13 Kasım 2011

3'te 3... Türkiye 0:3 Hırvatistan

2002 Dünya Kupası sonrası 3. playoff'dan da elimiz boş şekilde dönüyoruz. 3 turnuvayı da bu şekilde kaçırıyor olmak gerçekten üzücü, Haziran-Temmuz döneminde destekleyecek başka bir takım  bulmak zorunda olmak futbolu ne kadar seviyor olsanız da tatmin edici değil, üstelik son aşamaya kadar delip turnuvaya katılamamışken.

Dün maçı izleyen herkesin buluştuğu ortak nokta sahaya bir futbol karakteri konulamamış olması, erken gelen gol sonrası sahadaki bilinçsiz futbol ve eleme maçlarında oynadığı 5 deplasman maçının 4'ünde gol yemeyi başarmış Hırvatistan'a karşı kaleyi bulan şutumuz olmaması...


Hırvatistan'ın sahadaki 11'inde atılan 18 golün neredeyse yarısına imza atmış Eduardo ve Kranjar gibi 2 önemli ismin olmaması önemli bir avantajdı aslında. Sahadaki 11'in 90 dakika üzerinden eleme maçlarındaki ortalaması 45 dakikaydı, oldukça düşük, yani çokça oynayan oyuncuların yanında daha az dorma şansı bulmuş isimler de oldukça fazlaydı. Corluka, Modric, Simunic dışındaki oyuncular 6 maç ve altında forma giymişlerdi.

Neden Hırvatistan üzerinden gidiyoruz, çünkü neyi yapamadığımızı görmeye çalışırken kime karşı yapamadığımıza da bakmamı gerekiyor? Karşımızda 2008 yılında olduğu kadar geride ve mevcut durumda da ideal kadrosunun uzağında bir takım olduğu aşikar. İşte biz böyle bir takıma karşı sahada varlık gösteremedik.

Esas üstünde durulması gereken nokta da burası zaten, rakibe bakarar kendimizi değerlendirdiğimizde kafamızda çizdiğimiz, kendimizi inandırmaya çalıştığımız Türkiye'nin çok daha gerisinde bir takım olduğumuzu kabullenemiyoruz malesef. Biz gerçekten kötüyüz, esas problem burada, bu gerçekle maçların öncesinde yüzleşme cesareti gösteremiyoruz. Kötü sonuçlar bazı gerçekleri yüzümüze vursa da hafızamızda uzun süre taşıyamıyoruz bunlar ya da taşımak istemiyoruz.

Teknik adam eleştirisi işin küçük bir boyutu elbette , mesela "formu göz önüne alınarak Giray kadroya alınmış ise neden son haftalarda gerçekten formsuz olan Volkan yerine Tolga tercih edilmez ya da Sabri'nin orta saha özürlü olduğu gerçeğini belki de rakip orta sahaya pres ve baskı yapmak için az da olsa kabul edilebilir bir mantıkla tercih ettikten sonra  daha 2. dakikada planlar alt üst olmuşken neden oyuna müdahale edilmez, oyuna yapılan müdahaleler neden 4-3-3 formatının devamı gibi sürdürülür de planda değişiklik tercih edilmez" gibi sorular pekala sorulabilir ama sorunun sadece bir ayağı sorgulanmış olur ama toplam pasta içerisindeki payı bazı faktörlerin gerisinde. (Örnek: Ülke futbol yapılanması, sistemi problemi)

Duygusal bir takım olmamızden dem vuruluyor sürekli , bu kötü bir şey değil elbette ama "akıl" dan yoksun başka bir deyişle duygunun zaman zaman akıl süzgecinden geçirilmediği bir ortamda başarının gelmesi kolay değil. Burada Hiddink'in akılcı yapısı ile bizim duygusal yapımızın örtüşmediği de ortada. Bir taraf fazla "akıl"cı ya da gerçekçi diğer taraf ise romantik, duygusal. 2 karakter ortak noktada buluşamadı ve buluşamayacak da... Yapılacak şey belli ama burada "Kore, Rusya, Avustralya'da yapabildiklerini neden burada yapamadı" sorusu ile kendimize ayna tutmamız şart. Tepeden başlayarak Türk Futbolu'nun geleceğini uzun vadeli olarak yeniden şekillendirmek gerekiyor ama gerçekten de sabırlı olmak gerektiğinin farkında olarak.

Hiç yorum yok: