27 Nisan 2011

Real - Barça İlk 11 & Maç Öncesi


































Kadrolar yukarıda. Sol bek de mecburen Puyol var, Maxwell ve sakat Adriano kadroda yok. Iniesta da ne yazık ki oynamayacak yerinde Keita var. Yedeklere bakınca geriye düşen takıma güç katacak isim yok gibi ama genç oyunculardan birinin kariyerinin dönüm noktası da olabilir kim bilir?

Real Madrid'de Carvallo olmayınca Albiol defansa çekilmiş Pepe yine orta sahada geçen 2 maçtaki gibi. Lass, Khedira'nın yerine sahada. Mesut, CR7, Di Maria sahada, yedek kulübesi de ziyadesi ile zengin. Kaka, Benzema, Higuain görev bekliyor.

Maç öncesi ibre güçlü bir şekilde Real Madrid tarafında, Barcelona'nın eksikleri başına iş açabilir ayrıca topla kaleye girmeye çalışmaları da. Iniesta oyun planı içerisinde bence çok önemli eksikliği hissedilecektir.Gönlüm Barcelona'dan yana olsa da kadroları, psikolojiyi değerlendirince Mourinho final biletini geçen sene Inter ile yaptığı gibi ilk maçta kapabilir.

26 Nisan 2011

Finale Doğru: Manu vs. ?

Schalke-Manchester United maçının 70. dakikası. 65 dakika 0-0 giden maç 5 dakikada gelen 2 gol ile ilk finalistin adının ilanına dönüştü. Ryan Giggs ve Rooney'nin golleri rövanş maçını formaliteye dönüştürdü. Özellikle 2 golde rakip sahada 2 pas ile gole nasıl gidileceğinin uygulamasını gördük. Bu maç daha fazla gole gebe gibi. Final için tahminim Barça-Manu idi, bir taraf tamam bakalım diğer taraftan kim gelecek?

El Classico'dan Finale?












Marca.com'un anketine 80 bin kişi katılmış sonuçlar ise görüldüğü gibi. 5-0'ın izleri silinmiş, Real Madrid tarafında umut pompalanmış ve %60 gibi bir oranla Beyaz'ların finale çıkacağı öngörüsü hakim. Mourinho'nun dengeleri ne kadar değiştirdiğinin kanıtıdır bu ama ben bu kadar iyimser değilim Başken Ekibi için.

El Classico'lardan Geriye Kalanlar















18 günde 4 El Classico hedefi ile çıkılan yolun tam olarak yarısındayız. Önümüzdeki 8 günlük süreçte belki de en önemli 2 maçlık seri bekliyor bizleri. Geride kalan 2 maçta ilk maçtaki 5-0'lık hezimetin ardından bir beraberlik ve bir galibiyet ile Mourinho'nun karizmayı çok iyi toparladığını söylemek pekala mümkün üstelik 18 yıldır kupayı kazanamayan Real Madrid'e kupayı daha ilk senenizde hem de ezeli rakibinizi yenerek kazandırıyorsanız. Winner olmak kolay değil ve bu ünvan Portekizli'ye fena halde yakışıyor!

İlk maç için gene kanı paralelindeyim, ülkemizde olsa bu mu Dünya Derbisi diye eyrden yere vuracağımız türden bir maç oldu. Pepe'li orta saha tahmin ettiğimiz üzere daha sert, daha fazla alan kapatan bir görünümdeydi. Tahminimizin aksine yaratıcılık konusunda da çok kötü olmadıkları da ortadaydı. İlk yarıda kaleyi yoklayan net pozisyonları da buldular. Barça çok daha rölantiydi ilk yarıda hatta maç boyunca. Bir süredir süre gelen bocalama belirtileri ufaktan kendini göstermeye başlamıştı.

Barcelona karşısında rakip takımların saman alevi gibi süren akınlarını görmemizin en büyük nedeni Katalanlar'ın oyun modelinden kaynaklanıyor. Hem topa sahip olma hem de kaybedilen topu yeniden kontrolü altına alma anlamındaki müthiş tutku rakip takımların başlarının en büyük belası. Dolayısı ile Barcelona'dan arda kalan kısa zamanda çok becerikli ve marifetli olmak zorundasınız.

2. yarıda Barcelona oyunu kontrolü altında tutarken rakibin 10 kişi kalışı ve 1-0 öne geçiş sonrası muhtemelen Madridliler "Yine mi?" sorusunu sormaya başlamışlardı. Barcelona oyunu rölantide görümeyi düşünürken Mourinho'nun cesur hamleleri ve Mesut'un oyuna ağırlığını koyuşu ile oyun içersinde kurulan baskı çok net görülmeye başlandı. Seyirci desteği de arkaya alındıktan sonra hakem'in bence hatalı bir kararı ile verilen penaltı ile skor 1-1'e geldi. Maçın hakkı nedir diye sorulsa sahadaki oyun sonrası herhangi bir tarafın 3 puanına kolayca karar vermek de kolay değildi.

Maç sonrası Mourinho'nun Barça karşısında özellikle 10 kişi kaldıktan sonra sergilenen oyundan dolayı mutlu oluşu ve "10'a 11 şeklinde hazırlanmaya gidiyoruz" şeklindeki mesajları dikkat çekiciydi ve sonraki maçlar için alınan umudun yansımasını çok net hissetmek mümkündü.

Copa Del Rey ise lig maçının tam aksine çok daha heyecan doluydu. Tek maçlık bir sürecin içinde olunması muhtemelen oyun anlayışını etkilene en önemli unsurlardan biriydi. Madrid'in Pepe'li orta saha dizilişi ile ortaya koyduğu sert futbol "iyi niyetli ve temiz çocuklar topluluğu" Barcelona'yı ilk yarı boyunca feci halde bocalattı. Bu süre içerisinde maç 2-0'a çok rahat gelebilirdi. Hakem'in bu süre içerisinde Pepe'yi çok rahat şekilde çift sarı karttan atabileceği gerçeğini de eklemek gerekiyor.

2. yarı ise 5-0'lık maçın kesitlerini gördük. Topa sahip olan, dönen topları alan rakibe neredeyse top göstermeyen Barcelona kontrolü tamamiyle ele geçirdi. Real Madrid'e yapılacak tek şeyi yani tüm boşukları kapatmaya çalışmaktan başka bir şey de kalmıyordu. Bu süre zarfında kale önüne kadar gelen ama kaleye şut çekmeyi akıl edemeyen, neredeyse topla kaleye girmeyi deneyecek kadar tek yönlü oynuyor olmaları da şaşılmayacak gibi değil. Barcelona'nın oyun modeline büyük saygı duyuyorum ama golü hep aynı biçimde aramalarına değil! Oyuna bu kadar hükmedip gol anlamında bu kadar çaresiz kalınması...

Tamam Mourinho boşlukları çok iyi kapattı, takımı iyi motive etti ki şu ana kadar Barcelona karşısında onları zor duruma düşürmüş 2 takımın da yaptıklarını ve sonunda karşı karşıya kaldıkları kaderi düşününce ( Biri 2011'de Valencia, o maçta Barça 1-0 kazandı ama Valencia öne basarak Barça'ya top yaptırmadı ve ciddi pozisyonları harcadı, diğer takım ise Barça'nın çizgi defansı arasına hızlı toplar ile sızmayı çok iyi başaran Lucescu'nun Shaktar'ı...) eldeki alternatifler çok da çeşitli değildi. Bu şartlarda da en makullerinden birini uyguluyordu Real Madrid ama yine de bir fakat'ı var... Barcelona bu maçı pekala alabilirdi.

Eğer elinde benim de haksızlık ettiğim Etoo olmuş olsaydı. Müthiş formsuz olan Villa'nın yerinde hem şut özelliği olan, hem delici hem mücadeleci hem Real'in sertliğine karşılık veren bir futbolcu olmuş olsa Kupa başkent'e değil Barcelona'ya doğru yol alabilirdi.

Hakem ise maçı gerçekten "idare" etti. Hakemlik yaptığım için yüz ifadelerinden neler hissettiğini anlamaya çalıştım, Alonso ve Pepe'ye 2. sarı kartı göstermesi gereken pozisyonlarda yüzünün halini aldığı hal gerçekten doğru bildiğini yapmamak için çırpınan bir insanın haleti ruhiyesini çok iyi anlatıyordu. Şampiyonlar Ligi'nde daha adil bir yönetim ile Real Madrid'in maçı 11 kişi tamamlaması kolay değil.

Guardiola'nın bazı şeylere çözüm bulması gerektiği ortada, "biz oyun yapımızı değiştirmeyeceğiz" dese de farklı senaryolar üzerinde durduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki sene için de özellikle forvet için daha kapsamlı değerlendirmeler de yapacaktır.

Mourinho, bir şekilde Barça'ya "seni durdurabilirim" mesajı verdi ve bu mesajın karşı taraf için ciddiye alınacak çok öenmli yanları olduğu ortada yoksa bedeli Şampiyonlar Ligi'nden elenmeye gidecek kadar ağır olabilir.

20 Nisan 2011

El Classico // Copa Del Rey ( Kral Kupası ) ilk 11!



































                        İlk 11'ler belli oldu, ilk maçta oyuna sonrada giren ve takımın temposunun artmasındaki ana aktörlerden Mesut, Benzema ile yer değiştirmiş. Pepe'nin orta saha  performansı Mourinho'ya umut vermiş olacak ki orta sahayı Khedira-Pepe-Alonso 3'lüsü ile oluşturmuş. Pepe'nin orta saha performansını hafta sonu oynanan maç öncesinde sert, dayanıklı ama organizayon sıkıntısı çekebilecek bir kadro olarak yorumlamıştım. Dayanıklılık konusu tahminimiz ile örtüştü ama organizasyon konusunda da kötü değildi Real Madrid. Bu akşam Mesut'un da oluşu daha tehlikeli yapacaktır Beyazlar'ı.

Barça tarafında ise 2 önemli değişiklik var. Kupa maçlarında kaleyi Pinto teslim aldığı için kadroda, ek olarak Puyol-Mascerano yer değiştirmesi var. Puyol'un olmaması ile muhtemelen Busquets defansa kayacak ve Mascerano önde oynayacak, tam tersi de olabilir ama pek ihtimal vermiyorum. Mascerano'nun orta sahada oluşu bence Barça'nın uyumunu etkileyek, orada Busquets kadar efektif olamadığı ortada. Kalede Pinto'nun oluşu da Barça için dezavantaj olabilir.

Tek maç ve ucunda kupa var. Cumartesi günü Real'e büyük moral verdi, bu akşam kupa tam ortada, her 2 tarafta kazanmaya eşit mesafede bence, gönlümse tabiki Barça'dan yana.

19 Nisan 2011

Bülent Ünder Neyin Peşinde?















Ne kadar da büyütmüşüz gözümüzde seni? Geçen hafta Pino olayı ile gösterdin kapasiteni, vizyonunu daha ötesi yok zaten. Yabancı bir teknik adam senin bu hafta yaptığını yapsa "hadi neyse" diye geçiştireceğim ama Allha aşkına bu Mustafa Sarp'ı hiç mi izlemedin sen? Göremedin mi bu adamın Galatasaray formasını ancak rüyasında görmesi gerektiğini? Dakikan 90'da Barış oyuna neden girer? Neyi değiştirmesini bekliyorsun, varlığı ile son 2 yılda neyi değiştirdi? Yaşamıyor musun bu ülkede, izlemedin mi hiç maçlar?

Galatasaray sevgini bu hafta göstereceksin Bülent Ünder. Hadi bu haftayı alıp işi garantilemek istedin ama unutmaki sen bir emanetçisin. Alacağın galibiyetler ile değil daha değerli işler ile anılmak senin elinde. Eğer Anıl'ı ilk 11'e koymazsan, Berkin o Arena'nın çimlerine basmaz ise, Cumhur yerine Mustafa Sarp'ı Barış'ı tercih edeceksen bu camiaya zerre saygın yok demektir. Senden beklediğimiz fosilleri temizlemen iken her maçta forma verirken onları başka beklenti içerisinde olma lütfen...

Eğer takımı yakından tanıma ihtimali olan Yerli bir isim bile bu oyuncu tercihlerini yapıyorsa Yabancı teknik adamın gelişi en az 2 yılın daha kaybolması demektir.

(Not. Fotoğraf Nazmi Ağabey'in blog'undan)

16 Nisan 2011

El Classico'ya Doğru: Sarı Melekler!























Sarı melekler'e (sahte sarışın olsalar da )gülmek gerçeten yakışıyor ama maç sonunda sadece 1'i gülebilecek...

El Classico ilk 11'ler




































Mourinho ilk maçtaki yumuşak orta sahadan vazgeçip daha sıkı bir yapı kurmak istemiş ama burada Pepe'nin tercih edilme nedeni nedir bilmiyorum. Lass sakat mı ? Barça tarafı ideal 11'de.Puyol yerini almış, sol tarafta hücumcu bek Adriano var ki ben daha çok yakıştırıyorum bu adamı oraya Maxwell ile kıyaslayınca.

Bu orta saha dizilişi Real'i daha sert yapar ama organizasyon konusunda problem yaratabilir.

El Classico'ya Doğru: 50!



















    Mourinho'nun ilk maçtaki 5-0'ın hezimeti ile içten içe hesaplaşma yaşadığını tahmin etmek çok da zor değil. Kariyeri boyunca aldığı en ağır yenilginin intikamını almak Real Madrid'in başında çıkacağı 50. maça denk gelecek mi göreceğiz.

11 Nisan 2011

Marca'dan Arda'ya...

















     Galatasaray resmi açıklamayı yaptı marca haberi girdi."Galatasaray, Arda Turan için Atletico Madird ile görüşmelere başladığını açıkladı" başlığıyla duyurdu okuyuculara.

Başlıksız Yazı-2: GS 0:1 TS ( Zenciler vs Beyazlar)

Bu camianın ne puan durumu ne de saha içi performansı bu iç çekişmeler, karışıklıklar kadar üzemez Galatasaraylılar'ı. Maç sonu Bülent Ünder'in yaptığı açıklamalar, Sabri'nin beyatanları daha da ötesinde efane isimlerin arka ( Hakan, Hasan, küçük hakan)plandaki açıklamaları gerçekten düşündürücü ve mide bulandırıcı.

Adnan Polat'ın Galatasaray'ın başına özel bir görevle gönderildiğini düşünüyorum: "UEFA Kupası'nı kaldıran ekiptekilere camia içerisinde beslenen sevgiyi sıfırlamak". Hakan Şükür, Hasan Şaş, Ümit Davala, Hagi ve son olarak da Bülent Ünder... Bu manzarayı görmemek için ne yaşanması gerekirse yaşansın derdim, içimizdeki sevgi tohumlarını tek tek söküp attıran Adnan Polat'ın en büyük hasarı da bu olmuştur.

Gelelim Bülent Ünder'in açıklamalarına . Pino'nun defterini düren açıklamalarının mantıklı tek bir açıklaması dahi yok. Bir liderin ağzından çıkacak son cümle yara sıcak iken verilecke beyanatlardır. Soğuk kanlı olması gerekenlerin böylesine saçma açıklamalar ile takımı kaosa sürüklemelerinin en anlamı var inanın anlamakta aşırı zorluk çekiyorum. Bunları yaparken de Mustafa Sarp, Ayhan gibi isimlerin performanslarına dair dizilen methiyeler de cabası. Yapam Bülent Hoca, sen bari kendine olan sevigiyi tüketme! 

Belki de bundan cesaretlenen Sabri'nin de "Herkes aynı mücadeleyi göstermiyor"  açıklaması da takım içerisindeki yabancı oyuncuları hedef alarak verilmiş bir beyanattır ve zerre katkısı yotur takımın geleceğine dair. Bu tür sorunları kendi içerisinde çözememiş bir takımın basın önünde bu tür çekişmeler içerisinde olması gerçekten içler acısı durumu gösteriyor.

Dava nedir inanın anlayamıyom. Bülent Kormaz gelir Lincoln'ü çizer, Hagi gelir Misi'yi çizer, Bülent Ünder gelir tamam zeka yoksunu olan Pino'yu çizer ve hepsi de basın, camia önüne atılır. Nedir bu yabancı-yerli çekişmesi nedir bu Zenci-Beyaz çekişmesi kardeşim? Bu kulübün vizyonu bu kadar mı düştü, inanın puan kayıplarından daha acı bu.

Şu takımı yerli oyunculardan bu takımdaki kafatasçılardan kurtaracak bir isim gelmedikçe düzşüğe çıkmak falan hayal. Hala yerli futbolcular aklanmaya çalışılıyor, var mı daha ötesi? Tek kelime ile yazık...

Son cümle: Bülent Tulun, Ünal Aysal ekibinin sportif direktörü olacağından varsayımla bu yerlilerin takımdan temizlenmesi operasyonunun  daha da gecikeceğini düşünüyorum. Gelecek çok da aydınlık değil bu akşamdan sonra.

Başlıksız Yazı -1: GS 0:1 TS (Teknik analiz)
















         Açıkçası atacak başlık bulamıyorum. Bu akşam Trabzonspor'dan puan alacağına inandığım ve sonuna kadar potansiyeli ölçüsünde bunu hakeden Galatasaray'ın puan kaybedişi kadar maç sonu yaşananlar, verilen demeçler de yazıın içeriğini etkileyecek.

NTVSPOR'da Yenilsen de Yensen de programında da üstüne basa basa söylediğim nokta Trabzonspor'un oyun içi uyku hali, tıkanıklığı, uyuşukluğu ve Galatasaray'ın eksiklerin dönüşü ile potansiyelini zorlayarak sahadan en az 1 puan ile ayrılacağını belirttim. Bugün sadece sonua bakan birisi normal bir tablo olarka değerlendirebilir gördüklerini ama saha içi çok farklı şeyler vaad ediyordu.

Sahaya çıkan iki takım kadrosu da mevcut şartlar altında "daha iyisi olamazdı" yorumunu da beraberinde getirecek cinstendi ama planları bozacak ya da maçın seyrini değiştirecek ilk gelişme henüz 1. dakikada Yekta'nın sakatlığı oldu. Yekta'nın sakatlığı kadar elbette yerine oyuna dahil olan oyuncunun Mustafa olması da altı çizilmesi gereken cinstendi. Bu şarlart altında yanı orha sahada BAM üçlüsünün 2'sinin oynadığı bir maçın vaad edecekleri konusunda beklentilerin ne olacağı aşağı yukarı belli iken bence maksimuma yakın verim ile bu maçın en azından rakip için bu kadar zorlu geçmesine sebep oldular.

Örneğin ilk yarı Trabzon'un 1-2 atak dışında ki bunlar da defans arasına hızlı ataklar ile atılan toplardı, pek etkin olabildiğini söylemek mümkün değil. Colman uzun zamandır yokları oynuyor, Umut ileride etkisiz Jaja ve Alanzinho dengesiz oynarken sadece Burak'ın çırpınışları ve Selçuk'un dengeli oynama cabasıydı dikkati çeken. Galatasaray tarafında ise Kazım'ın ilerideki çaresiz yalnızlığı en dikkat çekici hususdu. Ayhan neredeyse hücum hiç çıkmaz ve Mustafa'nın çıkışlarının sonuç getiremeyeceğini az çok tahmin ederken Arda-Culio ve Sabri'nin yapabilecekleri hücum gücünü belirleyecekti. Sabri uzun zamanlı yokluk sonrası oyunun her iki yönünde de yokları oynadı, Culio sahanın en fazla mücadele edeniydi ama takımın hücum yükünü taşıyacak, şekillendirecek isim olmadığı aşikar. Arda ise bulunan pozisyonların içerisinde olmaya çalıştı ama etkisizdi. Bu tabloya rağmen maçın genelince 3 tane net pozisyon yazabiliriz rahatlıkla Sarı-Kırmızılı takım hanesine.

2. yarıda Trabzon pabucun pahalı olması sebebiyle Galatasaray kalesine yüklenmeye çalıştı ama şampiyonluk yolundaki bir takım için yeterli miydi, kesinlikle değil. Burada oyuna bir hamle gerekirken etkisiz Alanzinho'nun çıkışı bence Şenol Güneş'in geçen hafta yaptığı Jaja-Ceyhun değişikliği gibi yanlış hamleydi. Colman'ın tercih edilmesi ve Alanzinho'nun hücum gücünden faydanılmaya çalışılması tercih edilebilirdiki sahaya sürülen isim performansı soru işareti olan Yattara idi. Trabzon bu durumda ike rakip Galatasaray ise ilk yarıda olduğu kadar kaleye gidemese de mücadele olarak Trabzonspor karşısında dik durarak organize olmasına izin vermiyordu.

Burada tıpkı Yekta'nın sakatlığı gibi maçın kaderini değiştiren 2. olay sahnelendi. Yekta'nın sakatlığı Galatasaray'ın hücum gücünü fazlasıyla etkilemişken, artık rakip kaleye Galatasaray'ın gidişleri azalmış ve maç daha çok orta saha mücadelesine dönmüş iken Bünyamin Gezer'in bence haksız bir kırmızı kartı ile Kazım'ın oyundan atılışı maçın kaderini net olarak çizdi.

Bir çok maçta mücadele olarak fena performans göstermeye Galatasaray yine sonlara doğru kalesinde golü görerek mağlubiyet serisini 4 maça çıkardı. Golde Burak'ın savaşçılığı, defansın arkasına sızışı ve tabiki Jaja'nın asisti takdiri hakediyordu. 1 dakia önce Pino'nun boş pozisyondaki Arda'yı değil de kaleyi tercih ederek önemli bir pozisyonu kendi klasiği gereği heba edişi ve bu pozisyonun devamının gole dönüşmesi ise kaderin bir cilvesi olsa gerek.

Beklentilerime uygun gelişen maç Yekta'nın sakatlığı ve Kazım'ın kartı sonrası denge olarak alt üst oldu ve Trabzonspor, Fenerbahçe maçı sonrası başladığı deplasman serisine ara vermeden yoluna devam etti. Bu kadar etkisiz oynarken alınan 3 puanlar şampiyonluğu çağrıştırsa da geriye kalan 6 haftanın bu futbolla zor geçmeye adaya olduğunu düşünüyorum. Trabzonspor'un Burak'ın istikrarının yanına başka isimleri eklemesi şart, yoksa elde edilen şampiyonluk gerçekten mucizevi olacak.

Galatasaray cephesinde ise yapılacak ilk iş puan cetveline bakmak olmalı. Matematik açısından söylenecekler ortada hatta Galatasaray'ın fiktürü de zorlu ama küme düşme ihtimalinden bahsetmek bile istemiyorum. Böyle bir olasılık görmüyorum.

Bireysel performans açısından bakacak olursak maça, Musyafa Sarp'ın önümüzdeki sene gönderilecekler listesinin başında olması gerektiğinde hemfikiriz ama bu akşam yine oyun içerisinde saklansa da geçmişe göre daha pozitif gördüm. Sahanın en kötüsü kesinlikle Sabri idi,  Colman'ı yanına da yazmak lazım Trabzon tarafından. Neill'ı gereksiz bir agresiflik içerisinde görüyorum ve altında art niyet aramak istemiyorum ama çirkin duruyor. Pino oyun zekası olarak yine dengesiz, Insua çok ama çok  nafile çaba, Gökhan Zan, Servet'in yanında ayak içine bakılırsa Maradona, hepsinden öte Galatasaray'ın oyunun sonucunu değiştirecek oyucusu yok. Daha net ifadeyle Alex, Jaja ya da Burak'ı yok diyebiliriz ve bu da çok şeye maloldu bugüne kadar bakalım daha neleri götürecek beraberinde.

08 Nisan 2011

UEFA Avrupa Ligi Yarı Final Yolu #1












     UEFA Avrupa Ligi maçlarının kaderi Şampiyonlar Ligi Yarı Final maçları  ile karbon koya gibi. Hem çok gollü (UEFA'da 19 gol, CL'de 18) hem de yarı finalistler neredeyse belli, sadece Braga'nın avantajı diğerlerine göre çok daha az ama bu seneki formları göz önüne alınırsa yarı finale çıkan ekip olma noktasında favoriler.

Boas'ın Porto'su Falcao'nun hat-trick'inin yanına 2 tane daha ekleyince 5 golle uğurladı Spartak Moskova'yı. Tur umutlarını da Portekiz'de bıraktı Rus Ekibi. İspanya'da isekupanın favorilerinde Zenit'i geride bırakan Twente çok ağır yara aldı, muhtemelen 2. maçın oynanmaması teklif edilse kabul edecekler. Villereal hafta sonu Barcelona maçında da oldukça iyi futbol koymuştu ortaya, gelecek sene Şampiyonlar Ligi'ne kalmaları da neredeyse garanti, formlarının zirvesindeler ve Hollana ekibinin şansızlığı da bu oldu tabiki Nilmar ve Rossi'nin yükselen grafiği de bu akşamki sonuçta oldukça etkili.

Porto ve Villareal artık birbirleriyle yapacakları maçlara konsantre olmaya başlayabilirler, rövanş karşılaşmaları sadece formalite olacak zira.

Benfica 2 sene önce Sanchez Flores yönetiminde iken ve şu andaki kadrodan farklı isimler olsa da yine kaliteli bir ekibi bünyesinde barındırırken Skibbe'nin Galatasaray'ı karşısında yokları oynamışlar hatta grubu sonuncu bitirmişlerdi. Yalnızca 2 yıl sonra yeni teknik adam ama elbette Saviola, daha sağlam bir Aimar, Coentrao, bu gecenin öne çıkanı Salvio gibi isimler ile finale doğru yürüyorlar. Maç 3-0 iken PSV'nin bulduğu gol 2. maçta dengeleri alt üst edebilirdi ama Saviola'nın 93'de attığı güzel gol Benfica'ya yarı final kapısını ardına kadar açtı. Luz stadında 65 kişinin çoşkusu da görülmeye değerdi.

Avrupa Futbolu'nun son  3 yıllık dilimde ne fazla dikkat çeken takımlarından biri kesinlikle Braga. Bu akşam da Dinamo Kiev deplasmanından diğer 3 takım kadar olmasa da avantajlı bir skor ile dönecek eve.Kiev öne geçtiği maçta çok net fırsatları harcayınca deplasmana sıkıntılı gitmek zorunda kalacak. Shevchenko'nun 2. yarıda oyuna girmesine rağmen Van Persie ve Peter Crouch vari gördüğü kırmızı kart ile takımını son 30 dakika eksik bırakması ve kontrolün Braga'ya geçmesi gecenin dönüm noktası olarak gösterilebilir. Kiev2de Jarmalenko ve Eremenko seneye farklı liglerde olabilirler.

Çeyrek finalde 3 Portekiz, 2 Hollanda, 1 İspanya ve 1 Ukrayna takımı var. Şunu biliyoruz artık, 2 Hollanda takımı elveda dedi, 2 Portekiz takımı yoluna devam ediyor ve 1 tanesi de avantajı elinde bulunduruyor, yani yarı finalde 3 Portekizli görebiliriz i bu müthiş bir istatistik. Yanlarında 1 tane de İspanyol'un geleceği de kesin, komşular kendi aralarında oynayıp Dublin'e 2 takım gönderecekler demek.

Yarı final eşleşmeleri Porto-Villareal  , Braga / Kiev - Benfica şeklinde olacak. Bakalım Dublin'e kadar kimleri geride bırakacağız.

07 Nisan 2011

Menüde El Classico Var





















       Marca'dan tarihleriyle 18 günlük El Classico çizelgesi.

Şampiyonlar Ligi Yarı Final Yolu #2

Lucescu'nun macerası buraya kadarmış, çeyrek final ötesini görmek nasip olmuyor Kurt Hoca'ya ama bu gece takımının fazlası ile şanssız olduğunun altını çizmek gerek. Skoru duyan, gören, okuyan herhangi biri normal sonuç olarak da yorumlayabilir 5-1'i fakat.... Evet fakat'ı gerçekten var çünkü ilk 15 dakikada 2 si gol pozisyonu olma potansiyelli, 1'i karşı karşıya, 1'i çizgi üzerinden dokunulmayan, 1'i boş kaleye ceza sahası dışından olmak üzere toplam 5 posizyonu harcayan taraf Shaktar'dı.

Rumen Hoca, Barcelona'nın çizgi savunmasının arkasına, arasına hızlı adamlarını o kadar iyi sarkıttı ki, genç Brezilyalılar Douglas Costa, Willian, Adriano bu süre zarfında belki de maç öncesi konuşulanları çok iyi yerine getirdirler ama olmayınca olmuyor. Sonrasında 2 ve 3. goller ile açılan farkı 3-1 ile kapatma umudu doğmasına rağmen Keita'nın güzel golü yine umutları Neu Camp'a gömdü. Bu arada karşı karşıya pozisyonda Adriano'nun direkten dönen topu skorun 4-2'ye gelişini engellerken tecrübenin ağır basışı ve Xavi ile gelen 5. gol, Real Madrid'in yarı finaldeki rakibinin ilanı oldu.

Lucescu, Barça'yı iyi analiz etmiş. Katalanlar'ı geriye çekilip onların hücum gücünü azaltmaya çalışmak ile durdurmak gerçekten kolay olmadığı için defansif gediklerini kullanma yoluna gitmeyi tercih etmiş. Öne çıkan defansın boşluklarından hızlı adamları ile faydalanmayı tercih etti ve gerçekten bulduğu fırsatları kullansa bugün çok daha farklı bir skor görebilirdik. Tam 10 yıl önce Madrid'de yarı final kapısından Galatasaray ile dönerken yine aynı  ülke de Madridliler'in ezeli rakiplerinin yarı final yoluna taş koyuşu ile karşı karşıya kalmak...

Barcelona'nın 2. golündeki Iniesta pası ve Alves kontrolü tek kelime ile enfes, izlenmeli ama Barça'ın zaafları son zamanlarda daha bir ön plana çıkar gibi aman dikkat!!!

İngiltere derbisinde Chealsea, Manu'yu üzemedi, istediğini almasına engel olamadan evine gönderdi. Sıkıcı maç Manu'nun kaleyi bulan 2 şutundan 1'inin gol olması ve Chealsea'nin son dakikada net penaltısının yine basiretsiz bir hakem tarafındna yenilmesi ile rahatlıkla özetlenebilir. Chealsea  gerçekten kötü oynamış olsa bile geçen sene Barcelona karşısında yaşadıkları hakem hatalarının belki daha azı ama net'ini yine yaşadılar, sanırım kaderlerinin bir parçası oldu artık bu.

Drogba-Torres ikilisinin etkisizliğine çok fazla dayandı Ancelotti, Anelka kozunu daha önce kullanabilir ve 70. dakikaya kadar beklemeyebilirdi. Yine Zhirkov'un sahadaki varlığını da çok geç sorguladı ya da Malouda'nın yanı başında oturduğunu çok geç farketti. Ferguson çok iyi alan kapattırarak zaten yavaş oynayan Chealsea'nin hücum yollarını iyi kapadı. Maçın dönüm noktası ise 45. dakikada Lampard'ın 1 metre'den içeri dürtemediği pozisyon ve İspanyol hakemin yediği penaltıydı.

Bu sonuçlarla yarı final eşleşmelerini  Schalke-Manu , Real Madrid - Barça olarak belirtmek de bir yanlışlık yok diye düşünüyorum. Barça ve Real'in 1 ay içerisinde 4 maç yapacak olması da sezonun en ilgiç yanlarından biri olacak.

06 Nisan 2011

Şampiyonlar Ligi Yarı Final Yolu #1
















     Schalke, Bundesliga'da tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirirken Avrupa arenasında da tam tersine bir tarih yazıyor. 1997 yılında yine Inter'i UEFA Kupası Final'inde 2 ayaklı seride penaltı atışları sonucunda geçerek kupaya uzanmışlardı, o başarının ardından 2 sıraya yazılacak sene ise bu sene olacak muhtemelen. Magath'ın bileti kesilmiş olsa bile hakkını teslim etmek gerek onun eseri şimdi Profesör Ralf Rangnick'e emanet ve gerçekten emin ellerde yarı final biletini cebe koymuş şekilde İtalya'ya dönüyorlar.

Daha maçın 28. saniyesinde Stankovic'in öne çıkan kalecinin uzaklaştırmaya çalıştırdığı topa tam orta yuvarlaktan yaptığı volenin ağlarla buluşması hem gözlere hem de Inter'e çok iyi gelmişti ama Raul'un gediklisi olduğu bu ligde ortaya koyduğu performans, Neuer'in skor 2-2 iken Etoo'nun vuruşunu köşeden çıkarışı gecenin Schlake adına satır başlarıydı ama ben Jurado'nun sessşz sedasız ortaya koyduğu değerli futbolu da yazmadan geçmeyeceğim.

Real Madrid'de Schalke gibi hatta ondan daha acımasız bir şekilde ilk turdan rakibin umutlarını çimlere gömenlerden. Daha maçın başında Di Maria ile öne geçtikten sonra Crouch'un ard arda gördüğü sarı katlar ile rakibin 15. dakikada 10 kişi kalması Barnebau'da daha farklı bir skor çıkmasına yol açabilir miydi hiç? ourinho'da bileti cebine koydu ve diğer taraftan gelecek muhtemel rakibi Barcelona'yı bekliyor. Maçın en önemli detaylarından biri de bugün Marca'da da yazdığı gibi Adabayor'un attığı 2 golle 28 Mayıs'da dolacak Kiralık Sözleşmesini kalıcı bir imza ile taçlandırma şansını arttırmış olmasıydı.

Bu akşam oynanan maçlar ile bakalım dünkü gibi net yarı final adayları elde edebilecek miyiz? İlk 45 dakikalar sanki Manu ve Barca'nın açık ara önde olduğunu söyler gibi...