27 Ocak 2009

Buza Bağlanan Umutlar : G.Saray 1:1 Sivas



Galatasaray için hafta sonu oynanan maçın bir anlamda rövanşı olarak görülüyordu bu maç. Düzgün bir zeminde daha futbolumsu bir ortamda oynanacak maçta yapabileceklerini göstermeleri için bir fırsat olarak görülüyordu Sarı-Kırmızılılar için. Ayrıca İstanbul'da alıncak avantajlı bir skor ile Sivas'da önümüzdeki hafta karşılaşılacak muhtemel bozuk zeminde çok fazla zorlanmadan yarı finale yükselmek de mümkündü. Sivas için ise beraberlik iyi sonuç iken atılacak 1 gol kaymaklı ekmek kadayıfı olacaktı.

Hafta sonu oynanan maç sonrası Galatasaray'ın topa daha çok hakim olan taraf olduğunu ama pozisyon bulma konusunda sıkıntılar çektğimi yazmıştık. Bu maçta da benzer bir tablo vardı karşımızda. Yine topa hakim olan taraf Galatasaray'dı, yerden ayağa oynadılar ama ciddi pozsiyon üretme noktasında sıkıntılar çekmeye devam ettiler. Sivas'da aynı görüntüdeydi hafta sonu ile kıyaslayınca. Mehmet ve Thum'un fizik gücüne güvenen bir oyun kurgusu üzerinde kurulmuştu tüm planlar ilk 45 dakika boyunca.

İkinci yarı Balili'nin oyuna girişi ile Sivas'ın oyun planı daha çok ayağa oynama ve ara topları atma üzerine kuruldu ki bu göze hoş gelen bir futbol ortaya koymaların sağlayan ana etkendi. Thum ile Balili'nin kadroda olmalarına göre Sivas'ın oyun yapısını şekillenmesinde ciddi farklılıklar oluyor. Bu yarıda bulunan pozisyonların fazlalığı sonunda golü getirdi ama Galatasray açısından da arka direkte bekleyen ve ceza sahasunda bekleyen tek oyuncunun boş bırakılmış olması ve sol taraftan topun Balili'ye atılacağı belli iken buna izin verilmesi sorgulanması gereken bir eksiklik olarak göze çarptı.

Son dakikada Ayhan'ın attığı gol ile Galatasaray azalan umutları sadece biraz arttırmış oldu ama hücum zenginliği anlamında bu kadar sıkıntı çeken bir takımın Sivas'dan turu alarak dönmesi çok zor. Üstelik bu zenginlik çift forvete dönme ile kolay kolay çözülür mü, sanmıyorum. Çünkü esas sorun orta sahada. Bu bölge takımı gole taşıma konusunda ciddi yaratıcılık sorunu çeken oyunculardan kurulu.

Aydın için ayrı bir paragraf açmam gerekiyor. Hakkında çok olumlu şeyler söylenmesine rağmen şu ana kadar beklentilerin uzağında kaldı. Bu akşam oyuna iyi başladı oldukça hareketli idi, hatta geriye de oldukça yardım etti. Geçen maçlara göre daha olumlu olan da buydu zaten. Topu alışı, hızlanışı iyi ama topla kontrolsüz ilerliyor ve bu kontrolsüzlük sonucunda son pasları da iyi yapamıyor. Bu eksiğini gidermesi lazım yoksa asla bir üst sınıfa geçemeyecek.

Galatasaray'ın gerek Süper Lig gerekse de UEFA'da yoluna devam edebilmesi için Lincoln'süz oynamaya bir çözüm bulması şart. Yoksa kapanan her takım karşısında gol bulmakta zorlanacak. Bu kadro içerisinde pozisyon zenginliği yaratacak bir orta saha kurmak kolay değil, bakalım zaman ne gösterecek? En azından bu eksikliğe göre önümüzdeki sezonun planlaması yapılmalı ve orta sahaya sırf mücadele ediyor diye "ön libero" etiketli oyuncu alınmamalı, mutlaka oyuna hücum zenginliği katabilecek özellikleri de olmalı.

Galatasaray'lı oyuncuların saha içerisindeki gereksiz gerginliklerinden de bahsetmek gerekiyor. İlk yarının ikinci diliminde rakibi ile çok fazla oynayan, sinirli bir oyuncu topluluğu vardı sahada. Bu takıma birileri daha sakin olmaları gerektiğini söylemiyor mu merak ediyorum doğrusu. Özellikle de Sabri. Yaptığı kötü ortaları geçtim, ama sahada el kol hareketleri ile rakibine ve hakeme sürekli sinirli bir şekilde bir şeyler anlatmaya çalışmak, Sezer ile kafa lafay verip kavga etme derecesine gelmek hangi zekanın ve kişiliğin ürünüdür? Bir takımı bu kadar antipatik hale getirecek gereksiz hareketlerin anlamı var mı? Yıllar geçti, fakat Sabri hala akıllanmadı. Allah insan önce akıl ve sağlam bir karakter versin, sonrası zaten gelir değil mi Sabri???

25 Ocak 2009

Bir Mağlubiyetden Daha Ötesi...



Sivas -Galatasay maçının ardından karşılaşma ile ilgili analizleri paylaşabilmek adına ancak vakit bulabiliyorum. Bitiş düdüğünden sonra sabırsızdım yazacaklarım konusunda, zira bence üzerinde durulacak çok şey var.

Kısaca maçın özeti şu: Sivas'ın genel karakteri sahadaydı. Orta sahayı uzun topla ile geçip ileride Mehmet Yıldız ve Tum'un fizik gücünü kullanarak topları indirip orta sahadan gelecek destek ile gol arama yolunu seçmişlerdi genel olarak. Galatasaray ise bu sene oturtmaya başladığı soğukkanlı ve yerden ayağa oynama mantalitesi ile bezeli futbol anlayışı ile sahadaydı ve defanstaki eksikliklere rağmen, hücumda üretken olamama dışında hem oyunu kontrolünde tutan taraf oldu hem de rakibe pozisyon vermedi. Hatta ikinci yarı da bu görüntü ile oynanırsa Sivasspor yarı sahasının zemin olarak daha müsait olmasından yararlanılarak sonuca gidileceği düşüncesi hakimdi bende, fakat Ümit'in kırmızı kartı her şeyi değiştirdi. Kartın verilişini, doğru olup olmadığını tartışmayacağım ama ortadaki net tablo bu dakikadan sonra Sivasspor'lu futbolcuların maça olan inançlarının arttığı ölçüde Sarı Kırmızılı tarafın ciddi bir biçimde demoralize olduğuydu. İkinci yarıya yerinde bir Balili değişikliği ile başlayan Sivas uzun toplardan ayağa oynayarak defansın arkasına atılacak toplarla gol aradı. Bu mantalite Galatasaray'ın 2. yarıya bir büyük takıma yakışmayacak şekilde panik havası içerisinde başlaması ve iki bek noktasında yine daha önce belirttiğimiz sıkıntıları ile birleşince goller kaçınılmaz oldu. Bu gollerde sağ bek Sabri'den ziyade arka tarafta öncelike adamını alması gereken Volkan'ın hatasının fazla olduğunu belirtmek gerekiyor. 2. golde belki o bölgede Ayhan var ama zaten hücuma sıfır destek verme kapasitesinde bir oyuncunun defansif görevini de bu kadar aksatması da ayrı bir mevzu. Yenilen 2 golden sonra maçta pozşsyon bulamayan Galatasaray Skibbe'nin de anlamsız Baros-Yaser değişikliği ile tamamiyle teslim olmak zorunda kaldı ve muhtemel bir ikili averaj hesabı için deciddi dezavantaj oluşturacak bir skorla ayrılmak zorunda kaldı.

Saha şartları ve eksikler elbette özellikle Galatasaray gibi ayağa yerden oynayan bir takımın işini daha da zorlaştırdı ama bu noktadan önce Galatasaray'ın eksik olarak görmesi gereken önemli noktalar var.

Aslında yazılacak şeyler daha önce belirttiğimiz eksikliklerin tekrarı olacak ama koskoca lig arasında da bu konularda yol alınmadığını gördük. Daha önce orada, burada ve hatta şurada da belirttik çeşitli maç analizlerinde bu takımın kaleye çok az şut attığı gerçeğini. Dün bu gerçek bir daha yüzlere vuruldu. Bir türlü anlam veremiyorum, bir takım nasıl kaleyi yoklama konusunda bu kadar ısrarcı olabilir.Ceza sahası çevresinde bu kadar yoğun pas trafiği kurma konusunda neden ısrarlı davranılır? Tamam, elbette ayağa pas yapabilmek güzel ama koskoca Galatasaray takımında bir adam çıkmaz mı şu sahada kaleye şut atabilmeyi akıl edecek, ya da kenardan da bu konuda uyarı gelmez mi? Bu noktaya bir türlü anlayamıyorum, bilmiyorum bana izah edebilecek birileri var mı, çünkü desteğe ihtiyacım var.

Bu takımın en ciddi sıkıntılarından birinin yine bir tekrar cümlesi ile "Lincoln'süzlüğü tolere edebilecek bir hücum zenginliği yaratacak kapasitede orta saha kurgusuna sahip olmaması". Galatasaray gibi bir takımın koskoca 90 dakikda 11 ya da 10 kişi ile doğru dürüst pozisyon bulmamasının üzerinde durulmalı. Şimdi Galatasaray'ın orta sahadaki oyuncuları incelendiğinde şöyle bir ikili ayrım çıkıyor ortaya: Teknik ama takım savunmasına katkısı minimum olan adamlar; koşan, mücadele gücü yüksek ama takımın hücum zenginliğien katkısı az olan futbolcular topluluğu. Burada ideal bir orta saha düzeni oluşturabilmek için bu oyunculardan uygun bir karışım yapmak gerekiyor. Örneğin, Lincoln ve Arda'nın yanına Ayhan,Topal, Barış gibi oyuncuların konulması gerekiyor. Asıl sorun da bu noktada çıkıyor ortaya. Nedir o? Bu hassas karışımda bir oyuncunun olmaması takımın orta saha dengesini ve dolayısı ile takımın tüm düzenini etkiliyor. Bunun çözümü için minimum gereklilik ise orta sahadaki koşan ve mücadele gücü yüksek adamlarınızın teknik kapasitelerinin şu anki seviyelerinden daha yüksek olması. Mesela, 2000 yılındaki Suat-Okan-Emre-Hasan-Ümit gibi oyunun iki yönlü oynayabilecek adamların sayısının orta sahada arttırılması. O zamanların orta sahası Hagi'sizliği bile tolere edebilecek bir orta saha zenginliği oluşturabiliyordu. Örneğin, Kadıköy'deki son Fenerbahçe galibiyetinin kadrosunda Hagi yoktu ama takı gereğini yapabiliyordu, bu örnekler arttırılabilir. Ne Ayhan, ne Barış ne de Mehmet Topal bu tip oyuncular değiller. Kadrosunun yeterli olduğu söylenen bir takımda bu eksikliğin görülmemesi oldukça garip.

Bek konusunda yaşanan sıkıntıları artık yazmak bile istemiyorum. Özellikle orta yapamayan, dripling yoksunu, ağır mı ağır Volkan Yaman'ın bu takımın 2. - 3. hatta 5. sol beki bile olamayacağını bir kez daha belirtip bu konuya bir nokta koymak istiyorum. Sabri zaten devşirme bir bek, bunu bile bile bu bölgeyi Uğur sonrasında es geçmek de ciddi bir cesaret gerektiriyor.

Forvet konusu ise Galatasaray'ın başını ciddi biçimde ağrıtacak. Baros'un alternatifi yok bu takımda, kabak gibi ortada bu. Takım tek forvet oynayacak ise (böyle de oynamalı) özellikle Ümit gibi adam geçemeyen, ağır bir adamın alternatif olarak düşünülmesi bir çelişki değil mi? Lig için yazmıyorum bunları, UEFA Kupası Finali hedefini ortaya koyanlar için bu cümleler.

Mehmet Yıldız konusuna gelince, dün de dikkatli izledim ve kesinlikle alınmasının ciddi bir hata olacağını düşünüyorum. Kalli nereden soktuysa Adanan Polat'ın aklına bu transferi... Mehmet, tek forvet oynayabilecek bir oyuncu değil, eğer bu adamı alıyorsanız çift forvet oynamak zorundasınız. Orta sahaların kalabalık tutulmasının önemin bu kadar aşikar olduğu hesaba katılırsa ihtiyaç bu tip bir oyuncu değil. Üstelik Kalli'nin futbol mantığının daha çift forvet üzerine kurulduğu, oyunu kontrol etmekten ziyade pres ile rakibi bozma yoluna gittiği düşünülür ise Skibbe'nin formatı ile uyuşmayan bir kafanın transfer önerisinin bu kadar peşinde gitmek ne kadar doğru? Polat'ın Kalli'ye olan bu sonsuz güveni biraz sınırların ötesinde gibi.

Maçtan önce, Lincoln'süz takımın hücum zenginliği noktasında çektiği sıkıntının Volkan Yaman'ın muhtemel sol bekliği ile birleşince tablonun Galatasaray için pek de olumlu olmayacağı kanısındayım ve durum da aynen böyle oldu. Haa Ümit atılmasa belki mağlubiyet alınmayacaktı ama yukarıda yazdığım eksiklikler konusunda fikirlerim değişmeyecekti. UEFA Finali Hedefi ile çıkan bu yolda ciddi eksiklikler var ve Bordeaux gibi dişli bir rakip öncesi tehlike sinyallerini dikkate almak şart!

24 Ocak 2009

Kaptan'dan Erken Dönüş



Kasım ayında sakatlığında Arsenal maçına yetişmesinin zor olacağı söyleniyordu Totti'nin. Oysa şimdi hafta sonu oynanacak Napoli maçı ile birlikte dönüş yapması bekleniyor İtalyan Yıldız'ın. Fabregas'ın da Arsenal'deki sakatlığını düşününce iki takım için durumun 1-1 berabere olduğunu yazmıştık ama eşitliği bozan Totti oldu, sağlık durumunda öne geçmeyi başardı takımının, tabiki şimdilik çünkü Şubat'ın sonuna kadar ne olacağı bilinmez.

23 Ocak 2009

Guy Ritchie Klasiği: Snatch



Uzun zaman önce izlediğim filmi geçen gece CNBC-e'de görünce ilk defa izlercesine oturdum TV'nin karşısına ve hafızayı refresh'lemiş oldum.
Guy Rutchie'nin yazıp yönettiği 2000 yapımı bu enfes filmi eminim bir çoğunuz izlemişsinizdir ama hala izlemeyen var ise en kısa sürede programa alsın ama orjinal diliyle seyretmek şartıyla. Yoksa Brad Pitt'in o muhteşem "çingene" aksanından alacağınız keyiften mahrum kalırsınız.
Film bir soygunun ardından New York'daki sahibine ulaştırılacak elmasların atrafında dönen eğlenceli ve karmaşık hikayeyi anlatıyor. Oldukça eğlenceli bir akışı var filmin ve bence filmin bir İngiliz yapımı olması dolayısı ile kullanılan "British English" kesinlikle bütünün vazgeçilmez bir parçası.

Bu filmin ardından bir süre sonra yine bir Guy Ritchie filmi "Lock, Stock and Two Smoking Barrels" 'ın da izlenmesi şiddetle tavsiye olunur.
İyi seyirler...

21 Ocak 2009

Sakaryaspor 2:4 G.antep BB.



Çarşamba akşamı işten çıktıktan sonra Sakarya'ya maç izlemeye gitmek dün verilen ani bir karardı. Aslında Galtasaray Altyapısı'ndan çıkan oyuncular ile yazdığım yazılarda da belirtiğimiz gibi canlı izlemek şart olmuştu Cafercan, Uğur, Özgürcan gibi oyuncular hakkında daha doğru değerlendirme yapmak için. Devre arasında 2. yarıda Gaziantep B.B'nin yakın çevredeki maçlarına bakınca ilk maçın Sakarya ile olduğunu görünce kafama koymuştum gitmeyi ama zamanla hatay meşgalesi unutturdu bu maçı bana taaki dün İsmet Paşa Stadı'nda Büyükşehir Belediye Takımı'nın idmanına denk gelen kadar. Antremana "kim bunlar diye" dışarıdan merakla bakarken birden Cafercan'ı görünce kafada ampul yanıverdi ve maçın bugün olduğunu öğrenince programa koyuverdim.

Tam saatinde yani 8'de staddaydım. Dün antremanın bir kısmını izlediğim Gaziantep ekibinin ayağa pas yapmadaki başarısı açıkçası bu maç için favori olmalarına yetiyordu benim açımdan. Tabiki bunda Sakaryaspor'un ligin son sırasında olmasının da etkisi vardı. Maçın geneline bakınca da beklentilerime uygun bir maç olduğunu söyleyebilirim. Sakaryaspor taraftar desteğine rağmen oyun içerisinde organize atak geliştirebilecek bir kollektif yapıdan uzak yapısı ile bırakın pozisyon bulmayı rakip kaleye şut atmayı bile becerme konusunda ciddi sıkıntılar yaşadı. Attıkları 2. gole kadar ilk gol ve Özgürcan'ın 2. yarının başındaki direği sıyıran şutu ile toplam 2 pozisyon buldular. İlk gol bir duran top organizasyonu ile geldi ve devre bu skorla bitti. Bu golden önce deplasman ekibinin Cafercan ve Uğur Erdoğan ile net pozisyonları vardı. Özellikle Uğur'un Cafercan'ın attığı ara pasında karşı karşıya kaçırdığı pozisyon gol olsa maç çok önceden kopacaktı.

2. yarıda Antep ekibinin teknik direktörü çok yerinde bir değişiklik ile Mehmet Ayaz'ı oyuna aldı ve bu hamle maçın kaderini değiştirdi. Mehmet Ayaz'ı da oldukça beğendim ama dama 27 yaşında olduğu için bu bahsi kapatıyorum. 2. Yarının ilk 12 dakikasında Mehmet -Uğur -Cafercan üçlüsü maça ağırlıklarını koyup skoru 3-1'e getirdiler. Mehmet'in attığı ilk gol görülmeye değerdi. Süratli bir şekilde defansın arasına dalışı, Uğur ile yaptığı verkaç, şık bir çalımla topu önüne alışı ve son vuruş, enfesti. 2. gol Uğur'dan geldi, 3. golde de Cafercan'ın "al da at" dercesine yaptığı asist var sahnede. Bu golden sonra Sakarya seyircisi Antepli oyuncuların yaptıkları pasları alkışlamaya başladı, "oley"ler çekilmeye başlandı takımlarının oynamış olduğu umutsuz futbolun oluşturduğu hayal kırıklığının yansımasıydı bu. 65. dakikada Cafercan'ın acemice gördüğü 2. sarı kart ile oyundan atılışı sonrası 10 kişi kalsalar da oldukça rahat bir oyunla deplasmandan 3 puan ile ayrılmayı bildiler.

Şimdi gelelim aslı kısma, bireysel performanslara yani. Özellikle Cafercan'ı izlemeye gitmişken 65. dakikada kırmızı kart görerek oyundan atılması kendi adıma şansızlıkdı. Neyseki Uğur Erdoğan yetişti imdadıma. Bu çocuk hep geri planda kaldı şimdiye kadar ama iddia ediyorum Yaser Yıldız'dan eksiği yok. En az onun kadar sürratli ve daha iyi bir tekniği var, sadece fizik olarak Yaser kadar uzun değil ama ikili mücadeleler de ayakta kalabiliyor. Cafercan'dan daha güçlü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. En dikkat çeken özelliği çok süratli olması, defansın arasına güzel sızıyor, topu saklayabiliyor ve ceza sahası çevresinde faul alabiliyor. Hakettiği kadar konuşulmadı şimdiye kadar, kesinlikle daha fazla ilgiyi hakediyor. Yukarıda da yazdım, Yaser'de genç oyuncu ama altyapıdan çıkan oyunculara karşı hassasiyetimizden dolayı keşke bu şans Uğur Erdoğan'a verilse, umarım gelecekte çok daha iyi yerlerde görebiliriz O'nu.

Cafercan, takımı attığı gollerin içinde vardı ve kırmızı kart görmese muhtemelen daha fazla katkı yapacaktı. Tekniği direkt olarak dikkat çekiyor, özellikle bir oyuncu sol ayaklı ve teknik ise gözünüze hemen çarpıyor. Cafercan'da orta sahada topları alan ve takımın hücum organizasyonunu düzenleyen isim şu an takımda. Güzel paslar atıyor ve tüm duran topları O kullanıyor. En büyük eksiği oyunun savunma tarafında fazla yer almaması, durarak oynaması. Oysa oyunun iki yönünü oynayabilecek şekilde geliştirmesi gerekiyor kendisini, en azından benim beklentim bu doğrultuda. Hakem ile fazla uğraşıyor, gördüğü iki sarı kart da acemi işi. İlki itirazdan diğeri de serbest vuruşda düdükten önce oyunu başlatmasından. Galatasaray'ın eksiklerinden bahsederken Lincoln'ün yokluğunda oyunu organize edebilecek ayakalrın eksikliğinden bahsetmiştik, Cafercan elbette bu eksikliği tamamiyle dolduracak isim değil ama Ferdi, Serkan Kurtuluş gibi oyunculara verilen şansı fazlasıyla hakediyor kanımca. Yedek bile olsa, Lincoln'den Kewell'dan çok şey kapabilirdi. "Önümüzdeki yıllarda Galatasaray'da görebilir miyiz?" sorusuna net bir cevap veremiyoruz çünkü o bölgede Emre Çolak, Oğuz, Gökhan Öztürk gibi isimler de var. İşi daha zor yani. Yine de yaz kampına götürülüp oradaki performansına göre karar verilmesi çok daha doğru olacaktır.

Özgürcan için görüşlerim çok da olumlu değil di ki bu maçta da beklentilerime uygun bir Özgürcan gördüm. Sakarya gibi orta sahadan hücuma top taşıma noktasında ciddi organizasyonluk çeken bir takımda forvet olarak görev yapmak elbette kolay değil ama Özgürcan'ın çok daha hareketli olması gerekiyor. Muhtemelen ilerleyen dönemde Galatasaray A Takımı'nda kendisine yer bulamayacaktır ve PAF Takımın gol kralı olarak anılmaya devam edilecektir.

Efecan Karaca'da bir diğer Galatasaray etiketli oyuncu. Hareketli ve kıvrak bir oyuncu, aynı zamanda süratli. Sağ açık olarak oynadı, vasat bir performans gösterdi ama büyük takım için yeterli değil.

Evet, uzun zamandır düşündüğüm bir yazıyı yazmanın huzurunu taşıyorum. Genç oyuncuların değerlendirilmesi sadece bu yazı ile sınırlı kalmayacak, Beylerbeyi ve Gaziantep Belediye için canlı izleyeceğimiz maçlardan sonra değerlendirmelere devam edeceğiz.

Not: 20-21-22 Şubat tarihinde Güngören Belediyespor - Gaziantep Büyükşehir Belediye maçı oynayanacak. Bilginize...

12 Ocak 2009

Bordeaux 4:0 PSG

Bordeaux 2. yarıya etkileyici bir başlangıç yaptı PSG karşısında. Galatasaray'ın rakibi olması sebebiyle dikkatle izliyorum artık Fransız takımının maçını. Lyon'un 2 puna kaybettiği haftada bu sonuçla lider ile aralarındaki farkı 1 puana indirdiler ve şampiyonluk için ne kadar iddialı olduklarını gösterdiler.

Maça gelirsek, öncelikle atılan goller takımdaki bireysel yeteneklerin gücünü gösteriyor. Tamam PSG defansının hataların da var ama yiğidi öldürüp hakını vermek lazım. Gourcuff'un attığı gol tam anlamıyla jeneriklik, görülmesi gerekiyor. Zaten Bordeaux'un en tehlikeli ismi olarak duruyor genç yetenek. Bunun dışında Chamakh ileri uçta sürekli defansı rahatsız eden ve top tekniği yüksek bir forvet. Ligde genellikle Cavenaghi- Camakh ikilisi bir arada oyanmazken bu maçta her ikisi de sahadaydı.

İlk yarıda rakip kaleye daha çok gidip 2 gol bulduktan sonra 2. yarı oyunu daha çok kendi sahasında kabullendi Bordeaux. PSG orta sahası daha yaratıcı olsa daha fazla pozisyon bulabilirlerdi ki 3 tane net pozisyon buldular ama son vuruşlarda ciddi manada kötüydüler. Orta sahalarında topla en çok oynayan isim olan Makalele'nin defansif anlamdaki gücünü hücuma yansıtması beklenemezdi ama belliki Le Guen O'ndan umutluydu ve bu görevi üstlenmesini istemişti.

Bordeaux teknik kapasitesi yüksek Gourcuff, Cavenaghi, Chamakh, Mendel gibi isimler ile özellikle ceza sahası çevresinde çok tehlikeli paslaşmalarla tıpkı Galatasaray'da Lincoln-Baros-Arda-Kewell dörtlüsü gibi etkili oluyorlar. Dikkatli olmak ve ceza sahasında önündeki bu pas trafiğine önlem almak gerekiyor.

Monaco-Bordeaux maçında yapmış olduğumuz geniş analizin bir tekrarını yapmamak için detaya girmiyorum ama Fransız ekibini takibe devam edeceğim.

11 Ocak 2009

Galatasaray 1:3 B. Leverkusen



Galatasaray'ın daha bir hazılık maçı gözü ile baktığı, Leverkusen'in ise Bundesliga'da 2. devre başlamadan önce ciddi bir prova gözüyle bakıp as oyuncular ile çıktığı bir maç oldu. Özellikle Galatasaray için genç ve yedek bekleyen oyuncuların performanslarını görmek adına önemli oldu.

Maçın genel analizi anlamında bir şey söylenecekse eğer bir arada oynamamış oyuncular ile daha fazlası beklenemezdi Galatasaray'dan zaten. Leverkusen ise oturmuş bir takımın gereği olarak ayağa yüksek pas yüzdesi ile oynayarak defans arkasına atılan toplar ile sonuca gitti. 3.lük maçında başka bir Bundesliga takımı ile oynamanın Bursa ile muhtemelen sert geçecek bir maçta oynamaktan daha çok şey kazandıracağını düşündüğüm için maçı kaybetmenin aslında bir kazanç olduğu tezi de ortaya sürülebilir.

Daha önemli noktaya gelirsek yani az süre bulan oyuncuların performansına ve gelecekleri ile ilgili düşünecelerimize:

Volkan Yaman: Her geçen gün Galatasaray ölçüsünde bir takımın sol bek bölgesinin ağırlığını kaldıracak kapasiteden uzak olduğunu daha net koyuyor ortaya. En büyük handikapı ağır ve ileri çıkışlarda geriye dönmede sıkıntı yaşıyor olması. Yeterli çabukuluğa sahip olmadığı için topla çıkamıyor ve bugün topla çıkmaya çalıştığı anlar kalede 1 pozisyona ve 1 gole dönüştü. Hücuma destek anlamında da ciddi manada kıstlı bir profili var. Alparslan bügün bu mevkide denenebilirdi oyunun bir bölümünde bence. Kocaeli maçında ağızlara bir parmak bal çalan performansının sınırlarını görmek adına faydalı olurdu. Bremen maçında sahada görmeyi umut ediyorum.

Mehmet Güven: Oynadığı süreler arttıkça çok daha iyi işler yapabilir. En dikkat çeken özelliği tekniğinin ortalama üstünde olması ve pas yüzdesinin yüksekliği. Zaman zaman defansif anlamda mücadeleden kaçıyor olması ve maçtan kopmalar yaşanması ise dikkati çeken eksiklikleri. Linderoth'un hala sakatlıktan çıkmadığı düşünülür ise orta saha için tutulması gereken bir alternatif olarak görünüyor.

Serkan Kurtuluş: Şu anki hali ile hayal kırıklığı gibi görünüyor. Öncelikle hareketsiz ve bindirme yapmaktan uzak. Defansta sürekl stoperlere doğru kayarak oynuyor ve asıl mevkii olan sağ tarafı kullanmıyor. Zamanla elbet gelişecek ama Galatasaray Altyapısından an az Serkan kadar oynayabilecek oyuncular bulunabilirdi.

Ferdi Elmas: Fundemental olarak gayet iyi, top kontrolü güzel ama gel gör ki bu adam fizik olarak yetersiz. Hızlı olmasına rağmen vücut vücuda mücadelelerde çok zorlanıyor. Gelecek adına bu nedenle umutlu konuşamıyorum, işi zor.

Yaser Yıldız: Altay maçında attığı gol belli ki O'nu hıslandırmış. Çok gayretliydi bugün. Genel olarak teknik açıdan eksiklikleri var ve top kontrolü zayıf. Hızlı ama kontrolsüz. Zamanla aşama katedecek ama nereye kadar yükseleceğini zaman gösterecek.

Nonda: Söyleyecek söz bulamıyorum. Uzun zamandır sakatlık yaşamamasına rağmen hiç hazır değil. Hırstan yoksun ve güçsüz duruyor sahada. Bu şartlar altında gol sıkıntı çekmemesi için Galatasaray taraftarlarının Baros için bolca dua etmesi gerekiyor.

Orkun Usak: Uzun zaman sonra ilk defa kaledeydi. Değerlendirme yapacak bir pozisyon olmamasına rağmen kaledi duruşu güven veriyor. Aykut'tan daha iyi kaleci olduğunu düşünüyor ve 2. kalecinin O'nun olmasını daha doğru buluyorum.

Şimdilik ayrıntılar bunlar. Bremen maçından sonra daha detaylı bir değerlendirme yapmayı düşünüyorum.

10 Ocak 2009

Akira Usta'dan Gerçeklik Sorgulaması : Rashamon



Blogda spor üzerine yazdık şimdiye kadar, ama aralara farklı şeylerde serpiştirmekte fayda var diye düşünüyorum.
Uzun zamandır izlemek istediğim filmi sonunda izledim. Akira Kurosawa'nın ustalığına bir kez daha şapka çıkardım. 1950 yapımı filmde gerçekten çok ileri bir yönetmen olduğunun ispatını yapıyor bizlere. Çekim teknikleri ustaca, yağmurun insan piskolojisi üzerindeki etkiden çok iyi faydalanılmış.

Filmin konusuna gelince aynı olayın bir kaç farklı bakış açısı ile sunumu var karşımızda. Her açı farklı bir gerçeklik ile çıkıyor ortaya. Gerçeğin göreceliği, insanların yalan-gerçek düzlemindeki ince oynamaları üzerine sağlam bir düşünce eksenine doğru sürükleniyorsunuz. En çok hoşuma giden ise mesajların o yıllarında etkisinden olacak direkt olarak verilmesi ve karakterlerin ağızlarından çıkan ifadelerin aslında o an seyiricinin aklından geçen cümlelerin yansıması olması.

Benzer bir film geçtiğimiz yıl Pete Travis tarafından çekildi: Vantage Point (Bakış Açısı) .Akira Usta'ya bir saygıdan sonra izlenmesi taviye olunur.

İyi seyirler...

09 Ocak 2009

Bir Transferin Anlattıkları

Eminim birçoğumuz için sürpriz oldu Yusuf'un basında çıkan Trabzon flörtü haberlerinden sonra birdenbire Beşktaş ile sözleşme imzalaması. Muhtemelen Ertuğrul Sağlam'ın da bu transferin gerçekleşmesinde payı var Aydın Karabulut'un takasda kullanıldığı düşünülürse.

Transfere bakınca ilk akla gelen Yusuf'un 34 yaşın sınırında oluşu ve geleceği düşünmekten çok bugünü kurtarmak adına yapılmuş br transfer olması. Bundan daha öte Mustafa Denizli'nin de mantalitesini yansıtan bir transfer aslında. Nedir o? Geçen sen Lig TV'de yorum yaptığı ve Milliyet'de yazdığı zamanlarda da Galatasaray maçlarını yorumlarında takımda oynayan genç oyuncu sayısına atıfta bulunarak "Genç oyuncuların oynaması güzel ama bir takım için tecrübe de en bu kadar önemli, zorlu virajlarda gençlikten ziyade tecrübeye ihtiyacınız olacak" türünde yapmış olduğu yorumlar kafamda net bir Denizli imajı yaratmıştı :"Başında bulunduğu takımda gençlerin fazla forma şansı bulması çok zor". Beşiktaş'a gelince de ilk yaptığı işlerden biri de A takım ile idmana çıkan oyuncuları PAF takıma geri göndermek oldu. Üst tura çıkmayaı garantilediği FTK'da bile genç oyunculara fazla şans tanımayan bir anlayışla sahaya çıktığını gördük. Asıl bomba ise Yusuf karşılığında Aydın Karabulut'un Bursa'ya verilmesi oldu ki Beşiktaş'daki genç oyuncuların geleceğe bakış açılarını etkileyecek en önemli darbeyi vurdu aslında bu hamle ile. Şu nokta artık kesin bir şekilde ortada ki Denizli ile Beşiktaş'ın PAF takımdan üst düzeye oyuncu çıkarması neredeyse imkansız. Buna Demirören gibi günlük düünceler ile hareket eden bir başkanı ekleyince varın gerisini siz düşünün.

Burada en karlı çıkan bence Ertuğrul Sağlam oldu. Yusuf tecrübesi ile Bursa'ya fayda sağlasa da gelecek adına Aydın gibi bir yeteneği kadrosuna katmayı düşünmesi çok daha akıllıca bir hamle.
Beşiktaş'ın bu yönetim mantığı ile istediği başarılara ulaşması çok zor, günü bir ihtimal kuratırlar ama bugünü kurtarmak adına geleceği feda etmek, kabul edilecek gibi durmuyor. Allah Beşiktaş taraftarına sabır versin. Canaydın döneminde Galatasaray taraftarının içine düştüğü umutsuzluk deryasının bir benzerinde şimdi de onlar çırpınıyorlar.

08 Ocak 2009

İzmir'de Futbol Keyfi==> Altay 1:2 Galatasaray



Uzun zamandır vakitsizlikten yazamıyordum, bu maç ilaç gibi geldi bloga bir şeyler karalamak için.

Bir kupa maçı için oldukça tempolu bir karşılaşma olduğunu belirtelim başlarken. Bunda maçın devre arasına gelmesi ve takımların yoğun tempodan uzakta, daha diri bir şekilde, Lig maçlarına hazırlanma aşamalarında olmaları etkili oldu.

Maçı Altay açısından ilk 30 ve sonraki 60 dakikalar diye bölmek gerekiyor. Gol ve sonrasındaki 10 dakikaya kadar daha total oynamaya çalışan hücuma çıkan bir takım var iken, gol atmanın ve skorun yaratmış olduğu etki ile sonraki dakikaları mahkum oynamaya çalışmak da futbolumuzda görülen klasik sahnelerden biri olarak yansıttılar aslında. Elbette Galatasaray’ın kurduğu baskının etkisi çok büyük bunda ama eminim bu kadar geriye çekilmeseler daha pozitif şeyler yapabilirlerdi sonraki 60 dakikada, özellikle de Şehmus gibi güçlü bir ileri uç adamına sahipken.

Galatasaray açısından da maçı aynı şekilde dilimlemek mümkün. 25. dakikadan ilk yarı sonuna kadar oynanan futbol oldukça olumluydu. Bu sene bir çok yazıda üstüne basarak belirttiğimiz ayağa pas yapma, yerden oynama gibi artıları yine sahneye sundu Galatasaray ve 20 dakika rakip kaleyi ablukaya aldı resmen. Bu süre zarfında en çok dikkatimi çeken ise Arda’nın şu ana kadar sağ kanatdaki en iyi futbolunu ortaya koyması oldu. Bir çok maçta zoraki 10 dakikalık süreler dışında fazlaca görünmediği ve en önemlisi faydalı olamadığı bu bölgede çok iyi işler yaptı. Bu tabloyu görünce aklıma Arda’nın “Eğer bana bundan sonra sağ kanatda oynayacaksın denilir ise kendi özelliklerimi o bölgeye yansıtarak, değişik taktikler, rakip geçme stilleri üzerinde çalışarak kendimi geliştirebilirim” sözleri geldi. Bilmiyorum böyle bir görüşme yaşandı mı Skibbe iler aralarında ama açıkçası umutsuzdum burada oynayabileceği konusunda fakat bu maçtan sonra daha olumlu bakmaya başlayabiliriz. Üstelik Kewell’ın sol da çok daha faydalı olacağı düşünülür ise Arda’nın sağ kanat için bu performansının üzerine gitmesini beklemek bence en doğrusu olacak. İlk yarıdaki bu baskıda bu görüntünün etkisi çok fazlaydı ve bulunan bir çok pozisyon gole dönüştürülemedi.

2. yarıda tamamiyle Altay yarı sahasında geçti. Bu durumda hücum eden takımın daha çok şut denemesinde bulunması, kaleye daha çok isabetli top göndermesi beklenir ama bu sene Galatasaray’ın bir çok maçta yaşadığı sorun burada da görüldü. Hem kaleye çok az şut denemsi yapıldı hem de topa hakim iken pozisyona girmekte oldukça zorlanıldı. Peki neden? Bundaki en büyük etken orta sahadaki yaratıcı oyuncu sayısının azlığı. Poziyon hazırlama becerisinde olan tek adam neredeyse Arda ve biraz Ayhan. Sol tarafta Hakan Balta defansif olarak faydalı olsa da ne yazık ki hücuma destek noktasında çok yetersiz. Koca maçta ceza sahasına yapılmış isabetli orta sayısı en fazla 2. Galatasaray’ın da en büyük sorunlarından ikisi de bekler zaten. Sağ bek de orijinal bir adam bulunamadı Uğur sonrası, sol da ise komple bir bek yok, daha çok stoper tarzına yakın Hakan’a emanet edilmiş durumda orası.

Galatasaray’ın şu anki görüntüsü daha -önce de belirttik- Lincoln bağımlısı bir takım olma yolunda ilerleniyormuş havası veriyor ki bu bence çok tehlikeli. Peki bu nasıl aşılır? Bunun aşılması orta sahadaki koşan adamların oyunun hücum yönünde de etkin olabilmelerinden geöiyor. Örneğin, 2000 yılında Emre, Okan, Hasan gibi oyuncular orta sahanın defansif yükünü çekerken aynı zamanda ileri uçtaki oyunculara pozisyon hazırlama becerisini de gösteriyorlardı. Şimdi ise gerek Barış gerekse de Mehmet Topal hatta Ayhan bu hücum zenginliğini yaratacak seviyede değiller. Mücadele, etme, rakibe pres yapma anlamında pozitif bir orta saha oluşturulması noktasında maksimum katkı gösterseler de hücum yönünde eksik olmaları takımı bazı noktalarda zorluyor. Bu nedenle bu takımın Lincoln’süzlüğü minimum derecede hissedecek bir orta saha kurgusuna bürünmesi gerekiyor. Kewell gelince tek forvete dönülür ise bir nebze aşılabilir bu ama Avustralyalı'nın şubat sonunda geleceği düşünülünce çok uzun vadeli bir plan olarak çıkıyor karşımıza bu düşünce. Transfer de düşünülmediğine göre “Allah Lincoln’ zeval vermesin” demekten başka bir şey kalmıyor Galatasaraylılar için.

Bir paragrafı da Baros’a açmak lazım. Zaman zaman topla öyle garip hareketler, öyle kontrolsüzlükler yapıyor ki özellikle İngiltere’de neden bu kadar az gol attığını anlayabiliyorsunuz. Topu ayağına aldığında bire bir de rakip eksiltecek hareketleri yapma konusunda malesef eksikleri var ve şu an göze çarpan en büyük eksikliği olarak çıkıyor karşımıza. Forvet hattı demişken Ümit’in devre arasında yaşananlarda fazlaca etkilendiğini belirtmek gerekiyor. Hem saha içerisindeki silik ve moralsiz futbolu hem de oyundan çıktıktan sonraki gerginliği bunun en net göstergesi. Yaser ise kısa sürede verimli oldu ama katetmesi gereken uzun bir yol var önünde, daha çok forma giyerek daha iyi noktalara gelebilir.

Özetle, Galatasaray’ın topla yerden oynama, maçı kazanma konusunda gösterdiği azim ve kararlılık bu maçın en pozitif tarafı Sarı Kırmızılılar için. Altay açısında kadrosunda 9 tane PAF takım kökenli oyuncuyu barındırıyor olmak bile başlı başına konuşulacak bir mevzu ve bugün de ilk yarıda oynadıkları futbol ile ellerinden geleni yapmaya çalıştılar ama bu kadar geri çekilince en az bir gol yeme ihtimalinin fazlalığı da yadsınamaz bir gerçek rakibiniz Galatasaray iken.

01 Ocak 2009

Anket Sonucu #1



2008 yaz transfer dönemindeki en başarılı hareketi sormuştuk sizlere. Toplam 76 oyun kullanıldığı ilk anketimizden %42'lik sonuç ile Harry Kewell 1. çıktı, O'nu %11'lik oran ile Ronaldinho takip etti. 3.'lüğü ise %'6 ile 3 oyuuncu paylaştı :Pavlyuchenko, Nasri ve Daniel Alves

Yeni Yıl: Yeni Umutlar




Herkese mutlu yıllar. Yeni umutlara yelken açılan yeni yılda en azından bol futbol'lu günler diliyorum herkes için.
2008'i 100 post ile bitirdik, 2009 yılında da tüm yoğunluğa rağmen postlara devam...