20 Ağustos 2010

Avrupa Gecesi Notları...

Beşiktaş'ın neredeyse turu garantileyen galibiyeti sonrası diğer 3 maçta neler yapılacağı merak konusuydu. Kağıt üstünde Galatasaray galibiyete en yakın takım olarak sunuluyordu bizlere, Fenerbahçe ise Ajax maçlarındaki performansı ile dikkatkeri çeken ateşli taraftarların takımı Paok karşısında avantajlı skor ile dönülmesi umut edilen tarfatı, Trabzonspor ise çektiği zor kuranın ardından Anfield Road'a yapmış olduğu umut yolculuğundan Avni Eker'e bir kaç parça da olsa taşımak istiyordu ki İngiliz Devi karşısında birazcık oyunu okuyabilenler için şansı sanılandan da fazlaydı aslında.



















Gecenin açılışını Galatasaray ile yaptık. Rakip için Lucescu'dan uyarı gelmişti ama asıl uyarıyı Galatasaraylılar sezon başlamadan çok önce yapmaya başlamışlardı bile.Geçmişin tekrarını o kadar çok yaşadık ki artık benzerlerini yaşamak sıradan bir ritüel halini almıştı. Oyun zekası düşük oyuncuların çokluğu, orta sahadaki kısır kurgu takımın önündeki en büyük engeldi. Hala yapılamamış transferler de bu gerçeklerin üzerine ekilen tuz biber gibiydi adeta.

Bu gerçekler ışığında dünkü maçı gözümüzn önüne getirelim. Takım klasik 4-3-3 ile değil 4-4-1-1 dizilişi ile sahada. En uçta Batdal, arkasında zaman zaman Kewell ama çoğunlukla Arda, Serdar-Ayhan-Barış-Kewell dörtlüsü ve arkada defans kurgusu. Top çoğunlukla Galatasaray'da ama top 3. bölgeye taşınmakta zorlanıyor. Bunun sebebi çok açık: Önde baskı kurulamıyor ve orta sahadaki potansiyel topu dikine ileri taşıyamıyor. Yapılan en dikkat çekici şey yana ve geriye doğru yapılan paslar, tıpkı geçen sezonun büyük bölümünde görüldüğü gibi.

Topu nasıl 3. bölgeye taşırsınız ve oyuna orada hükmedersiniz, ya da başka bir soru ile Galatasaray bu gerçeği uygulama anlamında nasıl bu kadar sıkıntı yaşıyor? Futbolda aslolan 2 gerçek var: Oyun zekası ve fizik güç. Eğer her ikisi de takım ortalamasında belirli seviyenin üstünde ise futbolun gerçeklerini daha iyi yansıtırsınız sahaya. Topu ileride tutmak dedik, bunu yapacka ilk şey önde basabilmek ve bunu becerebilmek için de fizik güç gerekliliği şart. Topa sahip olabilmek için de hem oyun zekanızın hem pozisyon bilginizin oturmuş olması şart. Şimdi  bakın Galatasaray'ın saha içerisindeki futboluna. Öncelikle takım arkadaşı topu aldığı zaman en yakın Galatasaraylı ile aralarında metrelerce fark olduğunu göreceksiniz. Oysa pası takım arkadaşınız verir ama başka bir bakışla siz alırsınız o pası. Galatasaray'da top takım arkadaşındayken uygun pozisyonu kollayan ve aradaki mesafeyi kısaltan oyuncu sayısı çok ama çok az.

Oyun zekası dedik, alın işte yenilen ilk gol tam derslik. Çizgiye inmiş oyuncunun açısını kapatamayan bir bek, çizgi üzerinde yapılan ortanın içeri kavis yaptığını gördüğü halde açıyı tam kapatamayan bir kaleci ve çok ama çok daha önemlisi ceza sahasındaki tek oyuncunun göz göre göre ön direğe gittiğini herkes ekranları başında görürken Servet'in bunu akıl edecek düzeyde olamayışı ve gole davetiye çıkarışı. 2 golde yaılan hatayı hiç yazma gereği bile duymuyorum.

Rakip takımlar hata yapma konusunda bu kadar cimri iken neden özellikle Avrupa Arenası'nda hem ulusal takım hem de kulüpler düzeyinde bu kadar saçma sapan hatalar ile gol yiyebiliyoruz ve bu tür hataları rakip takımlardan bu kadar sık göremiyoruz. Bu işte fena halde bir yanlışlık var ama...

Rijkaard'ın da eleştirilecek noktarı  yok değil ama O'na gelene kadar eleştirilecek o kadar çok şey var ki... Kendisi için söylenecek şey kadrodaki çürük elmaları eleme anlamındaki yavaşlığı ve yönetime karşı bu kadar eli bağlı oluşudur benim nezdimde. Kariyerinin büyüklüğünü düşününce yaşananları biraz garipsiyorum.

Bunların ötesinde ledeki kadro, yönetim vizyonu, mantığı ile gerçekten takımın ihtiyaçlarını giderecek şekilde takviye yapılmaz ise bu sezonun geçen seneden farksız olacağı o kadar aşikar ki.... Bu tablonun potansiyeli bu kadar daha fazlasını beklemek hayalcilik olur.

Dün akşam da iki isyankar Kewell ve Baros'un sonuca karşı asi tavırları olmasa Sami Yen'e veda senesinde kötü anılar geride bırakmak içte ile değildi.

Sene 2008 Steau Bükreş maçına kaleci ve forvet eksikliği ile çıkan Galatasaray hala aynı eksiklerin gölgesinde oynuyorsa maçlarını söylenecek pek fazla bir şey de yok aslında. Asıl ders alması gerekenler gerçekleri görmedikçe bu sezon benzer manzaralar ne yazık ki görülmeye devam edilecek.

Yunanistan açıklarında ise İsviçre'de olduğu gibi hızlı bir rakip takım başlangıcı gördük. Emre, Stoch, Lugano ile verimli bir birlikteli oluşturan Bilica'nın eksikliği takımı etkileyecekti ama ilk yarıda rakip takımdan yenilen baskı fazlası ile can sıkıcıydı. Oyunun merkezini bu kadar geride kabullenmek rakip için bulunmaz fırsat ki karşı taraf 10 kiş iken bile bu merkezi çok ileri taşıyamadı Fenerbahçe. Antalyaspor maçındaki performansı ile  ilk 11 başlama konusunda Aykut Kocaman üstünde yeterli baskıyı kurmuş olacak ki uzun zaman sonra ilk 11 başlamayı başardı Semih, ama devre arasında Niang ile değiştirileceği gün gibi aşikardı ve gördüğü sarı kart da bunun iin iyi bir kılıfdı. İlk yarıda maç rövanş iin sıkıntı yaratacak seviyeye bile gelebilirdi ama 45. dakikada Gökhan'ın çizgiden çıkardığı  top maçın kader anlarından biriydi.















2. yarıda Niang değişikliği ile beraber rakip alanda daha çok görülmeye başladı Sarı-Lacivertli ekip. Senegalli'nin gezgin ve sırtı dönük top alabilen yapısının ilerleyen zamanda çok işe yarayacağı kesin ama dün akşam da belirli dönemde rakip kalede fırsatlar bulunması hatta rakibin 10 kişi kalması noktasında oldukça faydalı olduğu söylenebilir. Eksik kalmanın ve fizik olarak yıpranmış olmann etkisi ile geriye çekilen Paok karşısında 3. bölgeye fiziksel olarak yerleşmek ama  topu fazlaca ileriye taşıyamamak en göze çarpan eksiklikti. Emre-Stoch ikilisinin varlığı oyunu kaleye daha yakın oynama anlamında kesinlikle katkı sağlayabilirdi.

Sahadaki tüm kötü görüntüsüne rağmen Fenerbahçe'yi Galatasaray'dan ayıran en temel özellik kadro kalitesi ve bu kalite işler iyi gitmezken bile her an rakip kalede gol atabilme fırsatı sunuyor.Dün akşam da net 3 pozisyondan yararlanılamadığını gördük. Rövanş için de en büyük umut kaynağı bu Fenerbahçe adına. Tek yapılacak şey sabırlı olabilmek, mevcut kadro kalitesi sabırlı olunduğu ve oyun hızlı oynanmaya çalışıldığı takdirde Paok karşısında istediklerini gayet rahat alabilir.

Gecenin bir diğer Avrupa heyecanı yaşatan ekibi de Trabzonspor'du. Yıllardır bu arenadak kötü sonuçların en büyük cezasını kuralarda görüyor Karadeniz Ekibi. 1 puanın bile bu kadar önemli olduğu bir ortamda yıllardır 2 tur öteye gidememenin cezasını daha ilk turdan karşsınızda Liverpool'u görerek çekiyorsunuz. Muhtemel ekiplerden bir başkası karşısında çok şanslı olacakken yıllarında tecrübesi ve Şampiyonlar Ligi gediklisi Kırmızılar karşısında kağıt üstünde çok fazla şans tanınmasa da geçen sene Şenol Güneş'in gelişi ile birlikte atılan sağlam adımların farkında olanlar için tablo düşünüldüğ kadar da vahim değildi.















Bu düşüncenin elbette bir kaç sebebi vardı. İlki Benitez'in son 2 yılından itibaren kadronun güç kaybetmeye başlaması ve son sezonda yaşanılan formsuzlukdu. Teknik adam değişikliği sonrası hocaların hocadı Hudgson bile gelmiş olsa takımn başına uyum süreci içerisinde olunması da diğer avanjdı. Mascerano, Torres gibi kilit isimlerin hazır olmayışının yanına takım kurgusu ve özellikle orta saha yapısı olarak hazır bir görüntü çizen Trabzonspor'u koyunca analizin boyutu değişiveriyordu. Maçın özelikle İngilizler için kolay olmayacağı açıktı ama 90 dakika sonuna baktığımızda Trabzonzpor'un 1-0 gibi çok da dezavantalı olmayan mağlıbiyete rağmen beklenen çizginin altında oynadığını belirtmek gerek. Bunda sezon başı olmasına rağmen Hudgson'ın elininin takıma çabuk etkimesininde payı oldukça fazlaydı.

Gecenin kahramanı şüphesiz Onur'du. Farkın açıkmasını önleyen ana unsurdu ama orta sahadaki direncin de hakkını yememek lazım.

Ek bir not Trabzon'u yediği golde defansın yerleşimine dikkat etmek lazım. Orta sahadan tek pasla bu kadar kolay golü kalede görmek de neyin nesi? Joe Cole top ile ilerlerken önünde Egemen ve sağ tarafında da baskıya gelen 2 tane Trabzonsporlu var. Ters tarafta ise Babel koşuya başlamış, orada Cole'u açısını kapatacak 2 tane oyuncu baskıya gelirken Egemen'in Babel'in açısını kapatmaktan ziyazde Cole'un koşu yolunu kapatmaya çalışması bir defans oyuncusu için hata. Egemen'in bu tür hatalarına daha önce de rastladığımız için çok da yadırgamıyorum ama yazık...


Rövanş da ne olur peki? 1-0 çok tehlikeli skor özellikle de rakip Liverpool ise. Trabzonspor'un şansını arttıracak skor beraberlik olacaktı ama 1-0 gibi tek farklı olmasına rağmen kötü skor tur şansını zora sokan ana etken. Şu an için şanları değerlendirince ibrenin büyük oranda Livepool'dan yana olduğunu belirtmek gerek.

Hiç yorum yok: