03 Eylül 2008

17. Şampiyonluk Sonrası Galatasaray

2008'de bir mayıs gecesi Ali Samiyen'de Adnan Polat'ın o meşhur tabiri '20:45' de şampiyon olarak sezonu kapayan bir takım olmasına rağmen bir sonraki sezon için çokça soru işaretleri barındıran bir görüntüdeydi Galatasaray. Şampiyon olan takımların aksine teknik direktörsüz ve yabancılarından yeterli verimi alamamış bir yapı vardı ortada. Takım ruhu denen oldugunun üzerine inşa edilen bu şampiyonluk bir çok gerçeği örtecek kadar da tehlikeliydi aslında ki günü birlik başarılardan medet ummaya alışık olan bir ülkede kurumsallaşmamış her yapı içinde baş gösterecek unutmaya ve önemsememeye götüren bir süreçin ta kensiydi aynı zamanda.

İlk hedef takımın başında getirilecek bir teknik direktörün en kısa sürede bulunması idi. Diğer taraftan da verim alınmayan ve gönderilmesi düşünülen yabancıların akibetleri belirlenmekteydi. Barusso, Bouzid, Carrusca ve 4 yıldır defansta başarılı bir şekilde mücadele eden Song. Geriye kalan kaliteleri bence tartışılmaz 2 yabancının da ( Linderoth ve Lincoln ) geçen sezon sakatlıkları nedeniyle takıma katkıları minimumda kalmıştı. Lincoln'ün sakatlık dışındaki problemleri de kimse belirtmek istemese de bir sonraki sezon da sürmeye aday boyuttaydı.

Aslında tüm bunlar çok sıkıntılı bür sürecin başlangıcıydı. Minimum 3 yabancı transferi yapacak ve bunu geçmiş senelerde yaptığı transfer yanlışları nedeniyle maksimum verimlilikle yapması zorunluluk haline gelmiş bir ortamda teknik direktörle birlikte yapılması gereken transferlerin en önemli karar vericisi ortada bile yoktu.

Tüm transfer sürecinin üzerinden tekrar geçmeye gerek yok ama en önemli sıkıntı teknik direktörün belirlenmesi aşamasında yaşandı ki bu takıma yapılacak transfelerin teknik ekiple yapılmasından ziyade yöneticilerin "uygun" gördükleri pozisyonlara "uygun" gördükleri isimleri getirmeleri sonucunu da beraberinde getiriyordu. Yaser, Ferdi, Kewell transfeleri daha ortada teknik direktör yok iken yapıldı. Zaten yaklaşık 35-40 gün süren teknik direktör arama operasyonunda istenilen isimlerle anlaşılmadığı için son alternatifler arasında yer alan Skibbe tercihi daha baştan bir çok soru işaretlerini de beraberinde getiriyordu. Özellikle 1+1 yıl şeklindeki bir kontrat daha baştan teknik direktöre olan güveni (!) açık bir biçimde ortaya koyuyordu. Bu aşamada yönetimin yaptığı nispeten iyi hamle Ümit Davala'yı yardımcı antrenör oalrak kulübeye yerleştirmesiydi. Bu hamleyi de şu şekilde değerlendirmek yanlış olmaz sanırım : Geçen sezon Kalli'nin yardımıcısı Ahmet Akcan antrenörlükten çok tercümanlık görevi ile ön plan çıkmış, hatta bir çok kez bu yardımclık görevini yapmadığı nedeniyle eleştirilmişti. Kalli'nin ve dolayısıyla Ahmet Akcan'ın son 6 haftada beraberce ayrılması ve takımı son haftalarda çaıştıracak apaçık bir adayın bulunmaması bu sene de böyle bir durum yaşandığında yerine konacak iyi bir alternatifin bulundurulması noktasında Ümit Davala tercihi önem kazanmı olabilir. Ayrıca Akcan'ın aksine takım içerisinde sevilecek ve ileride kariyer olarak daha iyi seviyelere gelebilecek bir alternatif olması açısından da Davala tercihi makul görünüyordu.

Daha sonra Meira, De Santcis ve Alparslan transfeleri gerçekleşiyor, camiaya ve taraftarlara umut aşılanıyor ve tek hedef olan Şamp. Ligi öncesi umut dolu bir tablonun hakim olması sağlanıyordu.

Hiç yorum yok: