22 Kasım 2008

Görüntü:0 Ses:0



Geride kalan 12 hafta sonucunda tabelada sadece 1 deplasman galibiyeti yazıyor Galatasaray'ın hanesinde. Rakiplerin kaybedeceği puanlar üzerine hesap yapmayı bile zorlaştıran kendi göbeğini kesememenin sonucu oluşan bir tablo var ortada. Şampiyon olmak istiyorsan vasat oynadığın maçları da kazanmak zorundasın, iyi oynadığın maçları zaten muhtemelen hanene 3 puan olarak yazdıracaksın, fakat bu sene Galatasaray İBB maçı dışında vasat oynadığı maçların hiçbirinden 3 puan alamadı. Denizli, Kocaeli maçlarında da çok iyi bir futbol yoktu ama belirli periyotlarda olumlu futbol vardı sahada.

Bu sene Galatasaray'ın oynadığı Süper Lig maçlarının %80'inden fazlasında ilk yarılarda etkisiz bir futbol ortaya konulduğunu kabullenmek gerekiyor. Bu maçların neredeyse tamamında ilk 45 dakikalık dilimde kaleyi bulan şut sayısı 2'den fazla değil. 2. yarılar da ilk yarılardaki bu olumsuz tabloyu temizlemek için oynanan telafi dakikalarına dönüşüveriyor o nedenle.

Bugün de yukarıdaki cümleleri doğrulayan bir maç oldu. Tek farkı 2. yarının o ilk yarıyı telafi edemeyecek kadar kötü geçmesiydi. İlk 45 dakikalık dilimde orta sahada rakibine basan bir Galatasaray vardı sahada. Meira'nın hatası dışında pozisyon verilmedi ki o pozisyon da Servet'in üstün gayreti olmasa skora direkt etki edecekti. Ayhan'ı biraz daha ileri sürerek Lincoln ün yokluğunda daha ofansif bir kimliğe bürünmesi için Hakan Balta orta sahanın göbeğine Meira'nın yanına konmuştu ve Hakan'dan boşalan yere de Volkan adapte edilmişti. Bu tercihin en büyük riski hem Hakan'ın hem de Volkan'ın düz ve yaratıcılıktan uzak futbol anlayışlarının takımın hücum gücüne vuracağı darbe idi ve öyle de oldu. Volkan'ın zaten sınırlı olan kapasitesi ile hücuma destek verememesi, Hakan'ın dikine top kullanamaması gole ulaşmada yapılacak varyasyonları gölgeledi. Bu eksikliğin üstüne topu kanatlara indirmek varken inatla rakibin kalabalık olan savunma hattı arasından top geçirmeye çalışınca Galatasaray'ın gol şansı iyice azaldı. Kewell'ın direkten dönen topunun da kanatlardan geldiğini düşünürsek ısrarla kanatlara yönlelmemek ya da kanat kullanımını daha yukarılara çıkaramamak takımın hücum zenginliği yaratmasına engel oldu. Arda ve Kewell'ın olduğu bir takımın bu sıkıntıyı çekmesi ancak beklerin hücum yeterli desteği vermemesi ile açıklanabilir.

2. yarı için Galatasaray adına yazılacak olumlu bir şey bulamıyorum. Tamam rüzgarın etkisi avar ama maçın çoğunluğu Santcis ile top toplayıcı çocuklar arasında geçti desek yanılmış olmayız sanırım. Bu rüzgarda topun ısrarla havadan oynamaya çalışılmasına saha içerisinden ve kenarından herhangi bir müdahelenin gelmemesi şaşılacak şey. Bir aklın orada devreye girip bu krize son vermesi gerekiyordu ama ne futbolcular ne de Skibbe o liderliği ortaya koyabildi. Ankaraspor maçın genelinde pasif bir oyun sergiledi maçtan alınacak 1 puana razı olduklarını gösterir gibi. Emre - Nonda değişikliği ile Meira'nın defansa geçmesinin ardından biraz daha cesur olsalar, özellikle de rüzgarı kullanabilseler gol bulabilirlerdi ama Aykut Kocaman beraberliği yeterli buldu.
12 maç sonunda kaybedilmiş 15 puan neredeyse 36 puanın yarısı demek bu. Yukarıda da yazdık, rakiplerin puan kaybedeceğine dair hesap yapacak seviyede değil şu an Galatasaray özellikle de bu deplasman maçları performansı ile. Bu maçtaki görüntünün Perşembe gününe yansıyacağını düşünmüyorum, Metalist zorlu ve dirençli bir takım olarak mutlaka zorlayacaktır Galatasaray'ı ama sahada Olimpiakos maçı çizgisinde futbol oynama isteğiyle bezeli bir takım olacaktır.
*** Ek: 18 yaşındaki Liberyalı Theo Weeks'i bulup getirenlerin hakkını vermek lazım, gerçekten yetenekli ve gelişime açık bir futbolcu.

Hiç yorum yok: