25 Aralık 2008

Non-Flying Dutch Man : Dennis Bergkamp



Brezilyalı futbolcuların hayatlarının bir kesiti olan varoş yaşamı, düşük sosyal sınıftan bir ailenin mesubu olma durumları “Dutchman Bergkamp” ın da çocukluğunun ana öğelerinden. Babası futbol delisi bir elektirikçi, aynı zamanda da Feyenord tutkunu. Ailenin futbolcu olan diğer çocuklarından Ronaldo için Ajax’dan teklif yapıldığında babası hem Feyenordlu oluşu hem de Ajax’ın “havalı” bulduğu tarzı nedeniyle bu öneriyi geri çevirmiştir. Dennis için de 9 yaşında yapılan ilk teklifi geri çevirseler de 12 yaşında yapılan cazip teklifi kabul etmek zorunda kalmışlar.

O zamanlar Rinus Michel’in Ajax altyapısı için çizdiği vizyonun iki temeli vardı:

1) Genç oyuncular potansiyellerini maksimuma çıkarmak için futbol ile ilgili her şey sahada her pozisyonda oynayarak öğrenmeliler
2) Kulüpte her yaş grubu ,9 yaş altından A takıma kadar, aynı stil ve düzen (3-4-3) ile oynamayı öğrenmeliler. Böylece piramidin en üst noktasına çıktıklarında çok kısa sürede uyum sağlayabilsinler.

Bergkamp’da bu sayede kaleci dışında her mevkide oynadığını, örneğin sol kanatda oynayarak sol ayağını geliştirmeye çalıştığını, defansta oynayarak hücum oyuncularından ne beklendiğini daha iyi gördüğünü, bunun da futbol zekası ve yeteneklerinin gelişiminde çok büyük bir payı olduğunu belirtiyor.
A takıma çıktığı ilk yıl ciddi sorunlar yaşayan Bergkamp bunun asıl nedeninin zayıf ve kırılgan görünen fiziği olduğunu belirtiyor. Her yıl yapılan elemelerle oyuncunun bir üst seviyeye devam edip etmeyeceğine karar verilen Ajax alt yapısında piramidin üstüne doğru ilerlerken duyduğu cümleler aynıdır Bergkamp’ın: “İyi bir oyuncusun fakat fiziğini güçlendirmen ve daha hırslı olman gerekiyor yoksa hiçbir zaman A takım oyuncusu olamayacaksın.”. “Iceman” diye adlandıran bir isim için “hırslı olman gerekiyor” cümleleri pek de garip gelmiyor kulağa.

Sürekli aynı eleştirileri duymak özellikle bu yaşta bir oyuncu için psikolojik açıdan sıkıntı yaratabilecekken Johan Cruyff yetişmiş imdanına Hollandalı’nın. Bergkamp genç takımda iken maçlarda dikkatle izlediği bu efsane futbolcunun anterör olarak göreve başlaması O’nun kariyeri adına gerçekten önemli bir fırsat oldu. Genç takımda iken A takıma alınması kararını veren de Cruyff’dur. Sağ kanatda başladığı Ajax macerasında adını herkese duyurması Kupa Galipleri Kupası Çeyrek Finali’nde Malmö karşısında 1-0’ın rövanşını 3-1 aldıkları maç ile oldu. İlk 11’de başladığı maçta oynadığı oyun ile adeta izleyenleri mestetti. Ajax’daki gelişiminde Cruyff’un yanında Van Baten, Rijkaard, Muhren, Wouters, Blind gibi oyuncular ile aynı ortamda bulunmanın da etkisi oldu.

Ajax’daki kariyeri boyunca bir çok başarı elde etti: 1 Hollanda Şampiyonluğu, 1 Kupa Galipleri Kupası, 1 UEFA Kupası, 2 Holanda Kupası, 239 maçta 122 gol, 3 kez Holanda Ligi gol karalığı, 2 kez yılın futbolcusu …

93 yazı geldiğinde ise kararını vermişti. Uluslararası alanda tecrübesini arttırmak istiyordu ve İtalya’nın yolunu tuttu. Giderken de yalnız değildi, Ajax’dan takım arkadaşı Wim Jonk’da yanındaydı. Bergkamp ve Jonk transferi aslında Inter için de bir değişim isteğinin yansımasıydı. Defansif İtalyan futbolu yapısından sıyrılarak daha ofansif bir futbol oynamak istiyorlardı. Bergkamp’ın da bu tercihi başka şekilde izah edilemezdi zaten çünkü oyun karakterine zıt bir takıma gidiyordu. Tüm bu iyi niyetlere rağmen “Can çıkar huy çıkmaz” tabiri yerini bulurcasına Inter o defansif futbolu bırakamadı, olan da Bergkamp’a oldu. Ajax’daki total futbol anlayışı ve takım içindeki dayanışma kültüründen sonra futboluna, kopuk arkadaşlık ortamına ve de yaşamına ayak uyduramadığı bu ülkeden ilk transfer teklifi ile birlikte adeta kaçarcasına ayrıldı. Bergkamp’ın cümleleri de bizi doğrular cinsten:

” Kararım İtalya’dan ayrılmaktı ve o sıralar kapıyı ilk çalan Arsenal oldu.”

Inter’den ayrılırken ardında kazanılmış bir UEFA Kupası ve sıkıntılı 2 yıl bırakmıştı. Milano’da ki günleri sadece O’nun için değil Inter için de kötü geçmiş olacak ki Inter Başkanı Massimo Moratti’nin “Eğer Arsenal’in birazcık şansı var ise 10 golden fazla atar.” türünden cümleleri de geçmişin kötü izlerininin yansımasıydı yanı zamanda.

Moratti’nin beklentilerinin aksine Arsenal Begkamp’ın kariyerinin zirvesine ulaştığı son durak olacaktı. 95’de İngiltere’nin yolunu tutarken Wenger dönemi henüz başlamamıştı Arsenal’de ve takımın başında Bruce Rioch vardı. İlk senesinde Ian Wright ile birlikte oynamanın avantajından fazlasıyla yararlandığını söyleyebiliriz. Özellikle rakip oyuncuların Wright’ı marke etme konusunda gösterdikleri çaba Dennis’in fazlasıyla boş alan bulmasını sağladı. Inter’de Ruben Sosa gibi bencil oyuncu ile oynamanın zorluğundan sonra ilaç gibi geldi bu durum Hollandalı için. İngiltere’de golsüz geçen ilk haftalarda manşetleri “Desprete Den” başlıkları süslese de 8. maçta Southampton karşısında ilk golün atmayı başardı ve o sezon 16 golün altına imzasını attı. “Sonradan olanlara bakınca ilk günler için kötü başlangıç demek yanlış olmaz ama kabul etmek gerekiyor ki İtalya’dan dönüş sonrası adaptasyon için zaman ihtiyacım vardı ve gecikmeli de olsa attığım gol ile üzerimdeki baskıları kırmış oldum” sözleri aslında sadece Hollandalı için değil takım ve ülke değiştiren bir çok futbolcunun ortak cümleleri olmalıydı. 95/96 sezonu, 97/98 sezonunda attığı 22 golden sonraki en skorer dönemi oldu Gunners forması altında.

Belki de kariyerinin en iyi dönemini de 97/98 sezonunda yaşadı. Arsenal’in hem lig şampiyonluğunu hem de FA Cup’ı kazandığı bu dönemde Premiere Lig’deki Futbolcular taradından “Yılın Oyuncusu” seçildi. O’nun bu performansı Wenger’i de büyülemiş olacak ki “Bir orta saha oyuncusu gibi gollerin çoğunu ceza sahası dışından atıyor ve bir çok oyuncunun birkaç hareketle gol atacağı pozisyonlarda tek vuruşla sonuca ulaşmayı iyi biliyor. Kariyerinin zirvesinde ve şu an daha iyisi yok” sözlerini sarfettirmiştir Fransız teknik adama. 2000 senesi Bergkamp’ın takımlarının başlarının penaltılar ile belada olduğu yıldı. Önce Mayıs ayında UEFA Finali’nde Galatasaray’a kaybediş daha sonra da Fransa’nın Euro 2000’de İtalya’ya Yarı Final’de oyun içerisinde iki penaltı kaçırdıktan sonra yine penaltılar
Sonrası elenme. Tam bir kabusdu Dennis’için.

Dennis’in; Henry, Pires, Wiltord, Viera, Cole, Ljunberg ile oluşturdğu beraberlik ve ortaya koydukları harika futbol 2001/2002 sezonunda meyvesini Lig ve FA Cup Şampiyoluğu olarak vermiş ve Arsenal tarihine bir “Double Double” daha eklenmiştir. Aynı kadro bir sonraki sezon şampiyon olamasa da 24 Ekim 2004’de Old Trafford’daki Manchester maçına kadar 49 maç yenilmemiştir.

35 yaşında bir futbolcu için futbolu bırakmanın vakti gelmiştir belki ama Bergkamp kadar profesyonelseniz eğer her zaman devam etmek için enerjiniz vardır. Taraftarlar da bunu hissetmiş olacaklar ki 2005 sezonunda “One more year” tezahuratlarıyla Hollandalı’ya Arsenal’in Higbury’de ki son senesinde beraber olma konusundaki kararlılıklarını göstermişlerdir. Emirates öncesi son sezonunda Bergkamp son maçına 15 Nisan’da çıkarak Highbury ve Premiere Lig’e veda etmiştir. Tribünlerin “Portakal” renkli t-shirtler giyerek Dennis’i uğurlamaları ise oyuncu için unutulmaz bir andı, daha ne beklenebilir ki!
Emirates Stadyum’unun açılışında “janjanlı” bir jübile ile selamladı tribünleri son kez ilk göz ağrısı Ajax ile son durak Arsenal arasında oynanan ve başlama vuruşunu babası Wim Bergkamp'ın yaptığı maçta. 11 yılın ardından büyük başarılar ile ayrıldı sahneden gözlerde kendisine duyulan hayranlık ve saygının yansımasını iliklerine kadar hissederek. Premeire Lig tarihinde bu kadar uzun süre oynayıp futbolu İngiltere’de bırakan ilk futbolcu olarak da adını yazdırıyordu kayıtlara.


Çok parlak bir kariyer, 3 Avrupa Şampiyonası , 2 Dünya Kupası, 3 büyük kulüpte sayısız kupalar… Son senesinde Arsenal Şampiyonlar Ligi Finali’nde Barcelona’ya kaybetmese Kupa #1’i de ekleyecekti CV’sine, çok da yakışırdı hani.
İlginç bir istatistik var Dennis Bergamp’ın golcülüğü ya da futbol stili hakkında kafalarda imaj oluşturabilecek cinsten: Gollerinin %23’ünü ceza sahası dışından atmış olması. Bir orta saha oyuncusundan beklenen bir istatistik gibi duruyor ama O’nun yeteneği, futbol zekası ve tekniğini düşününce oldukça normal gibi duruyor. Şu an aynı özelliklerde ve stiline yakın olarak İbrahimovic’i gösterebiliriz. İsveç’liyi de gerek tekniği gerek oyun zekası olarak çok benzetirim Bergkamp’a. Bir artısı vardır o da fizik açıdan daha sağlam oluşudur. Her iki oyuncunun da Ajax Akademi’nin ürünü olması da diğer bir ortaklık.

Uçak korkusu nedeniyle “Non-Flying Dutch Man” olarak adlandırılan, topa sanatkar edasıyla yumuşak dokunuşlarla yön veren, hücum oyuncuları arasında sahip olduğu harika teknik ile öne çıkan “Buz Adam” şu an Ajax’da Van Basten’in yardımcısı. Kim bilir belki yakında Wenger’in yanında görürüz kendisini. Bu kadar genç oyuncunun olduğu bir yerde tecrübesi ile çok da faydalı olacağı su götürmez bir gerçek.
Futbolun güzelliğinin bir yansımasıydı aslında Bergkamp. "La Bonita", "The Beautiful Game", "Güzel Oyun" ne derseniz deyin, oyunun bu tarafını bize futbolun en güzel meyvesi olan gollere katmış olduğu estetik ile hatırlatmasıydı belki O'nu nu kadar efsaneleştiren gözümüzde. Futbol böyle adamlarla güzel, gidişleri hep hüzün katar size yeni Dennis'ler görmeyi umut ederek "Elveda" dersiniz. Geriye en güzel eserleri ile geçmişi yaad etmek kalır, üstada selam durarak her defasında. Lafı uzatmaya gerek yok , gollere şapka çıkarma vaktidir artık!
* Sene 2002. Arsenal-Newcastle Maçı

* 98 Dünya Kupası - Hollanda Arjantin dk.89

Hiç yorum yok: