13 Şubat 2011

El Classico : Gaziantepspor 1:0 Galatasaray
















     Aslında yapılan transferlerin katkıları ile canlanma belirtileri gösteren Galatasaray için tam anlamıyla test maçıydı dün akşamki karşılaşma. Eskişehirspor maçındaki hızlı akıcı futbol için daha net cümleler kurma, biraz daha gerçekçi tanımlamalar yapmak için bizlere daha iyi olanaklar sunacağını bildiğimiz için de iştahla oturduk ekran başına.

Geçen haftaki maç değerlendirmesinde özetle, takımın gelecek adına umut verdiğini ama Eskişehirspor'un alan bırakan futbolunun aksine basan, alan bırakmayanve geçmişte çokça zorlanıp puan kaybettiği rakipler karşısındaki performansı beklemenin en doğrusu olduğunu ilerleyen süreçte de özellikle Hagi'nin "akil" liğinin çok ama çok önemli olduğunun altını çizmiştik. Gaziantep maçının analizi de aslında yukarıdaki cümlelerde yatıyor.

Öncelikle basan, daha az alan bırakan, mümkün olduğunca takım olarak topun arkasına geçmeye çalışan bir takım ilk şartı sağlıyor. Bu ortamda Galatasaray'ın neleri daha iyi, farklı yaptığına bakalım öncelikle: Topa daha fazla sahip olması ilk göze çarpan nokta. Bunun nedeni çok basit, daha önceki orta saha kurgusunda top kullanma zaafi olan isimlerin Culio, Neill, Stancu, Kazım hatta ve hatta Sabri (önceki kurgunun kötülüğü daha iyi anlatılamazdı herhalde) ile ikame edilmesi. Bu sayede topun daha iyi dolaştırılması sağlanıyor ve rakip baskısına rağmen topa sahip olma oranı 2 ay önce ile kıyas edilmeyecek noktaya ulaşabiliyor.

Buradaki sıkıntı topa sahip olma oranının hücum yaratıcılığına dönüştürülmesi noktasında zirveye ulaşıyor. Yani Galatasaray topa daha fazla saip olabilecek, daha teknik bir orta saha düzenine doğru ilerlemeyi bir ölçüde başarbilmiş olsa da bu gelişmeyi hücum zenginliği oluşturma noktasında başaramadığı gün gibi aşikar. Rakibin alan bırakmadığı noktada verkaçlarla, kenar ortaları ile rakip savunmayı zorlamınız gerekir. Merkezdeki zorlamayı orta saha merkezindeki oyuncuların hücum özelliklerinin yüksek olması ile sağlayabilirsiniz. Culio, yetenekli topu iyi kullanan bir isim olsa de şu andaki Galatasaray'ın hücumunu başkalaştıracak isim olmadığı ortada. Diğer isimler de Arjantinli'nin çok önünde olmadıkları da gayet net. Bu çok net şekilde 4-3-3 oynasanız da 4-2-3-1'e dönsenizde sırıtacak bir eksiklik. Mesela Misimovic'in olduğu bir kadroda ortadaki 2'linin önüne ileri ucun hemen arkasına yerleştirdiğinizde Bosnalı'yı arka tarafta Culio, solda Stancu sağda ise Kazım ile çok daha efektif bir hücum hattı kurgulayabilirsiniz ama Hagi'nin şu an bunu yapması bilmediğimiz ve halen çözemediğimiz nedenlerde ötürü imkansız gibi görünüyor.

Hücum zenginliği oluşturmadaki diğer önemli kısıt ise kenar beklerinin neredeyse açık oyncularına hiç destek olmaması. Sadece bu maç değil muhtemelen bir 30 maç geçse Serkan'ın da Hakan'ın da ceza sahasına yaptıkları isabetli orta sayısını geçtim, sadece orta sayısının 3'ü geçemeyeceğine bahse girerim. Bu kadar sınırlı yetenekleri olan oyuncuların hücuma destek vermelerini ben zaten beklemiyorum ama Galatasaray kadrosunda çok önemli 2 mevkii bu isimlere emanet edince bu maç özelinde Stancu ve Kazım'ın lig genelinde de diğer isimlerin performansları sorgulanacaktır sürekli. Oysa beklerin hücum desteği tıpkı açık oyuncularının defansif katkılar kadar hayati ve önemli.

Saha içindeki kısıtlar bu şekilde peki ya kulübe? Hagi'nin akilliğinin burada devreye girmesi şart işte. Dün akşam ne yazık ki girmedi? Nedir o akillikten uzak hamleler peki?

1) Cana- Neill değişikliğini gayet doğru buluyorum. Defasta 2 ağır adam yerien Cana'nın pek de parlak olmayan orta saha performansı yerien mücadeleci yapısını defansta değerlendirmek ve Neill'ın da oyunu hızlandıran dikine oynama becerisini biraz önce kullanmak gayet de zihin açıcı bir uygulama. Burada Neill'ın çabuk yorulması ve oynadığı alanı kısıtlaması sorununun daha önce görülmesi buna göre de uygun müdahalenin yapılması teknik ekipten beklenenlerin başında geliyor.

2) Yukarıdaki değişşiklikten dolayı ya da denemeden dolayı tebrik etsek de Sabri'nin daha 25. dakika itibariyle mental olarak orta sahada dün akşam verimli olamayacağını, Serkan'ın da aldığı topların %70'inin geriye kullanarak hücumu denemekten korkan yapısını bir arada değerlendirip orta sahadaki hücum kısırlığını Yekta'nın orta alana, Sabri'nin yalnız kalan Kazım'a destek amacıyla sağ beke kaydırılması Serkan'ı da hakettiği kulübe ile buluşması ile sağlanacağını görememesi ise inanılacak gibi değil.

3) Orta alandaki tıkaıklığı yukarıdaki hamle ile aşmayı düşünemeyen Hagi, sanki sorun Anıl'daymış gibi tutup da Baros'u oyuna alınca çok sağlam bir eksi'yi yazdım hanesini. İlk yarıda Anıl'ın sırtı dönük aldığı her topu olumlu kullanarak, ayakta kalarak yaptıklarının farkına varamamak oldukça garip. İkinci yarıda Baros'un top kayıpları ve güçsüzlüğü ile birlikte düşününce Anıl'ın yaptıkları daha da anlam kazanıyor.

Bu gerçekler ortada iken Sabah Gazetesi'nde Levent Tüzemen'i yazdığı gibi Anıl yerine Baros ile başlanmalıydı klasik cümlesi futbol kısırlığından öteye gitmiyor benim gözümde. Baros'u görünce rakibin psikolojik olarak etkilenmesi ihtimal dahilinde ama adam gerçekten de hazır değil.


Dün akşam maçı kaybettiren golü izledikten sonra Galatasaray'ın oyun aklını tekrar gözden geçirmenin zorunluluğu da ortaya çıkıyor aynı zamanda. Servet rakip oyuncu ile kafa topuna çıkarken Hakan Balta'nın hemen yanı başında bulunan İsmael Sosa topun önüne düşeceği düşüncesi ile pusu da beklerken Hakan Balta olanları seyretmekle meşguldü. Bir defans oyuncusunun rakibin koşu yolunu tıkamayı düşünemeyecek durumda olması ve bu mantalitenin Galatasaray'da vücut bulması gerçekten şaşılacak durum. Daha da ilginç olan ise Galatasaray'ın rakipler karşısında bu kadar kolay pozisyon bulamaması. Demek ki daha önce küçümsediğiniz rakipler ile aranızdaki kalite farkını bu kadar kapattırabilmişsiniz. Elbette artık daha iyi oyuncuların kadrolara katıldığı gerçeği var ama Galatasaray'ı da hakettiği kaliteye taşıyacak isimlerin uzu zamandır Florya'dan geçmediğini görüyoruz.


Peki Galatasaray ne yapar bundan sonra?

Öncelikle doğru kadroyu sahaya sürmek şart ilk aşamada. Beklere Çağlar ve Sabri'nin monte edilmesi olmazsa olmaz. Yekta'nın artık kanat adamı olarak değil, sağ içte değerlendirilmeye çalışılması da diğer yapılması gereken hamle. Arda'nın bu takımın hızını keseceğini düşünüyorum o nedenle 11'e yazılmaması daha uygun olur diye düşünüyorum ve Çağlar- Servet-Cana-Sabri önlerinde Stancu-Culio-Neill-Yekta-Kazım ve en uçta Baros 11'inin denenmesi durumunda sorunların elbette yine var olacağını ama bu kadro için minimuma inebileceğini üstüne basa basa belirtiyorum.

Tüm bunlara rağmen bazı sıkıntıların özellikle hücum yaratıcılığı probleminin var olacağını da göz önünde tutarak sıkıntılı maçlar çıkarılacağını da ekliyorum.


Son not olarak da Neill-Cana değişikliği ile Yekta'nın yerine Mismovic'in olduğu ve Bosnalı'nın biraz önde oynadığı 4-2-3-1'in ise çok daha yararlı olabileceğini de düşmüş olayım.

Hiç yorum yok: