19 Şubat 2009

Bordeaux Maçı'nın Ardından...



Gol yeme ihtimali fazlaydı Galatasaray'ın, tek ihtimal bu sene UEFA maçlarında gösterdiği Süper Lig'deki performansını inkar edercesine oynamasıydı. Defansif anlamda Herta ve Benfica maçlarından kesinlikle daha başarılı olunmasına rağmen ofansif anlamda her iki maçın da gerisinde kalındı.

Savunmanın sağında ve solunda oynayan oyuncuların kötü performansı, özellikle de Volkan Yaman'ın uzun zamandan beri her haliyle "Bu adamın ne işi var futbol sahasında?" diye sorduran performansı Skibbe'nin radikal bir karar ile 3'lü savunmaya dönmesine neden oldu. Hakan Balta oynayabilseydi eğer Sabri'yi büyük ihitmalle sağ bek olarak sahaya sürecekti, fakat dedik ya Volkan güven vermemişti Alman teknik adama. Kadroların açıklanması ile bu savunma düzeninin takımı çok zolayacağını düşünmüştüm, öyle olmadı. İlk 15 dakikada saha içindeki yerleşimde yaşanan sıkıntılardan dolayı sağlı sollu ataklar yenildi Bordeaux'dan. Hatta "Bu maç böyle bitmez" diye düşündü eminim bir çoğumuz. Oysa geride kalan 75 dakikalık bölümde çok ciddi bir atağı görülmedi Fransız ekibinin. Sadece gereksiz bir biçimde orta saha ve defansın boş bırakılarak gol aramaya gidilen bir korner atışı ile yaşanan tehlike kaldı akıllarda.

3'lü savunma hem defansif bütünlük sağlama hem de hücumda etkin olabilme anlamında sıkıntılar barındırıyordu elbette. Bunun da en temel nedeni sağ ve solda oynayan Arda ve Kewell'ın bu sistem içerisinde defansa yardım etmek zorunda oluşları idi. Özellikle Arda 70. dakikadan sonra hücuma çıkmayı çok fazla düşünmedi savunma görevini saha çok ön planda tutarak. Çünkü yenilecek bir golün yaratacağı olumsuzluğu çok iyi bildiği için gol yememeyi tercih etmişti. Kewell'ın da her ne kadar beklenen de daha faydalı bir oyun sergilese de uzun zaman sonra ilk kez oynaması, Lincoln'ün 2009 yılında doğru dürüst forma giymemiş olması da hücum anlamında yaşanan sıkıntıların diğer nedenleriydi. Buna bir de 2. yarıda çok daha uygun ortam bulacağına inandığımız Baros'un sakatlanarak çıkması eklenince gol atamamak biraz da kaderi oldu Galatasaray'ın.

Bordeaux açısından bakınca, muhtemelen gol bulacaklarını düşünmüşlerdi bu maçta. Çok da hızlı başladılar üstelik ama Galatasaray defansif bütünlüğü çok çabuk sağladı ve doğru dürüst fırsat vermedi Fransızlar'a. Bu maçtan akıllarda kalması gerekn bir şey var ise o da Bordeaux'un ani ataklarda orta sahayı gerçekten çok hızlı geçerek rakip kaleye ilerleyişi olmalı. 2. maçta gözden kaçırılmaması gereken nokta burası. Şuursuzca bir gol arayışı içerisinde olunmamalı.

Bir isme özel olarak değinmek gerekiyor: Kewell. Bu adam Galatasaray için çok farklı bir anlam ifade ediyor. Saha içerisinde çok farklı bir futbol aklının temsilciliğini yapıyor adeta. O'nun sahada olması bile takım için ayrı bir katkı demek.

Bu hafta Kocaelispor maçında da yapılacak şey tamamiyle Bordeaux maçının 11'i ile yani 4'lü savunma Arda-Kewell-Lincoln'lü orta saha ve Boros'lu ileri uç. Çift forvete falan gerek yok, küçük de olsa bir prova maçı olarak görülmeli hafta sonu oynanacak karşılaşma.

Rövanştan Bordeaux'un nasıl bir 11 ile oynayacağını merak ediyorum. Bu hafta düşme potasının hemen üstündeki, Yunanistan fatihi Saint Ettien ile deplasmanda oynayacaklar. Önümüzdeki hafta sonu ise orta sıralardan sıyrılıp üstlere doğru tırmanmak isteyen Lorient ile karşılaşacaklar. Dolayısı ile bu tempoda eğer Saint Ettien maçında puan kaybedilir ise Galatasaray maçı sonrası çok önemli bir Lorient maçına çıkılacak olması bu noktada Blanc'ı ve tercihlerini nasıl etkiler çok merak ediyorum. Ligi riske etmemek adına UEFA Kupası maçını 2. plana atmak zorunda kalabilirler bence.

2. maça gelirsek, lafı da fazla uzatmandan: Deplasmanda 0-0 ile evinize dönmek avantaj mı dezavantaj mı? Şimdi herkes bunu tartışıyor. Avantaj mı değil mi bilemiyorum ama önemli bir fırsat olduğu kesin. Bu fırsatı da avantaja dönüştürmek Galatasaray'ın kendi ellerinde.

Hiç yorum yok: