25 Mayıs 2009

Beşiktaş 2:1 Galatasaray / 'Simple is the Best'



İlk 5 içerisindeki hiç bir takımı yenememiş ve şampiyonluk yolunda en önde ilerleyen Beşiktaş, karşısında artık tek hedefi Avrupa Ligi'ne katılmak olan nispeten rahat bir Galatasaray karşısında nasıl bu kadar çaresiz oynar Denizli'ye sormak lazım? Oyunu sürekli geride kabul eden ve bu şekilde Galatasaray savunmasının öne çıkmasından faydalanarak Holosko, Ekrem, Bobo, Tello gibi hızlı oyuncular ile pozisyon bulmayı düşünmüştü Kurt (!) teknik adam ve bunun dışında bence hiç bir planı yoktu. İlk yarıda bulduğu şansgolüne kadar da Cisse'nin pozsiyonu dışında da kendisini gole yaklaştıracak bir aktiviteden çok uzaktaydı Siyah-Beyazlı ekip.

Galatasaray ise, Korkmaz'ın ilk zamanlardaki kaos futbolunun aksine topu daha çok yerden oynamaya çalışan, ayağa isabetli paslar ile rakip kaleye gitme çabası içerisinde olan daha derli toplu bir görünüm içerisindeydi. 2 takımın görünüdeki bu halleri ile sıralamadaki yerleri hakkında çok farklı tahminler yapılabilirdi Lig'i hiç takip etmeyen tarafsız gözler tarafından. Bu kadar zıt bir dominasyon vardı Beşiktaş aleyhine oyunda.

2. yarıda da değişen bir şey olmadı, yine aynı tablo. Oyuna hükmetmeye çalışan Galatasaray ve bu defa da Yusuf'un oyuna girmesi ile O'nun ayaklarının maharetine planlarını bağlayan Denizli'nin Beşiktaş'ı. Bu oyun şablonları içerisinde açıkçası Beşiktaş'ın maçı kazanması tamamiyle şans faktörü ile açıklanabilir. Burada şans derken kesinlikle alınan galibiyeti küçümsemek amacında değilim, sonucu "Şans" a bağlamamın nedeni, oyunu lehine çevirmek için hiç bir pozitif plana sahip olmadan rakibin acemice yaptığı hatalar ile altınd değerinde 3 puana ulaşılmasından yola çıkıyorum.

Peki neydi maçın sonucuna etki eden? Bunun kesinlikle Beşiktaş ve Denizli olmadığı kesin. Bugün negatif ve pozitif anlamda skoru Galatasaray belirledi. Öncelikle yenilen ilk golü anlatmaya gerek yok, talihsizce bir an ve her futbolcunun yapabileceği acemice bir vuruş, kalecinin bakışları arasında ağlarla buluşan bir top. 2. gol ise top ayağında iken teknik kapasitesinin kısıtından dolayı bu maçta da görüldüğü gibi hata yapmaya ve rakipe topu kapma imkanın vermeye gayet açık olan Emre'nin çok gereksiz bir hamle yaparak topu taca atmaması, Topal'ın arkadaki adamı Balta'nın kapattığını görememesi ya da 2 oyunucunun konuşmayarak anlaşmaması ve adeta sessiz sinema oynaması sonucu Yusuf'un açısını kapatmada geç kalması, Yusuf'un golü kaçırma adına üstün çabasına rağmen topun önünde kalması ve 2. gol. Tamamiyle defansta yapılan acemice hataların sonucunda gelen basit goller.

Buna ek olarak, Baros'un daha önce bazı postlarda belirttiğim,İngiltere'de, Fransa'da başarılı olmasını engelleyen savrukluğu ve son vuruşlardaki beceri eksikliği bugün de devredeydi. Bazen daha önce yaptığım değerlendirmelerin üstüne "acaba Baros'a haksızlık mı yaptım" diye düşünüyordum ki Çek Futbolcu haklı olduğum gerçeğini koyuverdi ortaya. 2 net pozisyonu harcanmaması gereken bir maçta yiyiverdi.

Arda için ayrı bir parantez açmak lazım. Dar alanda topa hakimiyeti va çalım etme becerisi hayranlık verici, topun ayağına çok yakıştığını belirtmeye zaten gerek yok, fakat bugün bir çok pozisyonda topu gereğinden fazla ayağında tutup bencilliğe kaçtığını belirtmek gerek. Özellikle 2. yarıda Beşiktaş ceza sahasının sağ tarafında ard arda 2 çalım attıktan sonra araya kaçan arkadaşının önüne topu yuvarlayarak net bir pozisyona merhaba demek varken tekrar bir çalım daha atmasının anlamını çözemedim. Asıl yapması gereken çok daha basit oynamak ve dikine takımı ilerletmek varken bu tür gereksiz çabalar kendisini geliştirmeye çokça ihtiyaç duyan bir futbolcu için biraz lüks kaçıyor. Buna ek olarak son paslar ve kanat ortaları açısından da oldukça kötü bir günündeydi aslında ardanın bu konuda da eksiklikleri var, bilmiyorum farkında mı ama kesinlikle geliştirmesi lazım. Korkum o ki, Türkiye sınırları içerisinde kaldıkça kendi geleceğine artılar katma adına çok fazla bir şey kazanmayacak. Özetle, Arda bugün fazlasıyla bencil ve zaman zaman da savrukdu.

İsimler üzerinden analiz yapmayı pek sevmem ama bu maçın görünen yüzü bu ve gerçeklerden kaçamıyorsunuz bazen. Keşke Beşiktaş ortaya bir şey koyabilseydi de bu tür hatalardan ziyade onların yaptıkları üzerinde kelam etseydik. Denizli'nin beğenmediğim tarzının bir yansıması vardı sahada yine Muhtemelen Şmapiyon olunup caminanın ağzına bir parmak bal çalıncak ama Mustafa Hoca ile yaşanacak olan hüsran olacak Şampiyonlar Ligi'nde.

Galatasaray adına Nonda sezon boyunca olmadığı kadar verimliydi bugün. Sezon sonuna doğru artan bir ivmesi vardı ama 1-2 maç ile sınırlı kalmıştı, zeki bir oyuncu olduğu belli ama bu saman alevlerine kanmamalı Galatasaray. Son vuruşlarda başarılı, hareketli ve adam eksiltebilen bir forvete ihtiyacı olduğu kesin Sarı-Kırmızılıar'ın. Umarım yine gereksiz bir Mehmet Yıldız sevdası peşinde koşarak vakit katbetmezler.
Bülent Korkmaz'ı bu sayfalarda eleştirdik ama bugün kaleyi Orkun'a vermesi gayet doğru bir karardı. Kesinlikle Aykut'dan çok daha yetenekli bir isim olduğu açıkdı. Geçen sezon alınmasın gereksiz bulsam da ortaya koyduğu performans fena değildi. Leverkusen maçı büyük talihsizlikdi O'nun adına ama yenilen gollerde hatasının fazla olduğunu söyleyemeyiz. Bu bağlamda önümüzdeki sezon kadroda kalması düşünülebilir. Aykut ise zaman kaybetmeden gönderilecek tek isim olmalı, fakat sanırım, 2 isim ile de yolların ayrılması düşünülüyor...

Çok sevdiğim güzel bir söylem var:" Simple is the best" ( basit olan en iyisidir ) diye. Bir Japon vatandaştan duymuştum, çok da hoşuma gitmişti kendi hayatımda da dikkate alırım çoğunlukla. Bugün de Galatasaray'lı oyuncuların en büyük sorunu aynı zamanda futbolun da temel düsturlarından biri olan bu sözü beyinlerinden çıkarmış olmalarıydı. Bu basit söylemi uygulayamamak pahalıya patladı, neyse ki Gaziantep yetişti imdada Bursa'dan puan ile dönerek yoksa Avrupa Ligi'ne gitmek bile hayal olabilirdi.

Hiç yorum yok: