25 Şubat 2011

Şampiyonlar Ligi 2. Tur #2

















Ahanda tur tahminlerim burada kuralar çekildiği zaman yazmıştık, ilk maçlar itibariyle favorilerimin hepsi avantajlı dönüyorlar 2. maçlar öncesinde. Salı gecesi Chealsea, sezonun flaş takımlarından Kopenhag'ı Anelka'nın golleriyle devirirken turu biletini ilk maçta cebe koymanın keyfini de yaşıyordu. Fransız'ın 2 golde de vuruş ustalığı üst düzey, her ne kadar ilk golde kalecinin pozisyonu yanlış olsa da...

Salı gecesinin diğer maçında geçen senenin aynı turunda eşleşen 2 takım yine bir aradaydı, ama senaryo daha farklı. Lyon'un bağrından çıkmış, evlat, Benzema'nın golü Real'e avantaj getirse de Lyon Gomiz ile rövanş içi umutları bir nebze daha canlı tutmayı başarmış oldu. Yine de Mourinho'nun işini şansa bırakacağını düşünmüyorum, Real turu gçen taraf olacaktır.

Dün gecenin sessizliğini bozan isim ise son dakikada Gomez oldu. Kurtarışlarıyla ön plana çıkan kalecilerin maçı olacakken son dakikada yine bir kaleci hatasıyla Bayern turu cebine koyan taraf oldu. İki tarafta fazlasıyla şans buldu ama gülen taraf Van Gaal oldu. Bu aşamadan sonra Leonardo'nun Inter'inin gidip orada Bayern'i yenmesi hiç de kolay değil. 2007'de Milan çeyrek finalde 2-2'nin rövançında Almanya'da 2-0 ile yarı final kapısını aralamıştı ama Inter'in bunun yapması bence imkansız. Dün akşam saha içerisinde hücum organizasyonunu Etoo, Schneider ve Cambiaso'ya bağlamış, arkadan hiç destek almayan İtalyan ekibi'nin dağınık saha içi yapılanmasıyla tablonun karanlık olması gayet normal.

Bu skordan sonra  Mourinho bir tarafı ile gülüyordur, en kısa zaman giydirir Leo'ya!!! Daha önce de yazmıştım, bir teknik adam için en zorlu sıvan Portekizli sonrası bir takımı başarıya taşmaya çalışmaktır. Aynı etkiyi yaratmanız çok çok zor, Allah kolaylk versin!

Grup maçlarında 2 maç sonunda henüz puan alamayan Marsilya ,4'de 4 yaparak çıkmıştı 2. tura ama karşılarında Ferguson'un, Cantona'nın değişiyle Gandhi,  Kırmızı Şeytanlar'ını buldular. Zor eşleşme olsa da Fransızlar için, kendi evlerindeki 0-0 bile avantaj sayılabilir. Manchester favoridir ama bu turda Marsilya bir sürpriz yapabilir gibi geliyor bana.

23 Şubat 2011

Sağlam'ın Yabancı Karnesi
















    Gordon Schilenfield, Antony Seric, Higuain, Diatta, Rodrigo Tello, Cisse, Holosko, Sivok, Zapatocny, Ivan Ergiç, Batalla, Swenson, Krita,Stepanov, Insua, Nunez, Steinert, Miller, Altidore...

Ertuğrul'un Sağlam'ın hem Beşiktaş hem de Bursaspor'da kadroya kattığı yabancı oyuncuların listesinden başkası değil yukarıdaki liste. Yaklaşık 20 isim var listede ve abartısız 10'unun takıma yaptığı katkıyı çöpe atarım.

Gerçek Anadolu devrimii gerçekleştiren bir teknik adamın yukarıdaki karnesine bakınca ortaya çok açık şekilde başarısız bir tablo çıkıyor. Bu tablonun iyi okunması gerek, bulunduğu noktadan bir adım yukarıya çıkmak istiyorsa başarının anahtarı yine kendisinde, çok da uzakta değil hem bugünün de hem de 1-2 yıl kadar gerisinde.

22 Şubat 2011

Beklenen Son















     Claudio Ranieri, kariyerinde her geçen gün tutunamayan teknik adam profillerinden yalnızca biri. 1991'de Napoli ile başlayan macerada takıma Mararona sonrası Zola'yı kazandıran, ardından Fiorentina'yı Serie A'ya çıkardıktan sonra İtalya Kupası'nı kazandıran, 1997-1999 yıllarında çalıştırdığı Valencia'da Şampiyonlar Ligi ve La Liga'da yaptığı iyi işlerin yanında Mendieta, Canizares, Angulo gibi oyuncuları kulübe kazandıran Ranieri bu geçmişinin parlaklığı ile 2000 yılında 3 yıl sonda zengin bir Rus işadamının hedefi olacak Chealsea'nin başına geçiyordu.

4 yıl kaldığı Chealsea'de, en parlak sezonunu 2003-2004 yılları arasında yaşayan ve kulübün 49 yıllık tarihindeki en iyi derece olan 2.lik ile sezonu bitirmesini sağlayan İtalyan Teknik Adam'ın Maviler adına yaptığı en büyük iş John Terry, Lampart, Cole,Crespo, Makalele, Duff gibi isimleri kulübe kazandırıp Mourinho'ya teslim etmesiydi.

Belki 2004 senesi kariyer grafiğinin zirve yaptığı noktaydı, zira o gün bugündür sürekli bir düşüş olduğu aşikar. Kürkçü dükkanına dönüş ve 2 yıllık Valencia macerası, ardından küçük bir Parma mecerası ve 2 yıl sürecek Juventus teknik adamlığı...

Eylül 2009'da Roma'nın başına geçtiği zaman ne düşünüyorsam bugün de aynı fikirdeyim, yanlış tercihdi özellikle de Spaletti gibi bir teknik adamın ardından. Hafta sonu 3-0 önde iken 3-4 kaybedilen Genova maçı yalnızca bir sebep, Şampiyonlar Ligi'nde tehlikeye giren tur, lider Milan'ın 16  puan gerisine düşmüş olma ve daha da kötüsü geleceğe dair umutların tükenişi bugün Ranieri yerine Montella'yı kulübenin yeni sahibi yapan.

Tipik sakin, iyi huylu teknik adam sonu bu. Ranieri'de yeniden yukarı ivmelenmeyi başarır mı o kimyayı yakalayacak bir takım bulabilir mi bilinmez ama mevcut tablonun hiç de iç açıcı olmadığı çok net.

18 Şubat 2011

Arsenal 2:1 Barcelona















      Bu maçın ardından yazılanlar, yapılan yorumlar, bugün Fanatik Gazetesi'nde olduğu gibi "Barcelona Nasıl yenilir?" tarzından ayrılan sayfalar 90 dakikayı izlememiş hatta maçın 10. ile 70. dakika arasında herhangi bir anına denk gelmeyen birini bir ihtimal farklı düşüncelere sevk edebilir ama birazcık bile belirtilen dilimden feyzlenmiş biri için çok fazla bir şey ifade etmeyecektir, etmemelidir.Özellikle de Barcelona'nın yenilmezlik serisini, bileğinin bükülmezliğini göz önüne alınca yapılan yorumların "Mazlumun yanında olma, ya da gücün karşısında durma" türünden düşüncelerin etkisinde de yapıldığını düşünüyorum.

Arsenal-Barcelona eşleşmesine dair ilk tepkim Wenger sempatisinden ötürü "Yazık olacak" şekilde olmuştu. Fazla şansları olmayacağını, belki oyun olarak birşeyler yapmaya çalışsalar da bunun yeterli olmayacağı, olamayacağı eşleşmeye dair genel düşüncemdi.

Ne oldu peki , bu maç değiştirdi mi kafadakileri? Futbola tarafsız gözlerle bakan biri için bu maçın Barcelona tarafından 2 ya da 3 farklı sonuca getirilememesini tamamen bir futbol talihsizliği olarak görmemek haksızlık olur. Yalnızca Messi'nin bencilliğini bir tarafa koyması, Rivaldo'nun rekorunu başka maça bırakmayı düşünmesi bile yeterli olurdu bunu için. Skor 1-0 iken, bomboş pozisyonda kaleye vurmak yerine Villa'ya topu verse maç 0-2'ye gelecek ve bugün yazılan şablon cümlelerin çoğu çöpe atılacaktı.

Maça Arsenal'in iyi başladığını ilk 10 dakika oyuna tamamen hakim taraf olduğunu, Nasri'nin müthiş bir oyuncu olduğunu ve Fabregas'dan ziyade bu adamı konuşmak gerektiğini de belirtmek gerek ama bundan sonraki 60 dakika boyunca çoğunlukla da ilk yarıda 20 küsürden fazla paslık trafikler ile Arsenal'in gardının sona kadar düştüğünü ama Barcelona'nın tıpkı Real Madrid maçında skor 3-0 iken olduğu gibi öne çıkan defansın arasına müsait pozisyonlarda top atmayarak rakibin umutlarını canlı tuttuğunu görmezden gelemeyiz.

Hikmet Karaman'ın ısrarla Guardiola'nın forvetden oyuncu eksiltip orta saha oyuncusu alması gerektiğini belirttikten sonra Villa-Keita'değişikliği sonrası Barcelona'nın hücumdaki etkinliğinin azalması ve oyunun da 2-1'e gelmesi, Hoca'nın bunu görüp yorumu kesmesi de gayet ilginçti!

Barcelona, Camp Nou'ya giderken elindeki tur şansının bir kısmına rakibin ortak olmasına resmen izin verse de bu maçın gözlerini açmasına yol açıp 2. maçta gerekeni yapmaları da büyük ihtimal olarak duruyor. Elenirlerse "aptallıklarına" doymasınlar...

16 Şubat 2011

Fenerbahçe 2:0 Kayserispor

Bu satırlarda defalarca vurguladık en kötü zamanında bile şu an gelinen durum bazı gerçeklerin er geç kendini göstereceğinin basit yansımlarındna biridir. Kadrosunu elbette defoları olmasına rağmen mümün olduğunca doğru kurmaya çalışmış bir takımın ivmelenince neler yapabileceğinin örneklerini sundu dün Fenerbahçe.

Detaylı analiz yapmayacağım ama bariz olarak dikkat çeken noktalar var:

1) Orta sahada oynayan tüm oyuncular Selçuk dahil dikine oynayan, oynamaya çalışan topla dripling yapan, oyunu hızlandıran isimler. Galatasaray ile küçük bir kıyaslama yapacak olursak Mustafa + Barış + 1/2 Ayhan'ın yapacağı katkıdan daha fazlasını yaptı dün Selçuk. Topla dönüşleri oyunun hızını arttıracak paslar... Bir takımın en zayıf halkası böyle oynarsa kötü performans gösterilme ihtimali o kadar azalıyor ki...

2) Oyuncular pas alışverişlerinde birbirlerine oldukça yakınlar ve çok hareketliler. bu da doğru hem pas hem de topa sahip olma yüzdesinin fazla olmasına yol açıyor. Çok ama çok önemli bir nokta, takım gün geçtikçe yol katediyor.

3) Önde pres yapmanın önemini o kadar iyi kavramış durumdaki Fenerbahçe, zaman zaman çok pres ile kapılan toplarda çok tehlikeli pozisyonlar buluyorlar.

4) Dia'dan alınan verim artmaya başlamış, Mehmet Topzu çok formda, Alex daha fazla mesafe kateder durumda, Özer fit dönmüş ve arzulu, Selçuk bile boyut değiştirmiş... Bir takımın aynı anda tüm bunları birarada bulabilmesi büyük nimet...

Arkasına bu rüzgazır ve geçen seneki son maç tecrübesini almış Fenerbahçe şampiyonluk yolunda Trabzonspor ile birlikte en iddialı takım yapıyor onları. Bursaspor'un bu potaya girme şansını çok düşük buluyorum. Beşiktaş maçı çok kritik dönemeç, kayıpsız geçilirse ben çok kolay puan kaybetmeyeceğini düşünüyorum Fenerbahçe'nin.

Kayserispor, futbolun belirli ilkelerini oyunu ileride oynamaya çalışarak gerçekleştirmeye çalışan güzel bir takım ama dünkü Fenerbahçe karşısında oyunun başında yedikleri erken gol bütün planlarını alt üst etti. Serdar'ı ve Selim'i çok beğendim. Karim Ziani hayal kırıklığıydı, hızlı oynayacağı yerlerde oyunu yavaşlattı ve rakibin kapanmasına yardım etti. Ambramat hızının yardımıyla Fenerbahçe defansını zorlasada son paslardaki başarısızlığı yaptğı artı işleri de siliverdi.

13 Şubat 2011

El Classico : Gaziantepspor 1:0 Galatasaray
















     Aslında yapılan transferlerin katkıları ile canlanma belirtileri gösteren Galatasaray için tam anlamıyla test maçıydı dün akşamki karşılaşma. Eskişehirspor maçındaki hızlı akıcı futbol için daha net cümleler kurma, biraz daha gerçekçi tanımlamalar yapmak için bizlere daha iyi olanaklar sunacağını bildiğimiz için de iştahla oturduk ekran başına.

Geçen haftaki maç değerlendirmesinde özetle, takımın gelecek adına umut verdiğini ama Eskişehirspor'un alan bırakan futbolunun aksine basan, alan bırakmayanve geçmişte çokça zorlanıp puan kaybettiği rakipler karşısındaki performansı beklemenin en doğrusu olduğunu ilerleyen süreçte de özellikle Hagi'nin "akil" liğinin çok ama çok önemli olduğunun altını çizmiştik. Gaziantep maçının analizi de aslında yukarıdaki cümlelerde yatıyor.

Öncelikle basan, daha az alan bırakan, mümkün olduğunca takım olarak topun arkasına geçmeye çalışan bir takım ilk şartı sağlıyor. Bu ortamda Galatasaray'ın neleri daha iyi, farklı yaptığına bakalım öncelikle: Topa daha fazla sahip olması ilk göze çarpan nokta. Bunun nedeni çok basit, daha önceki orta saha kurgusunda top kullanma zaafi olan isimlerin Culio, Neill, Stancu, Kazım hatta ve hatta Sabri (önceki kurgunun kötülüğü daha iyi anlatılamazdı herhalde) ile ikame edilmesi. Bu sayede topun daha iyi dolaştırılması sağlanıyor ve rakip baskısına rağmen topa sahip olma oranı 2 ay önce ile kıyas edilmeyecek noktaya ulaşabiliyor.

Buradaki sıkıntı topa sahip olma oranının hücum yaratıcılığına dönüştürülmesi noktasında zirveye ulaşıyor. Yani Galatasaray topa daha fazla saip olabilecek, daha teknik bir orta saha düzenine doğru ilerlemeyi bir ölçüde başarbilmiş olsa da bu gelişmeyi hücum zenginliği oluşturma noktasında başaramadığı gün gibi aşikar. Rakibin alan bırakmadığı noktada verkaçlarla, kenar ortaları ile rakip savunmayı zorlamınız gerekir. Merkezdeki zorlamayı orta saha merkezindeki oyuncuların hücum özelliklerinin yüksek olması ile sağlayabilirsiniz. Culio, yetenekli topu iyi kullanan bir isim olsa de şu andaki Galatasaray'ın hücumunu başkalaştıracak isim olmadığı ortada. Diğer isimler de Arjantinli'nin çok önünde olmadıkları da gayet net. Bu çok net şekilde 4-3-3 oynasanız da 4-2-3-1'e dönsenizde sırıtacak bir eksiklik. Mesela Misimovic'in olduğu bir kadroda ortadaki 2'linin önüne ileri ucun hemen arkasına yerleştirdiğinizde Bosnalı'yı arka tarafta Culio, solda Stancu sağda ise Kazım ile çok daha efektif bir hücum hattı kurgulayabilirsiniz ama Hagi'nin şu an bunu yapması bilmediğimiz ve halen çözemediğimiz nedenlerde ötürü imkansız gibi görünüyor.

Hücum zenginliği oluşturmadaki diğer önemli kısıt ise kenar beklerinin neredeyse açık oyncularına hiç destek olmaması. Sadece bu maç değil muhtemelen bir 30 maç geçse Serkan'ın da Hakan'ın da ceza sahasına yaptıkları isabetli orta sayısını geçtim, sadece orta sayısının 3'ü geçemeyeceğine bahse girerim. Bu kadar sınırlı yetenekleri olan oyuncuların hücuma destek vermelerini ben zaten beklemiyorum ama Galatasaray kadrosunda çok önemli 2 mevkii bu isimlere emanet edince bu maç özelinde Stancu ve Kazım'ın lig genelinde de diğer isimlerin performansları sorgulanacaktır sürekli. Oysa beklerin hücum desteği tıpkı açık oyuncularının defansif katkılar kadar hayati ve önemli.

Saha içindeki kısıtlar bu şekilde peki ya kulübe? Hagi'nin akilliğinin burada devreye girmesi şart işte. Dün akşam ne yazık ki girmedi? Nedir o akillikten uzak hamleler peki?

1) Cana- Neill değişikliğini gayet doğru buluyorum. Defasta 2 ağır adam yerien Cana'nın pek de parlak olmayan orta saha performansı yerien mücadeleci yapısını defansta değerlendirmek ve Neill'ın da oyunu hızlandıran dikine oynama becerisini biraz önce kullanmak gayet de zihin açıcı bir uygulama. Burada Neill'ın çabuk yorulması ve oynadığı alanı kısıtlaması sorununun daha önce görülmesi buna göre de uygun müdahalenin yapılması teknik ekipten beklenenlerin başında geliyor.

2) Yukarıdaki değişşiklikten dolayı ya da denemeden dolayı tebrik etsek de Sabri'nin daha 25. dakika itibariyle mental olarak orta sahada dün akşam verimli olamayacağını, Serkan'ın da aldığı topların %70'inin geriye kullanarak hücumu denemekten korkan yapısını bir arada değerlendirip orta sahadaki hücum kısırlığını Yekta'nın orta alana, Sabri'nin yalnız kalan Kazım'a destek amacıyla sağ beke kaydırılması Serkan'ı da hakettiği kulübe ile buluşması ile sağlanacağını görememesi ise inanılacak gibi değil.

3) Orta alandaki tıkaıklığı yukarıdaki hamle ile aşmayı düşünemeyen Hagi, sanki sorun Anıl'daymış gibi tutup da Baros'u oyuna alınca çok sağlam bir eksi'yi yazdım hanesini. İlk yarıda Anıl'ın sırtı dönük aldığı her topu olumlu kullanarak, ayakta kalarak yaptıklarının farkına varamamak oldukça garip. İkinci yarıda Baros'un top kayıpları ve güçsüzlüğü ile birlikte düşününce Anıl'ın yaptıkları daha da anlam kazanıyor.

Bu gerçekler ortada iken Sabah Gazetesi'nde Levent Tüzemen'i yazdığı gibi Anıl yerine Baros ile başlanmalıydı klasik cümlesi futbol kısırlığından öteye gitmiyor benim gözümde. Baros'u görünce rakibin psikolojik olarak etkilenmesi ihtimal dahilinde ama adam gerçekten de hazır değil.


Dün akşam maçı kaybettiren golü izledikten sonra Galatasaray'ın oyun aklını tekrar gözden geçirmenin zorunluluğu da ortaya çıkıyor aynı zamanda. Servet rakip oyuncu ile kafa topuna çıkarken Hakan Balta'nın hemen yanı başında bulunan İsmael Sosa topun önüne düşeceği düşüncesi ile pusu da beklerken Hakan Balta olanları seyretmekle meşguldü. Bir defans oyuncusunun rakibin koşu yolunu tıkamayı düşünemeyecek durumda olması ve bu mantalitenin Galatasaray'da vücut bulması gerçekten şaşılacak durum. Daha da ilginç olan ise Galatasaray'ın rakipler karşısında bu kadar kolay pozisyon bulamaması. Demek ki daha önce küçümsediğiniz rakipler ile aranızdaki kalite farkını bu kadar kapattırabilmişsiniz. Elbette artık daha iyi oyuncuların kadrolara katıldığı gerçeği var ama Galatasaray'ı da hakettiği kaliteye taşıyacak isimlerin uzu zamandır Florya'dan geçmediğini görüyoruz.


Peki Galatasaray ne yapar bundan sonra?

Öncelikle doğru kadroyu sahaya sürmek şart ilk aşamada. Beklere Çağlar ve Sabri'nin monte edilmesi olmazsa olmaz. Yekta'nın artık kanat adamı olarak değil, sağ içte değerlendirilmeye çalışılması da diğer yapılması gereken hamle. Arda'nın bu takımın hızını keseceğini düşünüyorum o nedenle 11'e yazılmaması daha uygun olur diye düşünüyorum ve Çağlar- Servet-Cana-Sabri önlerinde Stancu-Culio-Neill-Yekta-Kazım ve en uçta Baros 11'inin denenmesi durumunda sorunların elbette yine var olacağını ama bu kadro için minimuma inebileceğini üstüne basa basa belirtiyorum.

Tüm bunlara rağmen bazı sıkıntıların özellikle hücum yaratıcılığı probleminin var olacağını da göz önünde tutarak sıkıntılı maçlar çıkarılacağını da ekliyorum.


Son not olarak da Neill-Cana değişikliği ile Yekta'nın yerine Mismovic'in olduğu ve Bosnalı'nın biraz önde oynadığı 4-2-3-1'in ise çok daha yararlı olabileceğini de düşmüş olayım.

12 Şubat 2011

Zirveyi Takibe Devam






















     Napoli, Milan'ı yakın takibine devam ediyor. Bu akşamki kurbanları da Roma oldu, deplasmanda 2 golü sıkıştırıverdiler araya parlayan yıldız Cavanni ile. Son olarak 2000 yılında mücadale ettikleri Serie A'ya önce B, ardından da C kategorisine kadar düştükten sonra kulübü satın alan De Laurentis ile yeniden yapılanarak 3 sezon önce Juventus ile birlikte yükselmişti Napoli, bugün gelinen nokta yakın geçmişle kıyaslandığında rüya gibi.

Mazzari'nin modern beklerle süslenen; basan top kullanan orta saha oyuncuları ve hareketli, alan değiştiren ileri uç oyuncuları ile birlikte sergilettiği oyun takdiri hak ediyor, meyvesini de en güzel şekilde alıyorlar, almaya devam edecekler. Ne yaptığını bilen, doğru bildiğinin arkasından gidenlerin ulaşacağı nihai nokta er geç bu tatlı meyveyi tatmak olacaktır. Şu an için başarılı bir proje olarak duran Napoli, Maradona sonrasında en başarılı günlerini yaşıyor demek sanırım en iyi özet olacak.

Bu sezon maç başına ortalamada  (23 maç, 22 gol) 1 golden az yiyen De Santcis'i de halefleri Franco, Ufuk, Zapata gibi isimlerle kıyaslayınca iç çekmemek de mümkün değil hani.

Seri'nin Sonu

Barcelona'nın 17 maçlık galibiyet Serisine Sporting Gijon dur dedi.Karşılaşmanın başında geriye düşen Barça'da, Mascerano-Milito ve Affelay'lı kadronun uyumsuzluğu dikkati çekti. Özellikle Pedro-Affelay değişikliğinin takımı negatif etkilediğini, golde Puyol'un yokluğunu Milito'nun arattığını çok net söylemek mümkün. Bousquets'in pozisyonunda Mascerano'nun sezonun genelinde olduğu gibi bu kadroya hala ayak uyduramadığı belgelendi. Gijon öne geçmenin motivasyonunu sonuna kadar kullandı, sert oynadı önde bastı ve 80. dakikaya kadar meyvesini de aldı bu mücadelenin. Messi'nin ara pasıyla kaleyi sağ çağrazdan gören pozisyonda Villa'nın topun dibine girişi ve kaleciyi şaresizce topun süzülüşünü izlemeye mahkum eden vuruşu ile 1-1'e gelse de sonuç sonrasındaki yoğun baskı sonuç getirmedi ve rüya bitti.

Guardiola, milli maç sonrası oynanan maçların zorluğundan çekindiğini belirtmişti, korktuğu bir anlamda başına geldi. Mourinho'da tribünlerdeydi, Inter'de iken Cam Nou'da aynı mantalite ile durdurmuştu Barça'yı. Bu akşamı gördükten sonra hem ligde hem de kupa'da Barça'yı durdurma adına kafaya yazmış mıdır bir şeyler merak ediyorum doğrusu...

06 Şubat 2011

Mekan mı Oynatıyor? Galatasaray 4: 2 Es Es
















     Hafta içi oynayan Gaziantepspor maçının ,önceki hafta Bursaspor karşısındaki manzaranın hatta ve hatta Sivasspor mücadelesinin ortak karakterini gördük yine bu akşam, fakat bu akşamın temel bir farklılığı bu performansın devamlılığı ve maçın başında sonuca ulaşmasıydı. Geride kalan 2 maçta da ilk 30 dakikayı rakibine göre baskın oynayan, önde basan Galatasaray sonrasında ipleri rakibe kaptırmıştı. Belki Gaziantepspor maçının Bursaspor maçından ayrılan en önemli özelliği bu baskınlık sürecinin daha uzun sürmesi, hatta Hagi'nin saçma müdahaleleri olmasa iyi sonucu da getirme ihtimalinin fazlalığıydı.

Eskişehirspor maçına yine aynı karakterle başlandı, iştahlı, mücadele gücü yüksek uzun zaman sonra kaleye şutu hatırlamış olan takım kimliğine bürünürken Galatasaray, bunun meyvesini alarak skoru da elde etmek hem takımın hem de taraftarın motivasyonunu arttırdı. Tesadüf müydü bu, neydi farklılığı oluşturan?

Hep yazıyoruz yazmaya da devam edeceğiz, futbolun kalbi orta saha. Şimdi bu akşamki dizilişe bakalım: Colio-Neill-Sabri  biraz ileri de Stancu-Kewell-Kazım. Az ya da çok, iyi ya da kötü hepsinin topu ayağında tutma dikine oynama kabiliyeti olduğu ortada ve bundan daha da önemlisi Sabri dışındaki oyuncuların oyun zekalarının takımın ortalamasının üstünde  ve pas oyununu sahaya yansıtma anlamında mevcut kadrodan seçilebilecek ilk isimler olması Bunun meşhur BAM üçlüsünün yokluğunda olması ise tam anlamıyla Galatasaray'ın geleceği için çok önemli ip uçları barındırıyor. Bu gece akil kişiler için çok önemli mesajlar içeriyor, bu 3 adamın (Ayhan belki diğer 2'liden ayrı tutulabilir) takım oyununda oluşturdukları çıkmaz bu gece itibariyle daha net görülmüştür.

Düşünün bir kere devre arasında alınan 3 isim Stancu, Culio ve Kazım direkt olarak oynayabiliyor ve ciddi fark yaratıyorlar daha 2 ay öncesi ile kıyaslayınca. Hatta Yekta'da Sabri'nin oynadığı pozisyonada oynatılıp ısındırılınca toplamda 4 adamın yani takımın neredeyse  %50'sinin değiştiğini göreceğiz. Takım yetenek ve akıl olarak o kadar güdük bırakılmış ki devre arasında neredeyse yarı yarıya bir yenilemeye gidiyorsunuz, var mı daha ötesi? Farkı oluşturan diğer noktayı da böyle belirtebiliriz.

Sezonun en iyi performansı olduğunda hem fikiriz hatta Rijkaard'ın en iyi döneminde bile yaşanan sıkıntılardan daha azını yaşadığımız da. Buradan Rijkaard'ın beceremediklerine de atıfta bulunarak Galatasaray'ın geleceğine dair çıkarımlar yapalım. Nedir şu ana önce çıkan Galatasaray'da?

Dikine oynayabilen, takımdaki yetenekli isimlerin sayısının artmasıyla topa hakim olma yüzdesi artan bir takım olunduğu kesin. Bu devam eder mi, bu gecenin devamı gelir mi?  Kısmen devam edeceğini söyleyebiliriz, ilk şart elbette. BAM '3lüsünün minimum süre alması. Ek olarak takımın oyun içerisindeki sakarlıklarının azalması şart. Örneğin, Servet ya da Hakan Balta'nın bu takımın güzel oyunu içerisinde yer almasını hala kabullenmediğimi ve arıza çıkarma ihtimallerinin var olduğunu göz ardı edebilir miyiz? Ya da Serkan Kurtuluş'un bu akşamki saman alevi performansına bakıp geleceği kurgulamanın yanlışlığını belirtmeden geçmeli miyiz?

Bu takım birden çağ atlayamayacak, ufak ufak ilerleyecek işte asıl olan bu süreci doğru yönetmek. Neşteri vurup başta Barış, Sarp, Aydın, Servet, Hakan, Serkan gibi isimlerin yerini takımın futbol aklını yükseltecek yetenekleri bünyeye katmak şart. Arena'da bunlara rağmen güzel maçlar izleyeceğiz, hatta Arda'nın bile takım içerisindeki yerini sorgulayacağız. Takımın hızını kestiğine dair yorumları çokça dillendireceğimizi düşünüyorum.

Futbola dair değerlendirme yaparken rakibi de göz önüne almak gerek. Galatasaray için "orta sahasına baskı yapan her takım maçı almaya adaydır" ifadesini çokça kullandık. Değişen takım yapısında bu testi tam olarak yapamadık ama gerçekten ne olacağını merak ediyorum. Oyuncuların birbirine olan mesafesi yavaş yavaş azalıyor pas alışverişlerinde ama yeterli değil. Rakibin baskısını aşmanın en iyi yolu takım arkadaşına yakın ve ona en iyi pas opsiyonunu yaratacak şekilde oynamak. Galatasaray bu açıdan gelişebilirse artan yetenek daha iyi sonuç verecekti. Elbette geçmişe göre daha iyi durumda olacağımız kesin ama orta sahada sertlik ile karşılık verecek takımlara karşı zorlanacağımızı düşünüyorum. Bu aşkam Eskişehirspor biraz yumuşak kaldı bu anlamda, işimizi kolaylaştıran bir nokta da bu anlışlarıydı.

Son bir nokta, Galatasaray orta sahası yaratıcı bir oyuncu arıyor. Culio mücadeleci, çok koşan bir isim ama takımı bu anlamda taşıyacak kapasitede değil, ayrıca biraz da ağır. Yanında dikine daha seri giden bir oyuncuyu bulabilirse katkısı artacaktır. Yani iyi bir takımda parıldaması daha kolay olacaktır.

Galatasaray maçlarına artık sırf Stancu'yu izlemek için bile gidebilirim. Adrian Ilie etkisi yarattığı çoğunluğun ortak kanısı ve futboluna doyamadan Valencia'ya uğurladığımız Ilie'nin esintilerini yeniden görmek inanılmaz mutlu etti beni. Kazım'ın bu verimi benim için sürpriz olmadı, alındığı zaman ne düşünüyorsam hala aynı noktadayım, yapacak çok şeyi var bu yetenekle. Yaptğı 2 asist, defansa gelip mücadele etmesi hepsi alkışlık hareketler, umarım bu çizgisi devam eder.

Bülent Uygun, aldığı noktadan daha ileri taşımış Eskişehirspor'u, zaten üstlere doğru ilerleyişleri bunun en net göstergesi. Bu akşam mücadele etmeye çalışsalarda Galatasaray'ın temposu ve sertliği karşısında yıldılar.

Bu gece görülenler ağza çalınan bir parmak bal mı, yoksa devamında gelecek güzel günlerin habercisi mi? Kimbilebilir ki ancak tahmin edebiliriz ama tek maçın gösterge olmadığı en kolay söylenebilecek şey şu anda. Işık var ama onu söndürebilecke potansiyle riskler de fazlasıyla var. Takım içerisindeki oyunculardan tutun teknik ekibe oradan çıkın yönetime kadar fazlasıyla mevcut. Sadece daha akil olmaya ihtiyaç var ve en fazla ihtiyaç duyulan da Hagi'nin buna sahip olabilmesi, dengesiz bir çizgide gittiği açık umarım normal bir tempoya kavuşur.

05 Şubat 2011

Geri Dönüşün Kralı

Arsenal deplasmanda ilk yarıyı 4-0 önde kapattığında Wenger'in takımı Barcelona serisi öncesi iyice forma giriyor diye düşünüp kapatmıştım bilgisayarı. Aradan saatler geçmiş, 4 acaba kaç oldu nieyetiyle aradığım sonuç garip nidalar eşliğinde okunuyor. Nedeni mi: 4-4 desem, yeterli olur mu?

Özet:


Karşılaşmaya çok hızlı giren Arsenal, 1. dakikada Walcott’un kaydettiği golle 1-0 öne geçti. 3. dakikada Djourou, 10. ve 26. dakikada Van Persie ile rakip fileleri havalandıran konuk ekip, soyunma odasına 4-0 üstün gitti.


İkinci yarıda roller tersine döndü. 69. dakikada Joey Barton’ın penaltıdan kaydettiği gol ile skoru 4-1 yapan Newcastle United, 75. dakikada Leon Best, 83. dakikada Joey Barton ve 88. dakikada Tiote’nin kaydettiği gollerle skora 4-4 eşitlik getirdi.