31 Temmuz 2009

Netenya 1: 4 Galatasaray



As oyuncuların ve özellikle de Kewell'ın takıma girişi 1-2 vites yükseltti takımın Tobol karşılaşmasındaki performansını ama bu görece farkta Netenya'nın, Tobol'dan kalite olarak daha aşağıda oluşunun etkisini de belirtmek gerek. Kazak ekibi hem daha disiplinli hem de daha mücadeleci bir futbol koymuştu sahaya, İsrail ekibi bu görüntüden çok uzaktı.

Kadronun tecrübe katsayısının artması ile fark yavaş yavaş ortaya çıkıyor özellikle de rakip kalede pozisyona girme rahatlığı açısından ama yaşanılan sıkıntıların bazıları olduğu gibi tekrar ediyor. Öncelikle takım savunmasında bariz sıkıntılar var. Bunda tandemin uyumsuzluğu, ki bu uyumsuzlukta Gökhan'ın temel savunma yeteneklerindeki eksikliklerin büyük payı var, kadar orta sahanın rakip tarafından çok kolay geçilmesinin de etkisi var. Yani top rakipte iken şok pres ile hız kesme ve takım halinde topun gerisine geçilme noktalarında eksiklikler var. Orta saha bu kadar kolay geçilince de her an hata yapmaya açık bir tandem ve zaten sıkıntılı olan sağ bek ile pozisyon vermeniz sıkıntılı oluyor. Elano transferine bu açıdan yaklaşınca yaşanılan bu problemi gidermekten çok hücumdaki etkinliği katlayacak bir isim olarak değerlerlendirmek daha doğru olacak.

Ortada oynayan Mustafa - Ayhan ikilisi üzerinden de savunma zaafını açmak gerekiyor. Öncelikle Mustafa tüm iyi niyetine rağmen hem o bölge için yavaş hem de yaratıcı tarza sahip değil. Yani defanstan topu sırtı dönük alarak rakip kaleye yönelebilecek ve rakip ataklarda seri hareketlerle savunmayı rahatlatacak profili yok, bence hala bu takımda olmaması gereken isimlerden. Ayhan'da yine hız problemi yaşayan diğer oyuncu ve defansif oyunda da yeterince efektif değil. Sağlam bir Linderoth bu 2 oyuncunun toplamından daha iyi savunma yapar ama adamı problemsiz görmek neredeyse imkansız.

Gökhan-Servet 2'lisinin de topu oyuna sokma noktasında yaşadığı sıkıntı rakibin öne çıkarak savunma ve orta sahaya pres uyguladığı her maçta topun duvardan döner gibi kalenize gelmesine yol açar. Çünkü mevcut top kullanma sıkıntısına ek olarak orta sahadaki 2'li de topu alıp rakip kaleye hızla taşıyan oyuncular değiller, yani bir ifade ile savunmanın bu zaafını kapayacak kalibrede adamlara sahip değilsiniz an itibariyle. Dolayısı ile savunmanın göbeğine topla çıkabilecek, topu oyuna iyi sokabilecek bir adam düşünülebilir; ama orta sahaya Mustafa ve Ayhan'da olmayan belirtilen özelliklere sahip bir oyuncu takviyesi de takımın savunma gücünü ciddi biçimde arttırır, aynı zamanda hücuma çıkışları da hızlandırır. Benim ilk tercihim bu tarz 1 takviye olurdu, bakalım zaman ne gösterecek.


Bunlara ek olarak pas trafiğindeki düzelmenin daha ileri taşınabilmesi adında orta saha oyuncularının çok daha hareketli ver yer değiştirerek oynaması şart. İlk yarıda bir kaç pozisyonda Kewell orta çizgide topu alıp içeri doğru katettiğinde çevredeki tüm oyuncuların çakılı olmasından dolayı pas sıkıntısı yaşadığı ve topu geriye oynamak zorunda kaldığı net olarak görüldü. Ayhna ve Mustafa da ciddi biçimde hissediliyor bu eksiklik. 2. yarıda daha hareketli olunmasının meyveleri daha yüksek pas yüzdesi ve hızlı ataklar olarak geri döndüğünü de gördük.

Takımın genel değerlendirmesinden sıyrılıp 2 isme ayrı parantez açmak lazım: İlki Arda. Kaptanlık ile beraber oyun içerisinde aldığı insiyatif de arttı. Bunu sadece kaptanlığa getirilmesi sonucu sayaha yansıttığı bir yük olarak değil aynı zamanda Rijkaard'ın da üzerine bindirdiği bir sorumluluk olarak düşünüyorum. Bir kenar ya da orta oyuncusundan çok, serbest adam tarzında oynadı. Sol-Sağ-Orta her yerde gördük onu, 3 asist yaparak da güzel bir imza attı galibiyete. Geçen yıl Skibbe ile başlayan o futbol mantalitesindeki çıkışını bu sene daha da yukarılara taşıyacağına dair inancım tam.

Diğer bir isimse Kewell olmalı. Bu adamın takıma kattığı hava bambaşka. İlk yarıda neredeyse tüm pozisyonların içerisinde O vardı. Oyun zekası ile fark yarattığı apaçık ortada. Çok zorladı golü bulmak için ve 2. yarının başında o da noktayı koydu.

Son bir sözde Aydın için. Bugün her ne kadar geçmişe oranla daha iyi bir performans koysa da ortaya bunun yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Bazı anlarda saahda yürümesi, hareketsiz olması pek kolay hazmedilecek gibi değil. Hala vakit kaybıdır Aydın ile uğraşmak, Yaser-Aydın gibi isimlerle "kulübemiz zengin" edebiyatı yapamazsınız.

30 Temmuz 2009

Elano Galatasaray'da



Mevcut kadroya ilk takviyenin orta sahada oyn kurabilecke, gollük paslar atabilecek, oyunu 2 yönlü oynayabilecek bir oyuncudan yana kullanılması gerektiğini önceki yazılarda defalarca yazmıştık. Elano transferini de bu açıdan değerlendirmek daha yerinde olur diye düşünüyorum.

Kalite olarak çok fazla söylenecek bir şey yok, isimin hep duyduğum ama daha çok maç özetlerinden tanıdığım bir isim, 90 dakika sadece Hamburg ile oynanan çeyrek final serisi 2. maçında izleme şansım oldu. Hücum hattında oldukça etkili olmuş, 2 frikiği direkte patlamıştı. Robinho ile takımın gol umutlarının bağlandığı isim olarak göze çarpmıştı.

Peki yukarıda yazdığımız öncelikli takviye tanımlamasına ne kadar uygun Elano? Aslında bu soruya cevap vermek için kemiksiz 3 maç 90 dakika izlemek lazımdı, ama ne yazıkki elde yeterli veri yok. Yine de mevcut database üzerinden gidelim. Lincoln'e alternatif olmaktan ziyade daha çok kenar adamı oyununa daha yatkın bir yapısı var Elano'nun.4-3-3'de ortadaki 3'lüden biri olabilir mi" gibisinden sorular da gelmiyor değil akla. Yani her iki çizgide de rahatlıkla oynayacak bir isim, ama forvet arkasında neler yapacağı ve oyunun defansif yönünde ne kadar var olduğu burada cevaplanması gereken en önemli 2 soru özellikle de Galatasaray'ın ihtiyaçları göz önüne alınınca. Eğer olumlu bir cevap alınmaz ise bu sorulara tüm kalitesine rağmen Elano transferini belli çerçeveler içerisinde sorgulamak gerekir bence.

Gelişi ile birlikte kesin olarak söylenecek ilk şey ise Hagi'den bu yana hasreti çekilen ve büyük umutlar bağlanan Lincoln'den de beklediğini bulamayan Galatasaray taraftarı yeni firkik gollerini izlemeye hazırlansın, kaleye yakın bölgelerde kazanılan frikiklerde daha bir heyecanlasın, topun başına Sabri'nin geçmeyeceğini bilmenin rahatlığı ile güzelce arkasına yaslansın. Bu bile başlı başına önemli bir kazanım olabilir özellikle de düğümlenmiş maçlarda kilidi açmak adına ki Hagi'de ilk geldiği yıl çok fazla puan kazandırmıştı Galatasaray'a bu tip goller ile.

Bunlara ek olarak topa hakim, dikine oynayabilen bir oyuncuyu kadroya katıp Arda-Keita-Kewell 3'lüsünden 1'ini yedeğe göndererek kulübesini de güçlendirmiş oluyor Galatasaray ki Aydın, Yaser gibi isimlere bel bağlamanın beyhude bir çabada ibaret olduğu iyice ayyuka çıkmıştı. Arda-Kewell-Keita-Elano dörtlüsü ile aynı anda saha içerisinde farklı dizilişler de uygulayabilir ve oyun içerisinde oyucuların mevkilerini çok rahat değiştirebilirsiniz. Bu açıdan bakınca da aslına kadro derinliği ve esnekliği yaratma anlamında da yerine bir transfer olduğu rahatlıkla söylenebilir ama benim için öncelikli şart Lincoln'ün pozisyonunda mücadele yönü de ön plana çıkabilecek bir isim olarak sahada yer alabilmesi olacaktır.

Takım dizilişi açısından 2 alternatif üzerinden ilerleyerek, yeni 90 dakikalarda edineceğimiz izlenim ile daha sağlıklı değerlendirmeler yapma temennisi ile yazımızı bitirelim:

1) Ortadaki 3'lüde oynayabilir ise, Arda- Kewell 2'lisindne muhtemeln Arda sol çizgide, Keita sağ çizgide oynar ve Kewell'a kulübe yolu görülür.

2)Orta 3'lüde Linderoth-Arda-Elano, solda Kewell sağda Keita dizilişi ile çıkılabilir ama orta sahadaki 3'lünün defansif zaafiyet yaratması muhtemel.

3) Sol çizgide oynar ise Arda göbekte, Keita sağda yer alır ve Kewell'a yine kulübe yolu görünür.

Özetle Arda ve Keita'nın yerleri sağlam. Elano'nun pozisyonuna göre Kewell kulübeye çekilecek ilk isim gibi duruyor.

29 Temmuz 2009

Acemiler Mangası ve Kaçınılmaz Son

Hazırlık kampında ilk işaretler alınmıştı aslında. Orada alınan farklı mağlubiyetler fırtınanın habercisiymiş ama havayı koklayabilme becerisini göstermek lazımmış önce. Sonuç da oldukça manidar, Bülent Uygun'un geçen sene sarf ettiği "5 yeriz 6 yemeyiz, 7 yeriz ama 8 yemeyiz" açıklamasını düşününce.

Maçın teknik taktik tarafına gelince yukarıda yazdığımız teknik adamından futbolcusuna kadar tam bir acemilikler silsilesi vardı sahada. Geçen sezon oynadığı maçların neredeyse tamamında oyunu kendi sahasında kapanarak kabullenen, iyi alan daraltan ve yüksek mücadele gücü ile 90 dakika oyuna asılan Sivasspor gördük sahada. Göze hoş gelen bir futbol yapıları yoktu elbette ama en azından beğensek de beğenmesek de ne oynayacaklarını tahmin edebiliyorduk. Hatta bu düzenin dışına çıktıkları, atak ve geniş alanda oynamaya çalıştıkları Kadıköy'deki fenerbahçe maçında 4 golü görüvermişlerdi ağlarında.

Dün akşam özellikle ilk yarıda oynamaya çalıştıkları oyunu hangi şablona oturtacağıma bir türlü karar veremedim, çünkü o bilindik savunma yapısından çok uzak olmalarının yanı sıra neredese yarı sahayı geçemeyecek bir takım hüviyetindeydiler. Defansta Bilica'nın yerine Yasin'i koymak "bir kaç vites düşürmek" manasına geliyor, belirtmek lazım. Aralarında dağlar kadar fark var, üstelik yanındaki diğer göbek oyuncusu Sedat'ın da benzer yapıda ağır bir oyuncu olduğu gerçeği bir tarafta dururken aynı tarz 2 adam ile oynamak...Dün takımın kilidini açan ataklar sağ ve sol kanatlarda oluşan boşluklar sonucunda geldi. Özellikle Hayrettin'in tek başında kalışı ve önündeki isimden yardım alamayışı o bölgeyi koridora çevirdi.

Orta sahaya İbrahim-Mbemba-Onur-Musa gibi isimleri koyuyorsanız, sizden beklenen en azından yüksek bir mücadele gücü ortaya koymanız ve rakibin orta sahayı geçmekte zorlanan bir görüntü sergilemesi olmalı. Ne yazık ki çok eksik kaldılar o beklenen tabloyu sergilemekte. Tabiki orta saha oyuncularından sadece mücadele değil, aynı zamanda takımı ileri taşıyacak pas organizasyonları da beklenir ,oysa bu dörtlü Mbemba dışında topu olumlu kullanma açısından neredeyse hiç katkıda bulunamadılar. Ard arda 4-5 pas pas yapılabildiğini hatırlamak bile çok güç. Dolayısı ile orta sahayı geçen her top neredeyse kalenize atak olarak geri döndü.

Bu organizasyonsuzluk, kaleciden başlamak üzere yapılan bazı kişisel hataların yanına Bülent Uygun'un daha ne oynayacağına karar verememiş bir takım sürmesi neticesinde dün akşamdan farklı şeyler ummak neredeyse imkansız bir hal alıyor zaten. Oysa çekebilecekleri en iyi kurayı çekmişlerdi. Bu sene kötü başladık, elde kaldı 4. Puan lazım bize, umarım yakın bir zamanda bu rakam daha da aşağılara inmez!

27 Temmuz 2009

Barça Geleneği Wembley Semalarında

Barcelona, hazırlık maçları serisine Cuma akşamı Wembley'de Tottenham karşısında başladı. İlk yarıda çoğunluğu genç takımdan gelen oyuncular ile oynayan takım Spurs karşısında bocalamadan, ağabeylerinin bıraktılkları yerden devam edercesine oynadılar. Yerden ayağa paslar, rakip atağa çıkarken yapılan pres, önde basma vs. vs. Guardiola'nın 3 kupaya uzanan takımının bir prottotipi vardı sahada üstelik çoğunluğu altyapıdan gelen gençler ve aralarınsa sıkıştırılmış ne kadar ağabey olduğunu pek karar veremedğim Bojan, Keita, Yaya Toure, Abidal ve Gudjohnsen oluşan bir takım ile.

Bu güzellik Redknapp'ı da derinden etkilemiş olacak ki Barça'nın gençler ile sahaya koyduğu oyunun kendisini çok etkilediğini belirtmiş hemen. Böylesine bir ortamda, üzerlerinde oluşması muhtemel baskıyı hiç hissettirmeden oyunu domine etmelerine saygı duyduğunu, sahada rakibin kendi takımı üzerinde oluşturduğu baskının sahaya yansıtmak istedikleri oyun üzerindeki etkilerini görme konusunda da epeyce not kaydettiğini de ekliyor İngiliz teknik adam.

Ekol oluşturmak, takıma yeni katılanları bu sisteme entegre edebilmek çok zordur ama eğer siz altyapıdan itibaren geleceğin Iniesta, Xavi ve Messi'lerine bu mantığı kazandırırsanız hem Wembley'de rakip teknik adamı as oyuncuları ile oynarken bile ne kadar zor duruma düştüğünü itraf ettirir hem de Real Madrid 200 milyon euro'lar harcayarak yetişmiş yıldız ile donatırken takımını siz bu mertebey aday futbolcular sürersiniz piyasaya. Yakındır, tez zamanda gözler önünde olmaları...

21 Temmuz 2009

Fenerbahçe'ye 2 Yeni Brezilyalı

Resmi siteden de doğrulandı haber, Corinthians'tan Andre Dos Santos ve Cristian Oliveira Fenerbahçe'de. Gazeteler için iyi malzeme, direkt olarak isimleri verip akıllarda başka isimler canlandırabilmek için bire bire.

2 oyuncudan Dos Santos'un konfederasyon kupasında izledik. Sol bek'de forma giydiği maçlarda ileri çıkışları, top sürüşü izlerken keyif vermişti. Topa gayet yumuşak hükmediyor ve etkili bir sol ayağı var, iyi şutlar çıkarabiliyor. Oyunun hücum yönünde de etkili ama defansif yönde de sırıttığını söylemek için yeterince veri yok elimizde. Sol açık olarak da etkili olabilecek bir yapısı var, ilk izlediğimde de oyun yapısı dikkatimi çekmişti, farklı bir stili var. Brezilya Milli Takımı'nda oynayan genç bir oyuncuyu kadroya katmak gayet başarılı bir hareket olarak değerlendirilmeli özellikle de kadronun zayıf halkalarından Uğur'un yerinde forma giyecek ise.

Oliviera ise defansif orta saha oyuncu olarak lanse ediliyor. Oyunun ofansif yönünde ne derecede var olduğu önemli aslında. Çünkü Fenerbahçe orta sahasında oyunun 2 yönünü oynayabilecek oyuncuların monte edilmesi şart. Sadece Emre var bu formasyona uygun oynayabilecek, bu sayının artması lazım. Dolayısı ile en azından Selçuk'u keseceği kesin olsa da daha fazlasını verebilmeli. Kendisi hakkındaki düşünceleri ilerleyen haftalarda daha net yaparız.

Trasfer hareketine bakınca Dos Santos ismi üzerinde pek bir şüphe oluşacağını zannetmiyorum özellikle de Konfederasyon Kupası'ndaki performansı da göz önüne alındığında. Oliviera da oyununun hücum yönünde de var ise tıpkı Appiah gibi, o zaman tam isabet demektir.

Nilay Yiğit: Nokta Transfer



Sonunda 2 yıldır neden alınmadığını hayretle izlediğim oyunculardan birini kadrosuna kattı Galatasaray. Geçen sene Beşiktaş'da oynarken takımın açık ara en iyisi olarak sırıtıyordu zaten. Özellikle de Işıl'ın da zaman zaman yapmadığı pota altı penetrelerini gayet başarılı yapması en dikkat çekici özelliğiydi.

Galatasaray'ın kadro yapısı da düşünüldüğünde artık Işıl ile değişimli oynayabilecek bir alternatife sahip olması gayet sevindirici. Ne Tuğba ne de Şaziye'nin bu görevi yerine getiremediklerini defalarca gördük. Özellikle de Tuğba'nın çıldırtan top kullanmalarını daha az görecek olmak da işin cabası. Tam anlamıyla nokta transferdir bu hareket, umarım beklenen performansı gösterebilir.

18 Temmuz 2009

Marcus Berg Hamburg'da



Zaman zaman bilgisayarımın masaüstünde kalabalıklaşan görüntüyü sadeleştirmek amacıyla temizlik yaparım bir çoklarının yaptığı gibi. Çoğunluğu dosya isimlerinden ayırır, gereksiz olanları siler, kullanılacakları da uygun şekilde arşivleriz. Fakat bazı dosyalar vardır ismi size bir şey ifade etmez mutlak içini açıp içinde ne olduğunu görmek isteriz.

İşte yaklaşık 6 ay önce bu tür bir temizlik sırassında masaüstümde duran bir notepad dosyasının ismine anlam veremeyince içinde ne olduğuna baktım ve şu tek satır yazıyı gördüm: "Marcus Berg- Groningen bu çocuğa dikkat". 2008 Şubat'ından kalmış o ifade, muhtemelen bir yerde gördüm ve hemen ismini unutmamak için kaydettim. Cümleyi okuyunca da araştırmak farz olmuştu tabiki.

Öncelikle Hamburg'un çok iyi bir transfer yaptığını belirtmek gerek. İliç'in Bayern'e gidişinin ardından Petriç ve Guerero'nun yanına 3. bir isim gerekliydi. Tam bir nokta santrafor değil, ileri ucu destekleyecek bir partner olarak da oldukça parlak performansı var genç oyuncunun. Henüz 22 yaşında ve oldukça atletik bir yapısı var Berg'in. Seri hareket edip adam eksiltebiliyor ve son vuruşlarda da gayet başarılı. 2007-2009 yılları arasında İsveç Genç Milli Takımı ile çıktığı 19 karşılaşmada 14 gol atmayı başarabilmiş bir isim İsveçli yetenek.

Profesyonel kariyerine Goteborg ile başlayan Marcus Berg 2005-2007 yılları arasında oynadığı 53 karşılaşmada 21 gol kaydetti. 2007 yılında Hollanda'nın yolunu tutan Berg, Groningen forması altında 56 karşılaşmada 33 gol ile Goteborg'da 0.5'in altında olan maç başına gol ortalamasını 0.6'lara doğru taşıdı.

Hamburg'a 10 Milyon euro' gibi makul bir maliyeti var bu transferin ve 2 sene sonra çok daha iyi bir fiyata elden çıkarabilecekleri bir oyuncuyu kadrolarına katmış oldular.

Groningen açısından bakınca da daha önce Luis Suarez'den bahsederken de belirtmiştik 700.000 Euro'ya Uruguay'dan alıp 7.5 Milyon Euro'ya Ajax'a satmışlardı benzer bir modeli de Marcus Berg için başarıyla uyguladılar. En azından bir transfer politikaları ve genç yetenekleri keşfedebilen bir yapıları olduğu aşikar.

Muhtemelen kulüplerdeki bir çok yöneticimizin dimağında Hollanda'nın mutevazi bir şehir olması ve 90'lı yıllarda Türk göçmenlerin evlerinde çıkarılan yangınlara ev sahipliği yapması dışında herhangi bir kaydı yoktur Groningen'in ve bu şehir kulübünden öğrenecekleri çok şeyin olduğunu nda kesinlikle farkında değilelrdir. Nasıl transfer yapılacağı ve genç yeteneklerin nasıl keşfedileceği noktasında hızlandırılmış bir kurs şart bizim yetenek kaşifi (!) futbol yöneticilerimize. En azından elde para var iken gidip de Carusca'yı menejer kakalaması ile alıp geleceğin yıldızı olarak lanse ettikten sonra hiç bir şey olmamış gibi ortalıkta gezinmezler.

Galatasaray'ın Yerli Oyuncu Politikası

Bugün, Sabah Gazetesi'nden okuduğum bir haber hemen dikkatimi çekti, mevzuu Galatasaray'ın yerli oyuncu açısından kısırlaşan kadrosuydu. Haberi okurken tespitler o kadar hoşuma gittiki, hemen sayfanın başına dönüp analizi kimin yaptığına baktığımda Bülent Timurlek'in nam-ı diğer Aceto'nun adını görünce yüzümde "aklın yolu 1" sözüyle desteklemiş inceden bir tebessüm belirdi.

Bu konu benim de yaklaşık 1.5 yıldır üzerine basa basa belirttiğim hususlardan. Blog arşivinde en az 3 yazı durur bunula ilgili Galatasaray kadro analizleri yazılarında. Özellikle Adnan Sezgin'in göreve geldiği 2006 yılından beri yapılan transferlere bakıldığında tam bir facia ile karşı karşıya kalındığı rahatlıkla farkedilecektir. Bu süreçte toplamda yapılan 10 transferi (H. Balta, Servet, Volkan, Yaser, Ferdi, Orkun, Serkan Kurtuluş, Barış, Serkan Çalık, Alparslan) masaya yatırdığımızda Kalli'nin ısrarı ile alınan Servet ve Barış ile Hakan Balta'nın takıma katkıa yaptıklarını görüyoruz. Geriye kalan oyunculardan Ferdi ile zaten yollar ayrıldı ve 1 sene boyunca forma giydiği resmi maç sayısı 3'ü geçemedi. Volkan Yaman ile 1 kaç gün içinde yolların kesinlikle ayrılmasını bekliyorum. Geriye kalan oyunculardan Ümit Davala tavsiyeli Alparslan uzun sakatlık sonrası nasıl döneceği belli olmayan Serkan Çalık katkı yapabilir geriye kalan oyuncualr ile ilgili söylenebilecek pek 1 şey yok, en kısa zamanda yolların ayrılması gerektiği gün gibi aşikar.

Yerli politikasına ek olarak hep iyi olduğundan bahsedilen altyapının da katkısı neredeyse sıfır. Geçtiğimiz yıl akademi adı verilse bile anlayış değişmedikçe sadece kağıt üstünde görünenler ile kalınıyor. Orası da Polat & Sezgin sonrası iyice pasif duruma geldi dikkatinizi çekerim. Son 3-4 yıldır ses seda yok. Acilen el atılması ve gerçekten vizyoner bir şekilde yapılandırılması gereken en önemli krumdur Altyapı şu an.

Ben hala Galatasaray'ın nasıl, hangi metod ile transfer yaptığına akıl erdirebilmş değilim. Oyuncu takibini kim yapıyor, kaç kere izleniyor, hep bahsedilen ama bir Kayser Soze efsanesine benzeyen "Oyuncu İzleme Ekibi" nerede, kimlerden oluşuyor, soruların cevap verecek birileri varmı acaba? Pek sanmam ya, neyse... Soruları soruyorum çünkü futbolu gerçekten hakkıyla takip eden birisinin Volkan Yaman, Yaser, Serkan Kurtuluş, Ferid gibi adamları Galatasaray'a kazandıracağına ihtimal vermiyorum. 3 kez izlensin bu oyuncular zaten potansiyelleri ve sınırlı kapasiteleri çıkar ortaya. Neden bu gerçeklerin görülmesi içi Galatasaray'da oynadıkları zaman dilimine bırakılıyor? Muhtemelen izlenen yöntem bu değil, yoksa bu kadar çok hata yapılmaz.

Galatasaray Rijkaard ile takımın geleceğini şekillendirmek adına önemli bir adım attı ama bu iş sadece kaliteli teknik adamı getirip köşeye çekilmek ile olmuyor. Geçen sezon yaşanılan başarısızlığın sadece bir boyutu idi teknik adam, buna ek olarak kadro yapısı, oyuncu takip metodları vs. vs gibi bir çok noktaının da masayay yatırılması gerekiyordu. Teknik adamı buraya getirmek elbette bir vizyon gerektirir ama eksiktir parçaların tamamlanması gerekir ve asıl vizyonu ben bu tür yapılanmaların daha sağlam bir temel ile şekillendirilmeis çabalarında ararım. Yoksa Rijkaard'ı getirmek başlı başına vizyonerlik göstergesi değildir.

Dolayısı ile Galatasaray değişim için attığı önemli adımı tamamlamak için özellikle de yerli oyuncu transferleri ve alt yapınnın A takıma hizmet edebilirliğinin arttırılması konusunda kalıcı adımlar atmalı, yoksa erken doğumun çok ciddi riskleri olduğu unutulmamalı!

16 Temmuz 2009

1 Musibet 1000 Nasihat : Tobol 1:1 GS



Galatasaray maç analizleri sonrası karaladığım cümleleri tekrar ettirmekten bıkmayacak bu takım anlaşılan. Geçen sene için yazılanlar, hazırlık maçları ve özellikle de son Leverkusen maçı için not düşülenleri buraya kopyalamak bir çok şeyi anlatmak için yeterli olacaktır sanırım. Ama biz yine de yazmaktan bıkmayalım belki bir gün 1 şeylerin düzeldiğini görürüz ve artık o cümleleri yazmayacak olmanın mutluluğunu paylaşırız bu satırlarda.

Maç için başlıkda da yazdık 1 musibet 1 nasihattan iyidir diye, durumun özeti bu. Geçen sene klişe haline gelmiş bir laf vardı "Galatasaray'ın çok geniş ve alternatifli bir kadrosu var" şeklinde. Bu cümleye inat defalarca yazdım, "bu koca bir balondur ve patladığı zaman herkes gerçeği görecektir diye". Evet aslında gördüklerimiz bunlardan ibaret. Bu takımın as oyuncularının yerine şu takımdan ilk 11'de oynamayacak olan hangi oyuncuyu koyarsanız koyun o takımı dengesi bozulur. Bunu gördük bu akşam. 1 oyuncu topluluğu (takım demiyorum çünkü takım olmak için bir arada oynamış olmak lazım) bu kadar mı yetenek yoksunu davranır. Nerede, hangi şartlarda oynarsanız oynayın eğer rakip kaleye Galatasaray takımında şut atabilen tek oyuncu dahi yoksa neyin analizini yapacaksınız.

Şimdi çıkıp da "bu hazırlık maçı, analiz yapmaya değmez" teraneleriyle atıp tutanlar olacak. Külliyen katılmıyorum, tehlike sinyallerinin verildiği maçlar bunlar. Peki nedir bunlar?

1) Bu takımın kadrosunda gelecek vaadeden, gelecek vaadedebilir sıfatıyla kimsenin taşınmaması gerek artık. Yedek kulübesini bu oyunculara ayırmak vakit kaybından başka bir şey değil. Aydın, Yaser, Erhan hiç bir zaman yedek kulübesinden gelip takımı ileriye taşıyacak oyuncular değil. Bunu görmek lazım. Durum bu kadar netken nasıl hala umutlu olunuyor anlamıyorum, ben başka türlü mü izliyorum şu maçları?

2) Barış-Ayhan-Topal'ın olduğu bir takımda orta sahaya oyuncu alacaksan bu adam Mustafa Sarp gibi oyunu tek yönlü oynayan, adam eksiltemeyen adam olmayacak. Öncelikle hangi mevkiye adam aldığını soracaksın kendine? Cevap: Orta Saha. Başka bir soru gelecek ardından: Burada oynayan oyuncudan ne beklenir? Cevap: Oyunu 2 yönlü oynayan, mücadele edebilen ve takımın hücum gücüne katkıda bulunabilen.

Evet işte sorular ve cevaplar zaten sizi yönlendiriyor, aslında doğru soruları sorabilmek lazım doğru cevaplar alabilmek için sorun burada. Siz hala ön libero etiketi ile adam ararasınız takımı yukarıda saydığım aynı tip adamlar ile doldurursunuz. Bu maçta da gördük bu gerçeği

3) Geçen sene yazmaktan usandığım başka bir nokta da Lincoln'ün acilen yedeklenmesi gerektiğiydi. Çünkü 10'un olmadığı maçların çoğunda takım pozsiyona bile girmekte zorlanmıştı. Nasıl oldu da futbol yönetimi bunun farkına varamadı, nasıl bir analiz mantığı var anlamak mümkün değil. Takım bas bas topla dikine ilerleyip adam eksilten oyuncu eksikliği çektiğini bağırıyor ama duyan yok.

4) Yaşanılan sıkıntılar teknik adamdan bağımsız Skibbe döneminde de ortak oalak yaşanılan sıkıntılar ve bunların ana kaynağı da kadro yapısı ve uygun bileşime sahip bir kadroya sahip olunamaması.

Rijkaard'ın yine de genç ağırlıklı bir kadro ile çıkma düşüncesine saygı duyuyorum ama ben Emre Çolak'ın takıda dikine oynayabilen ve adam eksiltebilen tek adam olarak ilk 11 de sahay çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kadroyu ilk gördüğümde Yaser-Aydın-Erhan 3'lüsünün etkisizliğini Ayhan-Barış-Sarp 3'lüsünün yok edemeyeceği kanaatini taşıdığım için diğer hazırlık maçlarında olduğu gibi pozisyona girmekte zorlanacağımızı tahmine etmekte zorlanmadım. Ama Surinam'lı belli ki farklı amaçlarla çıkmıştı maça, belki bazı oyuncuları daha iyi görmek ve son kararı vermekdi amacı. Kafasında turu garanti görmüştü muhtemelen ve ona göre bir kurgulama yaptı.

Yine de asıl vurgulanması gerekeni vurgulamak lazım sonda da. Ne amaçla çıkılmış olursa olunsun, bu takımın kadrosunda ciddi eksiklikler var. Geriden gelip as oyuncuları yedekleyebilecek kalitede oyucunuz çok az. Yaser, Aydın, Volkan, Serkan Kurtuluş, Mustafa Sarp gibi oyuncular bu takımın futbolunu 1 adım öteye götürecek katkıyı yapamazlar. Bu gerçeğin yanına da orta sahaya oyunun 2 yönünü oynayabilecek dikine ilerleyecek 2 adam takviyesi düşüncesini de eklemek lazım. Yoksa gelecek günlerin güzelliklere yelken açmasını beklemek ile akıp gidecek zaman.

13 Temmuz 2009

Zayton Cup: Galatasaray 0:1 B.Leverkusen



Leverkusen maçı bir çok şeyin görülmesi için oldukça faydalı bir maç oldu. Peki nedir bu görülmesi gerekenler?

Yazacaklarım geçen sene Skibbe zamanında yaşananalara benzer olacak, çünkü yaşanılanlar ve geçilen süreç aynı. O zaman da özellikle orta sahadaki oyuncu yapısınından ve oyunun 2 yönünü oynayabilen oyuncu eksikliğinen dem vurmuştum sorun yine aynı noktaya dayandı. Meseleyi fazla uzatmadan maddeler halinde sıralamak sanırım en iyisi olacak.

1)Öncelikle bazı eksiklerin takımın sisteminden bağımsız olduğunu söylemek lazım. İster 4-3-3, ister 4-4-2 oynayın bu eksiklikler bulacaktır sizi. Bunların en önemlisi de orta sahada topu sırtı dönük alsa da dikine ilerleyip adam eksiltebilen, hücum zenginliği yaratacak paslar atabilen oyuncu eksikliği. Bu eksiklik ise Rijkaard’ın sisteminden bağımsız, tıpkı geçen sezon Lincoln’süz maçlarda GS nin yaşadığı gibi.

2) Mustafa Sarp’ı GS ye kazandıran aynı zamanda Volkan Yaman, Ferdi, Yaser, Serkan gibi vakit kaybından başka bir şey olmayacak karakterleri GS bünyesine katan Adnan Sezgin’in transfer işlerine karışmaması gerekiyor.

3) Ön libero mantığının ortadan kaldırılması lazım, orta sahaya adam alırken dikkat edilecek 2 kriter olmalı. Bu adam "dikine oynayabilip adam geçebiliyor mu" ve "mücadele gücü yüksek mi". Bunun dışında siz ön libero adını verdiğiniz adam basbayağı orta saha oyuncusu işte. Eğer adam alacağınız bölg orta saha ise olmazsa olmaz 2 kriter yukarıda yazılanlardır.

4) Bu bağlamda Mustafa Sarp haber ilk çıktığımda da yazdım forum da kayıtlıdır: Barış ve Topal gibi oyunun sadece defansif yönünde olan orta saha oyuncularının olduğu bir yere yaptığı tek şey topu ya geriye ya yana tek hamle yaparak oynamak olan ve yaklaşık 5 metre karelik bir yerde oynayan oyuncunun alınması büyük bir vizyon hatasıdır.

5)Burada herkes defansif eksiklikten bahsediyor ama bunun ana nedeni orta sahadaki pasif oyun. Şu sahneleri gözlerinizin önüne getirmenizi istiyorum: Defanstan Servet yada Gökhan dikine top atıyor ileri doğru ve o anda Emre Çolak dışında topu kim alırsa alsı yaptığı şey topu geriye yollamak. Yani topu kontrol edip rakibi eksiltmeye çalışan ya da bu yeteneğe sahip olan adamımız yok Emre dışında. Bu durumda da topu ileri taşıyamıyor ve orta sahanın biraz ielrisine kadar ilerledikten sora geri paslar ile rakibin kendi yarı sahasına yerleşmesine imkan veriyorsunuz. Rakip de takımın bu dikine ilerleyemeyişini sezip baskı yaparak topu kapıyor. Yani mesele yine ilk 3 maddeye dayanıyor. Orta saha: Şu adna modern bir orta saha kurgusu yok GS nin. Arda da çabuk olamyışı ve oyunu yavaşlatması itibariyle uymuyor sisteme.

6) Takımın artık bu adam pişecek, bu adam gelişecek mantığı ile adam tutmaması gerekiyor. Çünkü bu mantık ile her zaman kendini hazır tutacak ve oyuna girdiği zaman katkı yapacak oyuncular için ayrılması gereken yeri onlara ayırmış oluyorsunuz oysa aldığınız katkı ne yazık ki çok az oluyor.

Örneğin Aydın: O kadar hırstan yoksun, rahat bir havası var ki... Zaten oyun yapısı olarak da gelişim kaydedeceğine dair inancım yok. Aydın hızlı ama bu hızını top ile birleştirince akıl çerçevesinde hareket edemeyen biri. Yani bitirici hareketler yapamıyor, paslar atamıyor. Bu da aydın’ın yapısı değişeceğine zerre ihtimal vermiyorum.

Örneğin Yaser: Bu adam da hızlı ama gelin görün kü top ile neredeyse sıfır. Orta falan yok, bitirici pas yok. Üstelik çok kontrolsüz, her maç sarı kart görmesi kesin bu adamın, rakibe kasap gibi dalıyor. 3-5 maçta 1 de kırmızı alır. GS nin bu tip adamlara ayıracak 1 dakikası bile olmamalı, bu adam olmaz, buraya yazıyorum. Geçen sene diyorsam hala arkasındayım.

Örneğin Volkan Yaman: İlk Yunansitan maçı ile girdi belleklerimize ama o zaman izlerken bile " tamam garanti oynuyor ama bu adam da bir gariplik var diyordum". Daha sonra GS ye alınınca izleme şansım oldu. 1.5 senedir aynı şeyelri söylüyorum. Adam geçemeyen, ağır, yan pas yapmkatan başka marifeti olmayan oyuncuların GS de işi yok. Bunları görünce futbolcu olmadığıma yanıyorum, başka 1 şey değil. Bu adam GS ye alanın futbol bilgisinden şüphe ediyorum.Öreğin Serkan Kurtuluş: Bakın arkadaşlar bir çok kişinin bu adam için umutlu besleğini biliyorum ama adam olacak çocuk belli eder kendisini.

Mesela Alparslan, geçen sene Kocaeli maçında 15 dakika oynadı ama akıllarımızda yer etti. Şimdi bakıyorum Serkan’a. Kemiksiz 8-10 maç izlemişimdir. Hiç bir zaman adam eksilttiğini, çizgiye inip orta yaptığını, futboluna akıl kattığını görmedim. Yaptığı tek şey yan pas ya da geri pas yapmak.Modern futbol kaldırmaz bu tip adamları. Topu rakip eksilterek, sürat ile ileri taşımayan adamları takımda tutarak futbol ihanet ediyorsunuz. O nedenle Serkan da çok büyük bir vakit kaybıdır.

7) Evet dedik ya, topu ileri taşımak, adam eksiltmek ve hız diye. Sağ bekiniz bunu yapamıyorsa, Alparslan dışında sol bekleriniz bunu yapamıyorsa, orta sahada Barış-Topal-Sarp 3’lüsü bunu yapamıyorsa o takım nasıl 1 yerlere gelecek merak ediyorum.

Yukarıda kadro yapısı ile ilgili olan ve sistemden bağımsız arızalardan bahsettik. Sistemsel arızalara değinelim biraz da:

8)Örneğin, ceza sahası içerisinde çoğalamakta sıkıntı yaşanıyor. İleri uçtaki isim çok yalnız kalıyor. İlk yarıda çok net 2 poziyon hatırlıyorum: Kenardan orta yapılıyor ve ceza sahasında sadece Erhan var. Ne arda ne de serdar içeri girip orayı 3’lüyorlar.Oysa Lerverkusen en az 3 kişi ile her atakta sürat ile indi kaleye. Resmen nasıl oynanılması gerektiinin örneklerini sundular.

9) Baros’u alternatifinin olmadığını da yazmamız gerekir sanırım. Baros’un yanına yada yedeğine, süretli ve son vuruşları iyi bir oyuncu lazım. Bu sistemin işlemesi için pivot forvet e falan gerek yok. Hareketli ve adam eksiltebilen biri olması gerekiyor.

Daha yazılacak çok şey var örneğin defanstaki uyumsuzluk konusu ama defansa yükü bindiren de orta saha ve bu bölgenin topu tutabilecek, adam eksiltebilecek oyunculardan oluşmaması. Takım hücuma kalkarken bir pas hatası ve benzeri bir hareket sonunda takım hazırlıksız yakalandı çokça. Ayrıca bu teknik eksiklikten dolayı da sürekli yana ya da geriye doğru oynadık.En önemli sorun bu. Gole yakın ve takımı gole götürecek orta saha oyuncuları almaz isek değil 4-3-3 hangi sistemi oynarsak oynayalım başarılı olmamız çok zor. Yerinde bir hatta 2 orta saha takviyesi ile bu takımın genelerinde olan akıl futbolu daha üst noktalara taşınabilir.

10 Temmuz 2009

Rijkaard'ın 4-3-3'ü & Galatasaray



Öncelikle sistemin analizini yapmak lazım. Nedir 4-3-3, ne ister, neler bekler bir takımdan layığı ile uygulanabilmek için?

4-3-3 sistemini bir çok farklı şekilde uygulayabilirsiniz. Barça’da Manu’da Chealsea’de aynı diziliş ile yer alıyorlar sahada ama futbollarından alınan tad çok farklı. Burada ilk dikkati çeken oyuncu yapısının sisteme katmış olduğu farklılığın önemli olduğu.

Aynı sistemi çok farklı taktik varyasyonlar ile görebiliriz sahada. Barça’nın yerden ayağa tek paslı mantalite ile bezenmiş futbolu bir tarafta durur iken Manu’nun uzun topları da sıkça kullanan futbol yapısı da karşımızda yer alıyor. Oysa kağıt üzerinde 4-3-3 olarak adlandırıyoruz bu şablonları. Demek ki aynı diziliş farkı taktik şekillemeleri ile uygulanabiliyor sahada. Burada teknik adamın takımına kazandırmak istediği taktik çeşitliliğin öneminden dem vurmak gerekir elbette.

Evet, farklı taktik organizasyonlar görürüz aynı diziliş ile sahada olunsa da ama bazı değişmez gerçekler de vardır tüm bunların yanında. Nedir bunlar peki? Eğer 4-3-3 oynuyorsanız hiç istisnasız ileri uçtaki adamınız adam eksiltebilen, dikine ilerleyebilen, süratli bir adam olabilmeli. Pivot hücum oyuncusu diye tanımladığımız daha hareketsiz oyuncuların bu sisteme zarar vereceklerini ön görmek için çok fazla düşünmeye gerek yok. Çünkü hareket lazım bu dizilişte, oyuncuların yer değiştirmeleri çok önemli. Sondaki 3′lüden 2’si aslında orta sahaya yakın gibi dursa da aynı zamanda ileri uçtaki admaı tamamladıkları için 3′lü bir hücum hattı oluştururlar. Dolayısı ile bu 3′lünün kendi içinde yer değiştirdiği, birbirlerine boş alan yarattığı pozisyonları sıkça denediklerine şahit oluruz.

Diğer bir önemli ve bence 4-3-3′ün olmazsa olmazı, yazılışın ortasında yer alan ve aynı zamanda orta sahayı parselleyen 3′lünün oyunun 2 yönünü aynı etkinlik içerisinde oynayabilmeleri. İki ceza sahası arasında (box to box) mekik dokuyabilecek derece fizik ve mücadele gücüne sahip aynı zamanda da topu dikine taşıyarak takımın hüxum zenginliği yaratmasına katkıda bulunabilecek tipte oyuncular yer almalı bu orta sahada. Bu 4-3-3′ün olmazsa olmazıdır. Xavi-Iniesta, Gerard-Alonso, Carrick-Fletcher-Scholes’un takımlarının sistemleri için taşıdıkları önemi bir an için düşününce yukarıda yazılanlar çok daha anmlamlı hale geliyor sanırım.

Hücum özellikli beklere sahip olmak da sistemin temel taşlarından. Topun ileri taşındığı zamanlarda beklerin ileri çıkarak orta sahayı 5′leyen ve ileri 3′lü ile birlikte yarı sahaya 8 kişi ile yerleşen ve takımı neredeyse bütünsel tek blok haline getiren hareketlenmeleri ve hücumda önlerinde oynayan oyunculara verdikleri destek gözden kaçırılmamalı.

Sistemin bütünleyen 4. unsur ise defans oyuncularının topu kulllanma anlamındaki yetenekleri. Alışılmış mücadelecei defans oyuncusu özelliklerine ek olarak en az 1 merkez oyuncusunun topla ileri çıkabilme ve dikine isabetli oynayabilme özelliklerine sahip olması beklenir.
Bunlar 4-3-3′ün neredeyse tüm takımlarda görülen ortak özelleikleri olarka sınırlanabilir. Oyuncuların kaliteleri ve taktik varyasyonlar elbet değişkendlik gösterir ama temel taşlar değişmez.

Bu gereksinimlerden hareketle Rijkaard-Neskens ikilisinin yerleştirmeye çalıştıkları futbol üzerinden harekete geçebiliriz. Öncelikle daha çok Barcelona’ın oynadığı oyun yapısına yakın akıl futbolunun takıma adapte edilmeye çalışılacağından şüphemiz yok. Buna ek olarak bek oyuncularının hücuma çıkmaları ve rakip topa sahip olduğunda orta sahada alan daraltarak şok pres ile top kaymaya çalışmak diğer üzerinde çalışılan husus. Beklerin hücuma çıkarak değişik hücum varyasyonları oluşturulmasına katkıda bulunmaları da diğer bir beklenti bu noktada.
Peki mevcut Galatasaray kadrosu bu gereksinimlere ne kadar cevap verebilir?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Galatasaray geçen sene Skibbe ile bu modele yakın bir futbol oynadı. Diziliş 4-3-3 değil 4-2-3-1 temelliydi ama asıl amaç “Akıl futbolu” oynamaktı. Bir çoklarının Baros-Arda-Kewell-Lincoln dörlüsünün uyumu diye belirttiği anlayış aslında Galatasaray’ın yıllardır oynadığı o asıl amaca hizmet etmeyen mücadelete dayalı kaos futbolundan; ne yaptığını bilen, yerden ayağa oynamaya çalışan bir anlayıştan başkası değildi. Ne yazık ki bu gerçekleri göreceğimize daha çok Skibbe-Yönetim düzleminde yaşanan kaotik olaylar ön planda tutuldu, asıl konuşulacaklar hep perde arkasında kaldı. Benfica, Trabzon, Gaziantep, Hertha Berlin, Olimpakos, Ankaragücü, Gençlerbirliği maçları bu futbolun ayak izlerini taşır.
Buradan hareketle Galatasaray’ın mevcut kadrosunun genlerinde Rijkaard’ın ana sisteminin temelleri zaten mevcut. Takım yerden ayağa oynamaya zaten alışık, geçen seneden belirli bir alışkanlık var. Bu sürecin kısalmasını sağlayacak en önemli etken.Fakat, oyuncu kadrosu yapısı açısından yaşanacak sıkıntılar da mevcut.

Yukarıda da belirttim en önemli bölgenin orta saha ve bu bölgede oynayan oyuncuların oyunun 2 yönünü oynayabilmeleri gerektiğini. Mevcut kadro üzerinden gidilir ise Mehmet Topal, Barış, Mustafa Sarp gibi isimlerin mücadele gücü anlamında güçlü, top kullanabilme ve dikine oynama anlamında sıkıntılı olduklarını kabul etmek gerekir. Bu gerçek altında bir takımın orta sahasında aynı anda bu isimlerden yalnızca 1 tanesinin bulunması gerektiğini düşünüyorum, fazlası ofansif güce darbe vuracaktır. Ayhan ve Linderoth ise oyunun iki yönünü oynayabilme anlamında daha etkili olsalar da gerekli serilik ve hızda değiller. Kewell’ın solda ve Keita’nın sağda oynayacağını düşünürsek Arda’nın orta sahadaki 3′lü içerisinde yer almasının en muhtemel olasılık olduğunu görürüz. Bu durumda Arda’nın orta sahadaki hücum yaratıcılığı anlamındaki en verimli isim olduğunu görebiliriz.Fakat Arda’dan bir oyun kurucu etkisi beklemek mevcut özelliklerini düşününce çok da kolay değil. Genel olarak çok deri değil Arda, dolayısı ile bu mevkide yüksek bir standart oturtması kolay değil. Mücadele gücünü arttırabilir ki o konuda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Emre Çolak da oyunun iki yönünü oynayabilen bir isim olarak göze batsa da tecrübe anlamında alacağı yol uzun.

Bu bağlamda Lincoln’ün de olmadığı bir orta sahada oyunun 2 yönünü oynayabilen oyun kurucu bir futbolcunun eksikliğinin aşikar olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bu sorun geçen seneden, Skibbe zamanlarından beri yaşanan bir olgu. Lincoln’ün olmadığı maçların bir çoğunda Sarı-Kırmızılı ekibin pozisyona girmekte zorlanması ve puan kaybetmesi sürpriz değil, çok da anlamlı bir mesaj aslında. Dolayısı ile Rijkaard ve Galatasaray’ı en fazla zorlayacak konu bu olacak. En az 1 takviyenin yapılması şart.

İleri uca doğru ilerlersek Kewell ve Keita sistem için uygun isimler, hem etkili kanat oyuncuları hem de adam eksiltip içeri katedebiliyorlar. Bu anlamda özellikle Keita sonrası Baros’un veriminin daha da artacağını söyleyebiliriz. Burada cevaplanması gereken en önemli soru ise “Baros’un ne kadar yedeklenebileceği?”. Nonda aklı ile oynamaya çalışsa da artık eski seriliğinde olmadığını görüyoruz. Bu gerçek ışığında orta saha sonrası forvetde de sıkıntı çekilebileceğini belirtebiliriz.

Beklere gelince her 2 tarafta da hücumcu bekleri yok Galatasaray’ın. Hakan Balta oldukça durağan bir bek aslında. Etkii driplingleri ve kanat bindirmeleri yok. Alparslan gerek tekniği gerekse de oyun zekası ile o bölgeye monte edilebilirse modern bir bek kazanabilir Galatasaray ve sistem adına önemli bir kazanım olur bu.Sağ tarafta ise Sabri açık pozisyonundan devşirme olsa da belirli bir standardı yakalayamaması nedeniyle aynı düzeyde katkı sağlayamıyor. Tamamiyle iyileşmiş bir Uğur çok faydalı olacaktır ama biraz daha zaman lazım. Yine orta sahadaki problem kadar takımın etkileneceğini sanmıyorum.

Defansın göbeğinde ise istenen tipte topu kullanabilecek oyuncu profiline sahip bir kadroya sahip olunmadığı görülüyor. Genel profil mücadele gücü yüksek oyunculardan oluşan bir yapını hakim olduğunu gösteriyor. Emre, Servet, Emre Güngör tamamiyle fizik güçleri ve mücadeleleri ile var olan isimler. Gökhan ise bu isimlere göre topu daha olumlu kullanan bir isim. Rijkaard-Neskens ikilisi Gökhan üzerinde yoğunlaşır ise belirli bir düzeye geleceğini düşünüyorum. Murak Akça da modern bir stoper olma yolunda ilerliyor, top kullanma becerisini arttırır ise beklenmedik bir sürpriz yapabilir ve 4-3-3 için ideal bir stoper kazanılabilir.

Sistem adına en önemli kazanımlardan biri de takımın başında bu işi iliklerine kadar sindirmiş bir teknik ekibin olması. Birer öğretmen gibi takıma futbolu yeninde öğrettiklerini görüyorum ve bazı oyuncular hiç bilmedikleri yönlerini keşfederek genel yapı içerisinde çok farklı özellikler kazanabilirler.

Tüm bu yazılanlardan hereketle, Aragones’in Fenerbahçe’de yaşadıklarını Rijkaard’ın yaşamayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü birçokları farkında olmasa da Skibbe’den kalan bir miras var ve bu miras takımın genlerinde saklı. Galatasaray’ın en fazla zorlayacak konu sistemin kilit bölgesi orta sahadaki oyun kurucu bir başka deyişle oyununun 2 yönünü oynayabilen, teknik ve dikine ilerleyip hücum zenginliği yaratabilen oyuncu eksikliği. Bu eksiklikte 4-3-3 siteminden bağımsız olarak hangi taktik şablon ile yer alınırsa alınsın takımı zorlayacak bir etkendir. Bunun dışında da Baros’un sistem için ideal forvet tipine yakın olduğunu söyleyebiliriz ama onun yedeklenmesi de diğer kritik nokta. Bu iki sorun çözülebilir ise çok aydınlık günlerin Galatasaray’ı beklediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

09 Temmuz 2009

Zayton Cup : Galatasaray 1:0 WAC

Tıpkı Al-Ahly maçında olduğu gibi maçın en güzel tarafı 90 dakika boyunca takım halinde topun gerisine mümkün olan en kısa zamanda geçilmeye çalışılması. Bunu yaparken de en az 2 oyuncunun da topa sahip olan rakip oyuncuya basması en son UEFA Kupası zamanlarında gördüğümü tablodan kesitler sundu bize. Gerets zamanındaki hala milletin nesine hasta olduğunu anlayamadığım saçma sapan hücum futbolundan, Kalli zamanındaki orta sahada rakibe basıp mücadele etmenin ötesine gitmeyen kaos futbolundan ve nihayet bunlardan kurtulup sımsıkı sarılmaya çalıştığımız ama mücadelenin eksik kalışı nedeniyle hevesimizin kursağımızda kaldığı Skibbe'nin akıl futbolundan sonra hem mücadeleyi hem de yerden kısa paslarla oynanmaya çalışan akıl futbolunu bir arada görmek kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi bir şey. Yıllardır bunu bekledik ve güzel günlerin ayak izlerini görmek keyif verici.

Teknik analizi derinleştirmeden Neskeens'den bahsetmek gerek. 2. adamın bu kadar ön plana çıktığı kaç teknik ekip var acaba? Rijkaard ile son derece uyumlu çalıştıkları o kadar aşikar ki. Kaç asıl kahraman, 2. adamın bu kadar öne çıkmasına izi verir diye düşünmeden edemiyorum. Saha kenarındaki bu manzare çok şey anlatıyor aslınd görmek isteyene. Sahadaki futbolcualra, tüm bildikerinin silip yeniden futbol öğrenmeleri için çırpınan 2 öğretmen görüyorum ben.

Hazırlık maçlarında aradığınız tüm güzellikleri bulmanız kay değildir ama önemli ip uçları ararsınız. Galatasaray oyunun hücum zenginliği yaratma tarafında sıkıntılar çekse ve çok fazla pozsiyona giremese de topun kontrolünü elinde tutması, rakibe geniş alan bırakmaması, mümkün olan en kısa zamanda takım olarak topun arkasına geçilmeye çalışılması çok önemli işaretler gelecekteki güzel günler adına. Zaman geçtikçe daha iyi konuma gelineceğini söylemek çok da yanlış olmaz sanırım. Yalnız hücum zenginliği anlamındaki sıkıntının Kewell, Keita ve diğer oyuncular eklense de çekileceğini düşünüyorun. Çünkü takımın orta sahasında Lincoln'ün artık silinmesi itibariyle topu dikine oynayabilecek, ileri ucu pozisyona sokacak oyun kurucu eksikliği çekileceği aşikar. Geçen sezon 10'suz maçların çoğunda puan kaybedilmesi tesadüf değil, buradaki mesajın çok iyi okunması gerekiyor. Orta sahaya bu bağlamda yapılacak 1 takviye çok ama çok katkı sağlar. En belirgin eksiklik bu gibi duruyor.

Bireysel performanslar açısından maçı değerlendirelim biraz da:

2 yıldır yazmaktan bıktım Volkan Yaman bu takımın oyuncusu değil, tank gibi vs. vs. İlk yarı rakip koridor yaptı o bölgeyi, Allah’tan Yaser vardı da adamların hızını kesti biraz. Bugün sanırım Rijkaard da gördü bunu ve gönderilecek isimlerin başında geleceğini umuyorum.

Yerine giren Alparslan süper oynadı, zaten Kocaeli deplasmanındaki 15 dakikalık performansı ile ağılara bir parmak balı çalıvermişti. Solbek pozisyonu için gereğinden fazla teknik olduğunu itiraf etmeli. Biraz fizikli olsa hücum yönü zayıf olan Hakan Balta’dan bile daha iyi olduğunu iddia edebilirdim. Özetle Alparslan'ı çok beğendim.

Emre Çolak için geçen maçta yazdım, PAF takım ile ilgili yazılan yazılarda da belirtmiştik, şu an yaşanılanlar sürpriz değil. Kleve maçında da dikkati çeken usanmadan attığı ve kendine olan güvenini gösteren şutlarından birini daha çıkardı bu akşam ve hafifte Hagi izleri taşıyan bu vuruş golü getirdi. Emre Belezoğlu'nun gençliği dersek ço şey alatmış oluruz, fazla lafa gerek yok.

Serdar da gözlerin üzerinde olduğu gençlerden. Zaman zaman top kayıpları yapsa da Aydın için vakit harcanacağına bu adamın üstüne düşmek gerekir. Yalnız kaleye yöneleceği noktalarda daha bitirici işler yapması gerekiyor. Takımda kalmaması sürpriz olur diye düşünüyorum.

Murat Akça, geçen maçta da dikkatimi çekmişti bu maçta da gösterdi bunu: Bu çocuğun son hamleleri çok iyi, gayet gelişmiş sezgileri var. Kesinlikle defans için çok iyi alternatif.

Uğur, geçen maça göre daha hareketliydi, daha iyi olacak.

Mustafa Sarp, umduğumdan daha iyi, bence Barış’dan daha faydalı oynadı. Topları kesinlikle Barış’dan daha iyi kullanıyor. Takımda kalması faydalı olabilir. Transfer yapıldığı zaman çok da üöitli değildim kendisinden ama faydalı olacağa benziyor.

Serkan Kurtuluş için bir şey diyemeyeceğim çünkü fazla göremedim, neler yaptığı hakkında fikrim yok. Oyun yapısını da beğenmiyorum zaten.

Mehmet Güven, son 30 dakikada gayet iyi oynadı. Maça iyi başlayınca performansı yukarı doğru ivmeleniyor. Bugünde beğendim kendisini.

Yaser bu sistem ile kendini buldu, kendisini beğenmesem de hızı ile sol kanatda iyi işler yaptı. Top kullanma noktasında sıkıntıları var.

Gökhan Zan fazla görünmedi ama topu oyuna gayet iyi sokuyor. Beşiktaş’da da zaman zaman bu yönünü görüyordum, bugün de güzel paslar attı ileriye doğru.

Erhan Şentürk sırtı dönük oynayabiliyor, top saklıyor ama biraz hareketsiz. Yine de takımda kalacaktır.

Özgürcan geçmişteki ağırlığını atmış olsa da takımda kalması zor.

Ayhan oyunda kaldığı süre içerisinde iyiydi, orta sahayı toparlayan isimdi.

Sabri ise isabaetsiz pas yapma konusunda rekor kırdı sanırım, çok kötü kullandı topları. Uğur girince Serdar ile daha iyi bir 2 li oldular.

Cumartesi oynanacak Leverkusen maçı daha doğru değerlendirme yapma adına sağlam maç olacak. Şu an olumlu sinyaller var bakalım cumartesi de görebilecekmiyiz bu sinyalleri.

01 Temmuz 2009

Galatasaray 2:2 FC Kleve

Artık çalışmaların yavaş yavaş yoğunlaşacağının ilk işaretidir hazırlık maçlarının başlaması. Takımdaki oyuncuların performansları yakından takip edilir, eksikler daha net belirlenir. Sezona devam edilecek kadronun temelleri atılır, gidecek oyuncular ilk sinyallerini bu maçlarda verir.

Genç oyuncu ağırlıklı bir kadro ile çıktı bugün Galatasray yukarıda sıraladığımız temel mantık ışığında. Yaklaşık 20 oyuncuya şans verildi, neler yapacakları görülmek istendi. Maça da hızlı bir giriş yaptı genç aslanlar ve daha 6. dakikada Aydın'ın pasını Erhan'ın gole dönüştürmesi ile 1-0 öne geçti. 17. dakikada Aydın'ın attığı gol farkı 2'ye çıkardı. Bu golle beraber takımın da temposu düşmeye başladı. Daha sonra saçma sapan yenen 2 gol (biri Emre Güngör'ün hatası ile başlayan, daha sonra barajın ortasında geniş boşluk vermesi ile devam eden frikik golü, diğeri de penaltı) devre 2-2 beraberlikle sonuçlandı.

İlk yarının en dikkat çeken ismi şüphesiz Emre Çolak oldu. Çok isabetli olmasa da kaleye ard arda attığı şutlar kendine olan güvenin göstergesi. Top alışları ve dağıtışı gayet olumlu. Fiziki olarak biraz eksik dursa da top ayağına o kadar yakışıyor ki sahada olsun istiyorsunuz. Zaten potansiyeli bilinen bir oyuncuydu, çok iyi yerlere gelebilir.

Emre Çolak dışında Aydın'ın daha hareketli bir oyun ortaya koyduğu görüldü ha yeterli mi bence değil. Rijkaard O'nun için bir şans, iyi değerlendirmesi gerekiyor. İlk yarının çalışkan isimlerinden biri de Yaser'di. Çok çalıştı, çok koştu ama kontrolsüz ve akıldan yoksun oyunu çok da tat vermedi. Kendisi için olumsuz görüşlerimi tekrar sıralamayacağım, O'na verilen şansın bugün sahada yer alan bazı gençlere verilmesi çok daha iyi olur diye düşünüyorum.

Negatif görüntüsüne devam eden isimler de vardı elbette. Bunların başında da Volkan Yaman geliyor. Rijkaard'ın takımında oynaması çok ama çok zor, klasik vasat performansı ile sahadaydı yine. Orta yok, bindirme yok... Bir diğer vasat altı oyuncu da Serkan'dı. Bir çizgi oyuncusunun çok daha hareketli olması, top ile ileri çıkışlar yapması beklenir ama bunları Serkan'da görmek çok zor. Gençliğinin verdiği enerji ile oynaması beklenirken, veteran futbolcu temposunda olması kabul edilir gibi değil.

2. yarıda ise topa daha çok hakim bir takım vardı sahada. Sol kanada Volkan-Yaser ikilisi yerine Emrah Yollu - Serdar Eyilik 2'lisinin yerleştirilmesi bu kanadı çok daha işler hale getirdi. Özellikle Serdar'ın çok etkili bindirmeler yaptığını belirtmek gerek. Bilekleri çok yumuşak, hafiften bir CR7 havası seziyorsunuz ama daha zorlu maçlar da da görmek gerekir. Fakat Emre Çolak ile en umut verici isim olduğunu söylemek lazım. Emrah'ın da Volkan'dan çok daha iyi oynadığını söylemeden geçersek bu gence haksızlık yapmış oluruz. Güçlüve hızlı ama dripling yapıp ortlarını geliştirmesi gerekiyor. Bu yarıda daha net pozisyonlar bulunsa da son vuruşlarda gereken beceri gösterilemeyince gole ulaşılamadı. Bunda rakibin neredeyse Galatasaray kalesine hiç gelmeyip kendi sahasına gömülerek oynaması da etkili oldu.

Cem Sultan'da tekniği ile dikkati çeken isimler arasındaydı ama orta sahaya yakın oynadığı için çok da etkili olamadı ama gelecek adına umut beslenen isimler arasında. Sağ bek de uzun zaman sonra Uğur'u gördük ama çok eksiği olduğu gözlerden kaçmadı. Ürkek bir oyun ortaya koydu ve sakatlığın etkilerini henüz atamadığı görüldü. Umarım en kısa zamanda eski forum ile görebiliriz kendisini yoksa şu hali hiç de iç açıcı değil.

Alparslan Erdem de orta sahanın ortasında şans buldu 2. yarıda. Teknik ve hızlı ama çok ön plana çıkmadı. 1-2 gollük pası vardı, ilerleyen dönemde daha iyi yerlere gelmesi muhtemel. İleride ise Özgürcan oynadı 2. yarıda. Sakarya'da attığı 17 gol O'na kampa katılma şansını vermişti. Bugün ileri uçta çok etkili olduğunu söylemek mümkün değil, ama çok mücadele etti. En büyük dezavantajı ise ağır görüntüsü. Bu hali ile Rijkaard'ın sisteminde yer bulması bence çok zor.

Mustafa Sarp'da ilk maçına çıktı bugün. Beklediğimden iyi olduğunu söylemeliyim en azından 2. bir Bülent Akın vakası yaşamayacağımızı düşünüyorum. Topu dağıtışı iyi dikine oynamaya çalışıyor ama zorlu maçlarda potansiyelini görüp geniş değerlendirmeyi o zaman yapmak gerekir.

Adından bahsedilecek son oyuncu ise Murat Akça. Bu çocuğun kesinlikle iyi bir kumaşı var, keşke daha iyi bir fiziki görüntüsü olsaydı. Stoper olarak görev yapan biri için biraz "tıfıl" kaçıyor ama yetenekli olduğu su götürmez bir gerçek.

İlk maç için izlenimler böyle. Oyun yapısından bahetmenin fazla bir anlamı yok, çünkü bu kadar farklı ve bir arada oynamamış bir 11 ile oynadığınız zaman takım oyunu anlamında çok da söylenecek bir şey olmuyor, değerlendirmeler bireysel performanslar düzeyinde yapılabiliyor. İlerleyen maçlarda takım oyunu adına oldukça konuşacak şeyler bulacağız.