23 Ekim 2008

Turuncu Devrim



Bu turuncu gerçekten uğurlu geldi, kaybettiği maç yok bu forma ile Sarı Kırmızılılar'ın. Steau deplasmanına beyaz forma ile çıkınca "eyvah" demiştim, turuncu nun uğuruna inanarak. Bugün turuncu bir de o inanılmaz mücadele ile birleşince ortaya gerçekten izlemesi zevk veren bir takım çıktı. 3 hafta önce Bursa maçındaki o ne yaptığını bilmeyen, sistemsiz takım bu kadar mı değişir kardeşim? Her topa basan, ayağa paslarla rakibin üzerine rahatça gidebilen bir takım oluvermiş Galatasaray üstelik Trabzon maçının üzerine koyarak. Daha önce de zaten bu maçı almak için Trabzon maçının üstünde bir oyun gerekli demiştik ki öyle de oldu zaten.

Meira göbeğe cuk diye oturdu, özellikle de topları oyuna bilinçli sokuşu, ayağa dikine pas atabilmesi takımın rakip kaleye daha hızlı gitmesini sağlıyor. Yakında o bölgeye Topal gelecek ama topu oyuna iyi sokamadığı için Meira'dan alınan verime ulaşılaması konusunda ciddi endişelerim var. Ayhan bu sezonun en iyi futbolunu oynadı bugün, çok beğendim, bir de şu topla ekseninde gereksiz dönüşleri olmasa. Lincoln bu kadar koşuyor muydu, gerçekten bilmiyordum.
Hakan Balta, Galatasaray'a geldiğinden beri en iyi oyununu oynadı , "hakkında acaba yanlış mı düşünüyorum" demeye başladım. Sabri bek olma konusunda kendisini geliştirmeye başladı, ha birden nasıl oldu anlayamadım daha 1 aya kadar sağ açık mantalitesi ile oynarken üstelik.

Geçen sezon Galatasaray'ın en büyük eksiği oyun planını tek bir gerçeklik üzerine oturtmasıydı. Tempo yaparak rakibi sindirme yoluna gidiliyor, kontrollü oynama adına ortaya bir şey konulmuyor, takım yorulmaya başlayıp tempo yapamaz hale geldiği zaman da rakibin baskısını yemeye mahkum oluyordu. Zorluk derecesi yüksek maçlar oynarken gerektiğinde maçın temposunu düşürebilmeli, rakibi uyutabilmeli idi Galatasaray ama ne bunu yapacak oyun şablonu ne de kaliteli ayakları vardı takımda. Fenerbahçe'nin çeyrek final başarısının altında yatan en büyük etken de Zico'nun "takım yavaş oynuyor" diye eleştirilen ama asıl amacı temponun kontrolünü elde tutmak olan sistemiydi bence. Bu sezon yapılan tüm transferlerin (Meira, Kewell, Baros) takımın ayağa pas yapabilme yetisini arttırma adına çok önemli hamleler olduğu her geçen gün daha netleşiyor artık. Bilinçsiz uzun topların sayısı oldukça azaldı ve minimuma da inecektir. Skibbe'de geçen sene yakından analiz etme fırsatını bulduğu bu takımın bu eksikliğini bilerek işe başladı ve daha iyiye doğru götürecektir.


Galatasaray için yukarıda esas söylenecekleri belirttik ama bu kadar çok gol kaçırma bu tür zorlu maçlarda akıl mantık işi değil. 70. dakikaya kadar kaçan gollerden sonra aklıma 2001'de Lucescu ile Roma'ya karşı oynanan ve Mondragon'un hatalı çıkışı ile sonra dakikada yenen gol ile 1-1 biten maç geldi. 90. dakikaya 1-0 girilince neredeyse Santcis o Rüştüvari hareketi ile bir Roma senromu daha yaşatacaktı herkese sonuna kadar hakedilen bu maçta. Tam bir şans anıydı Diogo'nun kafası ile seke seke giden topu kaleye girmemesi.

Olimpiakos ideale yakın 11 ile başladığı maçın ilk 15 dakikasında gerçekten etkili oldu. Oyun planları öncelikle hızlı toplarla orta sahayı geçerek ara pasları ile kaleye inme, gerektiğinde de Diogo ya uzun top atıp onun indireceği toplar ile tehlike yaratma üstüneydi. İlk yarı da biraz daha etkin görünseler de 2. ayrı Kovacevic oyuna girene kadar neredeyse sahada yokları oynadılar.Bunda daha çok Galatasaray'ın baskılı futbolunun etkisi vardı rakibe ileride basarak orta sahada Belluschi, Galletti gibi oyuncuların topla yüzleri dönük bir şekilde defansa doğru hızlanmaları engellendi. Burada Kovacevic'in oyuna daha önce dahil edilmesi düşünülebilirdi en azından bereberliği kurtarma adına ki bence rakip antrenörün en bariz hatası buydu.

Gruba 3 puan ile başlamak, diğer iki rakibin 1'er puan alarak ayrıldığı ilk haftanın ardından gelecek adına güzel düşünceler sunuyor bizlere. Benfica'dan alınacak en az bir beraberlik ilk 2'yi garantilemenin resmidir. Daha üst turlara daha rahat kuralarla gidebilmek için hedef grup birinciliği olmalı bu 3 puanın ardından.

Hiç yorum yok: