04 Ekim 2009

Demirören'i Şampiyonluk da Kurtaramadı

Dün gece İnönü'de "Seba Gitsin, Ahmet Dursun" döneminden beri ilk defa bu kadar ciddi protesto vardı. Tribünler ikiye bölünmüş, kimisi "Çifte zaferin ardından vefasızlık yapıldığını" belirtip takımına destek verirken kimisi de maçı bir tarafa bırakıp ana amacının peşinde, Demirören'in karşısında yer alıyordu.

Öncelikle tepkileri abartılı bulduğumu belirteyim ama bunu düşündüren ana etken geçen sezon sonunda gelen 2 kupa kesinlikle değil. Çünkü yapılan onca yanlışın günü birlik başarılar ile örtülemeyeceğini düşünüyorum. Görev aldığı 5 küsür yılda 5 hoca ile çalışma istikrarsızlığını gösteren, Ertuğrul Sağlam gibi genç bir hocanın yanına Sinan Engin'i menejer diye koyma vizyonsuzluğunu sergileyen, yapıla fiyasko transferlere tonla para harcayan, transfer diye oyuncu peşinde koşan bir mantalitenin "denize düşen yılan sarılır" misali son şans olarak Denizli'yi bulması ve uzun yıllardır görülmeyen bir ortamda yapılan hatalara rağmen şampiyonluğun gelmesi hangi mantıklı düşünceyi etkileyebilir, içindekileri değiştirme dirayetini gösterebilir ki?

Demirören yıllardır yaptığı yanlışları örtmek için çok iyi bir şans yakaladı geçtiğimiz sezon ama başarıya o kadar hasret kalmıştı ki yaşadığı sarhoşluk geleceği kurgulamak için yakaladığı şansı kullanma becerisinin önüne geçti. Şampiyonlar Ligi'nde yer alacak olmanın rüzgarını gayet yerinde kullanabilirdi ama koskoca yaz dönemi resmen boşa harcandı ve bu müthiş şansı ne yazık ki kullanamadı Başkan.

Tamamiyle bir öngörü ve strateji hatası var, sonuçlarını çekmek de yine kendi kaderi. Şimdi kral gerçekten çıplak ve bu gerçek ilk defa bu kadar net olarak dillendirilmeye başlandı. Ocak ayında yapılacak kongrede karşısına sağlam bir aday çıkarsa o koltuğu Demirören'in daha fazla koruyacağına inanmıyor bir futbolsever olarak da inanmak istemiyorum. Çünkü Beşiktaş'ın bu kadar güçsüzleştirilmesine her şeyden öte Türk Sporu adına karşı çıkmak gerek ve bunun da en büyük sorumlusunun Ocak ayında yapılacak kongreden sonra o koltukta oturmuyor olacağını ummak en doğrusu.

Başkan'ı bu kadar yanlış içerisinde bulurken tribünlerin yaptığını onaylamadığımı belirttim. Ne yazık ki futbol sahası ile yönetim seviyesi ayrımını yapabilecek bir futbol seyircisi kültürümüz yok. O safları sırf takım sevgisi için doldurmadığımız adımız gibi biliyoruz, bizim için aslolan o yeşil tabloda gönül verdiğimizi sandığımız renklerin hoş sedası değil, karşımızda kim olursa olsun hep galip gelen, hep önde olan olmak, bu duyguyu iliklerimize kadar hissetmek. O kadar içselleştirmişiz ki bu duyguyu yaşanan başarısızlıkta belki de bundan en az sorumlu olan ve sahada tüm enerjisini harcamaktan başka yapacağı / yaptığı olmayan insanları bu kötü psikolojinin içerisine, tam merkezine çekiyoruz. Dün Tabata'nın attığı golden sonra tüm takımın yaşadığı sevinç bu buhrana karşı duruşun, isyanın göstergesi değil miydi? Adeta bir patlama gibi...

Yönetim sonuna kadar tek sorumludur ve en büyük protestoları hakediyor, burası kabul ama bunun yapılması için seçilen ortam, yer, zaman tam anlamıyla takımı kaosa sürüklemekten başka bir şeye yaramıyor. Bu ayrımın çok iyi yapılması gerekiyor ama henüz bu düzeyde olmadığımız da çok açık!

Hiç yorum yok: