27 Mayıs 2011

Gecikmiş Gündem-Başkan Ünal Aysal















   Bu satırlarda Adnan Polat'ı yaklaşık 3 yıldır eleştiriyorduk, gerek yönetim tarzı gerek futbola müdahil olma anlamındaki tutkusu gerekse de git gide yitirdiği samimiyeti nedeniyle Galatasaray için aydınluk bir geleceğin Adnan Polat ile neden kesişemeyeceğini ya da kesişmemesi gerektiğini detayları ile anlattık tekrardan aynı cümlelerin üzerinden geçmenin alemi yok.

27 Mart tarihi bu açıdan Galatasaray Tarihi'nin dönüm noktalarından biridir.1900 kişini katıldığı Mali Kongre'nin bu ortamını dahi okuyamayıp 1 hafta sonraya karar bildirmek için toplantı zamanı verme gibi basit hesapların peşinde koşan bir başkanın Galatasaray ile kesişen yollarının önüne artık aşılmaz setlerin çekildiği o gün 106 yıllık tarihe KURTULUŞ ZAFERİ olarak nakşedilmelidir.

Kongre sürecinin ardından yaşanan mahkeme olaylarının ardındaki gölge ismin Adnan Polat olduğunu söylemek kahinlik olmayacak sanırım. Sayım sırasında Türker Aslan'ın daha efektif yollar seçebileceği gerçeğini göz ardı etmiyorum ama mahkeme süreci tek kelime ile basitlikten öte bir şey değildi. Neyse ki kaos daha fazla büyümeden kapandı ve gitti.

Gündeme gelen başkan adaylarının içerisinde şüphesiz koltuğa en yakın olanı Ünal Aysal'dı. Mehmet Helvacı'nın imajı zaten seçilmesine ne büyük engeldi. Kendisinin haklı olduğu çok taraf olsa da başkana sırtını dönmesi kolay kolay unutulmayacaktı. Turgay Kıran kadrolu başkan adayı kıvamında zaten, son bir kaç seçimde adını görüyoruz ama oyları görülemeyecek kadar azdı.

Ünal Aysal son 6-7 yıllık zaman diliminde adı sürekli kriz zamanlarında Galatasaray ile anıldı. Duayenlerin toplantılarında adı geçti, geleceğin başkanı olarak yazıldı çizili fakat ne tanıyan vardı ne de bilen. Çoğunluk için soru işaretiydi.

Polat üzerinden eleştiri yaparken geçmişine saygı duymakla birlikte elde ettiği başarıların Galatasaray'ı yönetmek için yeterli olup olmadığıı sorguladım. Yani nedir bir insanı o kultupa oturtacak referans? Futbolu iyi bilmesi mi, başarılı iş adamı olması mı yoksa servetinin fazlalığı mı? Her zaman olaylara daha sorgulayıcı bakan, elini eteğini branşlardan çekerek üstten yönetme modelini benimseyen, analizci bir başkan için yanıp tutuştuğumu belirttim.

Ünal Aysal'ı daha ilk geniş çaplı konuşmasından beri harfi harfine takip ediyorum. İlk başlardaki yaklaşımı yani mahkeme süreci netlik kazanmamışken verdiği beyanatlar biraz garipsenmişti. Gerekirse çekilirim tarzındaki ifadelerin altında yatan mana pek anlaşılmamıştı. Alışılmışın dışındaki tarzı ilk başta algılanmakta zorlanıldı. Öncelikli amacı büyük çoğunluğun oyunu, onayını alarak gelmekti, çünkü camianın inancını ve desteğini arkasında hissetmek istiyordu. Bunları yapmak için de eski yönetimlerin artık devrede olmaması gerekiyordu elbette.

Benim bir takıntım var daha doğrusu bir yargım var o da şu: Polat, Demirören gibi hazıra konmuşlar yani aileden gelen belirli bir servetin, düzenin parçası olanlardan ziyade yapıyı kendisi oluşturmuş, başarının ana mimarlarından olabilmiş gerçek kahramanları daha potansiyelli ve kulüp yönetmeye layık bulurum.

Bu açıdan daha CV'sine bakınca Galatasaray Lisesi gibi en iyi okullardan birinden mezun olduktan sonra, İstabul Üniversitesi'nde okurken 2. sınıfta 300 kişilik sınıflarda eğitim olmayacağını görüp İsviçre'ye gitme kararını alan ardından 1974 yılında Demir-Çelik ticareti ile başladığı işi hayatında 25'e yakın şirkete sahip olacak kadar kendini geliştirebilen bir profilin altının çok dolu olması gerekiyordu.

Televizyonda izlediğimiz zaman ifadeleri, sorulara verdiği cevaplar, analizci-sorgulayıcı bakış açısı, Kurumsal Yapı'ya olan sıkı bağlılığı ve problemlere profesyonel yaklaşımı artık resmi bütünleyen parçaların taa kendileriydi. Galatasaray'da yıllardır hayalini kurduğumuz güzel günlerin başlangıcı bir gün gelecek ise Ünal Aysal'ın bunun tetikleyicisi olma ihtimali çok ama çok fazlaydı.

Şu an gelinen tabloya bakın. Caminanın üzerinde 2 ay önce ile kıyaslanamayacak kadr pozitif yüklü bulutların gezindiğini görmek hiç de hayalcilik değil. Ünal Aysal öncelikli olarak Galatasary Başkanlık Makamı'nın kaybettiği saygı , sevgi, inandırıcılık ve samimiyet gibi olguların temsilcisi olacağının mesajını verdi ki bunlar uzun zamandır hasret olduğumuz güzelliklerdi.

Ben geleceğe dair umutlu bakışlar göndermeye devam ediyorum. Adnan Polat'dan ötürü "aman yavaş" demek de bir tarzdır ama ben hayat tecrübemin bana öğrettiklerine istinaden Ünal Aysal'ın çok iyi işler çıkacağını düşünüyorum. Bu noktaya gelmiş bir iş adamı bu kadar gözde olacağı bir makama hesap kitap yapmadan gelmez ve elinin taşın altına koyduğu zaman da tek seçeneğinin başarı olduğunu bilir. İlk başkanlık konuşmasında da bunun mesajını vermişti ve yakın bir zamanda acaba tüm camia hep beraber o sihirli kelimeleri haykırmaya başlar mı, ne dersiniz?

 "BAŞARI, BAŞARI, BAŞARI..." 

Hiç yorum yok: