08 Şubat 2009

Konya 0:0 Beşiktaş



İlk yarıyı 6 puan geride kapattıktan sonra gerek rakiplerin birbirleri ile yapacakları maçları gerekse de İnönü'de oynanacak 2 maçı düşününce Beşiktaş'ın farkı kapatması olası gibi görünüyordu ki 2 hafta sonunda fark 4 puana inivemişti. Denizli'nin 17 maç sonundaki 5 puanlık fark hedefinin de altındaydı bu. Konya ise 20 puan ile küme düşme hattının üstünde yer alsa da önümüzdeki haftalarda kabus görmemek adına alınacabilecek 1 puan bile oldukça önemliydi onlar için.

Daha maçın ilk dakikasından itibaren oldukça arzulu, rakibine önde basan ve alan daraltan oyun yapısı ile etkili bir Konya vardı sahada. Yeni transferler Serhat, Poljak, Kratochvil hemen kadroda kendilerine yer bulmuşlardı ve 3 oyuncu da oldukça iyi performans gösterdiler. Serhat çok hareketli oynayarak Beşiktaş defansını zorladı, Kratochvil ise oynadığı oyun ile hem Denizlispor'a hem de Ümit Kayıhan'a selamını çaktı. Özellikle savunmanın göbeğinde İsmail oldukça uyumlu göründüler ve neredeyse 0 (sıfır) hata ile oynadılar. Eskilerden de Veysel ileride top tutarak takımı rahatlattı, Cihan da orta sahada verimli bir performans koydu ortaya. Sağ bekten kurtulunca dah bir göze hoş gelmeye başlamış Cihan'ın oyunu.

Konya'nın bu arzulu ve basan futbolu Beşiktaş orta sahasında yumuşak oyun yapısı ile ön plana çıkan Yusuf'u etkisiz hale getirdi ve 2. yarıda oyundan çıkana kadar neredeyse hiç varlık gösteremedi. Yusuf etkisizleşince de zaten teknik kapasitesi sınırlı oyunculardan kurulu orta saha ile Siyah Beyazlılar ileri ikildeki Bobo ve Holosko'ya gerekli pozsiyonları hazırlama becerisini gösteremediler. Maçın son 15 dakikasında Nobre'nin oyuna girişi sonrası rakip üzerinde baskı kurulsa da pozisyon bulmakta sıkıntı çekilen sıkıntı sonucu 90 dakika sonucunda sahadan golsüz ayrılmak zorunda kaldılar.

Sonuçta her iki takım adına da net denilebilecek bir poziyon yok ortada. 90 dakika sonunda gol göremediğiniz gibi pozisyon da görememek bir eziyet gibi geliyor insana ne yazık ki.

Maç izlerken bir yandan da Ernst'e dikkat ettim. Schalke'de fazla izlediğim bir oyuncu değildi ilk defa Antalya maçında izleme fırsatı buldum ve bugün de 2. kez izledim. Mücadeleci ama teknik kapasitesi sınırlı bir oyuncu, fazla pas hatası ile oynaması dikkat çekiyor. Bu tip orta saha oyuncularını beğenmiyorum. Ön libero diye tabir edilince bir oyuncu, sadece mücadele etmesi yeter gibi mi geliyor yöneticilere, anlamış değilim. Ön libero dediğin adam apaçık bir orta saha oyuncusu. Bu adam mücadele edecek ama hiç mi hücumda bir etkinlik yapamayacak. Adam geçip ara pası atmayacak mı bu ön libero denen adam? Kaleye isabetli şut göndermesi beklenmeyecek mi bu oyuncunun? İşte genel yanılgı burada. Ön libeto tabiri çıktı oyunun seyir zevki azaldı, orta sahalar hatta takımlar daha az gol atmaya başladı. Oysa Ernst, Mehmet Topal gibi oyuncuları sırf mücadele ediyorlar diye beğenmek bana çok garip geliyor. Bu adamlar hiç mi hücum yaratıcılığı sağlamazlar takıma? Yok kardeşimi, almayın böyle adamları. Beşiktaş'da orta sahasında Delgado ve Tello gibi adamların yanında oyunu iki yönlü oynayabilecek tek adam koyacakken hücumda var olan Yusuf ve mücadele gücü yüksek Ernst'i alarak 2 adamla bu boşluğu doldurmaya çalıştı ama unutmamak lazım 2>1.

Denizli'nin gelişi ile şampiyonluk şansının azaldığını düşündüğüm Beşiktaş bu puan kaybı ile ilk 2 haftada azalttığı farkı 16. hafta seviyesine çekmeyi başardı. Önümüzdek hafta Trabzon maçı çok daha önemli bir hale geldi şimdi. Olası bir mağlubiyet her şeyi arap saçına döndürecek gibi. Konya ise bugunküü oyunu ile ligde kalmayı büyük ölçüde başarır ama sıkıntı vizyon maçlarındaki oyunu genele yayamamak zaten. Eğer bunu başarabilirlerse üst noktalara tırmanırlar, aksi takdirde son haftaya kadar düşmeme hesapları ile bulanır kafaları.

Hiç yorum yok: