17 Temmuz 2011

Hoşgeldin Eski Dost




















Takip edenler bilir son 4 yıllık süreçte Galatasaray'a en iyi futbolu oynattığına inandığım isimdir Skibbe, ilk Steau maçında Ali Sami Yen tribünlerinde hatta daha öncesinde yaz kampında tek tek izlediğim hazırlık maçlarında saha içerisinde değişim adına ilk işaretleri görmüştüm.

Ligdeki özellikle iç sahada bol paslı ve KLAB (Kewell-Lincoln-Arda-Barso) dörtlüsünün yeteneklerinin ön plana çıktığı maçlarda ve Olimpiakos ile başlayan Avrupa serüveninde güzel futbol adına yeterince şey gördük. Hatta Skibbe'nin ayrılmaması durumunda çeyrek finale çok dahat çıkacağımız düşünüyordum.

Futbol adına modern düşüncesinin aksine saha dışındaki yönetim becerisi ise vasat hatta vasat aktı olarak nitelendirilebilrdi. Takımlarının istikrarı koruyamaması, çok iyi haftalardan sonra inişe geçişi belki de bu saha dışındaki yönetim faktöründen kaynaklanıyordu. Galatasaray'da da böyler oldu, sonraasında Frankfurt'da da Galatasray açık olmasa da iyi giden sezonda birden 2. yarı ile beraber düşüe geçiş ve toparlayamama sahnelerini izledik. Demokratik, bireyelerin işine olan saygılarına güven duyan, otorite konusunda zaafları olduğu aşikar ama saha içerisi açısından da geyet yetenekli bir profile sahipdi özetle Skibbe.

Dün öğrendik ki bu güzel adam, Eskişehirspor ile 3 yıllık anlaşma imzalamış. Yönetimin güven duyduğu, oyuncuların (Türkiye'de ne kadar olur bimiyorum ama) saha dışında sorun oranının kontrol altında tutulabildiği bir ortamda Skibeb bizlere zaman zaman ligin üst sıralarında yer alan bir Eskişehirspor izlettirebilir. Bu sene zamanlama olarak geç gelmesi belki bu süreci geciktirebilir ama eninde sonunda o güzel futboldan kesitler izlettirecektir bizlere.

Bir gözüm Eskişehirspor üzerinde olacak bunda sonra, umarım çok başarılı olur.


03 Temmuz 2011

Adım Adım Zirveye...














   Novak Djokovic adım adım zirveye yürüyüşünü bugün itibariye gerçeğe dönüştürdü. 2009 yılından bu yana zorlamaya başladığı üst sıralarda uzun zamandır Nadal ve Federer'in arkasında 3. sırada oturarak ikamet etti. Sonrasında Federer'in de düşüşü ile Nadal'ın arkasına yerleşiş ve bugün Wimledon zaferi ile Dünya 1 numarası koltuğunu ele geçiriş.

Bugünkü maça  da çok iyi başladı Djokovic, ilk seti 6-3, 2. seti de 6-1 alara kzorlu geçmesi beklenen maçın kolay sonuçlanacağı havasının doğmasına neden oldu, aslında favori bu sezon sadece Federer'e kaybeden ve Nadal ile yaptığı son 4 maçı da kazanan Sırp tenisçi olsa da bu kadar kolay şekilde kupaya uzanması pek de beklenen sonuç değildi. Sonrasında Nadal müthiş bir seri ile 3. seti 6-1 alarak oyuna tutunma yolunda önemli bir adım atmış oldu ama skorun 2-1'e gelmesi karşısında Djokovic'i yapacağı en büyük hata paniğe kapılmak olacaktı.

Nitekim 4. seti  soğukkanlılığını koruyarak 6-3 alan Djokovic ilk Wimbledon zaferini elde etmiş oldu. Galibiyeti bir parça çimi yiyerek kutlayan Sırp tenisçi sıkı çalışmasının, üstün yeteneğinin ve müthiş fitness gücünün karşılığını almış oldu. Bakalım yeni oturduğu 1. koltuğunda Nadal'ın tacizlerine ne kadar dayanıp oturmayaı başarabilecek?

Kvitova'dan Sharapova'ya: "Orda Kal"



















     2004 yılında 17 yaşında, müthiş güzelliği ile ilgi odağı olani hırslı bir tenisçi olarak Wimbeldon'da sahne aldığında birçokları çıkıp da Serena Williams'ı saf dışı ederek şampiyon olacağını düşünmemişti Sharapova'nın. Kariyerinin zirvesine tırmanışı başlatan süreçte Ağustos 2005'de Dünya 1 numarası olmayı başardı ve 2008 yılı ortasına kadar üst sıralarda tutunmayı başardı. Hemen ardından baş gösteren omuz problemi sonrasında bu yıl başına kadar süren düşüş başladı.2011 yılına gayet iyi bir başlangıç yaptı ve sıralamada ilk 10 içerisinde yeniden girmeyi başardı.

Uzun zamandır gündemde olmasının etkisiyle yaşının henüz 24 olduğunu duyunca şaşırıyoruz elbette, dün Wimbeldon'da alınacak Şampiyonluk bu güzel yaşda müthiş bir geri dönüş hediyesi olacaktı kendisi için. Her zamanki gibi belki de fazlası ile hırslıydı dün merkez korda çıkarken.

Karşı tarafta ise solak, 21 yaşında, Çek Kvitova vardı, tecrübe olarak Sharapova'nın gerisinde olduğunu söylemeye gerek yoktu. Hem çek hem de solak olunca ister isteme akıllara Efsane "Navratilova" geliveriyordu hemen.

Maçın hemen başında servisini kırdırarak başlayan Kvitova baş göstermesi muhtemel stresi engellercesine Sharapova'nın servisini kırdıktan sonra oyuna tutunmasını çok iyi bildi. Çok iyi servis returnleri, sert forehandleri, özellikle çizgi oyunları ve rakibin ayaklarına doğru yapılan vuruşları ile Sharapova'nın gardını düşürmeyi bildi ve finale gelene kadar set kaybetmeyen Rus rakibini set vermeden 2-0 ile mağlup etmeyi başardı.

Zafer ulaştıktan sonra bile korumayı başardığı soğukkanlılığı oyun içerisinde tutunuşunun arka planı hakkında detaylar verir gibiydi. Seyirciler kendisini ayakta alkışlarken içlerinden birinin gurur dolu bakışları dikkat çekiciydi: "Martina Navratilova"

01 Temmuz 2011

Basketbol'da bir Tarih Daha...













  Basketbolda tarih yazmaya devam ediyoruz, 2000'li yıllarında başında erkek takımı ile başlayan basketbol atılımı ilk olarak ülkemizdeki biri Avrupa Şampiyonası diğeri de Dünya Basketbol Şampiyonası'nda olmak üzere 2 gümüş ekletti müzemize.

Kadınlarda ise tarihimizde ilk kez böylesi bir turnuvada final oynama başarısını yakaladık bu akşam. Polonya'daki Avrupa Şampiyonası'na kötü başlangıç yapan sonrasındaki her maça kader maçı havasıyla çıkan ekibimizin dün turnuvanın kaybetmeyeni Karadağ'ı bugün ise son şampiyon Fransa'yı eleyerek adını finale yazdırması ancak ayakta alkışlanır. Erkek Basketbol takımımın 2001 -2010 arasında sadece 2006'daki Japonya'daki Dünya Şampiyonası'nda bizleri tatmin eden bir oyun ile çıkmıştı karşımıza ama genel eğilim genelde iyi başlanan turnuvayı sonrlara doğru düşen bir ivme ile biraz beklentilerin gerisinde kalarak bitirmekti.

Bu akşam ise tam aksine turnuvaya yapılan kötü başlangıcın ardından giderek ivmeyi yükseltenbir takımla karşı karşıya olduğumuz gördük. Potaın Perileri turnuvada daha önce farklı yenildikleri Rusya karşısına çıkacaklar, favori olmadığımız kesin ama şartların önceki maçtan farklı olduğu kesin. Çeyrek Final ve Yarı Final'de elediğimi takımlara bakınca da "acaba diye içimden geçmiyor değil hani".

Son 2 söz:

1) Ağlayan Fransız çocuk'un gözyaşları, içtenliği üzüntünün  fotoğrafı olarak çerçevelitilip duvara asılır.

2) Birsel Vardarlı'nın basketbol stiline hastayım yanına da turnuvada olmasa da Esmeral'i de yazayım.