27 Eylül 2010

Kasımpaşa 2:6 Fenebahçe

* Bu kadar gole karşılık sahadaki futbol bir Fransız'a Türkçe cümle kurdurur  :" Yok futbol, var gol". 25 dakika dolmadan skor tabelası 5 golü yazarken sahadaki futbol tek yıldızlıktı.

*Orta sahalar kevgire dönünce halı saha maçı izledik özellikle ilk yarıda. 2 pasla geçilen merkezlerden sonra direkt olarak rakip defans ile karşı karşıya kaldı her iki takım da. Futbolun gerçeklerinden bu kadar uzaklaşılması özellikle de maçın henüz başında iken çok ama çok garip.

* Kornerden gelen topa elle müdahale ederek olmadık pozisyonda penaltı yapanlara beyin nakli gerek tıpkı Ersan Martin'e olduğu gibi. Yılmaz Hoca eskisi gibi değil, çoktan almıştı ifadesini Martin'in, yoksa cüssesi mi korkuttu gözünü Hoca'nın.

* Geçen sezon çokça eleştirdik Fenerbahçe'yi ama takımın defansif yeterliliği ve saha içi disiplini bugünün çok ama çok ötesindeydi. Daha çok bireysel yetenekler özellikle Dia, Emre, Niang ve Alex ile sonuca gitmeyi hedefleyen bir oyuncu topluluğu gibi, topluluk diyorum çünkü henüz takım olamadılar.

* Eldeki oyunculara bakıyorum, Selçuk'un Bilica'nı varlığına rağmen bu takımın daha iyi işler yapması lazım diyorsunuz ama nafile. Oyuncular arasındaki mesafe oldukça fazla, takımın boyunu gereğinden fazla uzun. Bu kadar geniş alanda oynarsanız Dia gibi çift ciğerli çok adama ihtiyacını var demektir.

*Stoch'un hala bu kadar kenarda oluşuna anlam veremiyorum. İlk günlerde Alex'den bu kadar kılay vazgeçen Aykut Kocaman neden Dia'nın merkezde oynadığı, Stoch'un kenarda olduğu bir yapıyı tercih etmez. Alex'i gözden çıkarmaktan bahsetmiyorum ama merkezde Dia denemesi pekala yapılabilir.

* Özetle kadrosu iyi olmasına rağmen takım görüntüsü vermiyor Fenerbahçe. Burada saha dışı faktörlerin etkisinin olduğunu düşünüyorum. Aykut Kocaman'n takıma o ruhu aşılayabileceğine dair ciddi soru işaretleri var. Sanırım Sarı-Lacivertli ekibin takım olma becerisi Kocaman'ın bunu becerebilmesinden ziyade oyuncuların profesyonellik anlayışı ile orantılı olacak.

*Yılmaz Vural yine kaseti koydu teyb'e. İlk sene parlak bir performans, sonraki sezon ise o yerlerde esen kavak yelleri, tanı tanıyabilirseno 1 yıl öncesinin takımını. Ligin en çok gol yiyen takımı oluverdiler 6 haftada, bir şeyler yapmak lazım, lafla Barcelona olunmuyor hocam!!!

Galatasaray-İBB Maçına Dair Kısa Kısa














* Linderoth'un geri dönüşünü hasretle bekleyenlerin en temel dayanağı defanstan alınan  topun hızlı şekilde ileri taşınmasını takım içerisinde gerçekleştirecek yegane oyuncu olmasıydı. Mustafa Sarp'ın kurak toplara hayat kıvamındaki bir damla su misali, yokluğu da Galatasaray'ın topu özellikle Cana ile daha hızlı taşımasını sağladı. Sırf Mustafa Sarp'tan kurtulmak bile Galatasaray'a artı puanlar kazandıracaktır.

* Geçen sezon en verimli, etkili maçı Netanyu karşılaşmasında oynamıştı Galatasaray onun da en önemli sebebi Linderoth'un varlığıydı. Bu maçtan sonra 6'da 6 yapılırken bile o kadar organize oynayamamaıştı Sarı-Kırmızılı ekip. Dün skor 3-1 iken belki de Rijkaard döneminin en fazla pasla yazılacak golünü imza atılacaktı. 20'ye yakın pas sonucu ceza sahası içerisinde topla buluşan Misimovic ağlara bıraksaydı Bosnalı, Surinamlı'nın görevi süresince belki ilk günden beri hsaretle beklenen ardışık paslarla gol gelecekti. Tek kelimeyle yazık oldu!!!

* Maça dair en dikkat çekici noktalarda biri de Pino'nun yaşadığı gerginlik sırasında Cana'nın duruma hemen el koyup Kolombiyalı'yı arıza çıkarmadan olay yerinden uzaklaştırmaya çalışması ve Baros'un rakip oyuncuların üzerine yürümesi, hatta Servet'in bile oraya kadar gelmesiydi. Takımdaşlık adına güzel işaretler.

* Abdullah Avcı dün o bilindik takım hüviyetini sahaya yansıtmakta zorlandı. Fazlasıyla yumuşak kaldılar Galatasaray'a karşı. Dün Sami Yen'de sezonun en iyi futbolunun görülmesinin nedenlerinden birinin de bu olduğunu unutmamak lazım.

* Beklerin hücuma katkılarının önemini  her defasında vurguluyoruz. Dün Galatasaray ilk defa 2 bekini birde bu kadar efektif kullanmaya çalıştı. Serkan'ı beğenmediğimi defalarda vurguladım ama dün fazlasıyla iyiydi. Insua ortalama bir bek havası verse de oyunun hücum tarafında Hakan Balta'dan çok daha faydalı. Kenarların çalışması takımın hücum gücü açısından çok ama çok önemli.

* Baros'u sakatlığı sonrası bu kadar güçlü olduğu bir maçı hatırlamıyorum. Deparları, rakiple omuz omuza mücadelelerden çıkışları tek kelimeyle şahaneydi.

* Misimovic' sezon başı hazırlıklarını yapmasına rağmen hazır değil. Biraz güçsüz gibi, daha zamanı var.

* Geleceğe dair iyi sinyaller alındığı kesin ama bunun ne kadar devam edeceği önemli. 2 yıl önce Sami Yen'de rakipleri 3 den aşağı gol ile göndermeyen Galatasaray'ı hartırlayın, asıl sıkıntı deplasmanlardaydı. İç dış ayırımı yapmadan bu performansı sahaya yanıtılmasıdır asıl mesele, bekleyip bir kaç haftayı daha görmek gerek daha net cümleler kurmak için.


25 Eylül 2010

NTVSPOR Yenilsen de Yensen de...




















Bu hafta 3. programa çıkıyorum, Dünya Basketbol Şampiyonası sonrası futbola yapılan dönüş sonrası hız kesmek yok. Program saat 12:15'de tekrarı ise gece 01:30 gibi...

Nihayet Bitiyor...















Aslantepe için geri sayıma başlamamak için hiç bir neden kalmadı özellikle bu resimlerden sonra. Yılan hikayesine dönen stad sonunda bitiyor, inanmak güç ama... İlk inşaatına başlandığını günden beri belirli periyotlarla stad güzergahından geçip nasıl yükseldiğine, ortaya çıkışına kendince şahitlik yapmak ve en sonunda aşağıdaki fotoğrafları görmek güzel be...


21 Eylül 2010

Shinji Kagawa














 Bu ufak tefek Japon bir İstanbul kulübü tarafından Atatürk Hava Limanı üzerinden imzaya getirilse muhtemelen "yıldız" oyuncuya alışmış ziyniyetler "Bu adamı da çok mu aramışlar?" sorularıyla açar dükkanı, başlar eleştirilere.

Hurgen Klopp deneilen adam bu delikanlıyı bir kaç yüz bin euro karşılığında getirdi Dortmund'a. Japonya'da Osaka forması ile 125 maçta 55 gol kaydeden 21'lik genç, Bundesliga'da 4. hafta sonunda 3 golü sıkıştırıverdi araya. Çok hareketli ve teknik, dinamik bir yıldız adayı.

Klasik olacak ama şöyle adamları bulamayan, bulsa bile uygun şarları sunup yeteneği ortaya çıkaramayan kulüplerimizin kat etmeleri gereken yolun çokluğu gerçekten de moral bozucu.

Premiere League 5. Hafta // İstatistiğe Yolculuk

Chealse müthiş gidiyor. Son şampiyon kayıpsız gidiyor, en yakın rakibi Arsenal ve Manu ile arasında 4 puan fark var. Arsenal, son dakikada 2 puanı Sunderland deplasmanında bıraktı, maç sonrası açıklamaları ile de Wenger'e federasyondan ceza geldi. Manchester ise 2-0 öne geçtiği karşılaşmada skor 2-2'ye gelse de Liverpool karşısında günün kahramını Berbatov'u hat trick'i ile 3 puana uzanan taraf oldu.

Premeire League'de 5 haftada yaşananlardan hareketle istatistiklere göz atalım biraz da...


En iyi 5. hafta Averajı Chealsea'de

5. hafta sonu itibariyle Premiere League tarihinin en iyi averajını yakalamış durumda Chealsea. +20'ye en yakın sayı ise 2004/2005 sezonu (Arsenal) ve 1994/95 sezonunda +14 ile Newcastle'a ait.

10 Hat Trick'çi daha var

Dimitar Berbatov Manchester United- Liverpool karşılaşmalarında hat trick yapan 11. isim olarak yazıldı tarih sayfalarına.

Manchester United hat-trick'leri Liverpool Maçları:
TarihOyuncuKarşılaşmaSonuç
19/09/2010Dimitar BerbatovPremier LeagueMU 3-2 Liv
11/09/1946Stan PearsonDivision 1MU 5-0 Liv
05/05/1928Joe SpenceDivision 1MU 6-1 Liv
07/09/1907Sandy TurnbullDivision 1MU 4-0 Liv
02/11/1895James Peters Division 2MU 5-2 Liv

Liverpool hat-trick'leri Man United Maçları:
TarihOyuncuMüsabakaSonuç
22/08/1953Louis BimpsonDivision 1Liv 4-4 MU
21/11/1936Fred HoweDivision 1MU 2-5 Liv
28/08/1926Dick ForshawDivision 1Liv 4-2 MU
19/09/1925Dick ForshawDivision 1Liv 5-0 MU
25/03/1908Bill McPhersonDivision 1Liv 7-4 MU
22/04/1905Sam RaybouldDivision 2Liv 4-0 MU

 Aynı maçta 2 Hat- Trick

Bu hafta Gerard Manu'ya 1 gol daha atsa Berbatov'un yanına, 2 hat-trick ise Lig tarihindeki 2. double- hat-trick olarak yazılacaktı.

Premiere League tarihinde aynı maçta  farklı   hat-trick yalnız bir kez oldu. 15 Aralık 2007'de Blacburn Rovers-Wigan arasındaki 5-3'lük maçta Roqe Santa Cruz ve Marcus Bent maçın hat-trick çileri olmuştu.

Aynı takımdan 2 hat-trick ise Mayıs 2003'de Arsenal'den Pennant ve Pires iki 3'lük ile bitirmişlerdi karşılaşmayı.

Manu'ya karşı 2 Hat-Trick
Gerard eğer 1 gol daha atsaydı Manchester United'a karşı hat-trick yapan 3. isim olacaktı. Daha önce 1996'da Southamptan'dan Egil Ostenstad ve 2006'da yine Southamptan'dan David Bentley bu şerefe nail olmuşlardı.


Toplam 213 Hat-Trick

Premiere League tarihindeki 213 hat-trick'in 113'ü  İngilizler tarafından kaydedilmiş. Geriye kalan 100'ün içerisinde en fazla pay 14 kez ile Fransızlar'a ait, hemen ardından 11 kez ile Hollandalılar geliyor.

Bir soru : Fransızların 14'ünün 8 i bir oyuncuya ait acabi kim? İp ucu:  T.H...

19 Eylül 2010

Lyon'da Oyuncu Değişikliği















Bir tarafta Tigana diğer tarafa Claude Puel, ev sahibi Bordeuax diğer tarafta bir kaç hafta öncesine kendi oyun kurucaları sadece 1sene önce kazanılan şampiyonluğun baş mimarı Gourcuff'lü Lyon. Dakika 92, skor 2-0.

Kulübede ise umutsuz bakışları ile muhtemelen son kez takımın başında Lyon'un başında sahaya çıkan Puel. Lyon ligin altına demir attı, 6 maçta 5 puan. Bu kadroyla geride kalan 2 yılda ortada bir şey yokken 3. sezona da bu şekilde başlamışsanız sizi orda kimse tutamaz.

Hoşçakal Puel!!!

Not: Bu muhtemel bir değişiklik öncesi yazıdır, henüz resmileşen bir şey yok ama eli kulağında...

Denge // Fenerbahçe 1:1 Beşiktaş














Maç öncesi yorumlarında geçmiş için denge hakim demiştik, bu maçta geleneği bozmak istemedi beraberliğe bağladı sonucu ama sadece tabelada denge vardı 90 dakika sonunda. Oyun olarak çözümleme yapmak için bölümlere ayırarak konuşmak sanırım analizde yardımcı olacak.

İlk 15 Dakika

Oyunu rakip sahada oynamak isteyen taraf olarak öne çıktı Beşiktaş. Guti'nin top dağıtımı, Nobre'nin öne çıkışları ve sırtı dönük topları ile duvar olma çabası, Q7'nin ise sol tarafta başladığı kaleye inme denemeleri, Ernst ve Ekrem'in önde basmaları ve rakibin top almasını önlemede sağladıkları başarı bu dilimde öne çıkan noktalardı.Nihat'ın maç boyu sürecek ultra etkisizliğinin de ilk işaretlerini aldık. Fenerbahçe adına Dia'nın yapacağı katkının ilk işaretleri bu dilimde ufaktan kendini belli etmeye başlamıştı bile. Alex'in ise neredeyse adının bile duylmadığı dakikalar olarak da dikkati çekti bu dilim.

15-45 Arası

Çok da anlam veremediğim ya da açıklayamadığı bir biçimde Beşiktaş bu etkisini kaybetmeye başladı. Bunda iki etken vardı aslında. Q7 ile Nihat kanat değiştirince Gökhan Gönül bu rahalığın da etkisiyle daha çok ileri çıkmaya başladı. Dia'nı hızı ve dinamizmi ise sağ tarafa öncelikle Ekrem'i, değişiklik sonrası ise İbrahim'i tedbirli olmaya zorladı ve daha çok geride tuttu. Hafif yoklamalar sonrası Hakan'ın artık klasikleşmeye başlayacan bir derbi hatası ile sektirilen top ile Niang'ın ayağından bulunan gol, Ekrem'in sakatlanışı ve planlarda yapılan değişiklik bir kaos ortamı içerisine soku Beşiktaş'ı. Burada İbrahim Üzülmez tercihini gayet mantıklı buldum. Çünkü o bölgeye acemi olsa da tecrübesi ile bir duruş sağlayacak İbrahim Üzülmez'i koymak yerine saha içerisinde birden fazla kişinin yerni değiştirecek bir hareket silsilesine girişmek çok daha negatif etkileyebilirdi saha içi kurguyu.

Bu kaos ortamı içerisinde net 4-5 pozisyonun 2. gol olarak ağalara gitmemesi Siyah Beyzlıları oyunda tutan en büyük etkendir bu akşam. Beşiktaş'ın etkisinin oldukça azaldığı bu periyotta Fenerbahçe'nin organize olabilme oyunu kontrol altına alabilme anlamında yaşadığı sıkıntılar bir kenara not edilmeli. Daum , Aykut Kocaman arasındaki oyun anlayışı farkının resmi belgesi olarak da saklanmalı. Oyunu kontrol ederek son 7 yıldaki başarılara ulaşmış bir takımın geçiş yapmak istediği oyun sisteminin sancıları olarak görüyorum bunları.

45-90 Arası


Emre'nin sakatlığı sonrası Özer'in sağ tarafa, Mehmet'in ise ortaya geçişi sonrası zaten arızalı olan sah içi kurgu iyice çıkmaza soktu Fenerbahçe'yi. Maç öncesinde herkesin Beşiktaş savunması öne çıkarsa arkaya atılacak toplar ile bulunacak pozisyonlar tehlikeli olabilr öngörüsünde bulunuyordu yaa işte bu dakikalar tam biçilmiş kaftandı bu sözün gerçekleşmesi için. 2-3 net pozisyona da hızlı hücumlar ile girilse de gole ulaşılamadı. Her geçen dakika ise Beşiktaş'ın baskısını arttırdığını, Q7'nin vitesi yükselttiğini gördük. İlk yarıdaki sakatlıkların getirdiği 2 mecburi değişiklik ile eldeki tek kurşunu atmak için uygun anı bekleyen Schuster ile rakibin hamlesini bekleyen Aykut Kocaman maçın kaderini 70'den sonra derinden etkileyecek hamleleri yaptılar.

Benim Nihat-Bobo olarak düşündüğüm değişikliği Aurelio-Bobo olarak yaparak tamamiyle golü düşünen Schuster aralara atılacak toplar için Nobre'nin yanına 2. bir adamı sokarak sonuca gitmeyi amaçladı.

Şimdi sıra Aykut Kocaman'da idi. Rakipte Guti yorgunluk sinyallerini vermiş, defansının önünde çapa olarak sadece Ernst kalmıştı. Alex'in de etkisizleştiği aşikarken ne yapılabilirdi? Defansın artık orta sahaya kadar çıktığı bu anları değerlendirmek adına hızlı bir Stoch faydalı olabilir miydi? Derken tabela kalktı, çıkan oyuncu tahmin edildiği gibi 10'du ama giren oyuncu taraftarın bile adını söylerken hayıflandığı Baroni idi. Kocaman, tercihini skoru korumaktan yana kullanmıştı. "Oysa Özer ortaya çekilip, kenarlarda Stoch-Dia ikilisi ile hızlı çıkışlar yapılabilir miydi" sorusu çok ciddi olarak bir tarafta duruyordu.

Q7'nin bu dakikalarda artık insiyatifi iyice ele aldığını gördük, izlerken de aldığımız zevk hanemize artı olarak yazıldı. Guti'nin pasları ile eşlik ettiği 2. yarının sonralarına doğru Bobo'nun çok doğru bir defans arası koşusu ve İspanyol'un güzel görüşü, Volkan Demirel'in çapraza doğru giden adama neden temas edildiği soruları ile izleyenleri bırakarak yaptığı penaltı. Çünkü Bobo daha hamle gelmeden penaltı yaptırmak istediğini belli etmişti bile ama Volkan kritik anlarda doğru karar veremeyen bir kaleci olacağını haykırırcasına yapacağını yapmıştı.

Guti'nin atacağı köşeyi belli etmesi, Volkan'ın teması ama önlenemeyen gol ile artık bitiş düdüğünü beklemek kalmıştı artık bizlere ve puan olarak olmasa da psikolojik avantakı eline alarak Kadıköy'den ayrılan taraf oldu Beşiktaş.

Beğendim
Querasma trasnferi sonrası saha içerisindeki performansı için endişelerim vardı ama bu akşam da gösterdiki Beşiktaş'da Inter yıllarının üstüne set çekmeye kadar vermiş. En öne çıkan isimdi.

Işık Var
Dia hızı, top hakimiyeti ile iyi işler yapacak, tek sıkıntısı son hamleler. Hem şut hem de pas tercihlerinde biraz dikkatli olursa çok daha faydalı olacak.

Yazık Oldu
Guti'nin kornerden gelen topuna ilk vuruşunda başarılı olamasa da defansdan dönen topa vurduğu yarım volenin gol olmaması tam anlamıyla yazık oldu. Volkan'ı ard arda yaptığı 2 kurtarışı da alkışlamak gerek.

Ne yaptın?
Kaleciler maçın kaderini çizdiler bu gece. Hakan'ın yanlış bir yan top çıkışı ki topu uzaklaştıramaması değil çıkış hatalı çünkü zaten daha önce topa buluşma ihtimali olan Niang'ın arkasına çıkıyorsun, topa dokunsa kaley bulacak sen ise oksijen, azot toplayacaksın. Volkan ise penaltıyı hediye eden isimdi. Sağ köşeye doğru giden oyuncuyu etkisiz hale getirmenin ço daha efektif yolları varken ayağına müdahele etmeyi seçmek ilginç.

Teknik Adamlar
Sahaya çıkan kadrıolar açısında Aykut Kocaman adına eleştirilecek bir şey yok ama Schuster hangi veriye dayanarak Nihat'ı oynattı bilmiyorum. Sanırım bu maç iin tercihi bu atmosfere alışık isimler ile sahaya çıkmaktı, ama Nihat sahadaki 22 kişinin Alex ile birlikte en etkisizi hatta 10'un bile gerisindeydi.

Aykut Kocaman'ın oyunu kontrollü oynama yolundan daha hızlı oynamaya çalılan bir takıma doğru sürüklemek sitediği Fenerbahçe'nin 7 yıllık alışkanlığı bir çırpıda terketmesi kolay olmayacak, Kocaman'ın iş gerçekten kolay değil. Schuster tek değişiklik hakkı ile risk alsa da 1 puan ile dönmesi fena sayılmaz. Eğer maçı kaybetse sahaya çıkardığı 11 mutlaka sorgulanacaktı. Oyuna müdahalesi, arayış içerisinde oluşu Beşiktaş adına en büyük umut kaynağı.

Fenerbahçe - Beşiktaş Maç Kadroları

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan Gönül, Lugano, Bilica, Andre Santos, Mehmet Topuz, Emre, Selçuk Şahin, Dia, Alex, Niang

BeşiktaşHakan, Ekrem, İbrahim Toraman, Zapotocny, İsmail Köybaşı, Ernst, Aurelio, Guti, Nihat, Quaresma, Nobre


Takım kadroları bu şekilde. Aykut Kocaman Mehmet Topuz'un geriye yardım edebilme kapasitesini göz önüne alıp Stoch'dan vazgeçmiş. Dia üzerine önemli planlar yapmış olacak ki ters kanada da Sengalli'yi yerleştirmiş. Ana amaç sağ
kanadı kapayıp diğer tarafta da Dia'nın dinamizminden faydalanmak. Fenerbahçe'nin bu orta saha düzeni ile Niang'ı 
besleme noktasında geçmiş maçlara ek olarak ortaya ne koyacağı önemli ve maçın kaderini bu belirleyecek.


Beşiktaş'da ise maç önü yazısında da yazdım, tecrübesinden dolayı Aurelio'yu tercih edebilir ki Schuster tercihini 
Brezilyalı'dan yana kullanmış. Defans döstlüsü tahmin edildiği gibi.Bu orta saha kurgusu Fenerbahçe'nin orta sahasına
üstünlük sağlama potansiyelini fazlası ile taşıyor. İleri de Nobre tercihi de hzılı hücumlardan ziyade kontrollü ve orta 
sahanın Nobre'nin indereceği toplar ile gol arama çabası içerisinde olması anlayışı ile takımın sahada bulunacağını 
gösteriyor, gayet mantıklı duruyor. Tek soru işareti Nihat tarafında, Hilbert düşünülebilirdi.

Son Söz: Kadolar Beşiktaş'ı öne çıkarıyor an itibari ile. Fenebahçe'nin avatajı ise yeek kulübesinden gelip sonucu değiştirebilecek oyuncu sayısı fazlallığı.


Edit: İsmai Köybaşı'nı kadroda farketmedim, o nedenle defans için beklenen kadro ifadesi kullandım. Maç başladığında Köybaşı'nı sol tarafta görmek sürpriz oldu.

Fenerbahçe - Beşiktaş Maç Önü

Son 9 yıla bakıldığında tam bir denge hakim iki takım arasında Kadıköy'de oynanan maçlarda, %33 cuk diye oturuyor. Beşiktaş ya da Fenerbahçe'nin puan tablosundaki yerinden bağımsız olarak sonuçlanmış maçlar, yani Beşiktaş Kadıköy'e puan tablosunda daha geride yer aldığı zamanlarda gittiğinde daha iyi sonuçlar alıyor ya da tam tersi gibi bir çıkarım yapılamıyor geçmişten.

Geçmiş bugünün bir aynası gibi aslında. Tam anlamıyla 3 sonuçlu maç bekliyor bizi, herhangi bir skoru öne çıkarmak için elde çok sağlam dayanaklar yok. Beşiktaş'ın daha umut verici, daha tempolu futbolu sahaya yansıtan takım oluşu bile bence %33'ü çok ileri taşımaya tek başına yeterli olmuyor. Aslında bu akşamın sonucunu da Beşiktaş'dan ziyade Fenerbahçe'nin o kafalarda oluşan negatif imajını ne derece tersine döndüreceği  belirleyecek biraz da."Kayserispor maçında ruhsuz ve karamsarlık yaratan futbol Anadolu'nun ortasında mı kalacak yoksa Avrupa sınırına kadar taşınacak mı" sorusuna Aykut Kocaman ve takımının vereceği cevaptır aslolan.

Schuster özelinde bakınca hem futbolculuk hem teknik adamlık kariyeri yeterince tecrübeyi barındırdığını söyleyebiliriz. Hep öne sürülen "defansın önde kurulması ve arkaya adam kaçırılması" mevzusu elbette not defterinin en üst sırasında yer almıştır ve gereken önlemleri kendi felsefesi ölçüsünde alacaktır. CSKA maçında olduğu gibi sadece Ernst ile değil Necip-Ernst ikilisi ile de çıkacaktır sahaya ama yine de daha tecrübeli olan Aurelio'yu tercih edebilir. Querasma ve Guti'yi de aynı anda sahaya sürecek ve defansif dörlüyü de Ekrem-Zapo-İbrahim-Üzülmez 4'lüsü ile oluşturacaktır. Çoğunluğumuzun kafasında Beşiktaş kadrosuna dair soru işareti neredeyse yok gibi, sadece ileri uçtaki tercihin ne olacağı belki kurcalıyordu akılları.

Aykut Kocaman tarafında ise önemli tercihlerin eşiğinde olunduğu aşikar. Alex ilk kritik isim elbette. Muhtemelen vazgeçilemeyecek isim olacaktır bu akşam için. Çok daha önemlisi Kazım'ın sahaya sürülüp sürülmeyeceği ve bu kadro içerisinde yer bulursa görevinin ne olacağıdır. Kazım sürpriz isim olarak sahaya sürülebilir ki  zaman zaman Niang'ı hücumda 2'leyip çok da verimli olabilir. Kanatlarda Stoch-Dia 2'lisi mi kullanılacak yoksa farklı bir tercih mi kullanılır o da diğer bir merak konusu.

Özetle Fenerbahçe-Beşiktaş maçı öncesi çok net bir yorum yapmak kolay değil. Mağlubiyetin Fenerbahçe'yi karıştıracağı aşikar dolayısı ile 3 puan elbette önemli her iki takım için önemli olsa da galibiyetin Sarı-Laciverli ekibe derin bir nefes aldıracağı aşikar.

18 Eylül 2010

Bucaspor 0:1 Galatasaray














Gol ve öncesinde yapılanlar maçın en pozitif anları, bunların Ayhan tarafından yapılması da belki de futbolun bir adaleti. İlerlemiş yaşına rağmen takımı geriden yönlendirme konusundaki çabaları görmezden gelinemez. Daha önce de yazdım, yaşına rağmen olgun bir şekilde mücadele ediyor ve Barış / Mustafa Sarp ikilisinden çok daha değerli.

Bunun dışında ise beklerin maçın genelindeki defansif katkıları iyi seviyedeydi, özellikle Insua 2. maçı olmasına rağmen takıma defansif anlamda çabuk adapte olmuşa benziyor. Misimovic için konuşmak erken, kalitesi ortada sadece zaman ihtiyaç var. İyi performans sergilemeye başlayacak ama böyle bir sahada bunu beklemek yersiz beklentiden öteye gitmez. 3. bölgede topla buluşmasının Bosnalı dan daha fazla verim alınabilmesi adına önemli olduğunu da belirtelim. Bu maçta zaman zaman gerşden gelip top alması ise bu verimi aşağı çekmekten daha öteye gitmez.

Maçın son anlarında köşe gönderi civarındaki zaman geçirme çabaları gerçekten düşündürücüydü. Sağ taraftan belki de tehlikeli olabilecek bir duran top 2 oyuncunun o bölgede topu köşeye sıkıştırarak zamandan çalma gayretleri ile son buluyorsa orada durmak lazım. Galatasaray'ın psikolojisini yansıtıyor bir durum. 3 puana duyulan ihtiyaç ve gol pozisyonuna girmekten ziyade maçı o avantajla bitirme düşüncesine rakip Bucaspor iken sahip olma gerçekten ilginç!

Gaziantep ve Bucaspor maçlarındaki oyun ile çok fazla ilerlenemeyeceği açık. Bir an önce dah aderli toplu bir oyun ile sahada var olmak gerekiyor ama ne zaman bu tabloyu göreceğiz ya da görebilecek miyiz asıl mesele de bu zaten.

16 Eylül 2010

Benitez'in Zorlu Sınavı
















Belki de bir teknik adam içn en zorlu sınavı verecek bu sezon Rafa Benitez. Muhtemelen bir teknik adam için e zorlu koşullardan biri ile mücadele edecek: "Mourinho'nun halefi olmak". Böylesine etkili bir teknik adamdan sonra aynı takım içerisinde aynı etkiyi yaratmak üstelik de geçen sezonu 3 kupa ile kapatmışken hiç de kolay değil. İşi zor İspanyol'un, çokça terleyecek bu sezon.

Bursaspor'un Avrupa Yolu












Başlangıç için kötü sonuç elbet ama ilk kez katılan bir takım için hafifletici sebepler öne sürebilirsiniz. Tecrübe eksikliği, rakibin konumu vs. sadece ilk akla gelenler. Bunlar tamam ama bir de olayın Bursaspor tarafı var. Sezonu şampiyon olarak bitiriyorsunuz ve özellikle Şampiyonlar Ligi'nden ciddi miktarda parayı kasanıza koyuyorsunuz. Burada sorgulanması gereken takımı ileri taşıma anlamında eldeki imkanları ne kadar iyi kullandığınız.

Açıkça belirtmek gerek yabancı transferi konusunda Ertuğrul Sağlam'ın Beşiktaş defteri hiç de parlak değil. Bursaspor da ise bunun üstüne bir set çekip Ivan Ergiç, Batalla gibi isabetli isimler ile takıma gerçekten faydalı olan isimleri kadroya katarak yaptıkları artı olarak haneye yazıldı elbet ama geçen sezondan bugüne yapılan yabancı trasnferleri benim için soru işaretiydi.

Kimler geldi diye listeye bakıalım: Wederson, Stephanov, Insua, Nunez, Steinert. Mustafa Keçeli ile kıyaslayınca Wederson hamlesi gayet mantıklı. Defanstaki rotasyon açısından da Stephanov için olumlu düşünülebilir fakat orta saha ve forvete yapılan takviyelerin takımın rotasının çizilmesi anlamındaki önemi çok aşikar. Bu bölgelere yapılan takviyelerin direkt 11'e girip takımın seviyesini daha ileriye taşıma noktasında soru işaretleri taşıdıkları aşikar. Ne Insua orta sahada takımın hücum gücünü üst seviyedeki maçlar için yeterli seviyede arttıracak düzeyde ne de Nunez ileri uçta Sercan ve Turgay'ın ötesinde çok farklı etki yaratacak kapasitede. Steinert'i zaten lig maçlarında da fazlaca görme şansını bulamadık. Hem Galatasaray hem de Sivas maçlarında oyuna sonradan dahil olması sebebiyle geniş kapsamlı değerlendirme yapmak kolay değil, sadece rotasyonun bir parçası olduğu görülüyor.

Şampiyonlar Ligi gibi üst düzey arenada iyi işler çıkarabilmek için rotasyonun parçası olmasından ziyade takım üzerinde direkt etki yapacak oyuncularıı kadroya katılmasının gerçekliği ortada iken Bursaspor'un bu çizgiye yaklaşamadığı ortada. Vaziyet bu olunca benim de umutlu olduğum bu grupta ne yazık ki beklenen etkiyi yaratması kolay olmayacak Bursaspor'un. Hala takımın hücum gücünü büyük oranda Volkan Şen çekiyor ise orada durup düşünmek lazım.

Başta da yazdık tecrübe eksikliği önemli elbette ama Valencia maçının ilk yarısında kendi sahasına hapsolmuş bir Bursaspor aslında çok şeyi özetliyor. Umarız bir yanılgı içerisindeyizdir ama durum pek de içi açıcı değil.

14 Eylül 2010

Sami Yen'de Işıksızım: Galatasaray 1:0 Gaziantep















Gelecek adına Galatasaray'ın ışık vermediği maçlardan biri daha. Daha bu takıma Arda girecek, Can orta sahada oynayıp Pino da sağda başlarsa işler değişir diyenler mutlaka olacaktır ama ben pek de umutlu değilim. Bireysel anlamda oyuncuların ortaya koyduklarını ile bunların toplamının sundukları arasındaki farkı ayırt edebiliyorsanız, ya da teknik adamın aradan geçen zamana rağmen takımda ufak bir düzelme ışığı göremiyorsanız umutsuzluğumun sebebini de kavrayacaksınız demektir.

Rijkaard'dan başlayalım. Sağ tarafta Ali Turan ile -1 değişiklik hakkı ile başlama cesaretine sahip bir teknik adam olduğu için Surinamlı'yı kutlamak gerek. Gerçekten öyle hamleler yapıyor ki anlamak mümkün değil. Ali Turan'ın sağ tarafta oynayamadığını görmesi için daha ne olması gerekiyor merak ediyorum. Total Futbol temsilcisi diyoruz ama bazı temel gerçekleri görememesi düşündürüyor beni. Beklerin bu kadar önemli olduğu gerçeği kabak gibi ortada iken yapılan tercihin bence açıklaması yok.

Rijkaard konusundaki 2. tespit ön tarafa hücum gücü yüksek oyuncu ile yaşanılan problemlerin aşılamayacağını görememiş olması. Mustafa Sarp ile Ayhan'ın önüne Misimivic'i koyunca nelerin düzeleceğini umut ettiğini gerçekten kendisinden dinlemek isterim. Orta sahada sertlik sağlayamayan, faul dahi yapmaktan uzak, rakibi sindirmekten aciz 2 adam ile neler yapmak istediğini öğrenmek istiyorum, çünkü futbol bilgim ile açıklayamıyorum. "Eldeki imkanlar bu" diyenleri duyar gibiyim ama bu malzeme bir anlamda kendi eseri.

Başka bir soru daha yöneltmek istiyorum değerli Total Futbol Temsilcimiz'e. Bu takımda topu alan oyuncu ile arkadaşı arasında neden bu kadar fark var? "Ayağa pas yapmak isteyen bir takımda topa sahip oyuncunun opsiyonlarının bu kadar az olmasında arkadaşlarının doğru pozisyonu alamamalarının payının büyük olduğunu" defalarca duyduk kendisinden ama neden bu takım hala bu kadar kopuk oynuyor? Topu kontrolüne almaktan çok ama çok uzak?

Yukarıdaki soruları çoğultmak mümkün ama inanın bunlara bile çözüm bulmak için Rijkaard'ın Galatasaray'daki ömrü yeterli olur mu bilmiyorum, sanmıyorum da...

Saha içi düzene bu maç özelinde bakınca oyuncuların birbirine bu kadar uzak oynadığı, takım arkadaşının pas opsiyonlarını arttırma konusunda eksik bir oyuncu topluluğunun topu kontrol altına alması kolay değil. Çünkü elinizdeki oyuncular tek hamleli ve rakip eksilterek takımı ileri taşıyacak kapasitede değiller. Sadece Misimovic ve Pino bu profile belirli anlamda uyum gösteriyorlar ama ya geride kalanlar?

Takım agresifliği ne alemde diye bakınca da herhangi bir veriye, bulguya ulaşamıyorsunuz. Topa sahip olmak istiyorsanız ilk şart top sizde iken ona hükmedebilme becerisine sahip olmanız, rakipte iken de ya alanı çok iyi parselleyerek onlara top kullanma şansı vermemek ya da şok presler ile direkt olarak topu hakimiyetiniz altına almanızdır. Şimdi bu gerçek ile Galatasaray'ın ne derecede örtüşütüğünü irdelemek lazım. Bir çok pozisyonda Baros dahil topun gerisine geçern bir takımın bunların gerçekleştirmede yaşadığı güçlük dikkat çekici. Peki neden? Çünkü yapılan iş tamamiyle bir formalitenin yerine getirilmesinden ibaret. Kewell, Misimovic, Pino ve Baros rakibin tek pas ile kolaylıkla geçeceği bir hat oluştururken hemen arkada yer alan ikili Ayhan ve Sarp ise rakiple yakı oynayıp sertlik oluşturma becerisini, zekasını da gösteremeyince hem topu rahat kullanan hem de üztünüze kolayca gelebilen bir rakibi karşınızda buluveriyorsunuz ve işin kötüsü bu şartları siz hazırlıyorsunuz.

Bu eksiklikler, detaylar kolayca aşılacak gibi değil çünkü problem bugüne ait değil. 2 senenin birikimini bir çırpıda kolayca silip ortadan kaldıramazsınız, bunu yapmak için zaman ihtiyacınız olduğunu da iddia edebilirsiniz ama doğru planlamayı yapmak kaydıyla. Var mı doğru bir kadro planlaması, hayır yok... Eeee daha ne bekliyoruz ki?

Arda-Misimovic-Pino-Baros-Cana 5'lisi ile zaman zaman iyi performans gösterilen maçlar göreceğiz ama hemen 1 hafta akabinde tanınmaz halde bir takım bulup sorular içerisinde bulabilirsiniz kendinizi. Bunun da en büyük sebebi takımda her açıdan dengenin oluşturulamamış olması. Kadro yapılanması, sistem-oyuncu uygunluğu vs. vs...

Yönetimi de es geçmeyeceğim. Adnan Polat Misimovic ve Insua'yı alınca kendisini kurtacağını ve sorumluluğu Rijkaard'a atabileceğini sanıyor ama sezon sonundaki muhtemel başarısızlığın bedelini şimdiden nasıl vereceğini düşünmeye başlasa iyi olur.

Yeni isimlere gelince, Misimovic'in kalitesi belli ama verimli olması için belirli şartların oluşması lazım. Örneğin kendisini top ile 3. bölge civarında buluşturmak lazım. Tabiki bunu yapmak için de Mustafa Sarp gibi oyuncudan da medet ummuyor olmanız gerekiyor. Misimovic'in topla buluştuğu noktanın kaleye uzaklığı Galatasaray'da başarıya olan uzaklığını belirleyecek bu sene. Görünen o ki çok da çekecek bu orta saha ile. Mesela bugün olduğu gibi defansı çok geride kurup takımın boyunu kısaltamazsanız Wolfsburg günlerindeki gibi olması için dua etmekten başka şansınız kalmaz. İlk maçta takıma alışmak zordur, o nedenle Misi için yorum yapmak yersiz ama etkili olacağı kurgu ortada.

Insua için Volkan Yaman'ın hallicesi demiştim, belirli özelikleri benziyor ama kesinlikle ondan iyi oyuncu. Hakan Balta'dan daha verimli olacağını da düşünüyorum ki daha ilk maçtan Hakan Balta'nın neredeyse 1 yılda yaptığı asisti yapabilirdi. Hücum bindirmeler çok etkili değil, garanti oynuyor ama eldekilere bakınca yapacak ğek bir şey de yok.

Gaziantep karşısında böyle bir Galatasaray bulmuşken puan çıkartamıyorsa Sami Yen'den oturup ağlasın. Tek gol yedik gibi tesellilere sığınacaklarını sanmıyorum ama topa sahaip olma oranının yüksekliği hiç bir şey ifade etmiyor. Toluna Kafkas otursun gol nasıl atılır'a çalışsın, giderek kötü bir alışkanlık kazanmaya başladı çünkü.

Trabzonspor gibi müthiş orta saha yapısına, Beşiktaş gibi oyunu sürekli domine etme motivasyonuna, Bursaspor gibi büyük takım refleksi kazanma yolunda ilerleyen takımların arasında Galatasaray'ın bu sene yer bulması yine pek mümkün görünmüyor. Bu gecenin özeti budur!

11 Eylül 2010

İngiltere'nin Yeni Hocası

Capello Euro 2012 sonrası görevi bırakacağını açıkladıktan sonra yeni adaylar için isimler ortaya atılmaya başladı. İlk sırada Tottenham'dan Redknapp var. Sven Goran Erickson sonrası başka bir İngiliz Steve Mclaren ile yaşanılan acı tecrübe henüz taze olmasına rağmen genel kanı İngiliz bir teknik adam ile çalışılması yönünde. Son olarak Arsen Wenger de yeni teknik adamın tüm ülkeyi temsil ettiği için  İngiltere'nin içinden biri olması gerektiğini belirtti. Bu İngiliz teknik adam fikri gündemi işgal ederken David Beckham'ın bile adı geçmeye başladı ama kendisi şu an için böyle bir planı bulunmadığını belirterek şimdilik naktayı koymuş oldu. Yine de 2 yıl sonra o koltukta kimin oturacağını şimdiden kestirmek güç, bir bakmışsın asıl kahraman olmasan bile yardımcı erkek oyuncu rölüne bürünüvermişsin!

Geri Dönüş...















Yalnızca 1 yıl ara verdiler, "köy takımı" yakıştırmalarının altında Bundesliga'daki ilk senelerinde uzun züre zirvede yer aldıktan sonra düşüşe geçtiler. İrtifa kaybetme geçen sene de devam etti, ilk yılın çok uzağındaydılar. Bu sene ise sanki aradaki o yıl yaşanmamışçasına yollarına devam ediyorlar. 4 'de 4 yaparak Bundesliga'nın tepesine konumlandılar.

Hoffenheim'da bunlar olurken Magath'ın Schalke'si de 4'de 4 ile devam ediyor yoluna ama beklentilerin aksine henüz puanları yok. Dün de Ragnick bir darbe vurdu Magath'a. Geçen sezon ligi 2. sırada bitiren takımın bu düşüş normal değil. Raul, Huntelar gibi isimlerle parlatılan kadroya su bile veren olmadı şimdiye kadar, elde var sıfır. Acaba diktatöre karşı bir baş kaldır mı var? Türkiye'de olsa "futbolcular huzursuz, oynamıyorlar" diye haber çoktan çıkmıştı bile.

02 Eylül 2010

Transfer Dönemi Değerlendirmesi - Galatasaray

Geçen sezon ile kıyaslandığında kadroda en büyük değişimi yapması gereken 2 kulüp vardı: Galatasaray ve Beşiktaş. Fenerbahçe ve Trabzonspor açısından bakınca kadroya yapılacak bir kaç iyi takviye ile mevcut durumları daha üst noktalara taşımak hiç de zor değildi. Şimdi bir dönemin daha sonuna gelmişken yaz döneminde yapılan hamleleri değerlendirmeye başlamak lazım.

Yıllar sonra ilk defa geçen sezon son güne bırakıp tembel öğrenci misali son dakika hamleleri peşinde koşmamıştı Galatasaray. Bu sene yine son öncesinde 3-4 sezonluk performansa geri dönüş yapıldı, asıl hamleler 1 Eylül'de yapılsa da gerçek eksiklikleri görenler için yeterli düzeyde olmadığı ortada.

Geçen sezon sıkça yazdık, hatta 2 sezondur yazıyorum orta sahada yaşanan sıkıntıları. Örneğin 2008'den bu yana Mehmet Topal, Barış gibi defansif yönü kuvvetli ve hücumda katkısı olmayan isimlerle; Lincoln, Kewell gibi ofansif yönü güçlü ama defansif katkısı sınırlı oyuncular üzerinde şekillendi kadro. Ne eksik bu kadroda, denge yok! Takım hassas değerler üzerine kuruluyor, biraz ofans biraz defans yani biraz ondna biraz şundan misali. O zaman ortaya çıkan görüntü, yemek vs. ne kadar lezzet verebilir ki? Bu durumda örneğin Barış eksildiğinde takım rakibe karşı direnç göstermekte, Lincoln eksik olduğunda ise rakip kalede yaratıcı olma anlamında sıkıntı yaşıyordu.

Frank Rijkaard ile beraber 4-2-3-1'den farklı olarak 4-3-3'e geçilse de sezon başındaki gösterişli futbola rağmen orta sahadaki yaratıcılık, top kullanma, denge konusundaki sıkıntılara çokça parmak bastık. Sonrasında herkes zaten ne olduğunu gördü. Devre arasında bile bir çoklarının beklentisi orta saha transferi iken bu bölgenin es geçilmesi tabiki hayal kırıklığıydıki sezon sonunda gelinen nokta bunun en net göstergesi.

Durum bu iken ihtiyaçlar ortada iken neydi bunlar: Orta sahaya oyunu 2 yönlü oynayabilen en az 2 adam ( Elano'dan bu konuda fazla beklentim olmadığını daha önce yazmıştım), sol bek, stoper ve forvet.

Neler yapıldı peki? Mevcut kadronun üstüne takviye yapılması beklenirken kadrodan bazı oyuncuların transfer haberleri ile başladı transfer dönemi. Öncelikle Mehmet Topal, Valecia'ya transfer oldu ki oyun tarzının fazlasıyla büyütüldüğüne ve yerinin çok k0lay dolabileceğine inandığım için çok da önemli değildi. Sonrasında ise takım oyununa katkısı ile değil bireysel çabaları ile geçen sezon Galatasaray'ın en önemli performans adamı ile yollar ayrıldı. Keita önemli bir isim olsa da takım oyununa katkısının düşülüğü göz önüne alındığında yeri doldurulabilecek nitelikteydi.

Sonrasında ilk hamle Lorik Cana ile geldi. Daha önce hiç izlemedeğim için yorum yapmadım, Marsilya-Sunderland gibi takımlarda kaptan olabilmek önemli bir özellikti ama Galatasaray'a ne gibi katkılarda bulunacağı idi önemli olan. Oyunu 2 yönlü oynayabiliyor olması ilk beklentiydi tabiki. Şu ana kadar sahada görülen ise oyunun hücum yönündeki katkısının sınırlı olduğu. Peki o zaman bu transfer neden yapıldı diye soruyor insan? İhtiyaçları bu kadar aşikar olan bir takımın orta sahasına geçmişi ne olursa olsun tek yönlü Lorik Cana mı olmalıydı? Bu hamle bile başlı başına sorumluların Galatasaray'ın ihtiyaçlarını anlayamadığını başlı başına gösteriyordu.

2. hamle ise Pablo Pino ile geldi. Monacı da zaman zaman parlak performansları ile hatırlıyordum Kolombiyalı'yı. Hatta Bordeaux eşleşmesinden sonra Ligue A'yı daha yakından takip etmeye başlayınca 3-0 Monaco üstünlüğü ile devam eden ve müthiş geri dönüş ile Bordeaux'un 4-3 galibiyeti ile sona eren maçta Monaco'nun en parlak ismiydi. 1 gol 2 asist ile oynamıştı. Eldeki veriler yaratıcılık anlamında takıma güç katacağı yönünde ama sağlam olması şartıyla tabiki. Son 2 sezonda oynadığı maç sayısı 2 haneli sayılara ulaşmamış bir oyuncu için çok da uzun uzadıya cümleler yazmak da kolay değil, sadece temenniye döşen satırlar karalayabilirsiniz. Hakkında yazılacak en önemli şey potansiyelinin yadsınamaz olduğu ama yapacakları için soru işareti konulması gerektiğidir.

Bu 2 transfer sonrası verilen ara transferin son gününe kadar sürdü. Son bir gayretle kadroya 2 isim daha eklendi.

İlki Misimovic, hakkında çok şey yazmaya gerek yok.İstatistikler çok şey anlatıyor zaten. Bu oyuncunun hücum zenginliği anlamında katacakları o kadar çok ki. Oyun yapısı ve Galatasaray'da yol açacağı dönüşüm biraz Lincoln'e benziyor. Tabiki arada fak var, Lincoln Ronaldinho ise Misimoviz Kaka'dır. Bu karşılaştırma sadece oyun yapısı ve hücumdaki katkı ve spektaküler hareketlere imza etme yetenekleri göz önüne alınarak yapılmıştır, ama her 2'sinin de çok da mücadeleci olmadığı ortadadır. Bu açıdan bir Frank Rijkaard tercihi midir? Bence değil, biraz "tehlike anında camı kırın" mantığı ile yapılmış bir transferdir ve 4-3-3'çü Rijkaard'ı muhtemelen 4-2-3-1'e döndürecektir. Ben de bu oyun sistemini pek tutmuyorum arkadaş. Sebebi yukarıda yazdığım takım dengesini yok etmesi. Takımı defansçılar ve hücumcular olarak 2'ye bölmesi. Örneğin Misimovic olmadığında Galatasaray'ın yine çok kısır bir takıma dönüşme ihitmali oldukça fazladır ya da Cana-Barış'dan biri olmadığında takımın yumuşak yapıya bürünmesi, Misi'nin olmadığı durumda da yine kısır ve can sıkıcı takıma dönüşmesi oldukça muhtemeldir. Yani Skibbe zamanı cümlelerini fazlasıyla yazabiliriz. Tek farklılık kadronun daha alternatifli oluşu.

Takımda yine 2 yölü oyuncu sayısı çok ama çok az, bu da dengenin olmayacağını hassas noktalar üzerine takımın kurulacağını ve bu noktalardan birinin eksik olmasının bile takımı fazlası ile etkileyeceğini gösteriyor.

Insua transferine gelince, Hakan Ünsal ve Eergün Penbe sonrası gelenlere sol bek demedim hiç bir zaman. Bu gözler neler gördü, Hakan Balta ya da Volkan Yaman için olumlu cümleler sarfetmek haksızlık olurdu. Bu açıdan bakınca gayet mantıklı bir hamle. Muhtemelen Hakan Balta'yı defansın ortasında izleyeceğiz artık ve Servet'e kulübe yolu görünecek. Peki Insua, Hakan Balta'nın yapamadıklarının ne kadarını yapacak? 2 dk.2lık bir videosunu izledim sadece Arjantinli'nin. İzlenimim şu:

Volkan Yaman'ın hallicesi. He koşu tarzı, hem driplingleri hem de orta yapma biçimi oldukça benziyor Volkan Yaman'a ama ondan daha seri ve hızlı. Kesinlikle daha faydalı olacaktır ama beklenen ya da arzulanan etkiyi yapması çok zor.

Bu oyuncular dışında Musa Çağıran, Mehmet Batdal, Serdar Özkan, Ali Turan gibi isimler de katıldı kadroya.  Musa ve Serdar'dan fazla umutlu değilim. Batdal'ın potansiyeli var, ulaşacağı nokta kendisine bağlı. Ali Turan sağ bek oynaması mümkünse, stoper de izlemek isterim yapabileceklerini görmek için. Sanırım ilerleyen dönemde bunu görme şansımız olacak. Yine de bu isimlerin hiç biri ilk 11'de direkt oynayacak yapıda değil. Yalnızca Serdar'ı bazı maçlarda yabancı kontenjanından dolayı ilk 11'de görebiliriz.

Forvet ise yine görmezden gelindi, muhtemelen Kewell'da rotasyona sokuldu ama yanlış. Şu an Galatasaray2ın elinde sadece 1.5 forvet var. Bu arada Fenerbahçe 4, Beşiktaş ve Trabzon 3 forvet ile sürdürecek ligi, varın gerisini siz düşünün. Baros sakatlanırsa yönetim kendi topuğuna sıkmış olacak ki şimdiden resmi bir hoca tutsunlari 2 saat okuyup üflesin Çek futbolcuya.

Yönetime gelince, yine bir trasnfer döneminde daha sınıfta kaldı Adnan Polat ve Sezgin ikilisi. Yanlış planlama, yanlış strateji, eldeki hocanın isteklerine uygun malzemenin sağlanamaması gibi temel hatalar yapıldı yine. Bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Bu kadar çok yanlışın yapıldığı yerde doğruları saymak da mümkün olmuyor. 2012 seçimleri için iyi biryatırım yapacak iken sonu hazırlayan sezon bu olabilir.

2011 sonu için Galatasaray'ın 3-5 sıralar arasında olacağını tahmin ediyorum. Yalnıca Misimovic transferi takıma sınıf atalatacak nitelikte. Sağlam bir Pino'da katkı sağlayacaktır elbette.