30 Mayıs 2011

2-1 // Final'e Adım Adım

















    Play-off yarı final serisinde Galatasaray, Banvit karşısında durumu 2-1'e getirdi. Çarşamba günü Abdi İpekçi'de alınacak galibiyet 21 yıl sonra oynanacak Final'in habercisi olacak. Müthiş savunma bu akşam gelibiyeti getiren silahdı, maçın kahramanı ise resimde, Schumpert özellikle son periyotta maça damgasını vurdu. Oktay Mahmuti'nin böylesine önemli bir maçta Göksenin ve Sertaç'a 10 dakika şans tanıması ise ayakta alkışlanacak cinsten.

Ünal Aysal'da her fırsatta camianın birlik olması gerektiğine vurgu yaparken bu maçı Adnan Polat ile beraber izlemesi de gayet şık oldu, sonuçta temelleri atan kendisiydi.

Yer: Abdi İpekçi Spor Salonu / İSTANBUL


Galatasaray C.C - Banvit

Tarih: 30.05.2011

Josh Shipp: (25:05, 4 sayı, 3 ribaund, 2 asist, 2 top çalma, 3 top kaybı, 2/5 şut)
Jerry Johnson: (23:54, 16 sayı, 5 ribaund, 3 asist, 2 top çalma, 6 top kaybı, 6/8 şut)
Göksenin Köksal: (10:10, 2 sayı, 2 ribaund, 1 asist, 1/2 şut)
Caner Topaloğlu: (10:21, 7 sayı, 2 ribaund, 2 asist, 3/4 şut)
Preston Shumpert: (31:12, 22 sayı, 8 ribaund, 2 asist, 2 top çalma, 1 top kaybı, 9/17)
Tutku Açık: (18:12, 8 sayı, 1 ribaund, 5 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı, 3/5 şut)
Luksa Andric: (20:18, 7 sayı, 3 ribaund, 1 asist, 2 top çalma, 3 top kaybı, 2/5 şut)
Radoslav Rancik: (06:08, 0 sayı, 2 ribaund, 0/2 şut)
Haluk Yıldırım: (08:05, 0 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı, 0/1 şut)
Evren Büker: (14:58, 2 sayı, 1 ribaund, 1 top kaybı, 1/3 şut)
Sertaç Şanlı: (09:35, 3 sayı, 1 blok, 1/2 şut)
Ermal Kurtoğlu: (10:17, 2 sayı, 1 top kaybı, 1/1 şut)

1. ÇEYREK: 27 – 15
2. ÇEYREK: 15 – 18 (42 – 33)
3. ÇEYREK: 11 – 14 (53 – 47)
4. ÇEYREK: 20 – 14 (73 – 61)

29 Mayıs 2011

Emanuel Emenike Fenerbahçe'de...





















    2 yıl önce 300 bir Euro'ya alınan herhangi bir oyuncu  aradan geçen kısa zamanda 7 milyon euro'luk bir değere ulaşıyorsa oturup bin incelemek, üzerinde düşünmek gerekir.

Gerekli değerlendirmeyi yapmadan önce şampiyonluk yolunda Karabük-Fenerbahçe maçında forma giymemesi bu transfer ile kim ne derse desin daha manidar bir hal almıştır. Karabükspor yedek kalecisi Bülent Ataman'ın isyanını da düşününce Emenike'nin imzası soru işaretleri barındırmaktadır. Burada çıkıp da "oynayıp kötü performans gösterse daha çok şey yazılıp çizilmez miydi?" şeklinde düşünenler olacaktır ama eğer fairplay'den bahsediyorsanız oynayacağınız rakibin en etkili oyuncusunun kafasına transfer düşüncesini yerleştirmek ne kadar etik peki? Burada kötü kokular olduğu kesin, Emenike sözleşmeye değil kendi adamlığıın derecesinin altına imza atmıştır.

Peki Emenike ne yapar? Daha küçük bir bünyeden gelme, kontratağa dayalı bir oyun anlayışında başarılı olma gibi durumlara bakarak çekimser olanlar olacaktır ama ben dikkatlice izledim Emenike kapalı savumaya karşı bile oynasa rahatlıkla iş yapacaktır. Karşı karşıya pozisyonlarda %100'e varan isabet yüzdesi, rakip savunmayı yıpratışıyla bile çok avantaj sağlayacaktır Fenerbahçe'ye. O nedenle çok da bekleyelim görelim havasında değilim ben.

Niang'da Emenike'de rakip savunmayı yıpratıcı özellikte olduğu için her ikisin de birden sahada olduğu maçları özellikle Saraçoğlu'ndan görebiliriz. Şampiyonlar Ligi deplasman maçlarında çok efektif performanslar sergileyebilir pekala. Niang forvet, Emenike kanat olarka görev yapabilir mi aynı anda işte orası biraz muğlak. Olaiblir ama bir maçın belli anlarında olaiblir gibi geliyor bana, sürekli bu tür bir diziliş hakkında yorum yapmak için görmek gerek.

İşin diğer boyutu ise yukarıda bahsettiğim Fair Play ayrıntısı. Resmen Trabzonspor'un şampiyonluğuna mal olan bir sürecin parçasının sembolü olan bu transferin normal şartlarda faydalı olacağı kesinken mevcut konjonktür içerisinde ne kadar Hayırlı olacağı ise beklenip görülme derecesinde.

26 Yıl Sonra Orduspor

Tam 26 yıl geçmiş aradan Orduspor o zamanki adı ile 1. Lig'e veda edeli. Çeyrek asır geçtikten sonra ele geçen bu fırsat altın tepside sunulan ikram gibiydi. Önce Rizespor'u neredeyse tek maçta eledikten sonra sezonun flaş takımı Gaziantep Belediyespor karşısına hasreti sonlandırmak için çıktı Karadeniz Ekibi.

2 farklı profil durunca karşıda karar vermekte de zorlanıyorsunuz, kalbiniz de 2 parçaya bölünüveriyor. Bir tarafta genç oyucular ile kendi kendine var olan bir takım diğer tarafta bir şehrin özlemi ile buram buram yanan şirin bir Karadeniz Kenti'nin temsilcileri. Bir tarafta şehrin ana kahramanının gölgesinde kalacak destek bulma açısından sınırlı potansiyele sahip bir takım bir tarafta bir kenti arkasına alacak olan.

Süper Lig açısından bakınca da Orduspor'un gelişinin daha fazla renk katacağı gerçeği de aşikardı.

Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'un yerden ayağa oynama çabası, Kenan'ın zaman zaman tembelliği ile göze çarpsa da takımı organize temeye çalışması topu ayağına alan her oyuncunun belirli bir matalite içerisinde davranmaya çalışması gerçekten alkışı hakediyor. Orduspor bu kadar olmasa da yine pasa ve daha çok da prese dayalı bir oyun anlayışını sahaya yansıtmaya çalıştı 90 dakika boyunca. İlk yarıda daha net pozisyonlar varken dakikalar ilerledikçe tedbirli olma anlayışı pozisyon sayısını azalttı ama tempo hep canlı kaldı.

Umarım penaltılara kalmaz diye düşünürken (penaltılar sonrasında kaybeden takımın acısı katlanıyor çünkü) 88'de Galatasaray Altyapısı çıkışlı İrfan'ın güzel pasında Ahmet Kuru'nun kalecinin yanından yopu içeri yuvarlayışı galibiyeti müjdeliyordu adeta. Sonrasında oynanan 5 dakika yeterli olmadı skoru çevirme adına.

Metin Diyadin gittiği takımlarda iyi işler başarıyor. Umarım takımın başında kalır ve Süper Lig'de devam eder. Gaziantep B.B. bu sezon oynadığı futbolla gönülleri fethetti, galiptir bu yolda mağlup deyip onlara da selamı çakalım.

Orduspor'un ve öncesinde Samsunspor'un gelişi ile beraber Karadeniz Bölgesinden 4 takım izleyeceğiz artık. Bir bakmak lazım maksimum kaç takım yer almış acaba?

Orduspor'a ve Ordu severlere hayırlı olsun...

Kurumsal Yapıya Doğru










   Perşembe günü yapılan yönetim kurulu toplantısına eksiksiz 18 kişi katıldı. Bu toplatıda neler konuşulduğunu başkan Ünal Aysal net olarak açıkladı:

Bugünkü toplantıda arkadaşlarımızla beraber, yönetim tarzımızı, ana prensiplerimizi ve kendi aramızdaki iş bölümünü tartıştık. Kurumsal yapımızın kurulması ve gözden geçirilmesine dönük ön tedbirler nelerdir, bunların kararını alacağız. Tahmin ediyorum ki, ilk toplantı için bunlar önemli adımlar."

Bu toplantının ardından ortaya çıkan manzara ise oldukça umut verici. Aşağıda detaylı liste yer almakta. Thomas Kurt Kurumsal Yapı içerisinde, Lütfü Arıboğan Dış İlikiler'de ki kendisinin de bünyeye katılmış olduğunu görüyruz, Estaba ise Pazarlama -Sponsorluk ve Projeler'den sorumlu ekipler içerisinde yer alacaklar. Ali Dürüst isminin sadece Futbol İcra içerisinde geçiyor olması ilginç. Vatan Gazetesi'nde çıkan bir haberden alınan bu listenin son halini resmi site yayınlar ise ya da KAP'a bildirim yapılır ise kotrol eder gerekli düzeltmeler ile tekrar yayınlarım.

Burada Ünal Aysal'ın Kurumsal Yapı, Futbol İcra, Pazarlama-Sponsorluk ve Projeler, Federasyon Ankara, Dış İlişkiler ve Mali İşler yapılarının içerisinde oluşu bir işletmenin ya da kulübün hayati fonksiyonlarının yapılanması ve yönlendirmesinin öneminin çok net görüldüğünü anlatıyor bana. Başkan sana güvenim tam, Allah yardımcın olsun.

Kurumsal Yapı: Ünal Aysal, Sinan Kalpakçıoğlu, Aka Gündüz Özdemir, Adnan Nas, Lütfi Arıboğan, Thomas Kurt, Amatör İcra: Celal Gürcan, Vedat İrdel (Su Sporları ve Kürek), Ahmet Ocaklı (Tesisler), Hakan Üstünberk (Basketbol), Semih Haznedaroğlu (Voleybol), Necati Demirkol (Binicilik), Futbol İcra: Ünal Aysal, Ali Dürüst, Ali Gürsoy, Abdürrahim Albayrak, Bülent Tulun, Faruk Süren, Dış İlişkiler: Ünal Aysal, Lütfi Arıboğan, Faruk Süren, Adnan Öztürk, Ebru Köksal, Mâli işler: Ünal Aysal, Adnan Nas, Refik Arkan, Mete Başol, Mete Türkoğlu, Erol Aksoy, Sinan Kalkapçıoğlu, İletişim ve TV: Sedat Doğan, Atilla Aksoy, Nur Karagülle, Stat: Adnan Öztürk, Ali Gürsoy, Abdürrahim Albayrak, Divan ve Genel Kurul: Semih Haznedaroğlu, Celal Gürcan, Ahmet Ocaklı, Aka Gündüz Özdemir, Adnan Öztürk, Federasyon Ankara: Ünal Aysal, Lütfi Arıboğan, Adnan Nas, Abdürrahim Albayrak, Gayrimenkuller İcra: Ünal Aysal, Refik Arkan, Emir Sarıgül, Adnan Öztürk, Adnan Nas, Ümit Özdemir, Alp Yalman, Pazarlama Sponsorluk ve Projeler: Ünal Aysal, Adnan Öztürk, Estebe, Emir Sarıgül, Vedat İrdelp, Elif Tuba Avşar. (Gruplandırma ve isim tablosu, Vatan Gazetesi’ndeki haberden alınmıştır)

4. Kez Barça // Barcelona 3:1 Manchester United














  1992'de başlayan Şampiyonluk hikayesi bu akşam ile 4. kupasına kavuşmuş oldu. Bu arenada biraz geriden gelen Barça, son 20 yılda da bu kupayı en fazla kazanan ekip oldu, hemen ardından 3 kupa ile Milan geliyor. Toplam Kupa rekoru 9 kez ile Real Madrid'de, Milan 7, Liverpool 5 kez kazanırken, Ajax ve Bayern ile beraber 4 kez kazanma şerefini Barcelona paylaşıyor.

Bu akşama gelirsek, daha zorlu bir final bekliyordum, tek taraflı luşu hayal kırıklığına uğrattı beni. Barcelona'nın futbolunun diğerlerinin çok ötesinde olduğu gerçeği ile yeniden yüzleşmemizi sağlayan maçlardan biri oldu sadece. Geçen yıl Mourinho mucizeyi gerçekleştirip yarı finalde elemese Katalanlar'ı, 3 kez üst üste alma gibi müthiş bir rekorun altına imzasını atacaktı Guardiola teknik adamlık kariyerinin 3. yılında. Şimdi iç çekiyor mudur, elbette. Hayatın yarın neler getireceği bilinmez, o nedenle en iyi iş şu an yapılandır. Bu akşam 3'lemeyi gerçekleştirmiş olsa idi tarih çok farklı bir yer ayıracaktı Pep için.

Manchester'ın 2 yıl önce oynanan finalden dersler çıkaracağı, Barcelona'nın son zamanlarda düşen ivmesi, Manchester'ın fizik olarak fazlası ile diri oluşuydu bu maça dair zorluk imajını oluşturan etmenlerdi ama Barcelona oyununu o kadar içselleştirmiş ki belirli bir süre sonra kontrolü ele almamaları neredeyse imkansız gibi. Manu çok iyi başladı maça, önde bastı ve topu önde tuttu, iyi dolaştırdılar ama 10. dakikadan itibaren geride kalan süre içerisinde yaptıklarını birden unutmuş gibi oynamaya başladılar.

Bunun sebebi Barcelona mı Manchester mı yani Barcelona'mı oyuna ağırlığını koydu yoksa Manu'mu geri çekildi sorusunun cevabı herhalde Barcelona böyle futbol oynadıkça her maçta sorulacak. Yine de Barcelona'nın şu an yeryüzünde topu kontrolü altına aldığında yenilmesi en zor takım olduğu gerçeğini değiştirmeyecek bu yazdılarımız.

Messi'nin 1 gol daha atıp 13 goller en çok gol atan rekorunu kırmasını isterdim ama olmadı, 3-1 olduktan sonra o da rölantiye aldı oyunu. Bousquets'in hakkını zaten Fatih Terim ve İlker Yasin fazlası ile verdiler.

Son söz, böyle bir maçı İlker Yasin'in anlatıyor olması maça 1-0 yenik başlama psikolojisi gibi bir şey ve işin kötüsü o 1 gol hiç çıkmıyor.

27 Mayıs 2011

Gecikmiş Gündem-Başkan Ünal Aysal















   Bu satırlarda Adnan Polat'ı yaklaşık 3 yıldır eleştiriyorduk, gerek yönetim tarzı gerek futbola müdahil olma anlamındaki tutkusu gerekse de git gide yitirdiği samimiyeti nedeniyle Galatasaray için aydınluk bir geleceğin Adnan Polat ile neden kesişemeyeceğini ya da kesişmemesi gerektiğini detayları ile anlattık tekrardan aynı cümlelerin üzerinden geçmenin alemi yok.

27 Mart tarihi bu açıdan Galatasaray Tarihi'nin dönüm noktalarından biridir.1900 kişini katıldığı Mali Kongre'nin bu ortamını dahi okuyamayıp 1 hafta sonraya karar bildirmek için toplantı zamanı verme gibi basit hesapların peşinde koşan bir başkanın Galatasaray ile kesişen yollarının önüne artık aşılmaz setlerin çekildiği o gün 106 yıllık tarihe KURTULUŞ ZAFERİ olarak nakşedilmelidir.

Kongre sürecinin ardından yaşanan mahkeme olaylarının ardındaki gölge ismin Adnan Polat olduğunu söylemek kahinlik olmayacak sanırım. Sayım sırasında Türker Aslan'ın daha efektif yollar seçebileceği gerçeğini göz ardı etmiyorum ama mahkeme süreci tek kelime ile basitlikten öte bir şey değildi. Neyse ki kaos daha fazla büyümeden kapandı ve gitti.

Gündeme gelen başkan adaylarının içerisinde şüphesiz koltuğa en yakın olanı Ünal Aysal'dı. Mehmet Helvacı'nın imajı zaten seçilmesine ne büyük engeldi. Kendisinin haklı olduğu çok taraf olsa da başkana sırtını dönmesi kolay kolay unutulmayacaktı. Turgay Kıran kadrolu başkan adayı kıvamında zaten, son bir kaç seçimde adını görüyoruz ama oyları görülemeyecek kadar azdı.

Ünal Aysal son 6-7 yıllık zaman diliminde adı sürekli kriz zamanlarında Galatasaray ile anıldı. Duayenlerin toplantılarında adı geçti, geleceğin başkanı olarak yazıldı çizili fakat ne tanıyan vardı ne de bilen. Çoğunluk için soru işaretiydi.

Polat üzerinden eleştiri yaparken geçmişine saygı duymakla birlikte elde ettiği başarıların Galatasaray'ı yönetmek için yeterli olup olmadığıı sorguladım. Yani nedir bir insanı o kultupa oturtacak referans? Futbolu iyi bilmesi mi, başarılı iş adamı olması mı yoksa servetinin fazlalığı mı? Her zaman olaylara daha sorgulayıcı bakan, elini eteğini branşlardan çekerek üstten yönetme modelini benimseyen, analizci bir başkan için yanıp tutuştuğumu belirttim.

Ünal Aysal'ı daha ilk geniş çaplı konuşmasından beri harfi harfine takip ediyorum. İlk başlardaki yaklaşımı yani mahkeme süreci netlik kazanmamışken verdiği beyanatlar biraz garipsenmişti. Gerekirse çekilirim tarzındaki ifadelerin altında yatan mana pek anlaşılmamıştı. Alışılmışın dışındaki tarzı ilk başta algılanmakta zorlanıldı. Öncelikli amacı büyük çoğunluğun oyunu, onayını alarak gelmekti, çünkü camianın inancını ve desteğini arkasında hissetmek istiyordu. Bunları yapmak için de eski yönetimlerin artık devrede olmaması gerekiyordu elbette.

Benim bir takıntım var daha doğrusu bir yargım var o da şu: Polat, Demirören gibi hazıra konmuşlar yani aileden gelen belirli bir servetin, düzenin parçası olanlardan ziyade yapıyı kendisi oluşturmuş, başarının ana mimarlarından olabilmiş gerçek kahramanları daha potansiyelli ve kulüp yönetmeye layık bulurum.

Bu açıdan daha CV'sine bakınca Galatasaray Lisesi gibi en iyi okullardan birinden mezun olduktan sonra, İstabul Üniversitesi'nde okurken 2. sınıfta 300 kişilik sınıflarda eğitim olmayacağını görüp İsviçre'ye gitme kararını alan ardından 1974 yılında Demir-Çelik ticareti ile başladığı işi hayatında 25'e yakın şirkete sahip olacak kadar kendini geliştirebilen bir profilin altının çok dolu olması gerekiyordu.

Televizyonda izlediğimiz zaman ifadeleri, sorulara verdiği cevaplar, analizci-sorgulayıcı bakış açısı, Kurumsal Yapı'ya olan sıkı bağlılığı ve problemlere profesyonel yaklaşımı artık resmi bütünleyen parçaların taa kendileriydi. Galatasaray'da yıllardır hayalini kurduğumuz güzel günlerin başlangıcı bir gün gelecek ise Ünal Aysal'ın bunun tetikleyicisi olma ihtimali çok ama çok fazlaydı.

Şu an gelinen tabloya bakın. Caminanın üzerinde 2 ay önce ile kıyaslanamayacak kadr pozitif yüklü bulutların gezindiğini görmek hiç de hayalcilik değil. Ünal Aysal öncelikli olarak Galatasary Başkanlık Makamı'nın kaybettiği saygı , sevgi, inandırıcılık ve samimiyet gibi olguların temsilcisi olacağının mesajını verdi ki bunlar uzun zamandır hasret olduğumuz güzelliklerdi.

Ben geleceğe dair umutlu bakışlar göndermeye devam ediyorum. Adnan Polat'dan ötürü "aman yavaş" demek de bir tarzdır ama ben hayat tecrübemin bana öğrettiklerine istinaden Ünal Aysal'ın çok iyi işler çıkacağını düşünüyorum. Bu noktaya gelmiş bir iş adamı bu kadar gözde olacağı bir makama hesap kitap yapmadan gelmez ve elinin taşın altına koyduğu zaman da tek seçeneğinin başarı olduğunu bilir. İlk başkanlık konuşmasında da bunun mesajını vermişti ve yakın bir zamanda acaba tüm camia hep beraber o sihirli kelimeleri haykırmaya başlar mı, ne dersiniz?

 "BAŞARI, BAŞARI, BAŞARI..." 

22 Mayıs 2011

Amores Perros- Çoğul Hayatlar



















  Kaç yıl önce izlediğimi net olarak hatırlamıyorum ama en az 4 yılı var, futbol konusunda hafızama olan güvenim ne yazık ki sinema konusunda geçerli değil. Unutuyorum bazen filmlerin en can alıcı noktlarını, Memento'da olduğu gibi notlar alıp zaman zama üzerinden geçmem gerektiğini de düşünüyorum çoğunlukla.

Yine hafızadan tadı silinmeyen ama belirgin izlere ulaşılamakta zorluk çekilen filmlerden biriydi Amores Perros ya da Türkçesi ile Paramparça Aşklar ve Köpekler. İsmine uygun aşkın ve hayatın köpekler ile ilintilendiği bir film. Bazen durağan ama bu taraz hayatın kendisini analtan filmler daha çok cezbediyor beni.

Farklı hayatlar 3 ana hikaye ile kurgulanıyor filmde. Hayatta aldığımız kararlar, yapıp ettiklerimizin sonuçları ve başka yaşamlar üzerindeki etkisini sorgularız bazen, işte bunların kırıntılarını bu filmde buluyoruz. Octavia'nın amaçsız hayatındaki en büyük tutkusu olan yengesine duyduğu yasak aşk ve bu aşkın sonucunu getirmek içi köpeğindne medet umuşu,  Daniel'in daha mutlu bir hayata yelken açmak için geride bıraktığı eşi ve çocuklarından sonra çekici, başarılı manken Valeria ile arapsaçına dönen ilişkileri, Valeria'nın kaybetikleri ve yine Ritcie'nin bu ilişkide en kritik noktlarda insanların yaşama tutunmasında üstlendiği kilit rol, idealleri uğruna ailesini ardında bırakan Devrimci El Chiavo'nun köpeklerle iç içe geçen yaşamı ve Komünizm sevdasındaki kişinin Kapitalizmin neferlerini hayatına devam etme adına para için öldürüşü ironisi filmin içindeki ana temalar.

3 hikayenin ortak noktası da filmin içerisinde güzel bir sözle ifade ediliyor: Por que tambien somos lo que hemos perdido. Çünkü bizler aslında kaybettiğim şeyleriz.Tutkuların, ideallerin uzağında kalan yaşamların içerisinde belki de Chavio'nun umut veren adımları biraz güldürüyor yüzleri ama en büyük aşkı kızına sadece bir mesaj kadar yakın olabiliyor haaa bir de uzaktan seyredişler.


Seversiniz sevmezsiniz, durağan gelir tadında bulursunuz ama Meksikalı Yönetmen Alejandro Gonzalez Inaritu'dan gerçekten etkileyici bir film, kendisini beğeniyor ve takip ediyoruz. 

19 Mayıs 2011

El Turco #2


Nuri Şahin'den sonra Milli Takımımız'ın bir diğer oyuncusu daha Real Madrid forması giyecek önümüzeki sezon. 4yıllı sözleşmeye imazayı konduran Hamit'i, Marca Nuri Şahin'den sonra Madrid forması giyecek "Diğer Türk" olarak yazmış, Mesut'u Almanlar'ın arasına yazmışlar anlaşılan. Siteden de bir klip vermişler, bunlar Türkiye'yi nerede zannediyorlar bilmiyorum ama "orient" bir hava verdikleri kesin seçilen arka fon müziği ile, pek hoşuma gittiğini söyleyemem doğrusu bu seçimin.

Hamit, Bayern Münih'de düzenli olarak forma giymese de oynadığı zamanlarda her zaman katkı yapmayı bildi, özellikle geçen sezon Ribery'nin sakatlandığı dönemde katkısı tartışılmazdı. Schalke, sonrasında Bayern ve Real Madrid, çok güzel bir yol. Yine bu yolun bir Türk futbolcusuna ait oluşu ister istemez gururumuzu okşuyor.

Mourinho'nun gelecek yıla dair 2 transferinden Nuri için orta sahada top kullanma becerisini arttırma düşüncesinin yanısması demiştik, peki Hamit için tasarlanan ne olabilir? Hamit'in çok yönlü oluşundan hareket etmek gerek öncelikle. Kanatlarda oynama özelliği ilk akla gelen nokta ama Di Maria ve Ronaldo ile o bölgelerin kapatıldığını görüyoruz. Özellikle sağ tarafın yedeklenmesinde kullanılabilir, bunun dışında orta sahada kullanılması daha muhtemel geliyor bana. Alonso, Nuri ve Hamit'den 3'lü bir orta saha kurulabilir mi sorusu ister istemez akla geliyor. Sol iç Nuri, sağ iç Hamit ve ortada Alonso. Nuri'nin sol içtek oynama durumu hafif soru işareti gibi olsa da bu 3'lüyi önümüzdeki sene sahada görebiliz. Daha sağlam bir kadro değerlendirmesi için orta sahaya yapılacak dier transferleri de görmek gerek.

Tekrar hayırlı olsun Hamit Altıntop ve Türk Futbolu'na bu transfer. Her ne kadar Almanya'da alt yapısını almış olsada Türk futbolcular için gelecek hedeflerini yüksek tutma anlamında çok önemli hamleler bunlar. Bunlara ek olarak bir de Gökhan Gönül'ün yapacağı bir transfer geleceğe bakışı ve bazı önyargıları çok farklı şekilde değiştirebilir.

Johan Elmander Galatasaray'da






















Ünal Aysal, NTVSPOR'da az önce açıkladı yarın da resmi açıklama yapılacak. Sanırım ilk olarak 3 yıl önce Galatasaray'ın gündemine gelmişti, kısmet bugüneymiş ama...

Ne kadar tatmin edici orası tartışılır, soru işaretlerim var. Toulouse'da çok verimli olurken Bolton'da Fransa yıllarının gerisinde kaldı, fakat her iki ülkede oynarken de ortak özelliği toplamda 30 maçın üstünde forma giyiyor olması. Teknik ve assit özelliği olan, fiziğine göre hızlı bir isim. Cenk Tosun'a benziyor stili ama daha hızlı, aklıma Cenk'in yaptığı katkı ve etki gelince umutla da bakılası bu hamle kıvamına geliyor ama yine de bekleyip görme yanlısıyım, zaman içerisinde sağlıklı değerlendirmeler ile bu satırlarda beraber oluruz zaten.

Nuri Şahin & Real Madrid Buluşması

2 hafta önceki “Yenilsen de Yensen de” programında tartışma hafiften bu mevzuya dayanmıştı ama derinlemesine inememiştir. Porto’nun oyncu tarama ssitemi ve bu oyuncuları pazarlama becerisi üzerine “Türkiye’deki oyunculara Avrupa’daki bakış farklı yorumları gelmişti”. Çok da aynı düzlemde olmasa da Türk oyuncu eksenindne hareketle bu tür bir transfer hareketinin gerçekleşmesi gerçekten önemli ama Almanya’da alınmış bir futbol eğitiminin altını kalın çizgilerle çizerek elbette.

Mesut’un da yine Türk kökenli bir futbolu olarak Real Madrid forması giymesi bir çoklarımı heyecanlandırsa da kendisini Alman gibi hissedişi ve normal olarak Alman Milli Takımı’nı tercih etmesi bu çoşkunun şiddetini azaltıyordu. Nuri’nin transferi sonrası artık Real Madrid maçları daha farklı bir boyut kazandı.Dünya’nın en büyük kulüpelrinden birinde hatta ilk 3^te yer alanında forma giyen ilk Türk kökenli & Türk Milli Takım oyuncusu oluşu gerçekten gurur duyulacak bir olay.

17 yaşında U-17 Milli Takımı Kaptanı olarak Şili’deki turnuvada gözlerimizin pasını silmişti. Hemen ardından Fatih Terim’in itinayla üzerinde duruşu ve hoş bir tesadüfle ilk A Milli Takım golünü Almanya’ya karşı atışı iyice benimsetmişti onu bizlere. Açıkçası sonrasındaki dönem benim kurguladığımdan daha yavaş ilerledi.” 2007-2008 sezonunde Feyenord’a kiralık olarka gönderilişi b. Dortmund’da oynamasını beklerken beni hayal kırıklığına uğratmıştı. O kiralık dönem sonrasında yavaş yavaş yükselen grafiği ve bugün geldiği nokta tüm övgüleri hakettiriyor.

Peki akıllardaki asıl soruya gelelim şimdi? “Nuri, Real’de oynar mı?”. Geçen sezon da yine böyle erken transferi Di Maria transferi haberleri sızmıştı ve şu an Arjantinli’nin takım için önemi ortada. Yani bir oyuncuyu bu kadar erken transfer ediyorlar Real Madrid ve dolayısı ile Mourinho, kesinlikle belirli planların önemli bir parçası olmasını istemeleridir bunun asıl nedeni.

Real Madrid orta sahasının özellikle Barcelona maçlarıdaki top tutamayan, çaresiz hali belli ki bazı hamleler yapmaya itmiş İspanyolları ya da Portekizli’yi. Xabi Alonso’yu bir tarafa koymak gerek çünkü pas oyununa oldukça yatkın bir isim ama Khedira ya da Lass’ın oyunun 2 yönünü oynama, pas oyununda etkin olabilme anlamında eksikleri olduğu ortada. Alonso’da dahil olmak üzere bu 3’lünün skora katkılarınında Real Madrid orta sahasının olması gereken seviyenin altında olduğunu da belirtmek gerek. Bu koşullar altında Khedira’nın yerine ve Alonso’nun yanına yapılan bu hamle ile, topa daha çok hakim olma ve skora daha fazla katkı yapabilen bir orta saha kurgusu oluşturma mantalitesi var ki bence de gayet mantıklı. Bu noktada Nuri’nin şans bulacağını düşünüyorum sadece tek bir soru işaretim var, defansif sertlik anlamında hangi noktada olacağı ama onun da Mourinho ile beraber alt edilmesi olası.

Özetle, Real için belirli bir plan dahilinde yapılmış bu trasnfer sonrası umarız Nuri’yi O beyaz forma altında çokça izleme fırsatı bulabiliriz.

12 Mayıs 2011

El Campeon!








Levante deplasmanında alınan 1-1 beraberlik sonrası ligin bitimine 2 hafta kala malum olanı ilan etti Barcelona. Guardiola üst üste 3. kez Şampiyonluğu elde ederek yoluna emin adımlarla devam ediyor. Maç sonrası verdiği demeçler içerisinde en önemli olanı ise " Bazı pozsiyonlarda eksikliklerimiz var ve transfer yapacağız" demesiydi. Forvet, sol bek mevkileri için transfer neredeyse garanti gibi. Fabregas'ın orta sahaya gelme ihitmali var, Lanus'un kalecisi ile de ilgileniliyor, bu yaz hareketli geçeceğe benziyor.


Bu arada Barcelona resmi sitesinde bir yazı var, burada Robson,Van Gaal, Ferrer, Rexach, Rijkaard geçişinden ve tabiki Guardiola dönemindne bahsederken en önemli rolü Rijkaard'ın oynadığından dem vuruluyor. 2 lig ve Avrupa Şampiyonluğu sonucunda eski güzel günlere dönüşün başladığıdan ve Guardiola'nın Rijkaard'dan aldığı projeyi daha mükemmel hale getirdiğinden bahsediliyor. Surinamlı tohumu, mayası ya da her neyse bu topraklarda, sularda tutmadı ama hala uzaklarda ondan saygı ile bahsedenler, hakkını teslim edenler var.


Bu arada konudan sağmayalım, Felicitaciones Barça!

11 Mayıs 2011

Kupa Beyi Beşiktaş

Beşiktaş için tüm sezonun özeti niteliğindeki bu maç geleceğe bakışdan tutun, bazı isimlerin karederine, taraftar psikolojisinden yöneticilerin transfer alışkanlıklarına bir çok şeyi etkileyecek kilidin taa kendisiydi. Beklediğimden daha tutuk bir Beşiktaş daha hareketli ve aktif bir İBB takımı buldum. Ali Güzeldal'ın eksikliği orta sahada organize olma anlamında sıkıntı yaratsa da İBB'de Holmen'in gerçekten takdirlik futbolu, İbrahim Akın'ın ileride top tutan anlayışı ve İskender'in zaman zaman hareketliliği  Abdullah Avcı'nın ekibini ayakta tutan temel etkenlerdi. Defanstaki 2 ağır isme rağmen maçn büyük bölümünde bireysel hatalar dışında organize pozisyon vermemeleri de dikkat çekiciydi. Tum maç boyunca etkisizdi ve yerine giren Gökhan'uın getirdiği hareketlik sonrası golün gelişi de tesadüf değildi.

Beşiktaş'ı daha aktif bir oyun anlayışı ile görmeyi umut ediyordum. Oyunu rakip sahaya neredeyse 90 dakikada sadece İbrahim Akın'ın bence yanlış şekilde dışarı alınıp Belediye'nin ileride top tutma sıkıntısı baş göstermeye başlayınca yıkmayı başarabildiler. Net pozisyonları bulmuş olsalar da günün en dikkat çekici ve başarılı isimlerinden belki de başında gelen Hasagiç set çekiverdi kaleye ve net pozisyonlarda geçit vermemeyi başardı. Fernandez ve Sivok günün en iyi 2 ismiydi Siyah-Beyazlı ekipte. Elbette kişisel yetenekleriyle ön plana çıka Queresma'yı da eklemek gerek aralarına ama bireyselliğin dozajının kaçışının zaman zaman sinirleri gerdiğini de belirtmek gerek. Rüştü'nün de gayet başarılı oldğu gerçeğini de atlamayalım.

Beşiktaş kötü geçen sezonu iyi bitirerek gelecek sezona umutla bakmak için elle tutulur bir nedene sahip şimdi. Muhtemelen bu kupa ile gelen motivasyon yıldız transferleri ile pekişecek. Burada Fernandes'in gidecek olması bir dezavantaj olacak çünkü gerçekten yetenekli ve oyunu 2 yönlü oynayan bir isim olması itibariyle değerli bir oyuncu belki çok fazla oynamadığı için dikkat çekmedi ama bu akşam çok iyiydi attığı penaltı da çok klastı.

Benim öngörüm bu başarının elbette motivasyonu arttıracağı yönünde ama Beşiktaş'lı yöneticilerin yanlış karar verme potansiyellerinin fazla oluşu ve yıldız takıntıları nedeniyle 2-3 takviye ile şampiyon olacağına inanışan bu takımın gelecek sezon o hedeflenen çizgide olmayacağını düşünüyorum. Yani daha sağlam rütuşların yapılması lazım. Gelecek olan isimlere bakarak elbette değerlendirmeleri yaparız ama şu anlık düşüncelerim bu şekilde.

Maçın kader anı Metin'in penaltısında Rüştü'nün yerdeki hareketiydi bence. Direkten dönen top sırtı yere dik duran Rüştü'nün muhtemelen yere indikten sonra bele çarpışı ile birlikte kaleye gidebilirdi. Gayri ihtiyari olsa da yerde toparlanmaya çalışarak belini yere paralel konuma getirdikten sonra topun ileriye doğru yönlenmesini sağlayacak bu şekilde maçın dönümünü farkında olmadan sağlamış oldu tecrübeli eldiven.

Bu sonucun Tayfur Havutçu'nun kaderine nasıl etki edecek, en merak ettiğim nokta da burası? Beklemedeyim...

Beşiktaş 6: 5 İ.B.B

Stat: Kadir Has
Hakemler: Yunus Yıldırım xx, Baki Tuncay Akkın xx, Volkan Narinç xx
Beşiktaş: Rüştü xx, Ekrem x, Sivok xx, Aurelio x, İsmail x, Fernandes xxx, Necip xxx, Quaresma xx, Guti x (Dk. 106 Hilbert), Simao x, Bobo x (Dk. 56 Almeida xx)
İstanbul Büyükşehir Belediyespor: Hasagiç xx, Rızvan xx, Can xx, Metin xx, Ekrem xx, Cihan xx, Mahmut xx, Holmen xxx, İskender xx (Dk. 105 Tevfik x), Tum x (Dk. 56 Gökhan Ünal xx), İbrahim xxx (Dk. 83 Gökhan Süzen x)
Goller: Dk. 33 Quaresma, Dk. 78 Sivok (Beşiktaş), Dk. 53 İbrahim (penaltıdan), Dk. 68 Gökhan Ünal (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)
Sarı kartlar: Dk. 13 Ekrem, Dk. 75 Quaresma (Beşiktaş), Dk. 45 Metin, Dk. 62 Mahmut, Dk. 120 Holmen (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)

10 Mayıs 2011

Şampiyon Panathinaikos















Hani Vizontele'de televizyonu gören köyün delisi "Şerefsizim benim aklıma gelmişti" tepkisi veriyordu ya, Barcelona serisinin kaybettikleri ilk maçınd bile Obradovic'in yönetimini gördükten sonra "Bu Pana'nın bileği zor bükülür" demiştim. İlk maçı da son saniyede kaybedip geriye düşmelerine rağmen bir koçun takımı nasıl yönlendirdiğinin en güzel örneklerini sergileyen bu takımın yolunun uzun olduğu ortadaydı.

Final Four eşleşmelerine bakınca Final'in adının Pana-Maccabi olacağını söylemek kainlik değildi zaten. Hatta açıkçası bu aşamadan sonra Yeşiller'in kupayı vereceklerini de zannetmiyordum.

Daha ilk çeyrekte kontrolü eline alan taraf Pana idi 22-15 biten bu çeyreğin ardından, 2. çeyrekte Maccabi'nin 4 sayılık üstünlüğü ile devre kafa kafaya bitti. 3. çeyrek ile birlikte açılan fark artık zamanın tükenip kupanın Yunanlılar'ın elleriyle buluşmasının beklediği anların sahnelenmesinin temel nedeniydi.
Maç boyunca Sarılılar'ın 2 sayı isabetinde %39 ile oynarken Pana'nın %62'lerde oluşu zaten farkı izah eden en temel gösterge yanında bir de 9 adetlik defansif rebound farkını eldedik mi (Schortsanitis'in erken faul problemine gidişi de bunun en önemli sebebiydi) çok da bir şey yazmaya gerek kalmıyor.

Panathinaikos bu sonuçla 6. şampiyonluğunu kazanmış oldu, koç Obradoviç ise toplamda 8. Pana ile 5. şampiyonluğu hanesine yazarak bu alandaki rekorun sahibi olmuş oldu. En çok kazanan takım sıralamasının tepesinde ise Real Madrid olduğunu hatırlatalım.

MVP'yi maçı izlemeyenler de tahmin etmiştir: Dimitris Diamantidis. Barça serisini takımına getiren isim, Euroleague tarihinde Final Four'da 2. kez MVP seçilen 3. isim olarak da adını yazdırmış olde gelecek nesillerin ezberleyeceği satırların arasına.

Maçın ilginç görüntülerinden biri de Rusya Milli Takımı sonrası Efes Pilsen'e büyük umutlarla getirilen ama hayal kırıklığı yaşanan, yaşatan,yaşayan David Blatt'ın bench'de oluşuydu.

06 Mayıs 2011

Braga - Porto Dublin'e













Genç teknik adamlar Dublin yolunu takımlarına aralayıverdiler. Porto kadrosu itibariyle ciddi potansiyel taşısa da Braga gibi çok daha mütevazi bir kadro Avrupa'da son 3 yıldaki yükselişinin finalini müthiş yaptı. Çok merak ettiğim bir istatistik var: Braga'nın topla oynama yüzdesi. Topa hakim olmaktan ziyade alanlarını korumayı tercih ediyorlar. Bir araştırma yapıp burada gerekli paylaşımı yaparım.

Finaldir, havası farklıdır ama bu akşam eksik Benfica'nın direkten dönen çizgiden çıkan topları olduğunu görmezden gelemeyiz. O nedenle Porto mevcut kadrosu ile kupanın bir tarafından sıkı sıkıya tutunmuştur. Son 4 sezonda iki takım arasında oynaya 10 karşılaşmanın 7'sini Porto kazanırken, 2 kez Braga sahadan galibiyet ile ayrılan takım olmuş.

Çok değil 2 hafta sonra sonucu göreceğiz, Domingos Paciencia'nın çok çalışması gerek ama kupayı alacak olursa elindeki imkanlara göre çok büyük bir iş başarmış olacak.