20 Kasım 2008

Şanlı Yükseliş



2007 transfer döneminde yurtdışına gideceği çok net bir şekilde dillendirilmeye başlamıştı. Sezonun 2. yarısından itibaren başta Milan olmak üzere bir çok kulübün adını duymuştuk talipleri arasında. Beklendiği gibi Fenerbahçe ile anlaşmayınca artık yeni kulübünün neresi olacağı merak edilmeye başlanmıştı ki Middlesbrough kulübü ile anlaştığı haberi geldi.
Bu habere verilen ilk tepki o kadar klasikti ki zaten daha fazlası da beklenmezdi. "İngilterede ki vasat takım Middlesbrough ile Türkiye'nin en büyük kulüplerinden Fenerbahçe arasında sıkıştırılmış karşılartırmalar ve böyle orta sıra takımına transfer olacağına Fenerbahçe'de kalmasının kendisi için daha yararlı olacağını" belirten cümleler ile bezenmişti o sıralar medyada yapılan yorumların bir çoğu. Oysa en büyük ayrıntı gözden kaçırılıyordu: Premiere Lig gerçeği. Orası bir vizyondu, güzel yurdumun insanlarının belleklerinden daha geniş dimağlara kazınabilmek için. Ülkenizin en büyük, en iddialı maçları olan Galatasaray -Fenerbahçe derbileri bile başka ülkede yayınlanmazken, yurtdışına açılmak için tek fırsat hem Ulusal Takım hem de Fenerbahçe forması altında oynadığınız ve sayısı bir yılda 10'u geçmeyen uluslararası maçlar ise, her hafta bir kaç maçı 10'larca ülkede yayınlanan bir ülkede kümeye düşmeye oynayan takımda olmak bile gözönünde yer almak adına yeterli fırsatı sunabilirdi bir futbolcuya. Buna ek olarak; futbola bakış açısı çok daha profesyonel, oyuncu üzerindeki baskının insani sınırlar içerisinde olduğu bir ortamın da katacaklarını tahmin etmek çok da zor değildi. Tüm bunlara Tuncay'ın hırslı ve kendini geliştirme adına taşıdığı azimli yapısı eklenince bir kaç yıl içerisinde daha farklı ve gelişmiş bir oyuncu olacağına dair öngörülerimiz kuvvetleniyordu.

İlk senesinde yaşadığı 6-7 haftalık sıkıntılı süreçte de basınımız "Tuncay'ın pişmanlıklarından" dem vuran haberler yapmaktan geri duramazdı nitekim öyle de oldu. Benzeri haberler sayfaları süsledi bir süre. 7 haftalık suskunluğun ardından attığı goller ile yavaş yavaş kendini bulmaya ve takım içerisinde kabullenilmeye başladı. Sezon boyunca göstermiş olduğu performans da oldukça tatmin ediciydi.

Tuncay'daki asıl değişimi fark edişim Hırvatistan maçı ile başladı. Oyunu daha yapıcı oynaması, topa hakimiyetini çok daha iyi noktalara taşımış olması, bir ara önlibero olarak oynamasına rağmen çok olumlu bir futbol segilemesi "İngiltere, Tuncay'a sınıf atlatmış" düşüncesine sevketti beni. Saha içinde yapabileceklerini arttırmış, daha geniş bir oyun görgüsüne sahip hale gelmişdi Tuncay geçirdiği 1 yılda. Dün akşam Avusturya maçı da Tuncay'ın beynimizdeki değişmeye başlayan imajının daha da berraklaşmasını sağladı. Olgunlaşan, zenginliği artan bir futbol görgüsü, becerisi yüklenmiş. Yapmış olduğu ustaca son vuruşlar bile bazı şeyleri görmek için yeterli. Bu azim ve hırs ile yüklü iken Tuncay'ın gelişiminin devam edeceğini ve üst sııf takımlarda oynayabilme adına önemli yol kat edeceğini iddia etmek çok da yanlış olmasa gerek. 1-2 yıla kadar Boro'dan daha fazla sorumluluklar üstleneceği yeni ufuklara doğru yol alması kimse için sürpriz olmamalı artık.

Hiç yorum yok: