26 Şubat 2010

Çaresiz Veda : Galatasaray 1:2 A.Madrid

Deplasmanda alınan 1-1'lik skorun kağıt üstündeki avantajı ne kadar iyi kullanılacaktı? İleri uçtaki oyuncu eksikliğinin oyun anlayışında meydana getirdiği değişiklik ile beklenenin üstünde bir dönem geçiren Galatasaray kadrodaki eksiklerin dönmeye başlayacağı döneme doğru ilerlerken bu süreci minimum hasar ile etlatmayı başarılabilecek miydi? Son dönemde sezon başına kıyasla daha iyi performans sergileyen İspanyol ekibi daha derli toplu kurgusu ile istediğini alarak ayrılabilecek miydi İstanbul'dan? Rijkaard 5 yıllık İspanya tecrübesinin ardından, uza kaldığı diyarlara turu geçerek selamını çakacak mıydı? Sorular, sorular sorularla başladı 90 dakika. Bitiş düdüğü ile geride kalanlar ise bir çok önemli mesajı barındırıyor özellikle Galatasaray için, tabiki bunlardan gerekli mesajlar alınabilirse. Bakalım maçın ardından bize kalan satır başları neler?

1) Gecenin en önemli notu UEFA'nın 6 hakem uygulamasının rezalet geri dönüşü üzerine. 10'larca maçta deneniyor bu sene Avrupa Ligi'nde, merak ediyorum acaba kaç maçta uygulanmaya değer bir kazanım çıkardı ortaya. Ceza sahası içerisinde kabak gibi el olayını görmeyecek isen, bu işin sayıyla falan alakası yoktur kusura bakmayın. İnsanların korkuları, ince hesaplarının işin içine girdiği yerden mesele "nicelik"ten çok "nitelik" mevzusuna dayanmıştır. Maçın kaderini çizenlerin başında çizgi hakemi ve maçı inceden inceye doğrayan İtalyan geliyor.

2) Adına ister taktik, ister kadro eksikliği diyin ama uzun zamandır Ali Samiyen'de bir Avrupa mücadelesinde bu kadar etksiz ve çaresiz bir Galatasaray görmemiştim . Halı sahada ilerideki etkili isimlerine top kazandırarak onların yapacaklarına muhtaç bir takım gibi maç boyunca Arda ve Keita'ya topu teslim ederek 2-4, 2-5 gibi eşleşmeler içerisinde rakiple boğuşarak bir şeyler yapılması umuldu ama ne çare son 10 dakikada Arda'nın sahada yürüyecek hali dahi kalmamıştı.

3) Frank Rijkaard için biten her maçın ardından "elbette bir bildiği vardır" cümlesi kurmaktan açıkçası haz alamıyorum artık, pek de mantıklı gelmiyor. Beşiktaş maçında rakibe kene gibi yapışan Barış'ın bu maç için düşünülmemesi çok ilginç. Sahada olanların artısı olsa eyvallah ama Mustafa Sarp, Ayhan gibi adamı futboldan soğutanların olduğu yerde savruk yapısına rağmen Barış'ın yapışganlığı elbette iş yapabilirdi, yapardı da. Ek olarak Uğur'un bariz şekilde aksadığı ortada iken Sabri 15 dakika dahi olsa hiç mi düşünülmez derecede hazır değildi? Böylesine bir tecrübeden çok daha etkili değişiklikler, maça tesirler beklemek kadar doğal bir düşünce olmasa gerek, ama nafile...

4) Galatasaray'da belirli oyuncuların oyun zekalarının, takım oyununa katkıların seviyeleri çok iyi sorgulanmalı. Örneğin, Mustafa Sarp'ı bu takımın vazgeçilmez oyuncusu yapan faktör nedir? Cevap daha iyi oyuncu olmaması ise eyvallah ama sırf mücadele ettiği için Galatasaray gibi bir takımda barındırılmasının hiç bir anlamı yok. Son golde Reyes'den kaçısı, aldığı topları kullanış biçimi, takımı ileri taşıyamaması, tam facia derecesinde. Mesela, Mehmet Topal. Bir orta saha oyuncunun 3. bir stoper gibi defansın arasına girmesi benim anlayışıma göre kabullenilecek bir şey değil. Orta sahanın bu kadar önemli olduğu bir oyunda bir oyuncunuzu bu şekilde kullanmanın hiç bir manası yok. Haa, Topal'ın topu alıp adam geçmesi, verkaç yapması, sizi ileri taşımasıda mümkün değil mevcut özelliklerine bakınca. Dolayısı ile iyi sorgulanması gerekir kilit noktadaki isimlerin. Kesinlikle mücadele etmek yeterli değildir, olmamalıdır. Defansın sol tarafındaki ikili de yine bu vasatlığa eklenecekler arasında. Balta ve Servet'in son goldeki iş birliği iyi analiz edilmeli. Servet'in ceza sahası içesiden bu kadar şuursuz hareket edişi, tek hamle ile rakibin gol pozisyonuna girmesine yol açacak kadar kötü pozisyon alması ve bunu genel bir ortalama ile sürdürmesine ne demeli? Balta'nın hücuma destek veremeyişi ki bu kendisinin genel yapısıdır, arkalara adam kaçırışı vs..

5) Galatasaray'ın sorunun santraforsuzluktan ziyade ortasahasızlık olduğu görüşümü defalarca yazdım. Elbette ileri uçta Baros'un oluşu daha farklı bir yapıya sürüklerdi oyunu ama ne çabuk Baros'un olduğu günlerde bile yaşanılan orta saha çaresizlikleri unutuldu. Baros olsa tur için daha fazla şans yakalanabilirdi ama takımın oyunundaki açmazlar devam ederdi. Barış-Ayhan-Topal-Sarp dörtlüsüden 2'si ile kuruşan orta saha topu ileri taşımaktan bu kadar aciz oldukça her zaman topu ileride tutma sıkıntısı baş gösterecekti. Bu dönemim en az sıkıntı ile geçilmesi etkili bir orta saha kurgusu ile çok daha az hasarlı atlatılabilirdi ama eldeki malzeme ortada.

6) Yönetimin de ortadaki sonucun bir tarafında olması gerektiğini düşünenlerdenim. Futbolu yönetenlerin yıldız takıntısı ve sağlama analizlere dayanmayan transfer politikası en öenmli problemlerin başında geliyor. Örneğin, orta saha problemi geçen sene de bariz şekilde yaşanıyordu ama Lincoln'ün etkili performansaları çoğu zaman gölgeliyordu bunu, yine de görmek siteyen farkına varabilirdi. Buna rağmen minimum tedbir ile geçiştirildi bu. Devre arasında da bu eksiklğin görmezlikten gelinmesi gerçekten kabullenilir gibi değil. Hadi bun geçelim ama eğer trasnfer yapıyorsanız devre arasında mutlaka takıma direkt katkı yapacak isimleri katmalısınız kadroya. Dos Santos ne kadar da kaliteli olsa da takıma uyum sağlaması ve yarar sağlaması bu kadar uzun sürecekse transfer yapmamak çok daha mantıklı bir hale bürünüyor. Nonda neden gitti, ya da gönderilmeseydi değil sorgulanması gereken. Mesele takıma yapılan katkıların mantıklı bir planlamanın ürünü olmaması, isim odaklı olması.

7) Yapılanma birikimli bir şekilde ilerler, her sene geçmişin üstüne geniş bir sünger çekilerek yol alınmaz. Galatasaray bu hataları yatıkça her sene takımı büyük oranda yenilemenin yoluna gidiyor ama atılan adımlar da yine bir sistemden yoksun olduğu için alınan kötü neticelerin temziliği için daha keskin adımlar atılıyor. Sarı-Kırmızılı ekip için en büyük tehlike budur aslında. Adnan Polat yaklaşık 3.5 sezondur futbol takımını yöneten ekibin başında ama her sene sil baştan yapılması çok da içi açıcı değil.

Olan olmuştur, her musibet bir şans olarak değerlendirilmelidir ama gereken derslerin alınması asıl mesele. Yönetimin şimdiye kadar yaptıkları ile çok güven verdiğini söylemek mümkün değil, bu noktada dengeleyici unsurun Rijkaard olacağı aşikar. Önümüdeki sezonun yapılanmasını yaparken doğru değerlendirmelerle yola çıkılması şart. Takımın oyun zekasının yukarı taşınması ve kalitenin modern futbolun gereklerinin arka plana atılmadan yapılacağı beklentilerini gelecek sezona taşınmasından başka bir çare görünmüyor şu anda.

Hiç yorum yok: