Young'da düşünülürse sezona 4 kupa hedefi ile giren, bugün 1'ini müzesine götüren takım için diğer 3 hedef de çok uzak olmasa gerek.

Galatasaray kadrosunu büyük ölçüde yeniledi. 13 oyuncudan yalnızca 5'i geçen sene kadroda yer almıştı. Yeni oyunculardan Tuğba özellikle 2. yarıdaki soğuk kanlı ve yararlı oyunu ile VJ ve Işıl'ın yanında Guard mevkiinde iyi işler yapacağını gösterdi. Augustus'u anlatmaya gerek bile yok. Pondexter'ın 2 yıldır Fenerbahçe'ye kattıkları Galatasaray Basketbol Yönetimi'ne doğru mesajları vermiş. Taj, şampiyonluk apoletlerini takarak geldi 38'inde ve çok faydalı olacağını gösterdi. Bugün herkes için kapalı kutu olan ve Petra'nın ardından ne yapacağı merak edilen Kress, beklenenden çok daha iyi oynadı. Pota altında oldukça etkili, rebound alamadığı zaman o bölgeyi karıştırarak takım oyuncularına fırsat oluşturan, sayı atabilen etkili bir isim. Yasemin'in kalitesini anlatamaya zaten gerek yok. Bahar'da fırsat bulduğu zaman yeteneğini konuşturacak.

Fenerbahçe Pondexter'dan sonrasında yerine onun kalitesinde birini alamadığı zaman elbette bir nebze de olsun güç kaybedecekti. Maç başına 25 ve üstü ortalama ile oynayan bir oyuncunun yerini takımdaki diğer oyuncuların istatistiklerini yükselterek ya da kaybedilenin yerini aynı kalitede başka bir oyuncuyu koyarak doldurabilirsiniz. Şu durumda Pondexter kalitesinde bir oyuncu olmadığında göre sahadaki isimlerin ortalamalarını yükseltmeleri gerektiği gerçeği ile karşı karşıya Fenerbahçe. Yeni oyunculardan Ajavon bayan basketbolu için fazlasıyla seri ve pota altına direk inebiliyor. Galatasaray'ın pota altında ciddi sıkıntı yarattı yaptığı penetreler ile. Hatta bu bindirmeler ile Pondexter'ı hatırlatsa da şutör bir oyuncu olmadığı için skora katkısı bu turnikeler dışında ne kadar olacak beklemek lazım. Newlin de pota altında güçlü ama Hoffman'ı tercih ederim. Ebat olarak pota altında kontrol edilmesi güç bir oyuncu profilindeydi. Sadece Gomis büyük bir soru işareti olarak duruyor. Bugün oynamayan Birsel ve Powell sonrası zaten yıllardır bir gelenek oluşturmuş bir takım olarak ligde playoff oynamaya en yakın 2 takımdan 1'i konumunda.

Maça gelirsek, ilk periyodun ortasından itibaren kontrol Galatasaray'ın elindeydi. Fenerbahçe farkı düşürmeyi başardığı anlarda maça ortak olacak direnci göstermedi.
Galatasaray kurmuş olduğu kadronun vermiş olduğu olanakları iyi kulanıp 9 oyunculuk bir rotayon ile sahadaydı, sene içindeki bir çok maçta bu sayının 11'e çıkacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Fenerbahçe ise Pondexter'ın eksikliğini hissetse de yılların şampiyonu olmanın verdiği güvenle umduğumdan daha iyiydi bugün. Yukarıda da yazdığım eksikleri de takıma katılınca daha iyi olacaklar.

Bir zamanlar bayan basketbolu denince akla gelen tek isim olan Galatasaray'ın 8 yıllık durgunluk sürecine son verme kararlılığının sinyallerini çok net biçimde gördüldü. Sezon öncesi "Hedef 4'te 4" sloganı ile yola çıkılmıştı, bugün itibari ile "Geriye Kalan 3" ve bu kadro ile de başarılması hiç de zor değil.

10 Ekim 2008

Arkasında(MI)yız!

Teknik ekibin 3'te 2'si gönderilmiş ama sırf sezon ortasında hoca değiştirme gibi bir prensibi olunmadığı için bu vizyonlu yönetimim "esas oğlan" Skibbe takımın başında tutulmuş. Şimdi ne olacak, tam bir muamma. Bu kararı yönetimin tek başına aldığını sanmıyorum, mutlaka Skibbe ile görüş alış verişi yapılmıştır. Aslında 2 açıdan da içine düşülen trajikomik durumun resmidir yaşanılanlar.

1) Skibbe'nin bilgisi var ise: Yardımcı antrenöre başarısızlğı yıkma amacı taşır ki onu yönlendirecek onun potansiyelini kullanacak olan sen olmalısın. Ayrıca yeni geldiğin bu camiada başarını yardımcı antrenörlerin performansı ile kısıtlayacak kadar basit mantalite ile hareket ediyor olamazsın.

2) Yönetim Skibbe ile görüşmeden karar almış ise: Bu zaten "sen de git" demenin uzun yoldan ifadesidir ki aynı zamanda yönetim becerisizliğinin ve verdiği kararın arkasında duramayan bir yönetim anlayışının dışa vurumudur.

Neresinden bakılır ise bakılsın Galatasaray Futbol Yönetim Ekibi sezon başı itibariyle yapılmış olan teknik ekip seçiminda hata yapıldığını kamuyouna itiraf etmiştir. Teknik direktör ya da yardımcıları hiç farketmez, ana fikirdir esas olan bu hikayede. 3 yılda bugünkü hareket ile 4 teknik adam değiştimiş Adnan & Adnan ikilisinin yazdığı senaryonun altından daha çok sular akar orası ortada, fakat bu vizyonsuzluk ve istikrarsızlık ile hikaye her zaman tek bir finale mahkum ne yazık ki: "Başarısızlık"

07 Ekim 2008

Sağlam İstifa



Bundan 3 hafta önce Raşit Çetiner'in ayrılışının ardından "Yaprak Dökümü" adını vermiştik bu sene tekrar başlayan ve her sene sahlenmekte olan oyunun adına. Yaprak Dökümü devam ediyor, bugün 4'üncü kurbanını verdi Süper Ligimiz: Ertuğrul Sağlam. 4.5 yılda 4 teknik direktör ile çalışma istikrarsızlığı ve başarısızlığını gösteren yönetimden daha mı suçlu teknik direktör takımın bu posizyona gelmesinde? Daha baştan Sinan Engin'in Ertuğrul Sağlam'ın yanına bir nevi otorite sağlayıcı olarak getirilmesi daha o zamanlar yöneticilerin kendi taşıdıkları soru işaretlerinin ortadan kaldırılması amacından başka bir şey değildi. Del Bosque'nin FIFA'lık olan davası devam ederken Sağlam'ın arkasında durma kararlılığını göstermenin samimiyeti de sorgulanmalı diğer taraftan.

Ertuğrul Hoca'nın bundan sonra Avrupa'da kariyerine devam etmesinin kendi vizyonunun gelişimi açısınında çok daha olumlu olacağını düşünüyorum, umarım o da böyle düşünür, yoksa ülkemizdeki Türk teknik direktörlerin bir çoğunun içinde olduğu o kısır döngüye girmesini hiç istemem.

UEFA Grupları


Geçen Sene kuralara katılan sadece 7 takım bugün 40 takımlık listede yer alabilmiş. Yeni gelen 33 takım bu sene UEFA'ya çok daha farklı bir hava katacağa ve 2002'den beri gazı kaçmış olan bu 2. büyük kupa bu sene eski zorlu günlerine döneceğe benziyor.

C ve F grubu ile birlikte en zor grup olan B grubuna düşmesi Galatasaray için bir şansızlık olsa da fikstürün kendi elleri ile yapılmış kadar "lokum" olması da ayrı bir şans. Fakat rakipler gerçekten tehlikeli. Benfica bu sene yapmış olduğu Aimar, Reyes, Suazo transferleri ile De Maria, Cordoza gibi isimleri de kadroda barındıran yapısı ile özellikle de kendi evinde çok tehlikeli bir takım. Olimpiakos geçen sene Şamp. Ligi'nde gruplardan çıkmayı başaran kadrosunu korumayı başardı, Anarthosis kazası onları Avrupa'nın ana vizyonundan ayırsa da bu kupada da ciddi işler başarabilcek bir takım. Yunanistan'a gidilmemesi Benfica ile deplasmanda oynanmasından kat be kat daha iyidir her durumda, maç Yunanistan'da olsa şansı çok azdı Cimbom'un. Herta Berlin özellikle son yaptığı Voronin transferi ile kadrosuna ciddi bir renk kattı ama kendi sahasında istikrarsız bir tablo çiziyor. Galatasaray'ın maçı Almanya'da oynayacak olması ev sahibi kıvamında bir deplasmanı kendi sahasında oynama dezavantajından kurtulmasını çok iyi değerlendirmeli ki grubun son ve belkide kilit maçında Berlin'de olacaklar. Metalist'in, Beşiktaş ile oynaması çok büyük bir artı, en azından kolay lokma diye görülmeden adam gibi analiz edilecektir.

Takımların kadro yapıları kadar bu kadroya hükmeden beyinler de sonuçları belirleeycek diğer bir etken. Valencia ile futbol gündemimize oturan Flores, Espanyol'a 2 sene önce UEFA'da final oynatan Valverde, Metaliste makine düzeninde top oynatan Markevich. Bu isimler arasında Skibbe ve Lucien Favre soru işaretleri uyandıryor kafalarda. Özellikle de son Bursa maçında taktik olarak Skibbe'nin sınıfta kalışı ve takımdaki sakatlıklar ileriki dönem için riskler barındırıyor.

Galatasaray'ın işi şu andaki orta halli futbol takımı durumu düşünüldüğünde oldukça zor. Bu gruptan 1. çıkabileceğine ihtimal veremiyorum, bunun dışında 4 ve 5. lik eğer takımın bu halinde herhangi bir düzelme olmaz ise çok daha olası sonuçlar gibi görünüyor.

05 Ekim 2008

Bursa'ya Trustik Gezi

Yoldayım, trafik var. Maçın ilk dakikalarnı izleyemeceğim belli artık, radyoyu açtım. Spiker kadroları veriyor: Bursa beklenilen 11 ile sahada, peki ya Galatasaray; Baros, Nonda, Lincoln, Arda, Balta, Ayhan'dan oluşan ileri uç ve orta saha. Daha o anda maçın Yusuf, Sercan ve Galatasaray savunması arasında geçebileceği gerçeği sahaya çıkan 11'ler ile resmileşmiş oldu.

13 sakat, takımdaki eksikler yine bahane olarak sürülecek tahmin ediyorum ama bu maçın tek bir özeti var: Rakibi 0 (sıfır) analiz ile sahaya takımını sürmüş, Samet Aybaba'nın muhtemel oyun planını kestirmekten ve ona göre oyun şablonunu şekillendirmekten uzak bir Galatasaray teknik ekibi. Takımdaki ağır savunmanın Yusuf gibi bir ara pas ustası ile zor durumlara düşeceğini keşfetmek için futbol üzerine bir kaç tez yazmanın gereği yok, sadece Denizli, Kocaeli ve Bellinzona maçlarında ortaya çıkan ve daha önce yazdığımız derslerin bir harmanlaması bile eksikliklere rağmen takımı rakibin karşısında daha dirençli kılmaya yeterdi.

Uzun cümlelerden ziyade şu tablo bile bazı şeyleri açıklamak için yeterli sanırım: Arda'nın sağ kanatda oyuna başladıktan 25-30 dakika sonra sol kanada geçmesi, buna rağmen 2. yarıda oyuna sürülecek "sağ açık" sıfatlı oyuncunun o bölgeye geçene kadar takımın sağ açıksız oynaması ve sağ bek pozisyonundaki "çaresiz"inde o 90 metrelik kordidoru yaklaşık 30 dakika boyunca tek başına kullanmaya kalkması hatta bunu farkeden forvet elemanlarının kendilerini o bölgeye destek atma zorunda hissetmelerinin futbol sahalarında çok sık görülen taktik seçimler olduğunu söylemek gerçekten güç.

Teknik ekibin bu kadar hazırlıksız olduğu bir ortamda tutup da oyuncuların yetersiz performanslarını eleştirmenin de anlamı yok. Baştan sona kadar ülkemizin güzide memleketlerinden Bursa'ya İstanbul'dan yapılan bir trustik geziden farksız bir mantalitenin gün gibi ortada olan eksikliklerini iyi değerlendiren bir rakip karşısında daha fazlasını yapması beklenemezdi zaten.

04 Ekim 2008

Arjantinleri'nin Hesaplaşması : Messi vs. Aguero



La Liga'da belki de haftanın en önemli maçı Barcelona -Athletico Madrid karşılaşması olacak. Yukarıdaki kucaklaşma ile görülen birliktelik, bugün farklı renklerin galibiyeti için akıtılan terlerde mücadele bulacak. İki takımın aynı sahada olmasından çok iki "tıfıl yıldız"ın mücadelesi üzerinde bu kez bütün ilgi. Diego Armando'dan tescilli "Yeni Maradona" Messi ile aileden Maradona Damat Aguero'nun düellosu gözlere iyi bir ziyafet çektireceğe benziyor. Güzel bir hafta sonu geçirmek isteyen spor severlere şiddetle tavsiye edilir, benim gözüm ise Kun'un üzerinde olacak.

03 Ekim 2008

Beşiktaş Sert Kayaya Çarptı



Lucescu üstad uyarıyorsa bir şey vardır bu takımda değil mi? Ukrayna Ligi'ni 3. bitirmek az buz bir başarı değil özellikle de Shaktar ve Dinamo Kiev gibi 2 takımla mücadele ederken. İstanbul'daki ilk maç ne kadar tehlikeli bir takım olduklarını göstermişti aslında. Hakemin es geçtiği bir penaltı, direkte patlayan bir top ve deplasmanda oynamasına rağmen pozisyon bulmak için çabalayan bir takım vardı Beşiktaş'ın karşısında. Keşke ilk maçtan çok daha farklı dersler almış olsaydı Beşiktaş kenar yönetimi. Özellikle de 1-0 dan sonra deplasmanda atılacak bir golün çok önemli olduğu gerçeğini göz ardı edecek şekilde sahaya garip bir kadro sürmek gibi bir hamle ile başlanmasaydı oyuna. Bu erken veda hiç de iyi olmadı üstelik bu kadar mahkum oynayarak!

Galatasaray 2 : 1 Bellinzona



Üzerine yazılacak bir şeyleri bulmanın çok zor olduğu bir 90 dakika var geride kalan. Yazılacak olanlar da daha önce yazılan uyarı cümlelerinin tekrarı oalcak gibi ama yine de farklı pencereden bakmaya çalışalım.

* Saha kenarında Sabri'den çekirdek yemeyi öğrenerek dünün en kazançlı ismi bence Kewell'dı , o başka türlü izlenmesi mümkün olmayan maçta.

*Dünkü maç şunu gösterdi ki bu takımın defansif bütünlüğü sağlayabilmesi saha içi dizilişinin 4-4-2'den 4-5-1'e kaydırılması türünden basit bir değişiklikle gereçekleşemeyecek. İlk yarının son 15-20 dakikasını ortada Ayhan, Mehmet ve Hakan gibi 3 ön libero ile oynayan bir takıma karşı rakibin orta sahayı bu kadar kolay geçişinin başka bir açıklaması olmalı. Ders gibi bir pozisyon var ilk yarının sonlarına doğru: Galatasaray orta sahası ip gibi 5'li dizilmiş durumda ve güya savunma yapıyor, rakibin attığı bir tek top o sözde bloğu yarıp defansın arasına sızıyor ve Meira'nın yerinde bir müdahalesi ile pozisyon önleniyor.
Böyle bir pozisyonu gördükten sonra bu takımın sorununun defansif orta saha eksikliği olduğunu söylemek çok zor. Galatasaray orta sahası rakibi yeterince ısıramıyor ve ani pres ile rakibin orta sahayı kolayca geçişini önleyemiyor. Bunu da sadece 2 ön libero ile başarmanın çok zor olacağı, orta saha olarak topun gerisine mümkün olduğunca çabuk geçmeyi başarmanın gerekliliği net olarak ortada duruyor.

*Galatasaray'ın kadro zenginliğinden bahsediliyor ama bu zenginlik diğer taraftan da tek tipliği içeriyor. Nasıl mı? Orta saha elemanlarını teknik ve yaratıcı, koşan ama tekniği zayıf olanlar diye 2'ye ayırmak mümkün. Oyunun iki yönünü de oynayabilen hem basan ama aynı zamanda topu iyi kullanan oyuncu neredeyse kadroda yok. Bu şekilde bir orta saha kurgusu ile nasıl kollektif bir zenginlik oluşturulacak orası soru işareti işte? Klasik teknik, oyunu kuran ama mücadele etmeyen 10 numara denilen olgunun da futboldan silindiği artık daha net görülüyor, Chealse, Arsenal, Liverpool, Barcelona, Milan ve daha bir çok takımda göremiyoruz bu tip adamlar artık. Hem yaratıcı hem de pres yapan koşan Gerard, Deco, Lampard, Alonso gibi adamlar makbul olduğu günümüzde küçük diye adlandırlan takımlar ile aradaki fark giderek azalmaya başlıyor. Daha düne kadar futbol ile ilgisi olmayan ülkelerin takımları bile uluslararası arenalarda dişli rakipler olarak karşımıza çıkmaya başladılar. Dolayısı ile bu platformda sadece oyunun tek tarafını oynayabilen özellikle de pres ve rakibe baskı anlamında eksik olan kaç oyuncuyu kaldırır takımlar orasını siz hesap edin artık.

* Özellikle tek forvet oynuyorsanız kanat bindirmelerinin ve beklerin hücuma olan katkısının ne kadar önemli olduğunu belirtmeye bile gerek yok sanırım. Dönem başından hatta Şubat ayında Uğur sakatlandıktan sonra sağ kanatda ve yaklaşık 1,5-2 senedir de sol kanatda hücuma bu kadar desteksiz beklerle oynayabilmeyi başarmak gerçekten sorgulanmalı. Bu takımın çözmesi gereken diğer bir nokta da bu: Modern bekler bulunmalı bu takıma. Öncelikle savunma yönü sağlam olan ama etkili kanat bindirmeleri yapabilen sahipler konuşlandırmalı oe yerlere. Ne Sabri savunma yönünün zayıflığı anlamında, ne Hakan ve Volkan ksır hücum etkinlikleri ile bu desteği sağlayabilirler takım için.

* Skibbe'nin bu takıma katkı yapacağına olan inancımı belirttim, hala güveniyor ya da güvenmek istiyorum ama öyle şeyler oluyor ki saha içerisinde bazen anlamk münkün olmuyor. Örneğin, Skibbe doğru bir kararla Arda'yı Kewell geldiği zaman da oynayacağı sağ kanat da başlatıyor, yaklaşık 15 dakika geçtikten sonra Arda yine o klasik geğişimi yaaprak sol kanada geçiyor ve Hakan'da mecburi sağ açık olarak sağda buluyor kendini. Yaklaşık 5 dakika sonra da Hakan orta sahada 3. bir ön libero gibi oynamaya başlıyor ve ilk yarı bitene kadar da takım sağ açıksız oynuyor Konya maçında olduğu gibi. Ortada sorgulanması gerekn iki nokta var: Arda neden ısrarla sağ kantda oynamamak için direniyor (Özellikleri itibari ile Arda nın sağ kantda oynayamayacağını düşünüyorum hatta oynayabileceği tek bölgenin sol kanat olduğunu kabul ediyorum ama Arda'nın Kewell gibi modern bir açık oyuncusu olmadığı da su götürmez bir gerçek) 2. Takım neden göz göre göre sağ açıksız oynuyor? İlgililere duyurlur...

* Takım orta sahasında o tek yönlü oyunculardan koşan ama teknik yönü zayıf oyunculara birilerinin yaptıkları geri pas kadar ceza kesmesi gerekiyor maç başına, yoksa hızlı hücum etme ve kolay pozisyon üretmen hayallerde yaşanan bir gerçek olma holunda hızla ilerliyor. Galatasaray'da.

3. torbadan katılıncak bir kura çekimi ve bu sene geçen seneye oranla çok daha güçlü takımlar var Uefa Kupası'nda. Dünkü maçın rakibi ciddiye almamadan kaynaklanan bir 90 dakika olmadığını düşünenlerden biri olarak bu tür maçların ortaya çıkardığı gerçeklerden ders alınmaması ve eksikliklerin giderilmeye çalışılmamasının belirtilerini görmek için Avrupa maçlarını beklemeye gerek kalmayacak, zira Bursa ve Trabzon gibi iki dişli takım bu hataları sonuca çevirmek için Galatasaray'ı bekliyor olacak.

01 Ekim 2008

Şampiyonlar Ligi'nde 2.Perde : Hafta 2 Kısım 1



8 maçın 4'ü berabere, toplam 17 gol. İlk haftada 13 gol atılan 4'lü topluluk için 4 gollük bir ilerleme var E grubunun yağmış olduğu katkı sonucunda. 1.6 lık gol ortalamsı 2.2'ye yükselmiş gibi istatistik verileri çoğaltmanın bir anlamı yok sanırım.

Bayern - Lyon, Bate-Juventus, Fernebahçe-Kiev maçları için beraberlik ihtimali yüksek görünüyordu ama Fiorentina'nın Steau'yu geçeceğini düşünmüştüm. Anlaşılan Steau yine o gömülü defans ve alan daraltan oyun planını uyguladı ki bu mantalite ile deplasmanda daha çok puan alacaklarını söylemek yanlış olmayacak. Galatasaray maçlarında da defansif yönünün daha zengin olduğu görülmüştü zaten.

Manchester ve Villareal E grubunda ilk 2 için favori olarak ilerliyorlar.

D grubu için bir şey söylemek için çok erken ve muhtemelen son maçlara kadar taşınacak buradaki gruptan çıkma mücadelesi.

Arsenal dün yine sahnedeydi, özellikle Emirates'de çok daha iyiler her ne kadar ligdeki son Hull City maçını kaybetmiş olsalar da. Sahalarındaki diğer 2 maçı da kazanıp grubu 1. bitirme olasılıkları çok yüksek. Fererbahçe- Porto ve Kiev 3'lüsü çekişirler ama Fernebahçe Kiev'i yenemeyerek 2. lik yoluna mayın döşedi.

F grubu da yavaş yavaş şekilleniyor fakat Zenit için hala az da olsa umut var 2. lik yolunda. O umudun adı da: Ranieri

Keiv'den Soğuk Hava Dalgası



Şampiyonlar Ligi' nde geçen sezon sahasında oynadığı 6 maçını da kazanmış bir takımın son Chealsea maçından yalnızca 6 ay geçmesine rağmen bu kadar kısır bir oyun sahaya koyması sezona yapılan başlangıç düşünüldüğünde beklenen ama daha 1 yıl geçmeden böyle bir yola girmek de ne yazık ki sorgulanması gereken bir durum. Koskoca 90 dakikada iki takım adına taraftarlarını ayağa kaldıracak nitelikte ancak 1'er pozisyon görebildik. Mücadelenin daha çok ön planda olduğu, iki tarafın da uç silahlarının etkili olamadığı ya da daha doğru bir ifade ile orta sahadaki ayakların gol silahlarına etkili servis yapmakta oldukça zorlandığı bir maç izledik dün.

Yuri Semin her ne kadar 3 puan için geldik dese de ekrana yansıyan daha çok 1 puanı garantiler ama ne olur ne olmaz diye de 3 puan için sahada bulunan bir mantaliteydi. Özellikle Bangoura'yı araya kaçırma gibi bir planları vardı ama ilk yarıda daha çok ofsaytta yakalandılar. 2.yarı bu isim için daha uygun bir ortam doğabilecekken oyundan alınması da tartışılabilecek bir mevzu olarak kaydedilebilir. Savumanın göbeğindeki iki isim sürekli çakılı oynayıp ileri çıkmadılar ve maç boyunca neredeyse hatasız oynadılar. Ayağa pas yapan disiplinli bir takım görünümündeydi genel itibari ile Kiev ama onların da sahadaki en büyük eksikliği orta saha yaratıcılığı anlamında sıkıntı çekmeleri maçı neredeyse pozisyonsuz tamamlamalarına neden oldu.

İspanya'yı makine düzeninde işleyen bir sistem takımı haline getiren Aragones'in dün ne oynatmaya çalıştığını anlayamadım. Emre'li bir sol açık mı, yoksa sol açıksız bir Fenerbahçe'mi orası hala soru işareti benim için. Guiza'nı tüm çırpınışlarının sonuca dönüşebilmesi sadece Alex ile saman alevi gibi yanıp sönen Kazım'ın yaratıcılığına ve arada bir sol kanatdan etkili bindirmeler yapmaya çalışan ama isabetli orta yapabilme konusudan ciddi sıkıntıları göze çarpan Carlos'un çabalarına kalmıştı dün akşam. 2 önliberolü bir takımın göbeğinde bu kadar boşluk olması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir nokta. Üstelik bu adamların takımın hücum zenginliğine de yaptıkları katkının da sınırlı olduğu göz önüne alınırsa ilk sorgulanması gerekn bölgenin burası olduğu çok daha net çıkıyor ortaya. Dün bir kez daha görüldü ki yapmış oldukları defansif ve ofansif katkı ile bu gölgenin Fenerbahçe'nin yumuşak karnı. Neyseki dün bunu kullanacak kalitede bir takım yoktu sahada ama aynı boşlukları Arsenal'in bulması durumunda bu ikramı sonuca gitme anlamında pek de geri çevireceklerini zannetmiyorum.

Aragones muhtemelen bilmiyor ama şunu kabul etmek gerekiyor: Uğur'un ligde ortaya koyduğu performans ile Avrupa arenasında oynadığı futbol arasında gözle görülür bir fark var. Bu takımı da ortadan geçemeyeceğiniz dün ilk yarı itibari ile anlaşılmış iken neden 85. dakikaya kadar böyle etkili kanat bindirmeleri yapan bir adamın oyuna alınması için beklenir anlamış değilim. 1 puana razı olunmalı ki oyunu neredeyse sadece Burak'ı oyuna alarak bitirmek göze alınmış olsun. Tamam rakibi oynadıkları kısır futbol için suçlayabilirsiniz ki ben aynı kanıda değilim, öncelikle sizin sonucu değiştirmek için ne yaptığınızdır önemli olan, ama bu açıdan bakıldığında elde koca bir 0 olduğu ortada.

Bir iki soru ile beyin jimnastiği yapalım şimdi: Fazlaca uzağa gitmeden geçen seneki kadro ile bir kıyaslama yapalım , Chelasea maçı örneğin: Dievid, Aurelio, Kezman, Vederson, Önder ve Zizo 5'lisi 2-1'lik maçta sahada /saha kenarında olan ve dün göremediğimiz isimler. Tek bir soru soruyorum sadece? "Hangisinin yokluğu bu takımı bu kadar geri götürmüş olabilir?" Önder zaten Gökhan'ın yokluğunda sağ kanat emanetçisiydi, Kezman'ın gidişi için verilen mücadele ortada, Wederson yok ama Carlos var. Geriye 3 isim kalıyor: Aurelio, Dievid ve Zico.
2. bir soru: "Bu isimlerin yokluğu mu bu takımı bu kadar etkiledi?" ...

Dievid ve Vederson'un takıma katılışı ilerideki maçlarda daha iyi bir Fernebahçe izlemek için şans olabilir, fakat Makalele sonrası Real Madrid'in, Lucescu sonrası Galatasaray'ın yaşadığı sendromu Fenerbahçe'nin yaşayıp yaşamayacağını hep beraber göreceğiz.