23 Aralık 2008

GS Bayan Basket : Hayal Kırıklığının Kıyısındaki Takım



Geçen sezon Bayan Basket'de Fenerbahçe'ye serinin son maçında 3-2 yenilerek şampiyonluğu kaybetmek Galatasaray için çok sürpriz bir sonuç olmasa da seriyi 2-2'ye getirdikten sonra kaybetmek hayal kırıklığının derecesinin artmasının asıl nedeniydi. Gerçekten de 2-2'yi yakalamak başarıydı özellikle Phondexter gibi tek başına bir takım olan ve maç başına ortalama 25-30 civarı sayı atabilen bir oyuncuya sahip bir takım var ise karşınızda. Evet, bu mağlubiyet her ne kadar hayal kırıklığı getirse de diğer taraftan da bu kadar kısıtlı bir kadro ile bu noktalara gelmiş olmak bir sonraki sezon için yapılacak takviyeler ile çok daha iyi noktalara gelineceğine dair umutları yeşerten unsur oldu.

Geçen sezon Şebnem ve Chantelle Anderson'un neredeyse bütün sezonu sakat geçirmeleri, benchteki diğer oyuncuların katkılarının sınırlı olması ile birleşince özellikle Ocak - Mayıs 2008 döneminde ortalama dakikalarda 30 dakikaların üstünde oynayan ilk 5 oyuncusu ile mücahale edilmesine neden oldu. Esra-Işıl-VJ-Sophie-Petra sezonun sonuna doğru inanılmaz yoruldular, sadece Sariye, Didem ve Saynur sınırlı katkılarıyla bu oyuncuları yedeklemeye çalıştılar.

Tablo bu kadar açık iken sezonun bitişi ile birlikte tam bir transfer yağmuru başladı. Özellikle Fenerbahçe'nin Phondexter'ı kaybetmesinin yapılacak takviyelerle gelecek sezonu her alanda domine edecek bir takım yaratma adına daha bir motivasyon gücü oluşturduğunu düşünüyorum. Transfer dönemini uzunca anlatma niyetinde değilim, sadece özetle geçeceğim. Yabancı oyunculardan Petra, İspanya'ya döndü. O'nun dışında Sophie Ocak ayına kadar takıma katılmayacaktı. Yurtiçinden Tuğba, Kübra, Bahar gibi isimler kadroya eklendi. Korel Engin ve Yasemin Horasan yurtdşından ithal Türk isimler olarak katıldılar takıma. WNBA'de Phondexter'ın önünde draft edilen Simone Augustus ve Deitroit ile şampiyonluk yaşamış 37'lik Taj Mcwilliams ilk olarak kadroya katılan yabancı oyuncular oldular. Bu transferler yönetimi ya da teknik ekibi kesmemiş olacak ki son olarak Marina Kress'i katarak pota altını daha da güçlendirmeyi istediler. Eurocup'da oynayabilecek bir Avrupa'lı oyuncu kontenjanı olduğu için şampiyonluk hedeflenen bu kupadaki iddianın güçlendirilmesi adına yapılmış bir transfer demek daha doğru olacak aslında Marina için.

Buraya kadar herşey güzel ve senaryoya uygun ilerliyordu. Hatta o kadar iddialı bir takım kurulmuştu ki Avrupa'da kupa kazanma adına Euroleague organizasyonuna katılmak için yapılan teklif bile reddedilmiş ve "Bir Boy Küçüğü" olan Eurocup'a katılmak tercih edilmişti. Bunun üstüne sezonun ilk maçında Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda Fenerbahçe mağlup edilerek 90'lı yılların o "Yenilmez Armadası" nın geri döndüğü yolunda söylemler dillendirilmeye başlanmıştı.

Kupa maçı 11 Ekim'de oynanmıştı ve o tarihten itibaren yaklaşık 2.5 ayı geride bıraktık. 11 maçlık ilk yarının 10 maçlık bölümü oynanmış durumda ve toplamda 3 mağlubiyet alındığı görülüyor. Eurocup'ta ise oynanan 8 maçlık dilimde başarılı bir şekilde ilerleniyor ama nispeten düşük profilli takımlar ile oynandığı gerçeğini de bir tarafa not etmek gerekiyor.

Bu kadar iddialı transfelerin yapıldığı bir takım için ligdeki tablo pek de iç açıcı durmuyor. Geçen seneki kadroya 7 yeni oyuncunun eklendiğini görüyoruz ve VJ & Sophie henüz takıma katılmadığı için geçen seneden sadece Işıl, Esra, Yasemen ve Beril var kadroda. Bu kadar yeni oyuncunun bir arada olduğu bir takımda mutlaka bir uyum süreci olacaktır. Takımın bir arada oynamaya alışması, oyuncuların bir birini tanıması için süreye ihtiyaç duyulacağı muhakkak. Bu noktayı baştan kabullenerek girmek lazım konuya, fakat Galatasaray'da dikkati çeken en önemli nokta bu sürenin henüz verimli bir şekilde kullanılamadığı izleniminin edinilmesi. Oyuncuların birbirlerinin özellikleri hakkında çok az bilgiye sahipmiş gibi hücum etmesi bazen şaşkınlık veriyor.

Teknik açıdan bakınca, yukarıda sayılan tanıma sürecinin kısalığını sağlamak adına teknik ekibin oynayacağı rol çok önemli. Yapılacak çalışmalar ile bu süre pekala kısaltılabilirdi ama Galatasaray için olumlu şeyle söylemek şu an için mümkün değil. Daha dikkati çeken husus ise takımın set hücumu yapmaktan ziyade bireysel performanslar üzerine oyun kurmaya çalışması. Planlı hücum aksiyonları çok az yapılıyor, tüm kaybedilen maçlarda bariz bir şekilde dikkati çekiyor bu. Mesela Fenerbahçe maçı böyle bir maçtı, Simone'un Esra'nın atışlarına kalmıştı iş. Pota altını kullanmayan bir takım için zaten set hücumundan bahsetmek çok da mümkün değil. Mersin Büyükşehir maçın da tamamiyle bu havada oynandı. Burada da teknik ekibin yapması gerekenle olduğu aşikar.

Dikkati çeken diğer bir husus ise geçen sene rotasyon sıkıntısı çekilen bir takıma bu kadar oynama kapasitesine sahip katılmış iken hala 7-8 oyunculuk bir rotasyon ile maç bitirilmesi. Bu noktayı gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Cem Hoca'nın bazı oyuncular konusunda gereğindne fazla ısrarcı davrandığını düşünüyorum. Örneğin, 37'lik Taj gereğinden fazla kullanılıyor ve bu şekilde çok yoruluyor, daha etkin kullanılabilir. Bahar Çağlar gibi bir genç yetenek daha fazla süre bulmalı bu takımda mesela.

Transfer dönemi sonrası oyuncuları daha detaylı tanıma imkanı bulunduğu için çok net şekilde çu analizi yapabiliriz: Bu takımın guard pozisyonunda sıkıntısı var. Bu pozisyon için alınna Tuğba yeterli katkıyı yapabileceği konusunda soru işaretlerim var. Zaten temel eksiklikleri anlamında Işıl'a fazlaca benzeyen bir oyuncu. Işıl'daki pota altına drive etme sıkıntısı Tuğba'da da var. Daha çok Esmeral'e tarzında ve Işıl'ı zorlayabilecek bir point guard çok dha faydalı olabilirdi takıma.

Şu an için ciddi para harcanmış bir takım için beklenmeyecek derecede bir hayal kırıklığı söz konusu Galatasaray Bayan Basket Takımı için. Son yıllardaki Fenerbahçe hegomonyasına son vermek amacıyla kurulan bir takım istenilen çizgide gitmiyor. Ocak ayında VJ & Sophie'nin katılması kuşkusuz takıma katkı yapacaktır fakat bu takımın Onlar'sız da daha gelişmiş bir takım olması gerekirdi. Cem Hoca ve takımı için 2008'in son çeyreğinin pek iyi geçtiği söylenemez. Bakalım kaptan 2009 yılında "Hayal Kırıklığının Kıyısındaki Takım"ını sakin sulara ulaştırmayı başarabilecek mi?

Hiç yorum yok: