05 Şubat 2009

Lost In Translation



Sene 2003, yurtta ciddi bir film izleme tufanına kapılmışız ve günde 4 film izlediğimiz zamanlar oluyor. Lost in Translation ile bu furyada rastlaştık. Babasından torpilli Sofia Coppola idi filmi listeye alışımızın ana nedeni. Yaklaşık 100 dakika sonunda genel kanısı olumluydu nam-ı diğer "film jüri" mizin. Zaten film bitince ışıklar açılır, buruşturulan gözler ile birbirimize bakar ve hemen eleştiriye başlardık.

Tam 5 yıl sonra filmi farklı bir göz ile izlemek ani verilmiş bir karardı, tabiki bunda 2 Japonya seyehati sonrası bu kültüre olan aşinalığın bana daha farklı bir bakış açısı katacağına dair inancımın payı büyüktü. Neyse, saat 22:50'de üşenmeden oturdum ekran karşısına ve ilk seyredişimden daha büyük bir beğeni ile bitirdim filmi.

Filmi spoiler'sız özetlersek : Bob Crane orta yaşlı, karısı ile uzun zamandır iletişimini yitirmiş, çocukları ile de pek avunamayan ve orta yaş bunalımı içinde bir aktördür. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de reklam filmi çekimi için Tokyo’da olması ise olayların başlangıç noktası. Bu kültüre olan yabancılığın şaşkınlık ile bezenişi , bir süre sonra yalnızlığı dönüşen bu sürecin Charlotte ile tanışınca yeni ufuklara yelken açması ve bu sıkıcı şehrin daha ilgi çekici bir havaya bürünmesi ise filmin ana omurgasını oluşturuyor. Sonrasında yaşananların düşündürdükleri ve vermiş olduğu mesajlar ise fili daha bir izlenesi kılıyor.


Bir defa eğer Japon kültürü hakkında bilginiz var ise ya da hayatınızın belli bir döneminde Japonlar çalışmış / yaşamış iseniz Bob ve Charlotte'nin yaşadıkları çok tanıdık geliyor size. Tokyo'nun farklı ama bir o kadar da yalnızlaştıran havası filmde çok iyi verilmiş. Scarlet'in henüz 19 yaşında iken sahneye koyduğu oyunculuk o kadar etkileyici ki "ilgisiz kocasına" ciddi manada sinirleniyorsunuz hatta ağzınızdan "Ah be bir böyle bir hatun böyle bir yalnız bırakılır mı?" cümlesi dökülüveriyor kesintisiz oyunculuğu ve duru güzelliğine karşılık olarak. Bill Murray'da etkileyici bir performans ile karşımızda, özellikle jest ve mimiklerini kullanışı süper.

Durağan ama sıkmayan, bir aşk hikayesini değil yalnızlıkların ortak eksende buluşmasını anlatan ve Coppola'nın usta yönetmenliği ile birleşen izlenesi bir film "Lost In Translation".
İyi seyirler

Hiç yorum yok: