28 Şubat 2009

Polat & Sezgin A.Ş



Bu ikilinin bir aray gelişi taa 92 yılına dayanır. Adnan Polat, Alp Yalman yönetiminde Futbol Şubesi'nin başındaki isimdir. O sıralar Adnan Sezgin ise Futbol Federasyonu'nda çalışmaktadır. Yeni bir yapılanma ile çağdaş bir organizasyona kavuşmak amacıyla Sezgin, "Teknik Menajer" olarak şubede göreve başlar. Artık futbol şubesinin en yetkili iki ismi Polat & Sezgin'dir.

92-93 sezonuna takımın başında Kalli vardır ki bence yapılmış çok doğru bir seçimdir. O sene kurmuş olduğu yapı ertesi yıl takıma Şampiyonlar Ligi'nin kapısını açmıştır. Üstelik Manchester United'ı saf dışı ederek. Kalli'nin uzun seneler takımı çalıştırması beklenirken "sağlık sorunları (!)" nedeniyle takımdan ayrılmış ve yerine daha sonra Beşiktaş'da da Brigel örneğinde yaşandığı gibi yine kendi tavsiyesi ile Hollman getirilmiştir. Hollman hazır bir sistemde görev almanın rahatlığını çok ciddi manada yaşamıştır. Şampiyonlar Ligi'ne katılma ve Lig'de şampiyonluk karnesine artı olarak yazılmıştır. Nedense O'nun da ömrü fazla olmamıştır ve sene sonunda takımdan ayrılmıştır.

94-95 sezonuna da yine bir Alman ile başlanmış ama aranan isim çok uzakta değil İstanbul'a 1 saat uzaklıkta Kocaeli'de bulumuştu: Reinhard Saftig. Sezon boyunca çok eleştirildi ve sezonun 26. haftasında oynanan Fenerbahçe maçı öncesi Samsun, Gaziantep, Antalya mağlubiyetleri sonrası görevine son verilerek takım o sezonu Müfit Erkasap ile bitirmişti. Bir sonraki sezon ise İskoç Teknik Adam Graham Souness ile anlaşıldı. 71-77 yılları arasında 4 İngiliz Teknik adam ile çalışılmasının ardından 80 - 82 döneminde takımın başındaki Brian Birch'den 13 sene sonra yine bir "Ada Futbolu" figürü vardı takımın başında. Yalnız teknik adam değil o dönem yapılan transferlere de yansımıştı. Dean Sounders, Barry Venison ve Mike Marsh gibi isimlerde kadroya Ada'dan yapılan takviyelerdi. Hatta Marsh yanlış hatırlamıyorsam Kayseri deplasmanında otelde olay çıkarmış ve apar topar daha 6. haftada gönderilmişti. Diğer figülerinde de ömrü uzun olmadı. Sezon sonunda hepsi takımdan ayrıldı. Souness'da Kadıköy'e bayrağı diken "Ulubatlı" olarak kazındı hafızalara.

92-96 dönemi sonrası yeni başkan Faruk Süren ile yeni bir yapılanmaya gidildi. Futbol Şubesi'nde artık Polat & Sezgin yoktu. Teknik adam olarak da kulübün dinamiklerii çok iyi bilen ve Türk Milli Takımı'nı ilke kez Avrupa Şampiyonası'na götürmüş isim Fatih Terim getirildi. Mevzu bu dönem değil, o nedenle uzun uzun yazmayacağım sadece 4 yıl aynı teknik adamla çalışılıp profesyonel bir şube yönetimi ile sonucun nerelere ulaştığını hatırlamamız yeterli şu aşamada.

2006. 2 dönem başkan seçilmiş Özhan Canaydın sırasıyla ilk iki seçimde oynadığı Fatih Terim ve Ergun Gürsoy kozlarının üstüne bu kez Adnan Polat'ı yanına alıyor ve 3. kez başkan seçilmeyi başarıyordu. İşte 12 yıl sonra Polat yeniden yönetime girmişti. Polat'ın yönetime girişi de başka bir isme daha kulübün kapısını açıyordu: Adnan Sezgin. Masadaki üçüncü sahıs eksikti, peki kimdi o? Kalli. Bunun için de Gerets'in biletinin kesilmesi gerekiyordu ki sezon sonundaki kötü tablo bunun için en büyük kozdu ve gereken yapıldı. Artık o boş koltuğu doldurmanın zamanı geldi ve takım artı muhtemelen 8 yıl önce Beşiktaş'dan ayrılmasına sebep olan sağlık sorunlarından arınmış (!) 73 yaşındaki Kalli'ye emanetti.

Kalli sezona oldukça etkileyici bir giriş yapmasına rağmen takım kimyasını bozan bazı hareketler, hasta olduğu için bazı maçlara çıkamamalar, Leverkusen'de alınan 5 gollü hezimet, Süper Lig'de girilen resesyon dönemi sonrası kaybedilen puanlar neticesinde 6 hafta kala hala sebebi bilinmeyen bir şekilde takımdan ayrıldı. Son 6 hafta takım Güler & Dilmen & Sezgin & Futbolcular dörtgeninde oranların değiştiği bir denge ortamında yoluna ilerleyip o ekstra motivasyonun etkisi ile Şampiyonluk'a uzanan taraf oldu. Belki de bu rahatlığın etkisi ile yeni teknik adam arayışı 1.5 ayı aşkın bir sürede sonlandı. Yeni isim hiç de yabancı değildi: Michael Skibbe.

Leverkusen hezimeti olmasa listeye girip girmeyeceği bilinmeyene ve bir çok kişi için soru işaretiydi Skibbe. Son 2 sezondur takımın 1 numaralı sorunu haline gelen sakatlıkların da etkisiyle istenilen başlangıcı yapamadı. Şampiyonlar Ligi'nden eleniş, ligde kaybedilen puanlar ve son olarak da Bursa'da göz göre göre alınan bir mağlubiyet. Bu süreç bir operasyonu da beraberinde getirdi. Ümit Davala ve Boekamp'ın görevlerine son verildi. Takımın kötü gidişinin faturasının yardımcı antrenötlere kesilmesi çok ender görülen hatta benim hiç görmediğim bir hamleydi. Burada asıl amacın Skibbe'nin istifa etmeye zorlanması olduğu konuşuldu. Bu kadar amatir bir tutumun yıllardır bu işin içinde olan isimler tarafındna sergileneceğini düşünmek istemediğim için olayın bu boyutunu göz önüne almamaya çalıştım ama şimdi geriye dönünce başka bir anlamı olmadığını da net olarak görüyorum.

Skibbe direndi, aslında direnmekten başka bir seçeneği yoktu. Basında "onursuz" gibi tabirler kullanıldı ama bir empati yaparak da olaya teknik adam gözüyle de bakabiliriz. 43 yaşında kendinize göre kariyer hedefi olan bir teknik adamsınız, Galatasaray gibi bir kulüpten teklif almışsınız ve burada alacağınıbir başarının ülkenizde size daha iyi kariyer fırsatları sunacağını düşünüyorsunuz. Görev yaptığınız takımların hiç birinde de görevden ayrılan siz olmamışsınız, bir şekilde görevinize son verilmiş. Uzun süre çalışasınız da sonuç bu şekilde olmuş. Galatasaray''da göreve başlıyorsunuz ve sezon başaldıktan 1.5 ay sonra "aba altından sopa gösteriliyor" size. Ne yaparsınız? Kariyerinize "2 ay sonra görevden alındı" cümlesinin eklenmesini kabul edebilir misiniz? Üstelik sizinle doğru dürüst konuşulmadan bir nevi "Şark Kurnazlığı" ile görevden ayrılmaya zorlanıyorsunuz. Yapar mısınız bunu? Bence Skibbe'nin vermiş olduğu en yerninde kararlardan biridi bu, yönetimi oynamış olduğu "amatör oyun" ile başbaşa bırakmıştır.

İlk hamlede görevden ayrılmayan Skibbe 8 ay sonra aynı akibete uğramaktan kurtulamadı ve ligdeki kötü gidişe rağmen UEFA Kupası'nda takımın 4. tura gelmesinde baş etken olarak "Terk-i Diyar" eyledi.

Şimdi bu hikayeden neden bahsediyoruz? Bu tabloda dikakti çeken çok önemli bir nokta var. Polat ve Sezgin in görev yaptığı toplamda 7 sezonda çalışılan teknik adam sayısı toplam 8. (Kalli, Hollman, Saftig, Souness, Gerets, Yeniden Kalli, Cevat Hoca, Skibbe)."Ortalama olarak yılda bir teknik adam". İstikrarsızlığın resmi çizilse ya da tarifi yapılsa bu tabloyu ortaya koymak yeter de arta bile. İlk 4 yıllık dönemde yapılan hatalardan sonra 2. görev dönemlerinde de aynı hatalara devam etmeleri kabul edilir gibi değil. Kendi şirketlerine her kademede çalışan seçilirken bile bir kaç testen geçirenler söz konusu kulüpler olunca paraları sokağa saçmaktan ve yanlış seçim yapmaktan korkmaz bir hale geliyorlar.

92-96 döneminin ardından Faruk Süren dönemi ve 2000 yılında gelen başarı bir tesadüf mü acaba? Birbirinden gece-gündüz kadar aykırı iki süreç bunlar. Hatta 2007-2009 dönemini de değerlendirmeye katabiliriz. UEFA Kupası'na uzanan yolda atılan olumlu adımların tam tersine işler yapılıyor özellikle de istikrarsızlık adına ama hedef hala aynı. Yani bu şartlar altına eğer "UEFA Kupası" kazanılır ise bunun kitabını yazmak lazım. Çünkü Süren yönetimindeki profesyonel şube yönetiminin bir farklılığı olması gerektiğine inanıyorum. Tamam UEFA'nın o zamanlardaki zorluğu kalmadı ama yine de bu plansızlık ile kupa alınırsa...

Bülent Korkmaz tercihi bile bu istikrarsızlığın ve plansızlğın en canlı örneği. Kaptan'dan önce Hagi ile görüşüldüğünü biliyoruz. Peki nedir Hagi'yi tercihler arasına koyan? Steau'da, Romanya Milli Takımı'nda yapamadıkları ortada iken hatta Galatasaray'da başarısız olmamasına rağmen şu anda ihtiyaç duyulan ya da ilk koşulan isim mi olmalı efsane futbolcu? Bu panik havası ile yapıldı Bülent Hoca tercihi. Hiç bir öngörü yok işin içinde, tamamiyle günü kurtarma havası var işin içinde. Getirdiği hocanın arkasında duracak vizyonu olmayan ve yardımcılarını göndererek işin içinden çıkmaya çalışan bir anlayıştan neler beklenebilir ki?

"Futbol asla basit bir oyun değildir" ama onu komplike hale getiren iş bilmez yöneticilerdir. Muhtaç olduğun başarı örnekleri şanlı tarihinde Derwal'in gelişinde Terim'in gelişinde,UEFA'ya uzanan yolun hikayesinde saklı iken kulübün yıllarını çöpe atan tercihleri yapan isimlerin varlığıdır işleri içinden çıkılmaz hale getirenler. Bordeaux maçı sonrası tablo pembeleşti ama asıl serüven şimdi başlıyor. Allah Bülent Hoca'nın yardımcısı olsun, işler hala negatife dönebilir ama O'nun yapabileceği çok şey yok bu kısa dönemde.

İşte o olumsuz tablo ile karşılaşılırsa yine Ümit Davala örneğinde olduğu gibi caminaın içinden çıkmış bir ismi harcama cesaretine sahip olacak mı Polat & Sezgin ikilisi merak ediyorum. Oysa ne olursa olsun yapılacak şey alıncak kararların Skibbe ile sınırlı olmaması idi. Kalıcı bir başarı için alınacak başarıda "egosu kabaracak ve ön plana çıkacak şube yöneticileri değil" arka planda kalmasını bilecek, profesyonel anlayışlı isimlere gerek var. Bu isim kim olabilir bilmiyorum, elbette bir mevcut, fakat bildiğim çok net bir şey var bu ismin Adnan Sezgin olmadığı, olmaması gerektiğidir. Tez zamanda yol verilmesi gereken ilk isimdir kendisi. Polat'ın Kalli ve Sezgin takıntısı bitmeden düzlüğe çıkılacak günler oldukça uzaktadır.

Hiç yorum yok: