22 Eylül 2011

Karabükspor 1:1 Galatasaray

Maç öncesi kadro Terim'den beklemediğim kadar çabuk gerçekleşen bir hamlenin ürünü, bazen maç öncesi kadro sizin kafanızda başı şeyleri şekillendirir ya bu akşam sahaya çıkan 11 ile Karabük'ten 3 puan ile dönmenin o kadar da zor olmadığına gayet emindim.

Orta sahadaki yaratıcılık sıkıntısını Sercan-Elmander ikilisini kullanarak 4-4-2'yi tercih etmek ilk 10 dakikada bu ikilinin bulduğu özellikle de "Sercan'ın hayatındaa atıp atmadığnı kendisinin bile bilmediği" bir şaırtma fantazisi ile eriyon pozisyonlar sonucu skor tabelaası rahat bir şekilde Galatasaray lehine dönebilirdi.

Tüm bu umutlar "Nedir bu kalecilerden çektiğimiz" isyanını Galatasaraylılar'ın yeniden raflardan indirmesine neden olacak bir Muslera çıkışı ve sonrasında Bünyamin Gezer'in hatalı kırmızı kartı ile 80 dakika 10 kişi oynanacak maratonun başlayışı...

Maça neden Baros-Elmander ikilisi ile başlanmadığını soranlar vardı ama yerli oyuncu sınırlamasından dolayı bu tercihin yapılamayacağı aşikar. Sabri kenarda iken Kazım-Sercan ikilisini kullanmak zorundaysanız elde başka seçenek de kalmıyor.

10 kişi sonrası rakip sahada çoğalamayan bir Galatasaray izlemek değil topu tutamayan, oyunu soğutamayan, defansif olarak iyi ve rakibe pozisyon vermeyen ama orta sahası defansı ile neredeyse yapışık kardeş haline gelecek şekilde hücumdan kopan bir takım görmek hayal kırıklığı. Üstelik 90 dakikayı rakibin 13 faulüne karşılık sadece kalecinizin kırmızı kart gördüğü pozisyondaki tek faul ile tamamlıyor olmak gerçekten traji komik bir durum.

Yine benzer şekilde rakibin 300 küsürün civarındaki pas sayısına karşılık Galatasaray'ın 200'lere bile ulaşamamış olması 10 kişi kalmak ile üstü örütlemeyecek gerçekler.

Rıdvan daha Baros sahaya ayağını atar atmaz o saçma penaltıyı yapmasa tabeladaki 1 puan alınamadan gelinecekti Karabük deplasmanından.

Dün Manisaspor'un 10 kişi kaldıktan sonra Kadıköy'deki oyununu görenler bu akşam için sanırım bahane arama saçmalığına girmeyecekler. Takımn eksikleri çok fazla, yeni olmak vesaire arkasına sığınılabilir mi, bence makul değil ama...

Galatasaray belki bireysel olarak iyi isimler aldı ama Kadro Mühendisliği açısından bakınca zayıf bir iş çıkardığı ortada. Bölgesel olarak incelendiğinde birbirine çok benzer isimlerin bulunduğu dikkati çekiyor. Bekler driplingsiz, bindirmesiz ; açıklar durağan, delici özelliğinden yoksun; orta saha belki oyunu 2 ynlü oynamada daha dengeli ama hücum yaratıcılığı sağlamada sıkıntılı...

Bu şartlar altında bu kadar yeni isim de kadroda iken fark yaratan 1-2 isim bu süreci daha rahat geçmenizi sağlayabilir ama o tip isimlerin de listede olmadığını görüyoruz.

Mevcut yapı ile ancak doğru isimleri doğru dizilşi ile sahay sürerseniz iyi işler ortaya çıkabilir ama onu bulmak ne kadar sürer bilmiyorum, kolay mı peki, onu da göreceğiz zaten...

Galatasaraylı futbolcuların maçın sonrlarına doğru zaman geçirirsecine yavaş davranmalarını taşıdıkları forma adına aşağılayıcı  buluyorum. Ufuk degaj yapmadan 10 dakika düşünme alışkanlığına geçen sene başlamıştı zaten, zerre ilerlememiş mantalite olarak. Yediği gol de evlere şenlik, alıştık o nedenle artık yazmıyoruz. Tam iyi maç çıkarıyor derken yine haksız çıkarmayı bildi dilinin ucunda övgü dolu cümleler ile bekleyenleri. Hakan Balta'nın da taç atarken aynı düşünceli halleri sergilemesi de aynı kefeye konacak hareketlerden.

Takımın yolu uzun, bu yol kısalır mı, eldekilerle çok kolay değik üstelik hafya sonu iyi analist Skibbe ile karşılaşacaklar. Kaliteli kadosu ile sürpriz yapmaları içten bile değil.

19 Eylül 2011

Yeter Kardeşim: İspanya Şampiyon
















              Dilekçe mi lazım yoksa önerge mi bilmiyorum ama "Bir yılda Olimpiyat Oyunları dışında bu kadar fazla şampiyonluk yaşayan ülke var mıdır?" araştırılsın bakalım. Futbolda alt yaş gruplarını da işin içine katacak şekilde müthiş bir başarı rüzgarını ardına alan 2008 Avrupa Şampiyonluğu'nun ardından 2010'da Dünya Kupasın'nı müzesine götürmeyi başaran, 2009 ve 2011 yıllarında U-21'de, 2011'de U-19'da Avrupa Şampiyonu olan İspanya aynı tarihi Basketbolda'da yazıyor. Bu yıl U-20 VE U-18 kategorilerinde Avrupa Şampiyonu olan İspanya, 2009'un ardından 2011'de Avrupa Şampiyonluğu ünvanını elde etmeyi başardı. Turnuvadaki tek mağlubiyeni Türkiye'ye karşı alması teselli ikramiyesi olarak kabul edilir mi bilmem ama Rusya karşısında müthiş oynayan Fransa'yı maç boyu geride, beliri bir mesafede tutmayı başararak umduğumda daha kolay zafere ulaştılar.

Sadece esas kahramanları ile değil gençleri ile de gelecek yılları tıpkı futbolda olduğu gibi ipotek alma potansiyeleri çok ciddi biçimde var, adamlar işi biliyor abi!!!

İyi Futbol İyi Futbolcularla Oynanır

















     Arda Turan'ın İspanya'da yapacağı her asist, atacağı her gol Galatasaraylılar'ın kalbinde bir yara olarak duracaktır. Ani gidişi takımın şu anda olabileceği yerden daha aşağıda olmasına yer açtığı gibi, eksikliğini doldurmak da zaman alacak, üstelik varlığında bir yaratıcı oyuncu ihtityacı gün gibi aşikar iken yerine sadece Riera alınmışken.

Her neyse mevzudan sapmadan devam edelim. Harmonisi tutmuş iyi futbolcu topluluğu sadece izleyenlere değil aynı zamanda saha içerisinde bu güzel oyunun bir parçası olabilenlere de müthiş tatlar verir. Son 3 sezonda kazma ötesi futbolcular ile oynamak zorunda kalmışi kendi şımarıklığı ile zaman zaman sahada istenileni vermekten uzak kalmış bir isim olarak Arda, en son Lincoln-Baros ve Kewell  3'lüsü ile aldığı futbol zevkinin çok daha fazlasını Diego-Falcao-Reyes-Adrian gibi oyuncular ile tatmaya başladı. Zaten yeni bir kulüpte olmanın hırsı, heyecanı böyle bir hücum hattı ile bir araya gelince bu sezon sakatlanmadığı sürece Arda Turan ismini sıklıkla duyacağımızı gösteriyor.

Kişisel görüşüm Arda'nın oyunu yavaşlattığı ve yerien daha akıcı, oyunu hızlı oynayan bir kanat adamının daha faydalı olabileceği yönündeydi bu açıdan gidişi ani olsa da doldurulabilirdi belki ama süreç iyi değerlendirilemedi.

Dün 2 asist sonrası tribünlerin adını hep bir ağızdan söylüyor olması yeni bir kulüpte iken paha biçilmezdir herhalde. Saha içerisinde uzun zaman sonra ilk defa bu kadar mutlu görünüyordu. Üzeirndeki yükünün hafiflemesinin de ciddi payı var bunda elbette, kendisinin iddia ettiğinin aksine beceremediği kaptanlık görevini bertaraf etmiş olması bile başlı başına bir kazanç sayılabilir herhalde.

Rusya'da Misafir Olmak


Eğer  transferinde tekrar Fenerbahçe'ye dönmesi için bir hülle yok ise bu insan demeye bir kaç şahit yaratık Rusya'yı sadece ara bir durak olarak kullanıp İspanya ya da İngiltere simalarına çok rahat iniş yapabilir. Normalde benim "Zenci Hastalığı" olarak tanımladığım beyin ayak koordinasyonu sorunu bu adamda zerre yok. Hızlı ve bu hıza rağmen çok teknik. Attırdığı goldeki oyun görüşü ve sonrasında orta saada tek hareketle 2 kişiyi birden ekarte ederek kaleciyi pazara gönderişi tek kelimeyle nefis. Fenerbahçe için müthiş kayıp ki Aykut Kocaman'ın da en fazla O'nun gidişine üzüldüğü de yazıldı, haklıdır. 

Arena'dan Satır Aralarına: Galatasaray 3:1 Samsunspor
















       Geride kalan gerçekten kahredici ve yorucu sezondan sonra yeni yönetim ile yeşeren umutlar, Terim'in teknik adam olarak Florya'ya 3. kez gelişi ve yapılan transferler... Uzun süren hazırlık dönemi sonrası geçen hafta yapılan kötü açılışın ardından yeni takıma dair sancıların ne kadarının doğal sürecin bir parçası olduğunu ne kadarının ise genlerdeki şifrelere işlendiğni görme adına iyi bir testti.

Maç öncesi herkes de tribünlerin ne kadarının dolacağına dair bir merak vardı, 35000 civarındaki seyirci hiç de fena değil, yaklaşık 1.5 x (Full Ali Samiyen ) demek bu. Bilet fiyatlarının yüksekliği de göz önüne alınırsa Allah bereket versin tabiri cuk diye oturuyor. Sezon boyunca da yönetimin fiyatlarda kombine kart sahiplerini düşünerek indirime gitmme ihtimalinin yüksekliği de göz önüne alınırsa takımın performansı bu sayıyı olumlu ya da olumsuz anlamda çok etkileyecek.

Maç atmosferine dair 1-2 kelamım daha olacak. Oyuncular tek tek tribünlere çağrıldı yedek oyuncular dahil ama iki ismin çağrılmaması dikkatimi çekti: Hakan Balta ve Gökhan Zan. Bilincli bir hamleydi sanırım ama her iki oyuncudan haz etmesem de can sıkıcı bir durum, performanslarını kötü etkileyebilir diyeceğim fakat normal şartlarda sahaya ne koyduklarını sorgulayınca çok da anlamlı durmuyor.

Saha içinde dönecek olursak, yeni takım-uyum sürec bir çok önemli noktanın altını çizmek gerek. Zamanla bazı şeylerin daha iyi oturduğunu göreceğiz ama nelerin oturmasını beklediğiniz esas kritik nokta. Çünkü bu takımın potansiyelinin neleri yansıtabileceği gerçeğinin yanında bu takımın mevcut oyuncu kadrosu ile genlerinde bulunmayan bazı özelliklerin de zamanla sahaya yansıtılacağını bekleme hatasına düşmemek gerek. Beklerin efektif kanat bindirmeleri , çok tempolu oyun ilk akla gelen örnekler.

Yazacak çok şey var ama esas oğlanlardan dem vurmak gerekirse:

1) Futbolda gol olgusu tek oyuncuya yani ileri uçta oynattığınız oyuncu sayısına bağlı kaamaaycak kadar değerli. Gol bir paylaşımdır tıpkı savunma gibi, tamam belibi bir bölgeden beklersiniz ama o gole katkı görünmese de takımın bir çok mevkisinin ufak katkıları ile gelir. Mesela defans ileri çıkar, orta sahayı rakip kaleye iter, orada sıkıştırılan oyun ile kanatlardan yağılan bindirm geolü getirir. Bu çok basit bir örnek, senaryolar çoğaltılabilir. Sahaya bakınca da tek forvet - çok forvet gibi düz bir tartışmayı takımın diğer hatları özellikle de orta saha ile birlikte ele almak lazım.  Topu ayağında tutup takımın ileride çopalmasını sağlayacak, ya da tempıyu yükselterek seri şekilde kaleye gidebilecek oyuncu sayısı çok az olan bir takımda ki Galatasaray bunun bir örneği, ileri uçtaki adma yalnızlar oynar. Baros gibi ivmesi düşen bir isim için bile bu geçerlidir.

Burada Galatasaray'ın saha içerisinde orta sahada, defansta ve kanatlarda yer alan isimlerinin hat bazında bakıldığında birbirine ne kadar benzediği gerçeği ile karşılaşıyorsunuz. Açık oyuncularının rakip ceza sahası içerisinde ters kanat bindirmesi ile çoğalmadığı ve topu ileri taşıma anlamında ortalama hızda olduğu, defans göbeğinin yavaş kaldığı, kanat beklerinden birinin (sol bek) hücum anlamında sıfırları oynadığı ve sağ bekinin de standardının olmadığı, orta sahadaki 3'lüden Melo'nun farklı yapısı ile öne çıktğı ama genel anlamda benzeştiği, en bariz örneği ile Hagi'sizlik çeke bir takımın gelecek adına çok varyasyonlu işler beklemesini beklemek fazla iyimserlik gibi geliyor.

2) Galatasaray'ın en büyük sorunu temposuzluk, bu kadro yapısı ile rakibi kontra atak ile avlamak neredeyse imkansız olacak. Takım çok durağan oynuyor ve tempoyu artıracak oyuncu sayısı da oldukça az.

3) Kanatların verimi çok düşük. Hakan Balta iyiydi deniyor ya şaşıyorum. Antep'de Zigler'in yaptıklara baksınlar, bir de Hakan Balta Galatasaray kariyerinde bunları yapt mı acaba diye sorsunlar? Hakan Balta ya da Çağlar var iken sol açıkta oynayan oyuncunun verimi yarıya düşer. Sahte bir destek var hücuma, bir kaç pozisyonda bindirdi ondan sonra geriye dönüşlerde zorlanmaya başladı.Sabri de güya bindiriyor ama verim çok düşük.

4) Hücumda çoğalamıyor Galatasaray. Kanatlardan gelen toplarda ters kanattan gelen adam neredeyse yok. Özellikle Kazım, arka direk koşusu neredeyse sıfır, garip bir ruh halinde bu aralar yine. Orta saha desen hücuma destek verecek tek adam Melo gibi ama o da bizim kaleye daha yakın oynatılıyor.

5) İleride topu ayağında tutacak, 2-3 kişiyi geçecek takımın ileri taşınmasını sağlayacak yaratıcı oyuncu ya da forvet yok. 96 yılında Terim Hagi ile yapmıştı bunu, bu defa Hagi'sini bularak başlamalıydı işe, en büyük hatalarından biri bu.

6) Bu kadro yapısı ile pozisyon bulmak için takımın boyunu kısaltmak şart ama bu ağır defans hattı ile bunu yapmak çok zor. İleride şok pres yapıp oyunu oraya sıkıştımak lazım ama kant beklerinden yalnızca biri hızlı ve üstelik göbek de yavaş.

Yazacak çok daha fazla şey var ama bu takımın mevcut kadrosu oyun içerisindeki çözümü sınırlandırıyor, elbette yeni bir takım uyum süreci var ama uyum süreci ile çözülemeyecek daha önemli şeyler de var. Örneğin Eboue değerli bir isim ama Selçuk ve Melo varken daha farklı bir karakterin sahada olması gerek.

Ya da kanatlara böyle durağan isimler değil daha dikine giden isimler tercih edilebilirdi. Bu kadroda topu aldı mı götüren bir oyuncu olmaz mı?

Baros'a gelince, Baros teknik anlamda hep sıkıntılıydı, zenci kanı var onda da. Beyin ayak arasında uyumsuzluk var, örneğin geçen sene Fenerbahçe maçıında skor 1-0 iken boş boş pozisyonda orta sahada 2 ye 1 giderken verdiği saçma pasa bakın çok şey anlatmaya yeter.

Peki ne yapılmalı?

Bu yapı teknik adamın hata şansını da azaltıyor. Öncelikle sahaya doğru kadro ile çıkılmalı ve en uygun bileşim bulunmalı. 4-3-3'den ziyade çift santroforlu kadro tercihi daha efektif sonuçlar verecektir. Engin yaratıcılığı ile bu takımda daha fazla süre almalı, Elmander'in gözü kadarlığında faydalanılmalı. Kazım'a gözdeğı verişmeli ve her şeye rağmen Baros'un hazır olması sağlanmalı.

Bunlar bir çırpıda akla gelenler ama yukarıda maddeler halinde sıralananlardan kadro zaafiyeti konusunda bir şey yapılamaycağıan göre diğer maddelerin çözümü için yollar aranmalı ve her oyuncudan sahada maksimum verimi alabilmek için elden ne geliniyorsa yapılmalı.


Haaa bir de, eğer varsa, Scouting ekibi ile konuşulup tüm Türkiye Ligleri'nin taranıp bir adet sol bek bulunması istenmeli, ne pahasına olursa olsun bu mutlaka atılacak adımlardan biri olmalı.

Samsunspor'da Domingues ve Ekingho dikkati çeken iki isim di dün gece, özellikle de Domingues'in sırtı dönük top alışları, mücadelesi Baros'da olmayanlara iç çektirir nitelikteydi. Mustafa Sarp'ı ise Allah'a havale ediyorum, Melo'araya girmese kalecinin alacağı topa ki Muslera kendisinin vuruş açısını kapatmıştı, nezih bir ortamdayız burada kesmek zorundayım.

10 Eylül 2011

Fırsat Kollayanlar






















 

                   İyi olmanın en büyük bedeli başarısız olmanızı 4 gözle bekleyen rakiplerinizin var olmasıdır. Düşmeniz gerekmez, sendelediğiniz an karşı taraftaki parıltıları çok rahat görebilirsiniz. Alın size en bariz örneği, bugün deplasman 2-0 önde iken neredeyse garanti maçı 2 dakikada yediği 2 gol ile 1 puan ile bitiren Barça için Marca Gazetesi'ndeki başlık."Barcelona Mükemmel Değil" başlığını kullanmışlar, belki makul olarak karşılanabilir ama daha yumuşak başlık pekala tercih edilebilirdi. Tablo o ki, Madridliler çok fena pusuya yatmışlar, feci dolmuşlar... Barçalı'nın Bar.alı'dan başka dostu yok, düşmemek, dik durmak gerek. Neyse olayı daha fazla dramatize etmeye gerek yok, Barça'nın bu sene fazla puan kaybına tahammülü yok çünkü Real Madrid'in geçen seneden daha fazla puan toplama ihtimali oldukça yüksek.

Geri Dönüş...

















      Yaklaşık 2 aydır herhangi bir yazı yazamadım, öncesinde de seyrekleşmişti yazılar ama şu futboldan soğutan ortama rağmen 3 yıl önce yine bir Eylül ayında başladığım bu heyecanı sonlandırmaya niyetim yok, daha yoğun bir tempo ile yazılara devam...