31 Ocak 2010

Nonda'ya Veda



Gidecek isim için 2 alternatif vardı: Kewell ve Nonda. Kewell'ın geleceğini belirleyecek tek etken sakatlığının süresiydi. Ameliyat olmayacağı ve sahalara dönüşünün beklenenenden daha kısa -4/6 hafta- sürecek olması ibreyi Kongolu'ya döndürdü. Haldun Üstünel he ne kadar "Kewell'ı göndermek bize yakışmazdı" açıklamasını yapsa da Adnan Polat'ın Kewell'ın da alternatifler arasında değerlendirildiğini belirten açıklamasını da bir tarafa not etmek gerekiyor. Perşembe günü kararın verilmesi de Avustralya'dan gelen haberin beklendiğini de gösteriyor.

Nonda'ya gelince, maliyet-fayda ekseninde değerlendirilince son yıllarda yapılan verimsiz transferlerden çok ayrı bir sınıfa konulacak türdendi Nonda-Galatasaray kesişmesi. Çoğu zaman yedek bekledi ama attığı goller ile gerekeni yaptı. En unutulmazı da Fenerbahçe maçında Şampiyonluğu getiren o boş kale kafasıydı. Kendisini bu kadar sevdiren baş aktördür o olay.

Rijkaard için de hiç bir zaman ilk tercih olmadı. Daha çok gezen, hareketli forvet tipi arayışında olan Surinamlı ile Nonda'nın uyuşmayacağı daha sezon başından belliydi ki o zamanlarda yerine alternatiflerin bakıldığı gelen haberler arasındaydı ama o dönemde Netenya maçında yaptığı hat-trick ve sonrasındaki çizgisi kendisini kulüpte tutmaya yetti. Bu defa ise karşısında hem daha sıkı bir rakip vardı (Kewell) hem de son maçlardaki haliyle hiç ışık vermedi 4 ay öncesinde olduğu gibi. Artık kaderi çizilmişti.

Hep eleştirilen noktalardan biridir Türk futbolunda ve Galatasaray özelinde, oyuncular ile yollar ayrılırken yaşanılanlar. İlk bakılan husus hep "vefa"dır. Her ne kadar sözleşmenin tek taraflı feshinin burukluğunu (tıpkı sabah işer gelip kartı okutmanın akabinde içeriye giremeyince haberdar olunan acı gerçek gibi, biraz ağır benzetme oldu kabul ediyorum) yaşasa da kendisine bu şekilde veda edilmesi de gayet şık olmuş. Bu tabiki çift taraflı bir olay. Yani hem oyuncunun bu durumu kabullenip gerekli yaklaşımı göstermesi hem de kulübün bu detayı düşünmesi gerekiyor. Yerli futbolcular ile bu tabloların yaşanmamasında kulüplerin olduğu kadar oyuncuların da yaklaşımlarının etkili olduğunu da araya sıkıştırayım bu vesile ile.

Gerçekleşmesi ve organizasyonu kolay olmasa da külüpler oyuncuların gelişleri için sitelerinden detaylı bilgileri yayınladığı gibi ayrılırken de detayları paylaşsa da taraflar bu oyuncular için aynı vefayı ilk günkü gibi gösterebilse keşke...

"Bundan sonra ne olur", "Avrupa Ligi'nde kim oynayacak en uçta","kim gol atacak" sorularını derinlemesine analizlerle cevaplamayacağım ama bir soru ile karşılık vereyim:"Nonda'nın bu haliyle gol atacağından emin miydiniz?" Gerçekten de Kongolu'nun mevcut durumu ile pek de umut verdiğini söylemek mümkün değil. Bu aşamada Dos Santos'un Nonda'dan daha fazla iş yapacağına, takımın gol yollarındaki etkinliğini arttıracağına eminim. Her zaman yazdığım gibi aslolan orta saha verimliliği ve buradan hücum zenginliği yaratabilme becerisidir. İlk olarak bunu arttırmak gerekir.

Son söz: Yolun açık olsun Kara oğlan.

Juventus Değirmeni



Juventus yavaş yavaş bir teknik adam değirmeni olma yolunda ilerliyor. Sezon başında Barça-Guardiola birlikteliğine özenen ve kendi kaynaklarına dönen 2 kulüpten biriydi Juventus. (Milan-Leonardo eşleşmesi de diğeri oluyor). Bu tür bileşimler hep risk taşır. Hedefler büyüktür, ama tercih edilen potansiyelin zaman ihtiyacı vardır. Yani tezatlıkların tohumları daha baştan atılmış oluyor ama burada yönetimin vizyonu ve bu tür öngörüleri baştan yapması gerekiyor.
Sezona aslında iyi başlamıştı Ferrera, fakat bu güzellik fazla sürmedi ve düşüş çok hızlı gerçekleşti. Yaşanılan bu irtifa kaybı Ferrera'nın sonunu hazırladı. Kendisi ile yola devam kararı alındığında bunun pek ciddiye alınacak mesaj olmadığını ve Rannieri'nin başına gelen senaryonun aynısının kendisi için de yazıldığını belirtmiştim. Beklenen son oldu ve emektar oyuncunun teknik adamlık deneyimi yıllarını verdiği kulüpte 1 yıl bile sürmedi (94-2005 arasında 11 yıl,253 maç oynadı Torino ekibinde).

Şimdi ise son 1 yıl içerisinde takımın başına üçüncü isim getirildi: Alberto Zaccheroni

En son 2006-2007 yılları arasında Bologno'yu çalıştırmıştı İtalyan Teknik Adam. 10 yıl öncesine dönersek de 2001'de Lucescu'nun fendine uğramış ve Deportivo-Galatasaray 2'lisinin arkasında kalarak çeyrek finale çıkaramamıştı Milan'ı. 1 yıllık bir Inter deneyimi de duruyor CV'sinde aynı zamanda. En dikkat çekici istatistik ise 1990-2007 arasıdna toplam 8 kulüp çaıştırmış olması. Görüldüğü gibi tablo pek de parlak değil.

Peki Juventus ne düşündü bu hamleyi ya da değişikliği yaparak? Tam bir aspirin tedavisi gibi görünüyor bence. Sezonun geri kalanını gözden çıkaran ama ya tutarsa mantığından hareketle de yeni sezon öncesi daha iyi alternatiflere sahip olma adına uygulanan bir zaman geçirme planı. Yoksa Zaccheroni'nin Juve'yi peşinde koştuğu büyük hedeflere ulaştırma şansı yok denecek kadar az. 4. ismin gelişini de fazla zaman yok han, 5-6 ay süre biçiyorum ben.

29 Ocak 2010

Kaynak...



Arada kulüp tecümanı Mert kaynamış. Dos Santos halinden memnunken Mert'in haleti ruhiyesi yüzüne yansımış :)

28 Ocak 2010

Yok Artık Ali Sami...

“Ben Arda ile Messi’yi değişmem. Messi’yi teklif ederlerse “üstüne ne verirsiniz?” derim. Arda daha yeni başlıyor. Messi’nin yapabileceği birşey kalmadı. Ben Arda ile Messi’yi mukayese etmem.”

Hıncal Uluç...

Bu cümleler adamın aklına Turgay Şeren - Ali Sami Alkış diyaloğunu getiriyor ya neyse...

27 Ocak 2010

Azap Futbolu



Saha kötü, 2. yarı kar vardı tamam ama Galatasaray'ın 18 kişilik rotasyonu içerisinde yer bulacak bunca oyuncunun top kullanmaktan takımı ileri taşımaktan bu kada uzak oluşu gerçekten de içler acısı bir durum.

Servet'in ısrarla ileriye doğru top şişirmesi ve bunların neredeyse hepsinde başarısız olmasına rağmen yılmadan denemesi... Oyun zekasında yoksun yapısı. Sezon başında Marsilya'ya gidemeyişi büyük kayıp.

Mehmet Topal'ın bal yapmaya arı kıvamındaki futbolu, topu ileri taşımayan, orta sahada sertlik oluşturamayan tarzı. Mustafa Sarp 6 ayda çok daha fazla yol katetti 11'de forma şansı bulabilme adına.

Bugün Dos Santos transferi yapılıyor ama Galatasaray'ın merkez orta sahasında oynayacak potansiyel oyunculardan 4 tanesi takımın hücum gücünü arttırıp hücum zenginliği yaratamıyor.

Tüm bunlara rağmen hala hücum oyuncusu enflasyonu yaşanan bir takım yaratılıyor. Kimse çıkıp Galatasaray'ın trasnfer politikasını falan övmesin. Bilindik adamları almak getirmek bir beceridir ama takım kimyası, kurgusu üzerinde kafa yorarak adım atmak bu işi adam gibi yapmanın tek yoludur. Peki bu yapılıyor mu? Kesinlikle hayır. Eeee o zaman? Başarı bence tesadüflere kalıyor. Bunca transfere rağmen takım oyununda tıkanma yaşanmasının sebebi de bu sistemsizlik ve planlamadan yoksun anlayış olacak.

26 Ocak 2010

Skibbe'nin Türk Golcüsü


Zaman zaman Skibbe'nin kulaklarını çınlatıp Franfurt'taki performansına göz atttığımız oldu. Kısa da olsa analizlerde Lincoln sevdasına -ki bu basında da bolca bahsedilen bir mevzuydu zaten- ve forvet ihtiyacına değinmiştik. Amanitidis'in Mart'a kadar olmayışı sezona yapılan iyi başlangıçtan sonra büyük şok etkisi yaratmıştı Alman ekibinde. Borges de bloğunda Skibbe'nin 2 hedefi olduğunu ve bu isimleri kadroya katar ise 2. yarıda çok daha yukarılara tırmanabileceklerini yazmıştı. Şu an geçen yılın 8 puan önünde 28 puanla 7. sıradalar. Böylesine kıstılı bir kadro için Skibbe&Boekamp ikilisinin ortaya koydukları başarı sayılabilir pekala.

O ihtiyaç duyulan 2 isimden ilki, Halil Altıntop bugün akşam itibariyle Franfurt ile sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaşmış bulunuyor. Toplamda çok tuttuğum bir adam olmasa da Halil, Skibbe ve üzerindeki baskının azalmış olması faktörleri bir araya gelince gayet iyi bir dönem geçirebilir. 2. ismin gelişi de mümkün olabilirdi ama Lincoln'ün herşeye rağmen futbol oynamamayı tercih edişi oldukça ilginç.

Hıncal'dan Bombalar...



"Lucas Neill'ı ben olsam almazdım. Servet, Gökhan, Emre Aşık ve Emre Güngör varken içeride de dışarıda da stopere ihtiyaç yok. Bu da Rijkaard'ın yanlış tercihidir. Kim ne derse desin!"

Aceto'nun "Ramiz gibi dayım olsun, Gökhan Zan'lı Guiza'lı Maldonado'lu kadrom olsun" cümlesindeki 3'lüyü bile kabul ederim ama " Gökhan Zan'lı Servet'li Emre Güngör'lü savunma hattını" asla. Sakar Gökhan, müzmin sakat Emre Güngör, futbol zekası yoksunu Servet'i bir arada görüpte stoper almamak mümkün mü? Sadece Emre Aşık ayrı yere koyarım gerisinin yokluğu bile hiç bir şey kaybettirmez Galatasaray'a.

Lucas'ı beğenmezsin ona eyvallah ama stoper ihtiyacını inkar edip Rijkaard'â laf atman...

Hıncal Hocam, doğruları da yazıyorusun ama bu kadarına da pes artık!

25 Ocak 2010

Beşiktaş Başkanı?



Demirören'i bu satırlarda defalarca eleştirdik, vizyonuna ya da vizyonsuzluğuna atıflarda bulunduk. Beşiktaş için ilerlemenin en başat yolu Demirören ile yollarn farklılaşmasıdır ama uygun adayların, şartların oluşması gerek tabiki. Hafta sonu yapılacak kongrede bu kez karşısında bir aday var, geçen seçimin aksine: Murat Aksu

Kendisini sadece yönetim kurulunda geçmiş dönemde aldığı görev vesilesiyle tanıyoruz ama tabiki değerlendirme yapmak için yeterli veriye sahip değiliz ama bazen küçük ip uçları size bir çok şeyi anlatır.

Dün gece Kanal 24'te Okay Karacan-Ali Okancı ve Hakan Can'ın konuğuydu Aksu. Sadece 1 soruya verdiği cevap gelecek adına gayet iç karartıcıydı:

Soru: Basketbol şubesine ilişkin görüşler, projeler, tasarruflar vs...

Cevap: Öncelikle sponsor firma ile (Ülker) masay oturup Fenerbahçe'ye sağlandan destek kadar talebimiz olacak eğer olumsuz yanıt alınır ise diğer tarafta Efes Pilsen gibi bir müessese var, onlar ile birleşip çok iyi yerlere gelebileceğimiz mesajını vereceğiz .

Soru: Tuncay Özilhan'ın bilgisi var mı, proje hazır mı vs... Ülker grubunun anlaşma şartları vs...

Cevap: Sadece ayak üstü laflamıştık ama kendisi iyi bir Beşiktaşlı'dır. Bu konuda yapılacak teklife olumlu yaklaşacağını düşünüyorum. Sponsor firmanın şartlarına tabiki bakılacak vs...

Şimdi şu kısaca soru cevap, yani 2 dakika bile bir şeyler anlatmaya yetiyor. Kafasında ve dolayısı ile kağıt üzerinde net projeler üretememiş bir durumda iken henüz olgunlaşmamış düşünceleri afaki bir şekilde ortaya koyma, sponsorluk-anlaşma v.b konularda yeterli bilgi sahibi olmadan yorum yapma...

Sanırım Beşiktaş için kurtuluş reçetesi yine başka baharlarda saklı. Kaybeden yine siyah-beyaz olacak gibi... Umarım yanılırım, çünkü kaybedecek tek senesi bile yok, olmamalı da...

Afrika Uluslar Kupası'nda Yarı Final'e Doğru

Dün Cezayir'in Fildişi'ni kupanın dışına itişinin ardından bugün de kupanın favorileri arasında yer alan Kamerun diğer bir favori Mısır'a uzatmaların ardından elendi. Maçın yıldızı 34'lük Ahmet Hassan'dı. Attığı 2 golle takımını yarı finale taşıyan isim oldu.

Şimdi, karşılarında ezeli rakipleri Cezayir var. Dünya Kupası Play-off maçlarında neredeyse ülkeler arasında savaşa yol açan ve Cezeyir'in mutlu sona ulaştığı mücadelenin bir rövanşı olacağı kesin. Gergin, bol kartlı, izlenesi bir maçın bizi beklediği kesin.

Diğer ilk yarısı 0-0 sona eren Zambiya-Nijerya mücadesenin galibini bekliyor Gana. Genç oyuncu ağırlıklı kadrosu ile iyi iş becerdiler şimdiye kadar. Üstüne bir de final gelirse tadından yenmez.

Fildişi'nden Erken Veda



Afrika Uluslar Kupası'na çeyrek finalde veda etti Fildişi Sahili. Sahip olduğu kadro ile turnuvanın 1 numaralı favorisiydiler oysa. 89. dakikada Keita'nın solundan çıkan ve 90'a giden top ile gelen mükemmel gol neredeyse yarı finalin müjdecisi iken 91'de gelen karşılık tüm hesapları ve moralleri alt üst oldu. Uzatmalarda gelen gol ile skor 3-2'ye gelince dakikaların akışı ümitlerin de tükenişi oldu. Herşeye rağmen 120'de Keita'nın güzel pasında Kolo Toure'nin bitirişi için hatalı ofsayt bayrağı kalkmasa penaltı atışlarına taşınacaktı tüm umutlar, yardımcı hakem maçın kaderi ile oynadı resmen.

Bu sonuca şüphesiz kupayı kazandıkları 1990'dan buyana ilk defa yarı finale çıkma başarısını gösteren Cezayirliler kadar sevinen başkaları da var: Avrupa'da başını Chealsea ve Arsenal'in (defanstaki sakatlıklar Wenger'in epeyce başını ağrıtyor bu ara) çektiği bilimum kulüpler. Tabiki Galatasaray'da bunların arasında. Turnuva genelinde oyuna sonradan dahil olsa da yaptığı asistler ve attığı gol ile turnuvaya damgasını vurmayı başaran Keita'nın erken dönüşü önemli bir kazanç olacak.

Maç Sonucu: Fildişi 2:3 Cezayir

24 Ocak 2010

Gaziantep Notları



İlk yarının devamı gibiydi bugün sahada görülenler. Orta sahada yaşanılan sıkıntı, pozisyon bulmada yaşanılan güçlükler... Satır başları ile geçelim üsütünden.

1) Takımın en büyük kazancı Caner Erkin'dir kesinlikle. Daha önceki maç analizlerinde Kewell'ın kanatlardaki performansının sorgulanması gerektiğini ve Galatasaray'ın sağ taraftan yüklenen tek kanatlı bir takım görüntüsünde olduğunun altını çizmiştik. İşte, o çokda farkına varılmayan ve Kewell'ın oyun zekası ve sempatisinin oluşturduğu puslu havada görülemeyen eksiklik Caner'in yaptıkları ile daha belirgin hale geldi. Çizgiye inilerek yapılan ortalar, adam eksiltmeler ve içeri hızlı katedişler... Tüm bunlar yapılırken de kendine duyduğu özgüvenin her halinden algılanışı. Hayatın her kademesinde olduğu gibi futbolda da özgüven çok önemli ve Caner'de bu fazlası ile var. Bu da insanın neleri yapıp yapamayacağını çok iyi bilmesinden yani kendini tanımasından geçiyor. Şu haliyle sol tarafa ilk yazılacak isimdir.

2) Bu mevzudan da bahsettik ama tekrar yazmak gerekiyor: Balta'ya hep önündeki adamın defansa yardım etmediği için tek başına mücadele ediyor gibisinden acınaklı bir ifade ile yaklaşılır ya yapılacak en büyük hatadır bu. Asıl ön tarafta oynayan (Caner-Kewell-Arda) oyuncunun arkadan gelen sıfır desteğe ve Balta'nın kısıtlarına rağmen hücum etme çabaları karşısında aynı ifadeler kullanılmalı. Oldum olası gelen topu tek seferde dürten oyuncu tipi antipatik gelmişitir bana ki çizgide oynayan oyuncunun mutlaka dripling yapabilen biri isim olması şart. Hakan Balta'nın ihtiyaç duyulacak bir bek olmadı Galatasaray için ve yakın zamanda Rijkaard'ın buraya da el etmasını ümit ediyorum.

3) Arda'nın Messi ile kıyaslanması ve olduğundan büyük gösterilmeye çalışılması çabalarına anlam vermek mümkün değil. Ortalamanın üstünde zekaya sahip olsa da modern futbolun tersine oyunu yavaşlatan yapısını görmek lazım. Bu nasıl düzelir ya da geliştirilebilr mi bilmiyorum ama bir eksiklik olduğu aşikar.

4) Orta sahada oyunu 2 yönlü oynayan oyuncu eksikliği ya da daha genel bir ifade ile modern oyuncu eksikliği devam ediyor. İhtiyaç duyulan isim Dos Santos değil, bu özelliklere sahip biri alınmalı. Elano-Arda ikilisinin bir arada olduğu bir merkezde oyunun hem defansif hem de ofansif tarafını aynı dengede oynayabilmek hiç de kolay değil.

5) Lucas Neill'in akıllı bir oyuncu olduğu ortada ama daha kesin konuşabilmek için 2-3 maç daha izlemek lazım. Bugün sahanın karlı yapısı da bazı performansların ortaya çıkışında engel olmuş olabilir.

6)Rijkaard ilk defa ileride aynı anda 2 oyuncuyu kullanma yoluna gitti. Tam olarak 2 forvet gibi olmasa da aynı anda santrfor özellikli 2 futbolcunun sahada olması pek de alışıldık hadise değildi. Burada sonrası zaten dip yapmış psikolojisiniin penaltı sonrası tarumar oluşu ile birlikte Nonda'nın oyundan alınacağı beklenirken Surinamlı "Hümanist Liderlik" anlayışını ortaya koyarak Avrupa Ligi'nde direkt olarak kullanacağı Kongolu'yu bu şekilde dışarı almak istemedi. Elano'nun dışarı alınışı o anda çok mantıklı görünmese de bir lider tercihi olarak Nonda'nın oyunda kalışı bu açıdan mantık sınırları içerisinde kabul edilebilir.

Özetle, Caner güzel çoçuk, Neill sempatik ve rahatlıkla anlaşılır bir aksana sahip, Hakan Balta ile işler zor, Keita'nın gelişi ile birlikte 2 kanadı etkin işleyen bir Galatasaray gelecek, merkezdeki sorun çözülmese -ki mevcut oyuncu yapısı ile aşılması çok zor-ise sıkıntılı maçların da yaşanacağını söylemek gerek, Rijkaard'ın hümanistliğinin altını da çizmeli.

Arkasında(mı)yız? Juve 1:2 Roma

Geçtiğimiz hafta Juventus yönetimi Ferrera ile yola devam edileceği mesajını vermiş ve geçen sene Ranieri için de aynı cümleler saarf edildikten bir kaç hafta sonra manzaranın tersine dönüşünü gördükten sonra pek de samimi bulunmaması gerekn bir mesaj olarak algılamıştık bu açıklamayı. Alıncak mağlubiyetlerden sonra ne kadar dik duracaklarını görmek lazımdı.

Bu akşam son dakika golü ile kendi evinde Roma'ya yenilen Juve'de kazan yeniden ısınmaya başamıştır artık. Ranieri için daha iyi bir intikam senaryosu çizilibilir miydi? 1-0 geriden gelip son dakika golüyle 1-2 maçı alıp geçen senenin üstüne de güzel bir çizik atarak dönüyor Roma'ya, Torinoda'kileri kendi dertleri ile baş başa bırakarak.

Emektar Ferrera için artık hayatın daha zor olacağını söylemeye gerek bile yok artık.

23 Ocak 2010

Iskartaya Çıkanlar...

Her ikisi için de elbette "ıskarta" tabirki ağır kaçacaktır ama Real Madrid'in kadro şişkinliği içerisinde pek yer bulamayacakları aşikar. Raul-Higuain-Benzema üçgeninde uzun sakatlığı sonrası Nistelrooy'un forma şansı bulması çok da beklenen bir gelişme değildi zaten. Gerek sezon başında gerekse de devre arasında adı Galatasaray ile de sıkça anılsa da yeni durağı Bundesliga olacağa benziyor. Marca'ya göre Hamburg ile imzanın atılması an meselesi.

Galatasaray ile yıllar önce adı anılan ve Boca'da iken Adnan Sezgin'in transfer etmeye çalıştık açıklaması yaptığı Arjantinli Gago'da, Lass-Alonso-Diarra üçgeni arasında sıkışanlardan. Düzenli forma şansı bulması hiç de kolay değil. Dünya Kupası'nda forma giymek için 11'deki yerini sabitleştirmesi şart. Manchester City'nin 5 milyon euro'luk teklifi Real Madrid'i tatmin eder mi bilinmez ama kendisi için iyi bir şans olarak değerlendirilebilir. Mancini'nin takımında şans bulabilir ama beklenen çizgiye ulaşır mı orası soru işareti işte.

Galacticos'un genel transfer politikası sonrası aynı çizgiyi tutturamayanların kaçınılmaz kaderi bu olsa gerek. Her sezon yeni yıdızların katıldığı kadroda tutunmak hiç de kolay değil ama CV'de R. Madrid yazıyorsa yeni bir başlangıç yapmak için çok fazla uğraşmanıza da gerek kalmıyor. Hem Hamburg hem de City 2 oyuncu için gayet makul kulüpler, fazla kasmaya gerek kalmadan yeni başlangıçlara yelken açmak en güzeli...

Joe Alves Da Silva & Galatasaray

Devre arası operasyonunun 2. ismi yine bir mavi'li, Mersyside'lı oldu. Baros'un sakatlığı Nonda'nın dengesiz performansı sonrası ileri uca takviye yapılacağı aşikardı ama Süper Lig şampiyonluğu'nu daha önde görmenin etkileri ile yapılmış bir transfer olduğunu vurgulamak lazım. Şu aşamada Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılıp peşin parayı cebe koyacak olmanın çok daha avantajlı olduğu noktası hesaba katılınca çok da yanlış bir öngörü değil yönetimin ortaya koyduğu ki daha iyi seçeneklere sahip olunmaması yani hem Avrupa Ligi'nde oynayabilecek hem de takıma katkı sağlayabilecek isimlerin olmamasıdır Jo'yu en cazip tercih haline getiren.

Wagner Love ile CSKA hücum hattını verimli bir çark haline getiren isimdi Brezilyalı. Açıkçası Wagner'i daha önde görüyor olmanın etkisi ile 2. planda görsemde kendisini yetenek olarak her zaman beğendiğim bir isimdi. Özellikle Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi mücadelesinde Rusya'daki karşılaşmada oldukça etkili bir performans ortaya koymuştu. Corinthias sonrası Rusya'daki parlak tablo onu İngiltere'ye 22 milyon'lu bonservis ile taşımaya yetmişti. Piyasaya bakınca yüksek ama Manchester City'nin futbol manager oynayan sahipleri için pek de öenmli olmayan bir miktar olduğunu söylemek gerek. Sezona iyi bir giriş yapsa da Mark Hughes ile yıldızları barışmadı ve geçen sezon ortasında soluğu David Moyes'un yanında aldı. Burada da Rusya ve Brezilya'da göstermiş olduğu performansının yanından bile geçtiğini söylemek zor. Geçen 2 yılın ardından İngiltere tecrübesinin beklenenin çok altında, hayal kırıklıkları ile dolu
olduğunu söylemek mümkün.

Peki Galatasaray defterinde neler bekliyor bizi? Son 2 yılda kariyerinin belli dönemlerinde oldukça başarılı olmuş, fakat bir üst noktada kendilerinden beklenen performansı gösterememiş oyunculara yönelen Galatasaray'da yine aynı çizgide ama diğerlerinden çok daha genç ve önünde uzun bir yol olan Jo'nun ortaya koyacağı performansın ne olacağını daha çok oyuncunun motivasyonu belirleyecek. Bu aşamada biraz kendini ispatlama zorunluluğuna sahip olma dürtüsü ile iyi işler yapabileceğini söylemek çok da yanlış bir öngörü olmaz. Bu satırlarda Baros'un dengesiz ve top ile zaman zaman kontrolsüz yapısından bahsetmiştik. Jo'nun tam tersi, boyuna rağmen hızlı siplinter yapısı ile birlikte top ile beraber ortaya koydoğu iyi kombinasyon ve son vuruş beceresi Galatasaray'ın bence Baros'dan daha efektif bir forvet oyuncusu kazanmasını sağlayabilir. Süper Lig'in sert yapısının yanında müdafaa yapmadaki kısırlık ve sakarlıkları bir araya koyunca oyun zekası ve son vuruşları ortalamanın üstünde olan bir oyuncunun yarım sezonda bile yapabileceği çok şey olabilir.

Haldun Üstünel'in geri dönmeyişi yeni bir transfer çabaları yorumunu da beraberinde gitiriyor. Linderoth sonrası 1 oyuncuyla daha kontaratın feshedilmesi gerektiği için çok çabuk somut adımlar atılmasını beklemenin de pek anlamı yok. Peki kim olabilir ya da şu aşamada neler yapılabilir? Ne yapılacağından çok ne yapılmayacağı ya da yapılmaması gerektiğini çok net söyleyebilirim: "Nonda'nın takımda kalması gerektiği". Neden mi? Jo, Avrupa Ligi'nde oynayabilse düşünülebilecek bu alternatifin, Jo'nun kısıtı orta dururken değerlendirilmeye alınması şimdiden Avrupa Ligi'ne elveda demenin en kestirme yolu olur. Burada "yeni transferin de forvet olması" gibi bir fikir ortaya atılabilir ama Galatasaray'ın kesinlikle orta sahaya ounu 2 yönlü oynayabilen bir oyuncuya ihtiyaç duyduğu gerçeğinden hareketle, yeni transferin bu bölgeye yapılması zorunluluğunun altını çizmek istiyorum. Rijkaard'ın da orta sahadaki bu eksiklik dururken bir kanat ya da hücum oyuncusu peşinde koşacağını düşünmüyor ne azından buna ihtimal vermiyorum. Orta sahaya yapılacak sağlam bir takviye takımın oyun kalitesine sınıf bile atlatabilir. Bu nedenle Baros'un sözleşmesinin askıya alınmasının düşünülmesi daha cazip bir alternatif olarak duruyor.

Jo-Neill sonrası Haldun Üstünel'in orta sahaya yapacağı takviye şampiyonluk yolunun anahtarına sıkı sıkıya yapışmanın resmidir. Genel tabloyu görmek için 1 hafta daha beklemek gerekecek, sonrasında bir değerlendirme yazısı ile belirtiriz görüşlerimizi.

14 Ocak 2010

Lucas Neill...

Yaklaşık 2 yıldır sezon başlarında adı sıkça Galatasaray ile anılan oyuncuların başındaydı Lucas Neill. Bu sezon daha somut adımlar atılsa da Premiere League dururken başka diyarlara göçmesi beklenemezdi ki sonunda Everton'da aldı soluğu. Geride kalan 4 aylık süre zarfında fazla forma şansı bulamadığıı görüyoruz Avustralyalı'nın.

Nasıl bir oyuncudur, ne yer ne içer zerre fikrim, bilgim yok. Çeşitli blogları okudum, yazılanlar arasında itilaf var: Kimisi hızlı, çevik adam ama topu iyi kullanmaz derken kimisi hem hızlı hem de defans oyuncusuna göre teknik olduğunu vurguluyor, ama en güvenilir kaynakların yazdıklarına bakılırsa hız-çeviklik konusunda çok fazla ümitvar olunmaması, nispeten ağır bir savunmacı olduğu gerçeğinn bilinmesi faydalı olacak gibi.

İsimden bağımsız olarak Galatasaray savunmasına eldeki kadronun sahip olduğu vasıflara bakılarak "hangi tip oyuncu gerekli" sorusuna "Hızlı, çevik, topu iyi kullanan, sert, savunma yapmayı bilen, Servet-Gökhan gibi adamların dağınıklığında defansı toparlayacak" şeklinde sıralanabilir cevaplar, ama işin olmazsa olması "Hızlı-Çevik" olmasıdır.

Şimdi tıpkı Elano transferi sonrası yazdığım gibi ihtiyaç duyulan oyuncu tipi ortada, bununla ne kadar örtüşürse o kadar faydalı olur Galatasaray'a. Yoksa denize düşen yılana sarılır mantığından daha öteye gitmez bu hareket.

Diğer önemli noktada orta sahaya transfer yapılması gerektiği. Gündemde forvet transferi var ve Baros'un dönüşünün Şubat sonunu bulacak olması bölgeyi netleştirdi. Bu durumda kritik orta saha transferi yatmış oluyor ki Galatasaray'ın 2. yarıda da benzer çizgide gideceğinin resmidir bu. Çok fazla değişim bu şartlar altında beklemek çok gerçekçi görünmüyor. Takımın kapasitesi sınırlı ve ortada, çizgiyi biraz daha öteye taşıyacak tek şey Rijkaard'ın istediklerini oyuncuların biraz daha özümsemiş olmaları. Bu anlayışı ne kadar sahaya yansıtacakları da asıl mesele olarak baş köşede duruyor.

13 Ocak 2010

Satırbaşları...

Atetico Madrid hareketli bir ara transfer dönemi geçiriyor. Pongol'u Sporting'e Maxi Rodriges'i de Liverpool'a gönderdikten sonra, Tiago ve Salvio ile yerlerini doldurmayı bildiler. Porto-Lyon-Juventus serisinden sonra Madrid'de neler yapabilir, duraklamadaki kariyerini burada tırmanışa geçirebilir mi sorularının cevabını ilerleye zamanda göreceğiz ama ortada bir gerçek var ise herhangi bir aksilik olmaz ise Galatasaray'a karşı hem Portekizli hem de yeni Arjantinli sahada olacaklar.

Juventus'da, ciddi biçimde kovulma endişesi taşıyan Ferrera'ya yönetim kurulundan müjdeli haber geldi:"Durmak yok, yola devam." Gerçen sezon Ranieri için de benzer cümleler sarfedildikten bir kaç hafta sonra yolların farklılaştığını gördüğümüzü de belirtmek lazım.

Arsenal gerek sakatlıklar gerekse de Afrika Kupası'na gidenler dolayısı ile defans hattına takviye amacıyla eski oyuncusu Sol Camppell ile sezon sonuna kadar anlaştı. Wenger, Arsenal döneminde ilk kez takımdan ayrılan bir oyuncusunu geri getirmiş oldu.

Real Madrid'in gol yükünü çeken Arjantinli Higuain, sakatlığı nedeniyle 3 hafta yok. Bakalım geçtiğimiz hafta Marca'ya " Pellegrini'nin hücum yollarındaki ilk tercihi olmadığımı biliyorum ve bu beni mutsuz ediyor" diyen Benzema'ya forma şansı doğacak mı?

Afrika Kupası sürprizler ile yoluna devam ediyor. Fildişi'nin Burkina Faso beraberliğinin ardından Cezayir'in Malawi karşısındaki mağlubiyeti sonrası bu akşam da Paul Le Guen'in çalıştırdığı Kamerun Gabon karşısında sahadan 1-0 lık mağlubiyet ile ayrıldı.

Galatasaray'ın son 2 sezonun klasiği haline gelen Lucas Neill flörtleri yine gündemde. Bu kez iş daha ciddi, Haldun Üstünel 1-2 gün içerisinde havalimanına Neill ile inerse şaşırmam. Haa Avustralyalı nasıl oyuncudur zerre bilgim yok, sadece yaşı 32 ye gelmiş adamı almak ara transfer döneminde oyuncu bulammanın bıkkınlığı ile yılana sarılmaktan öte bir şey değil.

Fenerbahçe, kulübede Daum'un battaniyeler içerisinde izlediği maçta Tokatspor'u zorda olsa 3 gol ile geçti. Tokatspor'un bilinçli futbolu dikkar çekiciydi, uzun toplardan uzak duran yerden ayağa oynamaya çalışan mantaliteleri gayet yerindeydi. Daum'un bu maçta bile neden başka oyunculara şans vermediğin anlamış değilim, tüm sezonu 15-16 adamla geçirmeye çalışmak da neyin nesi Allah aşkına?

10 Ocak 2010

Geri Dönüş Budur!

Afrika Kupası 2010'un açılış maçı: Angola-Mali

Dakika 75 Skor 4:0 ev sahaibi Angola lehine. Tribünlerde klasik çılgın Afrikalı şovları, Angola devlet başkanının eşi de skorun tadını çıkaranlardan.

Derken 78'de Barça'lı Seidou Keita'dan bir formalite golü geliyor, skor 4-1'e taşınıyor.

Dakikalar 88'i gösterirken, başka bir La Liga'lı Kanoute'nin sol tarattan yapılan ortaya yaptığı harika kafa vuruşu ile skorbord 4-2'ye dönüyor.

Artık maç bu skorla birecek derken 90+2.5'da yine Keita sahneye çıkıp farkı 1'e indiriyor.

90+4'de, maçın son dakikasında hakemin bitiş düdüğü beklenirken Mali'nin skoru 4-4'e getiren golü bir geri dönüşü daha iyi anlatamazdı herhalde.

87'de 4-1, 92'de 4-2 olan skor 95. dakikada 4-4 olarak değişiyordu. Şu maçın son 15 dakikasını izlemek bile başlı başına keyif.

Rıdvan Dilmen 2-0 için çok tehlikeli skor der sürekli, bakalım bu maçtan sonra 4-0'ı da tehlikeli skorlar kategorisine alacak mı?