13 Haziran 2010

Dünya Kupası Gün #2

















2.günde de futbol ziyafeti bekleyenlerin aradıklarını pek de buldukları söylenemez. Özellikle Arjantin maçından ciddi güzellikler bekleyenlerin çok da tatmin olabildiğini belirtmek kolay değil. Aslında maçlarında alınan zevki etkileyen en önemli etmen "vuvuzela sesleri". Seyircinin sesini hissetmeden maçın içerisine girmek gerçekteşn kolay olmuyor, FIFA yerel etmenleri ön plana çıkarmak istedi-sınırlayıcı olmak istemedi ama futbolun ruhundan çok şey kaybettiği ortada.

Messi faktörünün ağırlığı ile birçoklarının favorisi Arjantin ilk maçında beklentilerin altında kaldı. Kupa sohbetlerinde çokça belirttiğim bir düşüncem var, hala da aynı kanıdayım: "Arjantin'in en büyük engeli Maradona'dır.". Özellikle kadro seçiminde yapılan bariz hatalar var. Takım hücumcumlar ve defans yapanlar olmak üzere 2'ye bölünmüş gibi duruyor. Cambiaso'nun şu kadroda olmaması büyük kayıp, zaman ilerledikçe bunu daha net anlayaağız. Afrika'ya gelirken işi son maçlara bırakmışlar ve sorunlu bir süreç yaşamıştı Arjantin. bu turnuvada da benzer manzaralar izleyeceğiz gibi görünüyor. Messi, Tevez, Di Maria gibi süper isimlere sahip olsalar da bireysel yeteneklerin tak başına etkileri 20 yıl öncesinde kaldı, artık yeteneklerin takım ile yakaladığı uyum sonuca drekt olumlu etki yapıyor. Bu anlamda Messi'nin her anı beraber yaşadığı Barça'daki takım arkadaşları ile sahada sunduklarını kısıtlı zamanda bir araya geldiği ve farklı yapıdaki oyuncu topluluğu konumundaki Milli Takım ile hemen yakalamasını beklemek fazlasıyla haksızlık, hem kendi umutlarımıza hem de Messi'ye.

Sözün özü, yarı finale kadr ilerlemesi Arjantin için başarıdır, sonrası ise bu kadro için normal görünse de Maradona'ya ramen büyük iş başarılmış demektir.

İngiltere-ABD maçı ise 5 maçlık dilimdeki en tempolu, hareketli maçtı. Capello yönetimindeki İngiltere kupanın gizli favorileri arasında gösteriliyordu. Kadro yapıları da ilerlemeye müsait ama forvet hattında sıkıntı yaşayabilirler. Dün akşam daha maçın başında bulunan gol sonrası tam da istenilen başlandıç yapılmıştı aslında ama yıldızı yükselen ABD disiplinli oyunu ile fazlasına isim vermedi. Geçen yıl aynı dönemde Konfederasyon Kupası'nda İspanya'nın yenilmezlik serisine son verip finale kadar yükselme başarısını götermişlerdi. Gitgide üstüne koyduklarını görüyoruz, sanırım futbol işini de söktüler.

İngiltere için kalecilerin formsuzluğu 1 numaralı problem olarak duruyordu. David James'in kesik yemesi ve kalenin Green'e teslim edilmesi "muhtemel 3 puana mal olmuş mudur?" sorusu Capello'nun beynini kemiriyordur herhalde. Zira gruba bakıldığında isim olarak pek ihtişamlı durmasa da artan ivmeleri ile sorun çıkarabilecek takımların olduğunu görüyorsunuz. Buna rağmen İngiltere'nin gruptan çıkmasını bekliyorum ama 2. takım için Cezayir ve Slovenya'nın perfoemanslarını görmek lazım. Son Afrika Kupası sahibinin neler yapacağını açıkçası çok merak ediyorum.

Turnuvanın 5 maçlık periyodu içerisine en kötü izlenimi veren kuşkusuz 2004 Avrupa Şampiyonu Yunanistan. O zamanlar yakaladığı jenerasyon ile yoluna devam etmeye çalışsalar da artık o neslin miadının dolduğu ortada. Tek güçlü yanları gol yemedikçe artan takım direnciydi ama çekik gözlüler daha 7. dakikada bileti kesiverdiler. Komşunun havluyu attığını söyleyebiliriz. Bu kriz günlerinde siyasiler için de alınacak galibiyetler ilaç gibi olacaktı ama şansları yokmuş. Karşı tarafa bakınca da Hiddink sonrası her geçen gün üstüne koyan bir ekip görüyoruz. Park'ın liderliğinde gayet aklı başında, ne yaptığını bilen bir ekip çıkmış ortaya. Nijerya ile gruptan çıkmak için çekişecekler, son maç grubun finali olacak.

2. gün sonunda da ruh doymuş bir futbol izleyicisi olarak ayrılamadım ekran başından. Vuvuzela sesleri zaten konsantrasyon bırakmıyor bir de vasat futbol... Sırf futbola sevgimizden zapping olayına girmiyorum; ama benden uyarması , böyle devam ederse zappingin kralını yaparım, bu böyle biline!

Hiç yorum yok: