21 Aralık 2008

Galatasaray 4:2 Beşiktaş



Maç öncesi yapılan tahminlerde favori Galatasaray'dı, fakat çoğunluğun buluştuğu tek bir ortak dil vardı: Maçın üst biteceği. Genel beklentileri öncelikle skor manasında kaşılayan bir maç oldu. Galatasaray devre arasında zirvenin 1 puan gerisinde girer iken, Denizli devre arasını (17 maçlık seri) 5 puan geride bitirmenin sorun teşkil etmeyeceğini belirtirken 16. hafta sonunda zirvenin 6 puan gerisine düştü.


Maçın geneline bakarsak dikine oynayabilen, rakip kalede daha çok fırsat yaratma adına fırsatlar yakalan takım Beşiktaş'dı. 4-5-1 ile 4-3-3 karışımı bir oyun dizilişi ile oynadılar. Tello orta sahada topları alan, dağıtan isimdi. Özellikle de ilk yarıda çok da iyi oynadı. Attığı gol pası şahaneydi, köşeden Santcis'in çıkardığı şutu da çok iyiydi. Daha önce yere çarpsa büyük ihtimalle gol olurdu. Mustafa Denizli'nin derbiye Skibbe'den daha iyi hazırlandığını gördüm bugün, Denizli'nin planlarının sahaya yansımasının en büyük etkeni oyuncuların bireysel kapasiteleri ve performansları konusunda yaşanan sıkıntı ve bu sene boyunca Beşiktaş'ın başını ağrıtabilir. 10 kişi kalmasalar belki oyunu daha fazla domine edebilirlerdi, ama böylesine zorlu bir maçta 2-1 geride ve deplasmanda iken takımın piskolojisine negatif olarak yansıyor bu durum. Kırmızı kart özelinde konuşacak olursak orada Delgado " Bana ilk defa da sarı kart gösterdin" gibisinden sitemde bulunuyordu o esnada. O'na kaybettiren ise derdini çok sert jet ve mimikler ile anlatmaya çalışması oldu üstelik dilini bilmediğin bir ülkede yaşıyorken. Denizli, oyuncu değişiklikleri ile oyuna müdahale etmesine rağmen Bobo'nun formsuzluğu bu değişikliklerin sahadaki etkinliğinin artmasına engel olan önemli faktör oldu.


Galatasaray açısından Skibbe'nin Nonda tercihini sonuna kadar yanlış buluyorum. Beşiktaş'ın maçın genelinde daha çok rakip kaleye gelen takım olmasında kesinlikle bu tercihin etkisi büyük. 10 kişi iken bile gollük pozisyonlar bulabiliyorsa bir takım işte orada galipseniz bile sorgulanması gerekne hususlar vardır. Gençlerbirliği maçında da bu türden baskı yenilmişti ve sebep olarak inanmasam da konsantrasyon eksikliği, rahavet gösterilmişti. Bu maç için de muhtemeln aynı şeyelr ileri sürülecektir. Bu takımın hala takım savunmasında sorunlar var, bu çok net. Artık konsantrasyon mu arttırılır, rehavete girmemeleri mi sağlanır bilmiyorum, ortada görünen bir şey var ise o da bu problemin artık kabak tadı vermeye başladığı ve bir an önce çözülmesi gerektiğidir. Bunun yanında Barış'a koskoca bir sağ kanadın sorumluluğunu vermek de gereksiz riskden başka bir şey değil. Bir oyuncunun enerjisini bu kadar da kontrolsüz harcamasına sebep olmak ve takımı sağ açıksız oynatmak hiç de mantıklı değil. İlk gol de ki Lincoln'ün ortası dışında ilk yarıda sağ kanat neredeyse hiç kullanılamadı.

Nonda geçen seneden beri inanılmaz düşüşte. Hazırlık kampında da çok kötüydü, sadece Steau ile yapılan ilk maçta beğendim. Bu maç dışında da yokları oynuyor zaten. Bir takım görüşler ileri sürülecektir : "Geziyor, rakip savunmayı ileri çekiyor" tarzında, katılmıyorum. Bugün aldığı topların yarısını kaptırdı ve top ile hareketlenme konusunda ne yazık ki yeterli çevikliği gösteremiyor. Galatasaray'ın Baroş'un yokluğunda ciddi gol sıkıntısı yaşayacağını düşünüyorum Ümit Karan ve Nonda'ya bakınca "Allah Baros'a zeval vermesin" demekten başka bir şey kalmıyor geriye.

Bir antrenörün maç özelinde sistem değişikliği yapmasına en azından esnekliğinin olmasını sonun kadar destekliyorum ama Skibbe'nin hala 3-5-2 oynatma konusundaki ısrarını anlayamıyorum. Ortada zorlu maçlarda özellikle de UEFA maçlarında 4-5-1 dizilişi yani güçlü, basan ve koşan bir orta saha ile oynaman gerektiği, takımın bu sistem ile oynamaya alışmasının zorunlu olduğu ve buna da yapmanın tek yolunun takımı bu sistem ile oynatmaya devam etmek olduğu gerçeği dururken bu tür oynamalara anlam veremiyorum üstelik Sabri sakatlıktan çıkmış ve oynayabilir halde iken. Bunlara ek olarak oyuncu değişiklikleri konusunda oldukça geç davrandığını düşünüyorum ki Aydın'a yazık olacak gibime geliyor. Özetle Skibbe formsuzdu bugün, neyseki O'nun formsuzluğu Galatasaray'ı vurmadı.

Son bir kaç haftadır Galatasaray'ın performansının özeti bireysel performanslara bağlılığını arttığı bir takım olma yönünde ilerlendiğini gösteriyor. Açıkçası bu takımın Lincoln'süzlüğü nasıl tolere edeceği konusunda ciddi soru işaretlerim var. 20002in takımı Hagi'sizliği bile tolere edecek kadar gelişmiş bir kurguya sahipti. Aslında 96-2000 arasındaki dönemin başlarında da Hagi'ye daha çok bağımlı bir takım vardı, zamanla aşılabildi bu. Yeni bir takımı 2000'in takımı ile karşılaştırmak çok doğru olmasa da hedeflerin o zaman ile ortak olması (UEFA Kupası) bu karşılaştırmaları yapmaya iten asıl etken oluyor.

Hakem her iki penaltı kararında da haklıydı, uzun zamandır gördüğüm "eyyamdan uzak" en iyi derbi hakemi performansıydı. Cüneyt Çakır'ın UEFA tarafından takip edilmesi O'nun performansına da olumlu yansıdı.

Özetle, skorunun oyununu gerçek gidişatını yanstımadığı bir maç oldu. Beşiktaş'ın daha iyi planlanmış oyunu bireysel performansların kurbanı olurken, Galatasaray'ın kötü dizilişi ve sistemi son haftaların etkili silahlarının formuyla 4 gol yazdı skor tabelasına. Bu akşam Bordeaux'un Monaco maçının 2. yarısındaki geriye çekilmiş rakip karşısındaki oyununu görünce Galatasaray'ın bazı şeyleri çok daha iyi hale yapar hale gelmesi gerektiği de aşikar.

Hiç yorum yok: