02 Eylül 2010

Transfer Dönemi Değerlendirmesi - Galatasaray

Geçen sezon ile kıyaslandığında kadroda en büyük değişimi yapması gereken 2 kulüp vardı: Galatasaray ve Beşiktaş. Fenerbahçe ve Trabzonspor açısından bakınca kadroya yapılacak bir kaç iyi takviye ile mevcut durumları daha üst noktalara taşımak hiç de zor değildi. Şimdi bir dönemin daha sonuna gelmişken yaz döneminde yapılan hamleleri değerlendirmeye başlamak lazım.

Yıllar sonra ilk defa geçen sezon son güne bırakıp tembel öğrenci misali son dakika hamleleri peşinde koşmamıştı Galatasaray. Bu sene yine son öncesinde 3-4 sezonluk performansa geri dönüş yapıldı, asıl hamleler 1 Eylül'de yapılsa da gerçek eksiklikleri görenler için yeterli düzeyde olmadığı ortada.

Geçen sezon sıkça yazdık, hatta 2 sezondur yazıyorum orta sahada yaşanan sıkıntıları. Örneğin 2008'den bu yana Mehmet Topal, Barış gibi defansif yönü kuvvetli ve hücumda katkısı olmayan isimlerle; Lincoln, Kewell gibi ofansif yönü güçlü ama defansif katkısı sınırlı oyuncular üzerinde şekillendi kadro. Ne eksik bu kadroda, denge yok! Takım hassas değerler üzerine kuruluyor, biraz ofans biraz defans yani biraz ondna biraz şundan misali. O zaman ortaya çıkan görüntü, yemek vs. ne kadar lezzet verebilir ki? Bu durumda örneğin Barış eksildiğinde takım rakibe karşı direnç göstermekte, Lincoln eksik olduğunda ise rakip kalede yaratıcı olma anlamında sıkıntı yaşıyordu.

Frank Rijkaard ile beraber 4-2-3-1'den farklı olarak 4-3-3'e geçilse de sezon başındaki gösterişli futbola rağmen orta sahadaki yaratıcılık, top kullanma, denge konusundaki sıkıntılara çokça parmak bastık. Sonrasında herkes zaten ne olduğunu gördü. Devre arasında bile bir çoklarının beklentisi orta saha transferi iken bu bölgenin es geçilmesi tabiki hayal kırıklığıydıki sezon sonunda gelinen nokta bunun en net göstergesi.

Durum bu iken ihtiyaçlar ortada iken neydi bunlar: Orta sahaya oyunu 2 yönlü oynayabilen en az 2 adam ( Elano'dan bu konuda fazla beklentim olmadığını daha önce yazmıştım), sol bek, stoper ve forvet.

Neler yapıldı peki? Mevcut kadronun üstüne takviye yapılması beklenirken kadrodan bazı oyuncuların transfer haberleri ile başladı transfer dönemi. Öncelikle Mehmet Topal, Valecia'ya transfer oldu ki oyun tarzının fazlasıyla büyütüldüğüne ve yerinin çok k0lay dolabileceğine inandığım için çok da önemli değildi. Sonrasında ise takım oyununa katkısı ile değil bireysel çabaları ile geçen sezon Galatasaray'ın en önemli performans adamı ile yollar ayrıldı. Keita önemli bir isim olsa da takım oyununa katkısının düşülüğü göz önüne alındığında yeri doldurulabilecek nitelikteydi.

Sonrasında ilk hamle Lorik Cana ile geldi. Daha önce hiç izlemedeğim için yorum yapmadım, Marsilya-Sunderland gibi takımlarda kaptan olabilmek önemli bir özellikti ama Galatasaray'a ne gibi katkılarda bulunacağı idi önemli olan. Oyunu 2 yönlü oynayabiliyor olması ilk beklentiydi tabiki. Şu ana kadar sahada görülen ise oyunun hücum yönündeki katkısının sınırlı olduğu. Peki o zaman bu transfer neden yapıldı diye soruyor insan? İhtiyaçları bu kadar aşikar olan bir takımın orta sahasına geçmişi ne olursa olsun tek yönlü Lorik Cana mı olmalıydı? Bu hamle bile başlı başına sorumluların Galatasaray'ın ihtiyaçlarını anlayamadığını başlı başına gösteriyordu.

2. hamle ise Pablo Pino ile geldi. Monacı da zaman zaman parlak performansları ile hatırlıyordum Kolombiyalı'yı. Hatta Bordeaux eşleşmesinden sonra Ligue A'yı daha yakından takip etmeye başlayınca 3-0 Monaco üstünlüğü ile devam eden ve müthiş geri dönüş ile Bordeaux'un 4-3 galibiyeti ile sona eren maçta Monaco'nun en parlak ismiydi. 1 gol 2 asist ile oynamıştı. Eldeki veriler yaratıcılık anlamında takıma güç katacağı yönünde ama sağlam olması şartıyla tabiki. Son 2 sezonda oynadığı maç sayısı 2 haneli sayılara ulaşmamış bir oyuncu için çok da uzun uzadıya cümleler yazmak da kolay değil, sadece temenniye döşen satırlar karalayabilirsiniz. Hakkında yazılacak en önemli şey potansiyelinin yadsınamaz olduğu ama yapacakları için soru işareti konulması gerektiğidir.

Bu 2 transfer sonrası verilen ara transferin son gününe kadar sürdü. Son bir gayretle kadroya 2 isim daha eklendi.

İlki Misimovic, hakkında çok şey yazmaya gerek yok.İstatistikler çok şey anlatıyor zaten. Bu oyuncunun hücum zenginliği anlamında katacakları o kadar çok ki. Oyun yapısı ve Galatasaray'da yol açacağı dönüşüm biraz Lincoln'e benziyor. Tabiki arada fak var, Lincoln Ronaldinho ise Misimoviz Kaka'dır. Bu karşılaştırma sadece oyun yapısı ve hücumdaki katkı ve spektaküler hareketlere imza etme yetenekleri göz önüne alınarak yapılmıştır, ama her 2'sinin de çok da mücadeleci olmadığı ortadadır. Bu açıdan bir Frank Rijkaard tercihi midir? Bence değil, biraz "tehlike anında camı kırın" mantığı ile yapılmış bir transferdir ve 4-3-3'çü Rijkaard'ı muhtemelen 4-2-3-1'e döndürecektir. Ben de bu oyun sistemini pek tutmuyorum arkadaş. Sebebi yukarıda yazdığım takım dengesini yok etmesi. Takımı defansçılar ve hücumcular olarak 2'ye bölmesi. Örneğin Misimovic olmadığında Galatasaray'ın yine çok kısır bir takıma dönüşme ihitmali oldukça fazladır ya da Cana-Barış'dan biri olmadığında takımın yumuşak yapıya bürünmesi, Misi'nin olmadığı durumda da yine kısır ve can sıkıcı takıma dönüşmesi oldukça muhtemeldir. Yani Skibbe zamanı cümlelerini fazlasıyla yazabiliriz. Tek farklılık kadronun daha alternatifli oluşu.

Takımda yine 2 yölü oyuncu sayısı çok ama çok az, bu da dengenin olmayacağını hassas noktalar üzerine takımın kurulacağını ve bu noktalardan birinin eksik olmasının bile takımı fazlası ile etkileyeceğini gösteriyor.

Insua transferine gelince, Hakan Ünsal ve Eergün Penbe sonrası gelenlere sol bek demedim hiç bir zaman. Bu gözler neler gördü, Hakan Balta ya da Volkan Yaman için olumlu cümleler sarfetmek haksızlık olurdu. Bu açıdan bakınca gayet mantıklı bir hamle. Muhtemelen Hakan Balta'yı defansın ortasında izleyeceğiz artık ve Servet'e kulübe yolu görünecek. Peki Insua, Hakan Balta'nın yapamadıklarının ne kadarını yapacak? 2 dk.2lık bir videosunu izledim sadece Arjantinli'nin. İzlenimim şu:

Volkan Yaman'ın hallicesi. He koşu tarzı, hem driplingleri hem de orta yapma biçimi oldukça benziyor Volkan Yaman'a ama ondan daha seri ve hızlı. Kesinlikle daha faydalı olacaktır ama beklenen ya da arzulanan etkiyi yapması çok zor.

Bu oyuncular dışında Musa Çağıran, Mehmet Batdal, Serdar Özkan, Ali Turan gibi isimler de katıldı kadroya.  Musa ve Serdar'dan fazla umutlu değilim. Batdal'ın potansiyeli var, ulaşacağı nokta kendisine bağlı. Ali Turan sağ bek oynaması mümkünse, stoper de izlemek isterim yapabileceklerini görmek için. Sanırım ilerleyen dönemde bunu görme şansımız olacak. Yine de bu isimlerin hiç biri ilk 11'de direkt oynayacak yapıda değil. Yalnızca Serdar'ı bazı maçlarda yabancı kontenjanından dolayı ilk 11'de görebiliriz.

Forvet ise yine görmezden gelindi, muhtemelen Kewell'da rotasyona sokuldu ama yanlış. Şu an Galatasaray2ın elinde sadece 1.5 forvet var. Bu arada Fenerbahçe 4, Beşiktaş ve Trabzon 3 forvet ile sürdürecek ligi, varın gerisini siz düşünün. Baros sakatlanırsa yönetim kendi topuğuna sıkmış olacak ki şimdiden resmi bir hoca tutsunlari 2 saat okuyup üflesin Çek futbolcuya.

Yönetime gelince, yine bir trasnfer döneminde daha sınıfta kaldı Adnan Polat ve Sezgin ikilisi. Yanlış planlama, yanlış strateji, eldeki hocanın isteklerine uygun malzemenin sağlanamaması gibi temel hatalar yapıldı yine. Bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Bu kadar çok yanlışın yapıldığı yerde doğruları saymak da mümkün olmuyor. 2012 seçimleri için iyi biryatırım yapacak iken sonu hazırlayan sezon bu olabilir.

2011 sonu için Galatasaray'ın 3-5 sıralar arasında olacağını tahmin ediyorum. Yalnıca Misimovic transferi takıma sınıf atalatacak nitelikte. Sağlam bir Pino'da katkı sağlayacaktır elbette.

Hiç yorum yok: