17 Ocak 2011

Kaos...

Galatasaray'ın kurtuluşu olarak görülen projelerden biri daha başında geleceği şu an için öngörülemeyen bir sürece girdi ( Eninde sonunda orası Galatasaray'a verilmek zorundadır ama şu an bazı kesimler tarafından cezalandırılma durumu söz konusu şu an için). Olayların üstünden 2 gün geçince gerçekler ile yüzleşiyorsunuz.

İlk olarak stadda olmama rağmen Erdoğan Bayraktar'ın konuşmasının başlangıcına şahit olamayıp ıslıklar eşiliğinde konuşmaya çalışan birini görmek şaşırtmıştı beni. Başbakan'a tepki gösterileceğini daha ismi saatler öncesinde anons edildiğinde anlamıştım ki bir çok yerde faklı bir şey gelmiyor başına ama TOKİ Başkanı'na yapılan protestoyu çok anlamsız ve gereksiz bulmuştum. Oysa işin aslını sonradan öğrenebildim, olay daha şaşırtıcı bir hal aldı. Bir börükratın böylesine önemli bir günce bu denli saçma, provoke edici cümlelerle bezili konuşma yapma cesaretini kendinde buluşu ciddi biçimde sorgulanmalı. Bu yazının tepki göreceğini düşünemeyecek kadar pasif bir profil mi çizmişti Galatasaray camiası Erdoğan Bayraktar'ın gözünde? Ona bunları yazdıran etken neydi? Amaç provokasyon muydu, hiç ama hiç sanmıyorum, haddini aşma olduğu kesin ama orası fazla komplo teorisine girer, ben o kurguyu oluşturamıyorum şu an için.

Saat 6 gibi, Tayyip Erdoğan'ın isminin ilk teleffuzu ile birlikte ilerleyen saatlerde yaşanacak olayların habercisiydi. Başbakan'ın sınır tanımaz tavrının zirveyi zorladığı bir dönemde karşı cepheden tepki görmesi, protestoların olması gayet normal. Hatta bu tavır koymanın yeri ve mekanı olmadığını da iddia etmek mümkün ama orada insanları birleştirenin ırk, din, siyasi görüşten bağımsız bir Sarı-Kırmızı sevda olduğunu unutmamak gerek. Her doğru her yerde yapılmalı mu diye sormadan edemiyorum kendimi. Galatasaray'a zarar geleceğini öngörmemek, o milad diye adledilen günün ardından bunları konuşuyor olmak hiç de güzel bir tablo değil.

Burada Erdoğan'ın " küstüm, vermiyorum" tarzının tasvip etmek mümkün değil ama bu tavra bakarak tepkiyi haketmiş demek de doğru değil. Hepimizin herşeyden öte vatandaş kimliğimize sahip olduğumuz gerçeği elbette cepte duruyor ama Galatasaraylılık alt kimliğinin orada insanları buluşturan en önemli oldu olduğu gerçeği beni daha fazla cezbediyor.

Geriye bakıp durumu okumaya çalışınca Egemen Bağış'ın azarlayıcı tepkisi ve Adnan Polat'ın olayların başlangıcından itibaren takındığı tavır, çizdiği imaj fazlasıyla negatif. Tamam protesto yapıldı tamam politik olarak özür gerekebilir ama dik duruşu kaybetmemek gerek. Toki Başkanı'nın cümlelerinin negatifliğinin altını çizmemek bunları esgeçmek de Galatasaray Başkanı'nın takınacağı tavır olmamalı. Özür dilenir, çünkü evsahibi olarak protestolardan ötürü rahatsızlığını belirtmeniz gayet normal ama bazı gerçekleri de belirtmek gerekirdi.

Başbakan bu stadın yapımı için belirli bir çaba harcamış olabilir ama karşılığında Galatasaray, Ali Sami Yen'den vazgeçerek gelmiştir Seyrantepe'ye ve burası da gayet iyi bir gelir kapısı olacaktır. Telekom Arena zaten ilerleyen yıllarda uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapma talebini taşıyan bir ülke için zaten bir ihtiyaçtı. Galatasaray'ın yeni stad arayışı da bir anlamda buna vesile oldu. Tamamiyle bir bağışlama, lütfetme durumu olmadığını belirtmek gerek.


Hem bürokrasi tarafında hem de Galatasaray tarafında verilen tepkiler olgunca ve yakışır tavırlar değil. Tüm protestolara rağmen  Galatasaray gibi bir kulübe stadı yine de gönül rahatlığı ile teslim etme olgunluğunu göstermek, tepkilerin altındaki mesajı anlamaya çalışmak bir Başbakan'dan beklenmek için çok mu fazla. Neden "yapılanları başa kakma ihtiyacı" hissedliyor, standart insan tavrı gösteriliyor. Büyük olabilmek standardın dışına taşabilmek ile mümkün ama görmek ne mümkün.

Ya da belli durumları düzeltme çabası içerisinde iken ezilmeden, dik duruşu korumak TOKİ Başkanı'nın sergilediği olumsuz tavrın altın çizme cesadetini göstermek bir Galatasaray Başkanı için fazla mı? Stadın yarısından fazlası protesto ederken 300-500 kişi ile sınırlandırarak insanları yanlış yönlendirme çabası içerinde olmanın zaten kaybettiği samimiyeti yerlerde gezindirdiğini farketmesini bekleyerek olağan üstü bir çaba içerisine mi giriyorum acaba?

Bir kaosun içerisinde olayları düğümleyen tavırların olduğunu görmek, insanların ifrat ile tefrit arasındaki tutumlarına şahitlik yapmak çok da söylenecek söz bırakmıyor, oturup tabloyu seyretmek ve sadece düşünmek yukarıdaki son 2 paragrafın hayalini kurmak sanırım en iyisi olacak.

PS: Bu işin sonunda Adnan Polat'ın tüm inadında rağmen istifa etmek zorunda kalacağını düşünüyorum. Ali Sami Yen'in vedasında mevcut başkan sadece 45 saniyelik konuşma ile iniyorsa sahneden yeni stada gelmesine gerçekten gerek yok ama anlayana tabiki.

Hiç yorum yok: