29 Mart 2009

İspanya 1:0 Türkiye



Maça umduğumdan iyi başladık. İlk 10 dakikada 1'i çok net 2 pozisyonu harcayan taraf da bizdik. İleri uçtaki Nihat ve Semih ileride basıyor arkasındaki 4'lü de bu ikiliden geçen toplara yaptıkları pres ile gerideki 4'lüyü minimum baskı altında tutmaya çalışıyordu. İlk 3o dakika bu mantalite ile maça hakim görünen taraf bizdik. İlk yarının son 15 dakikasında ise Arda'nın daha maçın başından kendini belli eden fizik düşüklüğünün etkisi ile yalnız bıraktığı Üzülmez'in kanadına yüklenen İspanyol'lar hakimiyeti ellerine geçirdiler ama ilk yarı gol sesi çıkmadan bitti.

2. yarı son 15 dakikadaki görüntünün devamı şeklinde başladı. Orta sahada topu kontrolünde tutan ve sol kanadımızdaki madeni keşfeden İspanya yüklenmeyi sürdürdü. Bu anlarda yapılacak şey orta sahayı güçlendirmek gibi duruyordu ki Ayhan'ı, Terim'in yanında gördük. Peki ama kim çıkacaktı? En güçlü aday maçın başından beri yokları oynayan Nihat'dı ve Semih'in maçın başından beri sergilediği performans, sırtı dönük aldığı toplar ile topu kanatlara açma becerisini göstermesi O'nun sahada kalmasını gerektiriyordu ama burada Terim, Nihat'ı sahada tutarak gardımızı düşüren hamleyi yaptı.
Çek Cumhuriyeti'ne karşı muhteşem geri dönüş maçına da Nihat-Semih ikilisi ile başlamış, sonrasında orta sahayı 5'leyip ileride Nihat'ı bırakarak o mucizevi imzayı atmıştık. İspanya maçında yapılan değişiklik o mantelite ile eşlenmeye çalışılabilir ama ortada ciddi bir fark var: O maçta Sabri, Hamit gibi oyuncuların performansları takımı ileri doğru hareket ettiren ve ateşleyen en önemli etkendi. Yani takım orta sahadan aldığı güç ile rakibi üzerinde baskı oluşturdu. Oysa dün gece oynanan maçta ise orta sahadaki düşüşün etkisini hücumda top tutarak azaltma yoluna gidilmeliydi. Yani bunu yapmanın yolu da bu işi ilk 45 dakika boyunca başarı ile gerçekleştirmiş olan Semih'i sahada tutmak olmalıydı. Nihat gibi orta sahanın randıman verdiği maçlarda başarılı olma ihtimali fazla olan ve uzun zamandır forma şansı bulamamış, Avrupa Şampiyonası öncesinde yakaladığı form grafiğinden uzak bir oyuncunun sahada kalması takıma daha fazla zarar verdi mevcut şartlar altında.

Bu dakikadan sonra etkisiz Nihat ile topu ileride tutamadık ve bütün dönen topları alan İspanyollar daha etkili gelmeye başladılar, sonuçta da bir duran toptan çok basit bir şekilde golü yiyen taraf olduk. Xavi'nin ortayı yaptığı anda 4 futbolcumuzun 1 kişiyi marke ederken arka tarafta bomboş durumda kalan Ramos'u unutmaları klasik yan top hastalığımızın bir yansımasıydı. Açıkçası bu dakikadan sonra fizik gücü düşen takımımızın neler yapabileceği soru işaretiydi ve aynı etkisizlik ile kalan dakikaları da tükettik.

90 dakika sonunda akıllarda Nihat'ın o net pozisyonu gole çevirmesi ya da çok daha müsait pozisyonda olan Semih'e vermesi durumunda maçın kaderinin nasıl gelişeceğine dair sorular kaldı.

Maçtan bahsetmişken Tuncay'ın ilk yarıdaki İngiltere damgalı futboluna değinmeden geçmemek gerek. Daha önce kendisine bu yazı ile ayır bir pencere açmıştık ve yazılanlara paralel şekilde ilk 45 dakikada takımı gol pozisyonlarına taşıyan isimdi. Bütün olumlu yanlarının yanında zaman zaman basit pozisyonlarda yaptığı pas hatalarını da bir eksiklik olarak belirtmek gerek.

Dün akşam Bosna'nın kazanması ile 3. sıraya düştüğümüz grupta işler iyice kızışmaya başladı. Ali Sami Yen'deki maç İspanya'dakinden çok daha zor olacak çünkü kendi sahasında da sıkıntı yaşayan bir takımız. Mutlaka 3 puan almamız ama buna uzanırken de mümkün olduğunca sabırlı olmamız gereken bir maç. İşimiz zor, yolumuz uzun ama 2010'u bizsiz bırakmaya da niyetimiz yok.

Hiç yorum yok: